CANAN BENİ SÜRGÜNE GÖTÜR
Canan!
Ne zaman o senin bildiğin zaman, Nerede insan olan eskilerdeki. Eskiden,ekmeğin bölene,haset düşünmezdi,kalpler. Saygıyla,sevgiyle bakışırdı gözler. Kalplere yazılırdı isimler, Yüreklere kazılırdı gizlice. Sahsiyetler asil ve de yürekli, Hasetlik edilmezdi, ekmek verene, Ama şimdi,sevgiler, çıkara göre, Gül açan gönülleri,soldururlar, seher vakitlerinde. Sahte sevdalardan, gayrı meşru acılar, doğuyor kundaklara, Cefakar geçmişimden. Canan! Aklım firarda, gözbebeklerimde müebbet hüzün, Dilimde ay kesiği bir yara, Düşüm kırık dökük, Umudumun boynu bükük, Bir öksüzün omuzlarında sukut. Yüreğim sana emanet sıkı tut. Tut ki; nankörlerin eline düşmesin. Bir namert hançeri gelip deşmesin. Canan! Beni herkes gülmeye asi sanır, Oysa dert, beni nerde görse tanır, Hasret tanır, Merhamet tanır, Yalnızlık tanır, Yüzüm yüzümden utanır. Yorgunum Canan; Ne katıksız bir aş, isterim senden, Ne bir tas su, Ne taş yastıkta bir gece uykusu. Var gücünle asıl sükunetime, Çığlığım kopsun, Uzat ellerini kalbime dokun, Uyandır uykusundan, Tut yüreğimden canan tut, Tut beni, sür güne götür... 4.7.2016 Erol Köktaş |