HEY ÇOCUK ! HİCRET ETTİĞİN YERDE DENİZ VAR MIYDI?
Sen doğmadan yazılmıştı fermanın çöl sıcağında
Kumlar kadar kuru fırtınalar içerisinde Sen doğarken deniz suyu sıçramıştı yüzüne Dilinde tuzu kalmıştı sadece, bozuk bir tadı vardı işte… Oyunlar oynardın gecelere kadar kahkahalar içerisinde Gözün önünü seçebildiği kadar. Bilmediğin bir ses tonuyla konuşurlardı evin büyükleri Tedirginlik hakimdi tv karşısında bekleyenlerde Uzaktan duyardın önceleri “güüüüm” sesini Belki de havai fişeklerdi düğünün birinde Düğünler her gün daha da yaklaşmakta Helikopterden havai fişekleri patlardı her gece Şeker dağıtan yok eğlenen yok diye hayıflanırdın oysaki Bir “güüüm” sesi… Uzun bir sessizlik Yaz ayının bir gününde sıcaklar içerisinde Kızaran güneş altında, Toz bulutları içerisinde yükselen is İs’in ardından başlayan yalnızlık, Ekmek kuyrukları, Bitiş düdüğü çalınmış oyunlar, Gecenin geç saatleri, Siren sesleri içinde, Yarım uykular, Battaniyeye sarılmış umutlar, Umutlar yükletilmiş altınlar, Organ mafyaları, Ve senden habersiz karmaşalar... Annenin çeyiz altınları, birkaç birikmiş dinar. Hepsi babanın sırtında, yüklenilmiş gamlarla birlikte Mavi yolculuk için insan tacirleriyle derin pazarlıkta Ve sen bunlardan habersizdin Sabah ezanı vaktinde herkes ayakta Eller havada bir şeyler istenmekte Senin bilmediğin birinden. Gözyaşı… Hep çocukta gördüğün, bugün büyüklerde gördüğün… Sınırlar çekilmiş ülkenin toprağına, Ayaklar altında çiğnenirken telleri, Gözlerin mavide mülteciydin artık sen… Mavi yolculuk başlıyor istemesen de… Hava nemli ensende kara bulutlar Bot küçük doldurulmuş çaresizlerce Güneş kalleşçe döndü sırtını Karanlıklar, kanser gibi yayılıyor boşlukta Rüzgârlar delice, Dalgalar hırçın Savruluyor insanlar denizde Uzun bir sessizlik… Sessizlikten sonra bilirsin işte çocuk Zamanlar ölür o anda Gözyaşların kaybolur su ve gam deryasında Sesin kaybolur erir yutan dalgalarda Hatırladın mı çocuk şimdi Dilin ucunda kalan tuz tadını veren, Metal kokardı şarapnel, Yüzünde çalkalanan deniz suyunda. Çırpınma çocuk Bırak kendini denizlere Uçarak git boşluklara Bulutlar üstündeki yükseklere… Çırpınma ki çocuk denizler utanmasın Bir kucak boyunla sığmadın dünyaya tabutlar utanmasın Atma kendini sahillere ressamlar çizipte ağlamasın Selam ver dünyaya çocuk Sen açken tekrar yemek yemek için kusanlar Nimetten utanmasın… |