Yüz Yıllık Kitabe
Karanlığı güneş sayıp, sesin yıldızlara dokunsun
Yırtılan şu mavi gök olacaktır şahidi Sende kaybolan hudutsuz anılarımız okunsun Bilmem ne der buna, yerin göğün mutlak sahibi Gökyüzünde hep duran, gül yüzüne renk verir Bundandır ki gökyüzünden ayıramam ben kendimi Talihsiz yolun sonu, imkansıza denk gelir Arşı gören çabalarım, yok olup tükendi mi Uzaklığın uzağıdır bize vuslat mefhumu Vakit dar ve bizimde adımlarımız pek yavaş Olmuşken böyle çaresiz bir aşkın sarhoşu İlerlemek farz bize, ölüm konağından bu aş Halimizi dert edinmiş; yağız yer, mavi gökler Olmayacak bir sonun başlangıcı mı bu böyle Şartlar hazır olmak için gamsızca neyi bekler Kederlice oturtup bekletir bu haliyle Çaresizce düştüğüm, ayrılıktan bir çukur Mezarlar kadar soğuktur gözlerinde yerim pek Ya da edilen umutlar, zamansız vücut bulur Ne kadar da zor bir hal, bilinmezde gezinmek Önümdeki engel boşluk, demirden daha serttir Soyutluğu delip geçen akıl dışı ihtimâl Şakadan da pek uzak, hedefi mutlu cümlelerdir Çıkarılacak derstir o kalpte olacak ihtilâl Acımıyor zaman-mekan, hırslarına yenilmiş Bitmek bilmez şu hüsran, davetsiz misafirim Şu hayatta yenildiğim somutluk gözlerinmiş Yine de asra dik duran, yüz yıllık kitabeyim |
Bitmek bilmez şu hüsran, davetsiz misafirim
Şu hayatta yenildiğim somutluk gözlerinmiş
Yine de asra dik duran, yüz yıllık kitabeyim
Kalemine sağlık......