Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
YÜZYILIN IŞIĞI Mustafa Kemal Roman Hüseyin TURHAL
Ateşten Doğuşun Hikayesi Bu, sadece bir Mareşalin biyografisi değil; bir idealin, bir milletin küllerinden yeniden doğuşunun romanıdır. Mustafa Kemal. Bir liman şehri olan Selanik’in tozlu sokakları...
17. Bölüm

İkinci Bölüm: Bandırma'dan Yükselen Fırtına

10 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

“19 Mayıs 1919. Samsun’a ayak bastığım gün genel durum ve görünüş şuydu…”
Karadeniz'in Puslu Yüreği (16-18 Mayıs 1919)
Bandırma Vapuru küçüktü, eskiydi ve Karadeniz’in vahşi dalgaları altında acı içinde inliyordu. Ama taşıdığı yük, tonlarca kömürden çok daha ağırdı: Bir ulusun son umudu.
Mustafa Kemal Paşa, güvertede tek başına duruyordu. Tuzlu rüzgâr, yüzündeki her bir çizgiyi daha da derinleştiriyor, ama gözlerindeki ateşi söndüremiyordu. Arkasında bıraktığı İstanbul, artık çürümüş bir sedefin içindeki inciden farksızdı; kurtuluşu mümkün değildi. Önündeki Karadeniz ise, bilineni bilinmeyenden ayıran, fırtınalı bir kader çizgisiydi.
Vapurda, resmi görevi gereği yanında bulunan bir avuç silah arkadaşı vardı. Hepsi sadık, hepsi cesur, ama hepsi de endişeli. Resmi emirler, Samsun ve çevresindeki Rum çetelerine karşı Türklerin çıkardığı "isyana" son vermekti. Oysa asıl isyan, Saray'ın çaresizliği ve işgalin ta kendisiydi.
Mustafa Kemal, o anlarda, Nutuk'un ilk satırlarını zihninde kaleme alıyordu:
“Ben bu kararı alırken ne Padişah’ı ne de Hükümet’i düşündüm. Onların içinde bulundukları durum, çaresizliğin en acı tablosuydu. Kurtuluş, ancak ve ancak milletin sinesindeydi.”
Kaptan, vapurun rotasını gizlemek için sahil şeridinden uzak duruyor, İngiliz gemilerine yakalanmamak için dualar ediyordu. Bu yolculuk, bir kurtuluş değil, bir firardı.
Samsun'a İlk Adım: Sis ve Gerçek (19 Mayıs 1919)
19 Mayıs sabahı. Samsun'un sisle örtülü limanına yaklaştılar. Nemli ve yorgun bir hava vardı. Karaya ilk adımı attığında, Paşa’nın ayağı toprağa değil, yeni bir tarihin başlangıcına değdi.
Mustafa Kemal, şehirde dolaşırken, cephede görmediği bir düşmanla karşılaştı: Korku.
Yerel halk sinmiş, Rum çeteleri ise İngilizlerin verdiği silahlarla güven içinde dolaşıyorlardı. İşgalci subaylar, kibirle sokaklarda yürüyor, Türk subaylarına tepeden bakıyorlardı.
Nutuk'ta o günleri anlatırken kullanacağı kelimeler, bu ağır tabloyu yansıtacaktı: “...düşünceler derin ve aydınlıktır. Kavrayış çok geniştir.”
Paşa, resmi görevi olan "Türk isyanlarını bastırmak" yerine, tam tersini yaptı. Bölgedeki komutanları bir araya topladı. Onlara İstanbul’daki durumu, işgalin gerçek yüzünü anlattı. Raporlarında ise Padişah'a, Rumların taşkınlık yaptığını ve Türklerin sadece kendilerini savunduğunu bildirdi.
Artık geri dönüşü olmayan bir köprüyü yakmıştı. Resmi görevinin dışına çıkmış, Milli Mücadele'nin Başkomutanı rolünü üstlenmişti.
Amasya'nın Gizli Çağrısı (Haziran 1919)
Samsun’un sahil şeridi, İngiliz gözlemine çok açıktı. Harekâtın merkezini Anadolu’nun içlerine taşımak gerekiyordu. Havza ve ardından Amasya, Paşa’nın yeni karargâhı oldu.
Amasya’nın dağları ve dar geçitleri, bir isyanın gizlenmesi için mükemmeldi. Burada, Rauf Bey (Orbay), Ali Fuat Paşa (Cebesoy) gibi güvendiği silah arkadaşlarıyla buluştu. Onlar, bu büyük yükü omuzlamaya hazırdılar.
21-22 Haziran 1919 gecesi. Bir evde, gaz lambasının loş ışığı altında, Amasya Genelgesi'nin metni kaleme alındı. Her cümle, sadece bir siyasi metin değil, bir devrim manifestosuydu.
İrade Beyannamesi: Milletin Azmi (22 Haziran 1919)
Telgrafhaneden, vatanın dört bir yanındaki mülki ve askeri amirlere gönderilen genelgenin en can alıcı kısmı, her Türk'ün ruhuna bir hançer gibi saplandı:
"1. Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir."
"2. İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememekte, içinde bulunduğu durumun gereğini yapamamaktadır. Bu durum, milletimizi yok olmuş göstermektedir."
Ve son madde, Paşa’nın Nutuk'ta altını kalın çizgilerle çizeceği, bu destanın ana fikriydi:
"3. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır!"
Bu cümle, yüzlerce yıllık mutlakiyet fikrini yerle bir ediyordu. Kurtuluş, Padişah’ta, Halife’de ya da yabancı bir manda himayesinde değil; millete ait olan iradenin kendisindeydi.
Geri Dönüş Yok
Amasya Genelgesi’nin yankıları İstanbul’da bir bomba etkisi yarattı. Saray ve İngilizler derhal tepki gösterdi.
23 Haziran 1919. İstanbul Hükümeti’nden Mustafa Kemal’e bir telgraf ulaştı: "Derhal İstanbul’a geri dönün. Göreviniz sona ermiştir."
Mustafa Kemal gülümsedi. Beklediği an gelmişti. Masasındaki fermanı eline aldı ve yırtarak bir kenara attı. Paşalık rütbesi, resmi görevi ve İstanbul'un tüm imkanları, onun için artık birer prangaydı.
Yaverine döndü: "Artık İstanbul'a bağlı değilim. Ordudan da istifa ediyorum. Benim makamım artık askerî üniformaların değil, milletin sinesindeki mücadele ateşidir."
Amasya’dan yola çıkarken, Paşa artık bir Paşa değildi; o, Milletin sıradan, sivil bir ferdi olarak, en büyük savaşını başlatmak üzere Erzurum yoluna düşüyordu...
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL