İstasyon Çıkışı Tükenen Aşklar
Parmak uçlarımda hali hazırda saçlarının kokusu duruyorken,
Bir sigara izmariti daha peydahlanacak paslı raylar arasında. Dudağımdaki “o” son öpücüğün tılsımı yayılırken vücuduma, Avuç içlerimdeki boşluk, tüneller gibi uzayacak Karanlık ve soğuk… İstasyon çıkışında, içinden çıkılmaz bir hal alırken bütün evrimeler, Yolumu, hep yeşil bir çift gözün içinde kaybolurken bulacağım. ............ Cankurtaran, Özdeş ayrılıklar durağında bir vagon.. Bilseniz, Kaç gözyaşı taşıdım gecenin karanlığında. Işığı sevmeyen kaç gözyaşı… Bir de hala umudu olanları,.. kapılar kapanana dek.. Taşmadan demir rayların dışına, Hızlı bir akış içerisinde “şimdi” den uzaklaştırmak, Başka zamanlara alıştırmak.. zamanla alışmalarını beklemek.. ............. Birini / bir şeyi çok sevmekle başlıyordu zincirleme acılar.. Sevmenin kısa ayrılıkların uzun yaşandığı saatlerde… Mübalağasız, İniyordu yeryüzüne ayrılık melekleri.. Gittikçe çoğalan yalnızlıklar gibi, lirik bir sevincin gölgesinde, Bin parçaya bölünüyorken yere düşmüş yüzler, Kimi taksa koluna, bir duraklık nefesler kalıyordu, sonralara… Gideceği yönün tam tersinde, Tersi bir bekleyiş içinde olanların, Düşüncelerinden, “sevgilinin” suretini silmek kalıyordu, sonralara.. Hep o istasyon çıkışlarında.. “şimdi” gibi acımasız , “şimdi” gibi kördüğüm… .............. Cankurtaran, Özdeş ayrılıklar durağında bir vagon.. Serbest bir çağrışıma dönüşür şimdi uzaklıklar, Hasrete meyilli bu istasyon çıkışlarında Umursamaz bir gürültünün tam ortasında, Susmayı bile beceremeyen sevgililerin, Ağız kenarındaki kıvrımlarda, kıvranan kelimeler gibi Ne zaman ki düşerse meftun bakışlar gözlerden, Belki o zaman silinecektir bu ayrılık vagonun silüeti yeryüzünden. |
Bir de 'evrime' sözcüğü acaip batti gözüme..