Penâh-ı Râz
Anıların sığınağı kadar hüzünlü müdür sonbahar?
Dalından dökülen bir yaprak mıdır sonbahara firâk sancısı yaşatan? Güz ve hicaz deseni dikilmiştir her mazi dantelasına. Gemiler, trenler bir vuslata yada ayrılığa demgâh olur. Gidenlerle kalanların hissine tercüman kurumuş gül dalları.. Bekleyenler ve dönenler kadar zor olmasada bir bahar sabahı.. Bir de hiç olanlar vardır; Varlığı yada yokluğu bir kalpte Penâh-ı Râz olan sevdafezalar.. Bazen güneş oldum bazen gökkuşağı. Bazen yağmur olup toprakla dostluk kurdum bazen dolu olup kırdım geçirdim. Bazen yol oldum bazen rüzgar gibi savruldum.. Ay olamıyorum gayri.. Geceye şiirler yazamıyorum. Karanlığı özledim.. Gözlerini kapatırken de görenler tanıdığım geceler... Bir hayalin sıcak kucağında kitap okumak kadar gerçekti zulmetin soğuk yüzü. Gökyüzü kadar özgürdük sanki duvarlara çarptığımız aynalı sokaklarda. Martılara simit atmak için dinlediğim menkıbeler, bir romanın kahramanını bulmak için keşfe çıktığım zamanlar, bir Karadeniz türküsüne konuk olmayı istemek gibi hülyalar, gün doğumuna asi haykırışlar, geceden kalan bir gölgeye hayat olmak için şarkıların rengine boyanmalar; hepsi neredeler? En acısı da neymiş Efendim! Ben sızının kaynağından beslenmiş bir pasaklı kontes olalı hayallerle yollarımı ayırıp, yıllarımı saniyelere böldüm. Şuanda çalan bu ses, bu his.. Hepsi dün gibi aklımda yaşıyor. Kalbimi sormayın besteler, güfteler, kelimeler.. Hepiniz nâkıssınız.. Dedim ya; anlatmak hissetmekten bir parçadır yaln kör-ebe |