Kesif Düşler VIII
Devrilirken kağıttan ordularım;
Çoğul bir sefaletin göğsünde şimdi Çığlık çığlığa gelişin. . Sonra bir ıslık tuzağı kuruluyor karşıma; Çalsan gelecek, çağırsan. . Çoktan seçmeli yalnızlığına sır vermeleri bundan. Tembel ötüşleri bundan işte sağır kuşların. Yarıldığım kaç sancıdan daha sen çıkarsa O kadar ben kalacak avuçlarımda İntihar yaralarında kangren sevdalar büyütüyor sessizlik Açtığın her yaradan kanayan acılarım değil beni böyle bağlayan. “Sen savaşırken ıssız sahranda; deli düşleri yalvarmış kollarında. ışığı nur eden gözerin çözmüş kurban İsmail’ in bağını ayaklarından.” Yoksul sevişler peyda ederken sanrılar, Aynı dozda bir uçurumdu sözlerinden düştüğüm. Geçilmemiş gözlerinin izinden, evvelce hiç duymadığın bir sevdaya bağışlıyorum kendimi. Tövbe ağaçları kutsal sebeplerle matem kusarken; şimdisi çoktan yitirilmiş bir öksüzlüğe sığınıyor avuçlarım. Ar ağacında boğumlanan maktülün ilmeğine, belki de hiç asılmamış kuşlar kondukça; zanlı sana çıkan her falda bir dilek daha kurbân ediyor. İtimlenen tetiğin, mermi yatağına serilerek enseme düşerken; batağına sakladığım saplantılarımdan arta kalan çürük bir cinâyet işliyorum. "Kar köyüne kurulu cellâdın dar ağacında; uzak kentin yasak kuşlarını uçurdum. Şuuru yitik teslim ederken son nefesini; lânetlenen her ânı intihar ediyorum. Az, artık uzaklaşırken ininden; Rûhuna üfle esir sancını!" İzleri silik temennilerini tadı ıssız sığ yanlarımdan kaçarken tanıladım bu çelişkiye ait sendromu. Acıya ilintilenen her merhametim zürriyeti yitik suçlarına emânet. |