Sürgün ( 9 )Gülistâna dil olan şiirimin niyeti Süleyman’ı inleten Belkıs’ın aslı mısın? Keremin bu uğurda ağır oldu diyeti Saba- acem-hicazkâr nihavend faslı mısın? Bilmez misin içimde başkaldıran rayeti Gülistâna dil olan şiirimin niyeti Zifiri gecelerde yol gösteren yıldızım Kimsesiz kimliğimin ey kimliksiz kimsesi Hiçliğimde hepimsin talihim alın yazım Bir devr-i hazân olur yokluğunun mahbesi Beni sensiz bırakıp sızlatma sızım sızım Zifiri gecelerde yol gösteren yıldızım Bir eşimdir ateşe semâh eden pervane Alev beni çekiyor ben alevi içime Meczûpluk gömleğiyle geziyorum rindâne Son şehsuvar gibiyim her yanım lime lime Hekimsiz kaldı yarı’m yarısından bigâne Bir eşimdir ateşe semâh eden pervane Göğün hangi katında dolaşıyor aşk erin Ardından mı tutuştu Endülüs ve Gırnata Öyle bir ateşsin ki lavlı volkandan serin Bir benzerin gelir mi köhnemiş kainâta Cebel-ül Tarık’taki gemiler mi eserin Göğün hangi katında dolaşıyor aşk erin Ben dipsiz kuyuların küreksiz dümencisi Zincirle sürüklüyor ruhumu çeşm-i siyah Dalgasından ayrılsam başlıyor işkencesi Yetmez mi yokluğunla parçalanan her sabah Gördüğüm rüyaların benzeri bir öncesi Ben dipsiz kuyuların küreksiz dümencisi Buyur sırça köşküme ısın ısın ve üşü İrem bağına dönsün dolaştığın her oda Damarları yakmalı ahd-e vefâ cümbüşü Duvarlara çarpmalı lebinden düşen nidâ Kefenin başlamadan gülüş ya da öpüşü Buyur sırça köşküme ısın ısın ve üşü Ol Kays’ı mecnun eden Leyla mıydı bir eşin Ötüken’de kızıl tuğ İstanbul’da ikbâlsin Cemâlini gördükçe ışkı söner güneşin Yalnız ebette değil ta ezelden visâlsin Mağlubuyum sayende içimde keşmekeşin Ol Kays’ı mecnun eden Leyla mıydın bir eşin Yine bu gün kendimle cengin eşiğindeyim Ey mahzun gecelerin göz altında şifâsı Sanki yerin altında çile beşiğindeyim Gelirse senden gelir ızdırâbın sefâsı Renklerin hiçindeyim rengin eşiğindeyim Yine bu gün kendimle cengin eşiğindeyim Belki de sensizlikten hicrâna akma vakti Nihavendi bir şarkı inliyor yavaş yavaş Zamansız mı harcadım ömürden giden nakdi İstediğin bu ise kefensiz kalsın naaş Belki de dil şehrimi temelden yakma vakti Belki de sensizlikten hicrâna akma vakti Serenâdın şevkini hacet var mı tehire Sessizlik nikâbına gizlenen sadr-e şifâ Revâ mıdır cevrinle râm oluşum behire Kıldan ince sırçaya yüklü toınlarca cefâ Kulaç atmak isterken Maverâünnehire Serenâdın şevkini hacet var mı tehire Ben Köroğlu gibiydim sen de Telli Nigar’dın Emrah’ta Elif idin Fuzuli’de kaside Zira senin adın aşk her nefeste sen vardın Ey Kevser ırmağından neşv-ü nevâlı fide Aklın son noktasında dolaştığım civardın Ben Köroğlu gibiydin sen de Telli Nigar’dın Bu gün yine sürgünken mazinin efkârına Bilirim kimsesizlik vuracak penceremi Kapıyı açtığım an dönüşü yok yarına Kimseler görmeyecek yırtılan hançeremi Bir buruk tebessümdür mirasım didârına Bu gün yine sürgünken mazinin efkârına Bir gün hüküm buyrulur evveli "Kûn Fe Yekûn" Kulakları kavurur Kâlû-Belâdan ahit Ruh kefenden sıyrılır ne dil kalır ne sükûn İşte o gün insana sağ ve sol yandır şahit Aşka âşık olana başlamak için düğün Bir gün hüküm buyrulur evveli "Kûn Fe Yekûn" Makberî’nin şehrini dağıtan hazân mısın? Peş peşe sorularda cevapsız kalan soru Gözbebeği nemlenen biçâre suzân mısın? Koru seni saklayan kalbimdeki tek sur’u Yoksa benden biçâre kelâmsız rezzan mısın? Makberî’nin şehrini dağıtan hazân mısın? ________________________Makberî |