Şimdi Gör GerçeğiniIslak gözyaşlarım da boğuldun gittin gideli Çıkmaz sokaklarıma uğraman imkânsız ben duruyorum sokağın başında Ben suskun sokaklarım karanlık gecem suskun Tüm ihanetini içinde saklayacak kadar gece karanlık Tüm yalnızlığımı feryadım gözyaşımı yutacak kadar cesur Ayrılık kokan kelimeler boğazımda düğüm düğüm Sen gidince gelecek sanma ölüm sancıların koynundayım Seni darağacında asmaktayım asamıyorum kırılıyor ellerim gecenin karanlığında Adressiz kaldırımların sokakların burcundayım benim gibi paramparça olmuş Benim gibi hasretin ağırlığı ile yürüyenlerin yükünden Dudaklarım gönlüm hecelerim boşluğun darağacında sallanırken Ben sensiz hasretin sancılarında acılarının mirasını yiyorum acı acı Biter mi bilmem bu sancı ne sen hancı nede ben hancı Ben sancıların dudak kenarında bir yolcuyum Kusmak isterken sancılarımı dökülen devrik cümlelerin arasında sensizliği Heyhat sensizliğin anaforunda dolaşıyorum kayboluyorum Birazdan ceset olacak bedenime ölümün soğuk rüzgârı eserken Üşüyorum sokaklar kaldırımlar gibi Kan gibi sızarken hasretin acısı sancısı damarlarımda Kaldırımlar sokaklar kan revan içinde üzerine basarak yürüyorum çaresizliğime Gömüversem cümlelerimi hecelerimi seninle bu gecenin karanlığına Gömemiyorum terk ederek sevmemeyi deneyemiyorum boğuluyorum Ben boğuluyorum gecem kaldırımlar sokaklarım boğuluyor Kendi cenazem kalkmadan bir damla soluk alamam artık sanki Musalla taşı ilerde soğuk ürkek gecenin içinde kapkaranlık Açsın bana karanlıkla musalla taşı kollarını Sen saramadın onlar sarsın beni senden daha şefkatli Belki gözünde bir damla yaş dökülür musallada ben toprağa giderken Ben toprağa gülerken toprak bana gülerken sen sancılarla başımda beklerken Şimdi gör gerçeğini Ayrılığını Hasretini Sancılarımı Ölümüme sebep olan vefasızlığını Suskunluğunun zehrini Mezarımın başında gör Ve çek git mezarımın başında Beni saran toprakla baş başa bırak Ve çek git başımdan Akıtma o timsah gözyaşlarını Akıtma vefasızlığını acıyı pişmanlığı gözyaşlarınla mezarımın üstüne Şimdi haykır eksikliğini dökme akıtma dışarı içinde kalsın sancısıyla Sökülmesin eskimiş yamalar gibi ihanetinin yanlışlığının feryadı yüreğinde Parçalasın ben gibi yüreğini lime lime Çevirme başını gökyüzüne ihanetinin ağır kor alevi yeryüzüne akacak yeryüzüne bakma gökyüzüne Atma adımlarını her attığın bir adım çelme kendi adımın çelmesinde düş Güzel bir söz söylemedi de bekleme artık konuşan diller artık oldu lal Ahvalim seni bir ömür boyu kovalasın Şimdi gör gerçeğini Ayrılığını Hasretini Sancılarımı Ölümüme sebep olan vefasızlığını Suskunluğunun zehrini Mezarımın başında gör Duymadın yıllarca binlerce kez okunan salayı Benimdi o okunan sala Musallaya binlerce kez yatıp ta bir türlü ölemediğim Musallada sevdamıza ait bir hıçkırık sesi bile duyamadığım Ağlamak isterken ağlamayarak kan kustuğum Sevdasız’lığının tüm kelimeleri birer ok oldu saplandı göğsüme İşte ben o zaman öldüm Her bir kelimenin oku binlerce kez saplandı yüreğime Hasretin gidişim bana sarılırken Kefenime yapışırken Binlerce kez kazıdım Kazıdım Kazıdım Kazıdım Suskunluğun tetiğine basarak tam sustum Musalla üzerine ancak öyle uzandım sessiz kaldım Ah musalla taşı senden sıcaktı Ah o betonlar feryadım ile çatladılar Eteklerinle taşıdığın Pişmanlığını Timsah gözyaşlarını Sancılarımı yere dökmeden çekte git Seslerim sözlerim sancılarım dudaklarında yankılansın Anla beni hisset Şimdi gör gerçeğini Ayrılığını Hasretini Sancılarımı Ölümüme sebep olan vefasızlığını Suskunluğunun zehrini Mezarımın başında gör Ve çek git Mehmet Aluç-Kul Mehmet- |
Bu kadar kelimeyi nereden buluyorsunuz hayret doğrusu?
Kutlarım yine de.Her babayiğidin işi değil bunu yazmak ve okumak.
Selamlarımla..