Uzak Dİyarlarda
Soluk yeşil yaprakların olduğu bir ormanda, küçük bir kulübemiz olsa ne dersin?
Hafif sisli, yaş yosunların arasında. Yada kulübemiz küçük olmasın büyükcesine ferah olsun, ama kulübe olsun ha. Dağın eteklerindeki gölgenin ardında, çam şıngırtılarının yanında. İçimize çektiğimiz rutubetli orman havasında, çıplak ayaklarımızla basarız yaş yosunlara. Güneş damlarcasına girer yuvamıza, kulübemizin ince camından süzülür odamıza. Seninle beraber soğuk sulardan içeriz, dağ çilekleri yeriz. İstersen kayboluruz arada, ormanın derinliklerinde yok oluruz zamanla. Zamanda bilmez bizi! Zamanla kaybettiririz izimizi! Zamanla unutsalar ya ikimizi! Sen istersen çıkarız kel kayalıklara da. Kurumuş çam kabuklarına da basarız, unutulmuş yarınlara da! Uzanalım çayırlara ama fazla ışıkta kalmayalım ha. Gölgeler bizi bekler demiştim ya sana, korkma biz karlığımızın ardında umutlar yeşertiriz anında. Ama ormana gitmeden önce bildiğim bir bahçe var, sulu armutlarını ceviz ağacının altında yesek ya. Her ısırışımızda koparsak geçmişten bir acıyı daha. Çilek tarlasını da unutma, yola çıkarken alırız yanımıza bir kova. Kırmızısına aldanırız bu hayata aldandığımız kadar olmasada. En sonunda bize de düşer zehirli bir elma. Bir ısırık sen alırsın bir ısırık banada. Sonra kapatırız gözlerimizi şafakta. En karanlık anda koşarız aydınlığa… |