Susku
’martıdır’ dedim.
damdan düşer gibi düşerken düşlerimden şu gecenin bir yarısı, olsa olsa, ’türküsü vurulmuş bir martıdır’. yani, yalnızlığın iç cebinde unutulmuş çığırtkan bir kuş yüzümden galata semalarına havalanırken gözlerim olsa olsa, karaköy’de bir meyhane de, ’yüksek rakımlı kederlerle içilen bir kadeh rakıdır’. yani, duvarların ve duvarların içinde yaşlı yüzüyle bir ihtiyarın, gençlik düşlerinde suskulara tünemiş bir çift serçe ürkekliğinde gözleri düğümlenmiş bir esirin, titrek dizlerinde dilimin kenarında kalan yitik bir türkü de, fotoğrafının o en ırak, yüzünün o en uğrak yerinde, yani şu vuruşup duran göğsümde yani şu anne şefkatiyle başını okşadığım yara... olsa olsa, ’göğünü yitirmiş bir martıdır’ |