ARAFBak şimdi Araf’tayım; Ne ölü ne de diri, Senden geriye kalan an’ları yiyorum şimdi. Kelimeler manasız, hüveyitem zayi, hülyalarım ise Karabasan. Kentlerin o keşmekeşliğinden kaçtım Alevlenip har’lanıyor sine’mde ateş Çehremdeki siyah inci ise buğulu. Kafamda öyle derin inlemeler ki; Hem dem zikrimdesin. Sözlerimin mecali kalmadı, namını anlatmaya Çünki; manaya mana katan o Aşk; Sen’sin. O kupkuru çöllerin sine’sinden doğan, Okyanustur aynı zamanda. Bir döşek gibi inşirah salan toprak bile Pürnur olur ayaklarını basıp gezinmenden. Ve sen Sevgili; Varlığınla hayat bulup yeniden ihya olduğum, Yokluğun ile kalabalıklar içindeyken bile kaybolduğum, Sen dile gelince Sustu bütün alem, sustu inceden inceye. Şu günaha belenmiş ruhum, Şeker şerbet döken o inci mercan sözlerinle Sil baştan, masumiyete bulandı. Hani en özel zamanlar dile gelmişken, Adına şiirler yazılan Sevgili! Lal tutulan dilimde bir kor iken Dağılmış ve perişan hale gelmiş Küle döndü bu fakir. Rad; rüzgarını yollamadan, Malik, kapılarını henüz açmadan, Rıdvan; Lebbeyk diye hasretle bizi beklerken Savrulmadan etrafa, Gel; herşeyinle gel. Canilere bile rahmet nazarıyla bakan Beddua edenlere amin demezken Bir mum gibi erit katre katre Sar beni de o alıcı doğana benzeyen Enfes zeytin gözlerinle. Zifte giriftar zifiri gecelerin kabusundan Şeytanlar ilişmesin aşk dolu gönlüne, Sen ki; hurilere taç giydirir Zarafetinle kainatı eritir Güzenliğin ile de; Lerze’ye getirirsin yürekleri. Ve ayak sesleri yavaş yavaş duyulurken kalbimde Hayat verirsin kuruyan damarlarımın, o en tehna ve hücra köşelerine. Ve gel ki; Doğsun güneş ve konsun yine Eski ama sabit kadem yerine. Gitme sakın, sakın gitme, Gitmezsen, gözlerimdeki hüzün Işıltılarla dolacak, dolup yakamozlara inat Gökleri ve yerleri, yakutvari bakış ile dağlayacak. Esaretine al beni, prangala kuşun kalbi gibi titrek kalbimi. Bir elinde hançer, bir elinde nur olsun Nurunu vermesen de bana Varlığın, ebediyyen gitmemecesine Her yanda çalan tamburlar gibi son demde hayalimdeki Tulu olsun derken, gel. Yine göreyim o nurefşan cemalini Sine’m, kebam gibi aşkının ateşinden kavrulurken Varlığım, varlığınla yıkansın Sevgili. Sevgili; Yokluğunda şu seccadem, Vuslata özlemle ıslandı gözyaşlarımla, Her bir rekat namaz kılışımda Fikrimle mücadele ettim hayalini, Yırtılsın dedim aradaki yetmişbin perde Tıpkı Pers’lerin saltanatının yıkıldığı O gece gibi. Gel, gel ki; Sensizliğimin s altanatını ve tabusunu yık bu gece. Gel; Olur mu Sevgili…. Murat AYDIN 07/12/2013 ….. Bursa |