Tanıtım Yazısı
Set İçindeki Kitaplar;
Yolda
Amerikan edebiyatının devi Jack Kerouac'tan, Beat Kuşağı destanını yazan kitap: Yolda.
Kafaları dumanlıydı, hayatın sillesini yemişlerdi belki, iflah olmaz hayalperestlerdi... Yaşam yazılacak bir şiirdi onlar için ve beklemezdi.
Gökyüzü bunca geniş, hayat bunca kısa, hayaller bunca sonsuzken yol özgürlüktü. Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar hep şen, hep heyecanlıydı. Hızla giden bir arabanın dikiz aynasına yansıyordu hayatın anlamı, öyle bir şey varsa tabii; tan kızıllığında, gecenin bağrında, bir dostun yanı başında. Hareket halinde olan için ölüm yoktu, tasa yoktu; devinim vardı sadece, dünyayı berraklaştıran, yaşamı anlamlı kılan. Yıldızların altında, hızla giden arabaların arka koltuklarında, kaçak atlanan tren vagonlarında, çadırlarda, barakalarda, uzak diyarlarda kutsal yaşam vardı ve yüreklerindeki coşkuyu daracık bir dünyaya sığdıramayanlar, yollarda şahlandı. Nereye olursa...
Bir caz melodisi gibi kıvrak ve neşeli, bir esrimeydi hayatın kendisi, tıpkı bir düş gibi ve tüm gerçekler, hızla giden bir aracın tekerleklerini öpen asfalt misali önlerine seriliverdi.
Jack Kerouac, bir döneme damga vuran Yolda'da kendi hikâyesini anlatıyor. Sansürsüz, yalansız, olduğu gibi. Belge niteliğinde bir roman, aynı zamanda bir şarkı bu belki de; özgürlüğün, arayışın, dostluğun, kayıp babaların ve küskün oğulların, onulmaz yaşam hasretinin şarkısı.
Yaşama ve aşka saygıyla: Yolda!
Deniz Benim Kardeşim
Amerikan edebiyatına damgasını vurmuş efsanevi bir yazardan yıllarca okurunu beklemiş bir ilk roman: Deniz Benim Kardeşim.
Jack Kerouac, henüz yirmi yaşındayken kaleme aldığı bu 'kayıp' romanda Beat Kuşağı'nın kutsal kitabı Yolda'nın temelini atıyor, uçsuz bucaksız bir dünyada özgürlük sarhoşluğuna dair ilk deneyimini olduğu gibi sayfalara taşıyor... Deniz kabarıyor, ufuk bulanıyor, tehlike kol geziyor belki ama Kerouac'ın kahramanları, ölümün gölgesine inat, bazen bir arabanın yolcu koltuğuna kurulup bazen de bir geminin güvertesinde dikilip bilinmezliğe meydan okuyor. Şişeler devrilir, kalpler kırılır ve kafalar her daim karışırken yaşam, olanca temposu, sınırsız coşkusuyla kahramanları sarıp sarmalıyor ve onları mucizesine ortak ediyor. Öyle bir mucize ki bu, toz toprak içinde bir yolun kenarında bekleyerek geçirilen huzursuz saatleri, izbe barlarda içilen biraları ve hayal kırıklıklarının duvarlarda paralanan şişelere yansımasını kapsıyor, fakat her daim, 'daha, daha, daha' dedirtiyor. Öyle bir mucize ki, ölümünden onca yıl sonra, bizleri Kerouac'ın bu ilk romanıyla buluşturuyor.
Dünya bunca büyük, hayat bunca kısayken Kerouac, Deniz Benim Kardeşim'e dostluğu, macerayı, mana arayışını, yaşamın tüm o sıradan anlarının güzelliğini atlamadan sığdırıyor. Yıllarca karanlıkta kalmış, Deniz Benim Kardeşim, Kerouac'ın bir şişeye koyup zaman denizinin enginlerine fırlattığı bir mesaj bizler için ve şişeden çıkan kâğıdın üzerinde şöyle yazıyor: "Yaşa!"
Paris'te Satori
Çağdaş Amerikan edebiyatının en meşhur gezgininden farklı bir yol anlatısı: Paris'te Satori. Kerouac, Paris'te Satori'de, ailesinin kökenini araştırmak amacıyla çıktığı Fransa seyahatini anlatıyor ve okuruna, "Nasıl yaşamalı?" diye soruyor. Şaşırtmacalı bir kitap bu, çünkü sondan başlayıp başa dönüyor ve anlatıcı, yaşama sadık bir biçimde naklettiği bu metinde yanıtların değil soruların peşine düşüyor. Bu koca dünyada yollar nereye varırsa varsın, insanlarla yaşamlar nihayetinde birbirine benziyor. Florida'dan Paris'e, Paris'ten Brest'e ve geriye; izbe barlar, görkemli kiliseler, ıssız meydanlar, sisli sokaklar, şenlikli ve tehlikeli kalabalıklar. Peki insan, kim olduğunu, atalarının hayatına bakarak mı öğrenir, ne dersiniz? "Gerçek bir Tanrı olmayı beceremediğim sürece ikinci derece rollerle yetinmek zorundayım."
Yolda
Amerikan edebiyatının devi Jack Kerouac'tan, Beat Kuşağı destanını yazan kitap: Yolda.
Kafaları dumanlıydı, hayatın sillesini yemişlerdi belki, iflah olmaz hayalperestlerdi... Yaşam yazılacak bir şiirdi onlar için ve beklemezdi.
Gökyüzü bunca geniş, hayat bunca kısa, hayaller bunca sonsuzken yol özgürlüktü. Yol dostluktu, maceraydı; sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı. Yolun sonunda aşk vardı, söz vardı, ses vardı; başlangıçlar hep şen, hep heyecanlıydı. Hızla giden bir arabanın dikiz aynasına yansıyordu hayatın anlamı, öyle bir şey varsa tabii; tan kızıllığında, gecenin bağrında, bir dostun yanı başında. Hareket halinde olan için ölüm yoktu, tasa yoktu; devinim vardı sadece, dünyayı berraklaştıran, yaşamı anlamlı kılan. Yıldızların altında, hızla giden arabaların arka koltuklarında, kaçak atlanan tren vagonlarında, çadırlarda, barakalarda, uzak diyarlarda kutsal yaşam vardı ve yüreklerindeki coşkuyu daracık bir dünyaya sığdıramayanlar, yollarda şahlandı. Nereye olursa...
Bir caz melodisi gibi kıvrak ve neşeli, bir esrimeydi hayatın kendisi, tıpkı bir düş gibi ve tüm gerçekler, hızla giden bir aracın tekerleklerini öpen asfalt misali önlerine seriliverdi.
Jack Kerouac, bir döneme damga vuran Yolda'da kendi hikâyesini anlatıyor. Sansürsüz, yalansız, olduğu gibi. Belge niteliğinde bir roman, aynı zamanda bir şarkı bu belki de; özgürlüğün, arayışın, dostluğun, kayıp babaların ve küskün oğulların, onulmaz yaşam hasretinin şarkısı.
Yaşama ve aşka saygıyla: Yolda!
Deniz Benim Kardeşim
Amerikan edebiyatına damgasını vurmuş efsanevi bir yazardan yıllarca okurunu beklemiş bir ilk roman: Deniz Benim Kardeşim.
Jack Kerouac, henüz yirmi yaşındayken kaleme aldığı bu 'kayıp' romanda Beat Kuşağı'nın kutsal kitabı Yolda'nın temelini atıyor, uçsuz bucaksız bir dünyada özgürlük sarhoşluğuna dair ilk deneyimini olduğu gibi sayfalara taşıyor... Deniz kabarıyor, ufuk bulanıyor, tehlike kol geziyor belki ama Kerouac'ın kahramanları, ölümün gölgesine inat, bazen bir arabanın yolcu koltuğuna kurulup bazen de bir geminin güvertesinde dikilip bilinmezliğe meydan okuyor. Şişeler devrilir, kalpler kırılır ve kafalar her daim karışırken yaşam, olanca temposu, sınırsız coşkusuyla kahramanları sarıp sarmalıyor ve onları mucizesine ortak ediyor. Öyle bir mucize ki bu, toz toprak içinde bir yolun kenarında bekleyerek geçirilen huzursuz saatleri, izbe barlarda içilen biraları ve hayal kırıklıklarının duvarlarda paralanan şişelere yansımasını kapsıyor, fakat her daim, 'daha, daha, daha' dedirtiyor. Öyle bir mucize ki, ölümünden onca yıl sonra, bizleri Kerouac'ın bu ilk romanıyla buluşturuyor.
Dünya bunca büyük, hayat bunca kısayken Kerouac, Deniz Benim Kardeşim'e dostluğu, macerayı, mana arayışını, yaşamın tüm o sıradan anlarının güzelliğini atlamadan sığdırıyor. Yıllarca karanlıkta kalmış, Deniz Benim Kardeşim, Kerouac'ın bir şişeye koyup zaman denizinin enginlerine fırlattığı bir mesaj bizler için ve şişeden çıkan kâğıdın üzerinde şöyle yazıyor: "Yaşa!"
Paris'te Satori
Çağdaş Amerikan edebiyatının en meşhur gezgininden farklı bir yol anlatısı: Paris'te Satori. Kerouac, Paris'te Satori'de, ailesinin kökenini araştırmak amacıyla çıktığı Fransa seyahatini anlatıyor ve okuruna, "Nasıl yaşamalı?" diye soruyor. Şaşırtmacalı bir kitap bu, çünkü sondan başlayıp başa dönüyor ve anlatıcı, yaşama sadık bir biçimde naklettiği bu metinde yanıtların değil soruların peşine düşüyor. Bu koca dünyada yollar nereye varırsa varsın, insanlarla yaşamlar nihayetinde birbirine benziyor. Florida'dan Paris'e, Paris'ten Brest'e ve geriye; izbe barlar, görkemli kiliseler, ıssız meydanlar, sisli sokaklar, şenlikli ve tehlikeli kalabalıklar. Peki insan, kim olduğunu, atalarının hayatına bakarak mı öğrenir, ne dersiniz? "Gerçek bir Tanrı olmayı beceremediğim sürece ikinci derece rollerle yetinmek zorundayım."
daha fazla
Yazar: Jack Kerouac
Yayınevi: Siren Yayınları
ISBN: 2789788609905
Sayfa: 0s.
Boyut:
Kapak:
Tarih: 0
Kağıt Tipi: