Kelimeler yaralı olduğundan yoğun bakımda bu yüzden anlatamıyoruz...
egzoz dumanları doldu penceremden
gecenin sağırlığı bozuldu şafak vakti! günün ilk ışıklarında başlıyor insan başlıyor gürültü kirliliğine içimizde bir değil mi kirlettik sigara dumanıyla... arabadan farkımız, fikrimizin oluşu bir de onun buluşunda rol oynayışımız! atom bombalarına da benziyoruz bir yere söz bırakıyoruz öldürüyoruz içimizdeki güzellikleri... biz benliğin içine o kadar dalmışız ki bizi unutup, anladın mı diyoruz üstelik kendi kelime eksiklerimizi bulmadan çıkıyoruz tiyatromuza... şehir bahar havasında, kış bitti hangi kış bitti diye düşünmek gerek içimizde güneş doğarken ansızın kara kışı yeniden yaşıyoruz sevgi sözü beklediğimiz dillerden... acı bir tat geliyor dilimize hayatın anlamını kaybediyoruz anlamayı! sonra da bir hayali ortaya çıkarıyoruz savrulun kırık kollarımızı alçıya alıp geldik diyoruz ne savunma bekliyoruz ne de koruyucu yalanla har olup, yakıyoruz ciğerlerimizi... biz fikir sahibi olan insanoğlu, canlıların en üstün varlıkları egoistliğimizden göremiyoruz dostla selamlaştığımızı... sonra üç nokta yerine(...) tek bir nokta(.) koyuyoruz! üzülme diye kısa bir not düşerek sayfaya... üzülmeye ne hacet, biliriz içimizdeki ölüyü defnetmeyi biliriz kaybetmeyi, kurşun yarası gibi yanan yaraları sızlayan vicdanın kusmasını da biliriz... kelimeler yaralı olduğundan yoğun bakımda bu yüzden anlatamıyoruz!.. ilknur köknar-sokak kaçkını |