Yetmiş Sekiz Kuşağı…
.
Atmamak için yurdu ellerin insafına, Etmemek için Türkü onun, bunun uşağı… Adına ülkü denen bir sevdanın safına, Girdi “ya Allah” deyip yetmiş sekiz kuşağı… . Kılavuz olacaktı çağdaş bilim ve sanat, Türk’ün kutlu yüzünü görecekti kâinat… Yazık ki, meçhul güçler bu saf inanca inat, Henüz daha gök iken kırdı masum başağı… . O Eylül ile gelen, ne hazin bir fasıldı, İdrakler şaştı kaldı, kim sahte, kim asıldı… Kimisinin üstüne idam mührü basıldı, Vatan toprağı oldu yiğitlerin döşeği… . Gerçi ülke için gam Türk’e şerefti, şandı, Lakin söze sığmayan ıstıraplar yaşandı… Kimi aç-susuz kaldı, kimi eşten boşandı, Kimi oldu mafyanın tehdit, şantaj fişeği… . Günler tekrar yeşertti budanan bir hayali, Ülkücülük külünden, doğdu anka misali… Seferber etti Başbuğ iradeyi, mecali, Yukarı döndü dava, giderken baş aşağı… . Başbuğ’un erken terki yürekleri dağladı, Yalnız dost-düşman değil, gökler bile ağladı… Sonra Türk’ün iktidar yollarını bağladı, Yalnız ferdi hesaptan ibaret bir düş ağı… . Hala dinç “o” kalplerde ülkücülük şuuru, Ve iktidar özleyen Türk’e hizmet gururu… Şimdi kesme zamanı “Devlet” denen şu uru, Olmaya razı sonra, her can dava eşeği… . Veli BOSTANCI |