11 yıl
İnceleme
Onüç Günün Mektupları, Türk şiirinin büyük ustası Cemal Süreya’nın 1972 Temmuz’unda, Okmeydanı SSK Hastanesi’nde yatan eşi Zuhal Tekkanat’a yazmış olduğu mektuplardan oluşuyor.
Kalıp olarak, kitabın kısa ve öz tanımını bu cümlelerle bulabilirsiniz. Ancak, kitabın içinde sakladığı anlam, önem ve duygu, birazdan benim yazdığım satırlarla da anlatılamayacak kadar fazladır. Çünkü o, “Cemal Süreya”dır.
Evet, aslında bu cümleyle kitabı anlatmaya başlayabiliriz; Cemal Süreya’nın, hastanede yatan eşine yazdığı mektuplar… Yazıldığı dönem içerisinde, anladığım ve yorumladığım kadarıyla Cemal Süreya’nın eşi, Zuhal Tekkanat, Cemal Süreya’nın ona olan sevgisinden şüpheler sezer. Sağlık sorunu nedeniyle hastaneye yatırıldığı ve biraz riskli bir ameliyat geçirecek olmasının da verdiği baskıyla düşer en çokta bu şüpheye. Cemal Süreya bu şüpheyi anlamıştır. Ve en çok, bu şüphenin yersizliğini anlamıştır… Bu şüpheyi yersiz çıkarmak amacından çok, eşinin yanında olduğunu ve onu nice sevdiğini anlatmak için eşine bir söz verir. “Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana!” Ve bu böyle de olur…
Cemal Süreya, hastanede kalan eşine her gün yazar bu mektupları. Bu mektuplarda, şiirler olur, aşk sözleri olur. Bu mektuplarla Cemal Süreya, eşine kendi günlerinin nasıl geçtiğini anlatır. Yokluğunun ona verdiği üzüntüyü anlatır. Eksikliğini anlatır ki, eksiktir Cemal Süreya. Oğlu Memo ile geçen anlarını anlatır, çalışmalarından söz eder, ki en çokta, aşkından söz eder. Bu mektuplar, yazılmış bütün aşk kalıplarını hiçe sayacak kadar sade, özel ve güzeldir.
Cemal Süreya, bu mektupları yazarken eşine, bu mektupları hiç kimsenin görmemesi gerektiğini anlatır. Ve ekler; ben öldükten sonra belki yayınlatabilirsin bunları… Zuhal Tekkanat, Cemal Süreya’nın ölümü üzerine bu mektupları bir araya getirir ve kitaplaştırmak üzere yayıncıya teslim eder. Kitapta ayrıca, Cemal Süreya’nın eşine farklı dönemlerde yazdığı mektuplar da bulunmaktadır… Kitabı kısaca, Cemal Süreya’nın mektuba eklediği cümleleriyle anlatarak yorumlamayı bitirmeyi düşünüyorum. Ve yapıyorum…
“Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamım olmaz. Sev beni.”
*
“Yaşayacağız.”
*
“Her şeyimi sana borçluyum. Sana rasladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.”
*
“Aşk büyüdü, aşk!”
Ek olarak, kitapta mektupların Cemal Süreya’nın el yazısıyla olan asıllarının da fotoğrafları yer alıyor.
Benim kitabı tanıtmak için kurduğum cümlelerin yetmeyeceği bir kitap bu. Kesinlikle okumadan, aşkı eksik tanıyacağınız bir kitap. Eksiksiz bir kitap.
İyi okumalar…
Kalıp olarak, kitabın kısa ve öz tanımını bu cümlelerle bulabilirsiniz. Ancak, kitabın içinde sakladığı anlam, önem ve duygu, birazdan benim yazdığım satırlarla da anlatılamayacak kadar fazladır. Çünkü o, “Cemal Süreya”dır.
Evet, aslında bu cümleyle kitabı anlatmaya başlayabiliriz; Cemal Süreya’nın, hastanede yatan eşine yazdığı mektuplar… Yazıldığı dönem içerisinde, anladığım ve yorumladığım kadarıyla Cemal Süreya’nın eşi, Zuhal Tekkanat, Cemal Süreya’nın ona olan sevgisinden şüpheler sezer. Sağlık sorunu nedeniyle hastaneye yatırıldığı ve biraz riskli bir ameliyat geçirecek olmasının da verdiği baskıyla düşer en çokta bu şüpheye. Cemal Süreya bu şüpheyi anlamıştır. Ve en çok, bu şüphenin yersizliğini anlamıştır… Bu şüpheyi yersiz çıkarmak amacından çok, eşinin yanında olduğunu ve onu nice sevdiğini anlatmak için eşine bir söz verir. “Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana!” Ve bu böyle de olur…
Cemal Süreya, hastanede kalan eşine her gün yazar bu mektupları. Bu mektuplarda, şiirler olur, aşk sözleri olur. Bu mektuplarla Cemal Süreya, eşine kendi günlerinin nasıl geçtiğini anlatır. Yokluğunun ona verdiği üzüntüyü anlatır. Eksikliğini anlatır ki, eksiktir Cemal Süreya. Oğlu Memo ile geçen anlarını anlatır, çalışmalarından söz eder, ki en çokta, aşkından söz eder. Bu mektuplar, yazılmış bütün aşk kalıplarını hiçe sayacak kadar sade, özel ve güzeldir.
Cemal Süreya, bu mektupları yazarken eşine, bu mektupları hiç kimsenin görmemesi gerektiğini anlatır. Ve ekler; ben öldükten sonra belki yayınlatabilirsin bunları… Zuhal Tekkanat, Cemal Süreya’nın ölümü üzerine bu mektupları bir araya getirir ve kitaplaştırmak üzere yayıncıya teslim eder. Kitapta ayrıca, Cemal Süreya’nın eşine farklı dönemlerde yazdığı mektuplar da bulunmaktadır… Kitabı kısaca, Cemal Süreya’nın mektuba eklediği cümleleriyle anlatarak yorumlamayı bitirmeyi düşünüyorum. Ve yapıyorum…
“Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamım olmaz. Sev beni.”
*
“Yaşayacağız.”
*
“Her şeyimi sana borçluyum. Sana rasladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.”
*
“Aşk büyüdü, aşk!”
Ek olarak, kitapta mektupların Cemal Süreya’nın el yazısıyla olan asıllarının da fotoğrafları yer alıyor.
Benim kitabı tanıtmak için kurduğum cümlelerin yetmeyeceği bir kitap bu. Kesinlikle okumadan, aşkı eksik tanıyacağınız bir kitap. Eksiksiz bir kitap.
İyi okumalar…
daha fazla
Yapı Kredi Yayınları
- Puan vermedi
Onüç Günün Mektupları
Cemal Süreya
- Yapı Kredi Yayınları
- 1905
Henüz yorum yapılmadı.