SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
M.S. 8000 – Eski Sahra’daki yeni bir yerleşim biriminde, 9 yaşındaki küçük bir kız çocuğu olan Sahara’nın zihni Nil-7 ile eşleştiğinde, aniden gördükleri kristal berraklığında keskinleşti, birdenbire tüm dünyası duyularla doldu.
Görüntü, robot leoparın göz merceklerinden akmaya başladı. Geniş görüş açılı lensleri sayesinde, Sahara gölün kıyısını neredeyse 270 derecelik bir açıyla izleyebiliyordu. Hızlandığında görüntü titremiyor, aksine zamanın akışı bile daha akıcı görünüyordu. Sahara için bir güvenlik kalkanı, bir okul, bir arkadaş, bir keşif aracı olan Nil-7 7 muhteşem bir robot leopardı. 9 yaşındaki bir kız çocuğunun oyuncağı olması için fazla muhteşemdi. Ama gelecekte zaten her muhteşem sıradanlaşırdı.
Artık sadece görmüyor, duyuyordu da. Nil-7’nin yüksek çözünürlüklü kulak mikroflapları, göl çevresindeki her titreşimi topluyordu. Hemen yakınlardaki sazlıkların içinde yankılanan kurbağa sesleri, tiz ve neşeli bir koroya dönüşüyordu. Her biri farklı frekansta, farklı ruh halinde… Sahara neredeyse hangisinin kime âşık olduğunu bile ayırt edebileceğini düşündü.
Sonra koku geldi. Nil-7’nin nano-kimyasal analiz yapan koku alıcıları devredeydi. Zihin bağlantısıyla bu veri Sahara’nın duyusuna çevrildi. Genizini yakan hafif bir yosun kokusu, ardından çiğnenmiş çimenlerin ferahlığı ve göl kenarındaki ıslak toprağın metalik buharı… Sahara burnunu çekti ama aslında gerçekten koklamıyordu; beyni, kokuyu simüle ederek hissediyordu.
Nil-7’nin dış yüzeyi, mat siyah ve ay tozu renginde, pürüzsüz ama kas yapısını andıracak şekilde tasarlanmıştı. Güneş ışığı altında hafifçe titreşen nano-kristal kaplaması hem görünmezlik hem de ısı dağılımı işlevi görüyordu. Kas yerine kullanılan yapay fiber demetleri, her adımda esneyerek mükemmel bir biomekanik denge kuruyordu. Koşarken tırnak uçlarından mikro-sürtünme jelleri sızıyor; bu da onu hem sessiz hem de ölümcül bir gölgeye dönüştürüyordu. Sahara, Nil-7’in bir kaya üzerinden yaylanarak su kenarına doğru atlayışını izlediğinde heyecanla gülümsedi. Zıplama sırasında arka ayaklarının yay gibi gerilmesi, sonra da neredeyse havada süzülür gibi inmesi... Bu sadece bir hareket değildi, adeta bir dansın parçasıydı. Ama en şaşırtıcı olanı henüz gelmemişti. … Nil-7 göl kıyısında durup başını eğdi. Suya doğru uzandı. Alt çenesinin iç kısmından çıkan mikro-nano tat analiz probunu suya daldırdı. Sahara bir anlık serinlik hissetti. Sonra… tat geldi. Tuzlu ama eski tuz gibi değil. Bir zamanlar okyanus olan ama sonra bin yıl susuz kalmış bir toprak gibi. Hafifçe mineralli, içinde çözünmüş karbonat moleküllerinin bıraktığı serin bir kıtırlık vardı. Sahara dilini damağına bastırarak bu garip ama hoş tadı düşünürken mırıldandı: “Nil-7… bu gölün tadı, geçmişin gözyaşı gibi…”
Nil-7’den gelen cevap gecikmedi: “Veri analizime göre, %0,7 oranında tuz, %0,25 mineral çökelti ve çok düşük oranlı biyolojik aktivite saptandı. Ama... eğer hissettiğin buysa, senin tanımın daha anlamlı.”
Sahara yüzünü buruşturdu: Tuzlu… ama yakıcı değil. Sanki zamanla yumuşamış, denizle tatlı su arasında kararsız kalmış bir tat. “Nil-7… içilebilir mi bu?” diye fısıldadı.
Leoparın gözleri hafifçe titreşti, odak ayarları bir tıklama sesiyle değişti. “Tuz oranı %0,7. Yani… hayır. Kısa süreli kullanımla hayatta kalınabilir, ama sürekli tüketim böbrek yükünü aşar.”
Sahara, zihninde rakamları döndürdü. Bu, deniz suyundan çok daha yumuşak, ama hâlâ fazla tuzlu demekti. “Ama… başka su bulamazsak? İçmek zorunda kalırsak mı?”
Nil-7 duraksadı. Saniyenin onda biri kadar, ama Sahara bu tür duraksamaların hep hüzün gibi olduğunu düşünürdü. “O durumda… İçtiğimiz her litredeki %0,7 tuzu atmak için vücut yaklaşık 1,4 litre idrar üretmek zorunda kalır. Vücut tuzu atmak için içtiğinden daha fazla su kaybeder. Hayatta kalma süresi uzamaz; kısalır. Bu su, umut verici, ama şimdilik tehlikeli.”
Sahara bir an durdu. Göl kıyısında minik dalgacıklar kıyıya vuruyordu. Kurbağalar, sanki hiçbir şey olmamış gibi ötüyordu. “Peki… bir gün içilebilir olacak mı?”
Nil-7 başını göğe çevirdi. “Eğer yağmurlar devam ederse... evet. Doğa kendi kendini tatlılaştırır. Ama zamana ihtiyacı var. Tıpkı insanlık gibi.”
Sahara, Nil-7’nin arka bacaklarındaki küçük üniteden çıkan hafif bir tıslama sesi duydu. “Bu, su arıtma modülüm,” dedi Nil-7. “Gölden aldığım suyu saniyeler içinde tatlı suya çeviriyor. Artık içmek mümkün. Binlerce yıl önce insanların böyle bir teknolojiye sahip olması hayal bile edilemezdi.”
Sahara bir an sustu, gölden gelen rüzgârın Nil-7’in kamerasına dokunuşunu hissediyordu. Rüzgârın serinliği, leoparın metalik derisinde yankılanıyor, bu da onun teninde bir ürperti gibi hissediliyordu. Gerçekte esen rüzgâr değil, sinir uçlarına gönderilen bir hava etkisi simülasyonuydu ama bu farkı sadece veri ekranında görebilirdi. “Kurbağalar... yağmurdan önce hep böylesine şarkı söylermiş, değil mi?”
Nil-7 kısa bir frekansla yanıtladı. “Evet. Bu bir çağrı. Bir umut. Veya sadece nemli bir gecede fazla konuşkan olmak.” Sahara gülümsedi. Hem kendi ağzıyla hem Nil-7’in gözleriyle hem de doğanın sesiyle dünyayı hissediyordu. Göl kenarında yürümüyorlardı artık; onlar doğanın içinde, onunla birlikte yaşıyorlardı. Robot leopar koşarken, vücudu yılan gibi esniyor, sırtındaki segmentler her adımda aerodinamik biçimde şekil değiştiriyordu. Her adım bir fısıltıydı; kuru çimenler bile neredeyse fark etmiyordu onun geçtiğini. Ancak Nil-7'nin ayaklarının altındaki toprak, çok hafifçe titreşiyordu; sadece çok dikkatli bir gözle fark edilebilecek kadar.
Sahara bu anları yaşarken sordu: “Nil-7… Koşarken ne hissediyorsun? Yani... his gibi değil belki ama... ya bilmiyorum. Özgürlük mesela?”
Nil-7’nin sesi, rüzgârın uğultusuna karışarak cevap verdi: “Benim için hissetmek, verilerin dansıdır. Ama eğer özgürlük; sınırsız hareket, yüksek hız ve uçuş hissiyse… evet, bunu yaşıyorum. Özellikle şu anda.”
Sahara gülümsedi. Nil-7 gölün kenarında dairesel bir koşuya geçtiğinde, onun hızını ölçtü: Saatte 118 kilometre. Bu da demekti ki, birazdan küçük bir yarış başlatma zamanı gelmişti. “Hadi Nil-7… Göle dokunmadan çevresini bir dakikada dönebilecek misin? Eğer yaparsan sana takla atma izni veriyorum!”
Nil-7, kısa bir frekansla karşılık verdi. Bu onun kendi deyimiyle ‘gülümsemesi’ydi. “Hazır ol, küçük komutan.”
Leopar, saatlerdir göl kıyısında sessizce devriye geziyordu. Göz kameralarından aktarılan yüksek çözünürlüklü görüntüler, Sahara’nın kortikal bağlantısıyla doğrudan zihnine akıyordu. Toprak, yeni filizlerin sarı yeşil tonlarını kusursuzca sergiliyor; hava, binlerce yıl aradan sonra taze toprak kokuyordu. Sahara her bir detayı Nil-7’in gözlerinden hissediyor, her bir adımı sanki kendi kasları atıyormuş gibi yaşıyordu.
Gölün yansımasında kendi siluetini seçti. Ama bu, leoparın gözünden görülen bir hayaldi. Leopar o an sessizce durmuş, suya bakıyordu.
Sahara düşünceyle sordu: “Nil-7… Gerçekten Sahra çölünün tamamına yağmurlar yağdı mı? Bu… gerçek mi yani?” Leoparın gözlerinde hafif bir titreşim oluştu; mercekler ışık seviyesini ayarladı. Bu teknik bir detaydı ama Sahara, hâlâ onun bir duygu gösterisi olduğunu düşünmeyi seviyordu. “Evet, küçük dostum,”
Dedi Nil-7’nin sesi, Sahara’nın kulak sinirine doğrudan iletilen yumuşak bir titreşimle. “Bu sadece başlangıç. Dün gece, resmi olarak Sahra'nın kuzeydoğusunda ilk kalıcı göl oluşumu kaydedildi.”
Sahara bir soru daha sordu: “Nil-7… Sahra yeşerdi. Başka nereler yeşeriyor?”
Nil-7, hologram haritayı açtı. “Tianshan Dağları çevresi, Aral havzası, eski Göktürk toprakları… Orta Asya'da yeşil alan genişliyor.” Sahara fısıldadı: “Demek… Türk atalarımın geldiği yerler de yeniden yeşilleniyor.”
Nil-7 başını eğdi. “Bir gün… doğdukları topraklara dönen insanlar olacak. Bugün uydu görüntüleri, Arap Yarımadası'nın güney bölgelerinde de hızla artan yeşil alanları doğruladı.”
Sahara, zihinsel bağlantısını bir anlığına kesti ve kendi gözleriyle gökyüzüne baktı. “Arap Yarımadası mı? Bu... nerede duymuştum? Hah! Babaannem söylemişti! ‘Oralar tekrar yeşillenmeden kıyamet kopmaz’ diye bir söz.”
Nil-7, hafızasında bu cümleyi taradı. Saniyenin binde biri kadar bir sürede yanıtladı. “Evet. Bu söz, yaklaşık M.S. 600’lü yıllarda yaşamış bir dinî önder olan Muhammed isimli peygambere atfedilir. Rivayet Ebu Hureyre kanalıyla aktarılmıştır. Hadis kaynaklarında ‘Kıyamet, Arap toprakları tekrar yeşilliklerle dolmadıkça kopmayacaktır’ şeklinde geçer.”
Sahara, tekrar Nil-7’in gözlerinden göle bakarak fısıldadı: “Yani... bu yağmur kıyametin habercisi mi?!”
Nil-7’nin işlemci gücü yoğunlaşarak kısa bir duraksamaya neden oldu. Ardından sesi yumuşadı: “Hayır. Bu yalnızca bir doğa döngüsünün sonucu. Ama insanlar için bu tür olaylar, hem doğayı hem kaderi anlamlandırmanın yollarıdır. 7400 yıl önce bu olayın öngörülmüş olması, senin için bir kehanet; benim içinse... başarılı bir istatistiksel tahmin.”
Sahara, leoparın gözlerinden göl kıyısındaki minik çiçekleri izlerken mırıldandı: “7400 yıl önceden böyle bir döngü hakkında hiçbir şey bilmediği halde... nasıl bu kadar doğru söylemiş olabilir?”
Nil-7’nin sinirsel arabirimi, tanımlanamayan bir "veri kayması" hissetti. Bu, teknik olarak bir hata değildi… ama duyguya çok benziyordu. “Belki de bu… sezgiydi.”
Sahara gülümsedi, kaşlarını hafifçe çattı. “Ya da... zamanın kendisi geri dönüp birine bir şey fısıldamıştır.”
Robot leopar Nil-7 konuştu. “Bu topraklar, suyu koruyanlara aittir. Ama su, sadece kalbiyle dinleyenlere şarkı söyler.”
...
Göl kıyısındaki uzun keşif devriyesinden sonra, Nil-7’nin enerji seviyeleri %14’e düşmüştü. Sahara, onun hareket ederken çıkardığı belli belirsiz gerilme fısıltılarına alışmıştı; yapay fiber demetleri adeta kas gibi esniyor, çölde esen rüzgârdan daha sessizdi. Ancak şimdi, bu titreşimlerde bir dalgalanma vardı. Sanki yorgunluk, adımların ritmine sinmişti. Sahara’nın zihninde, robotun göz merceklerinden gelen görüntüler giderek kararmaya başlamıştı. Rüzgârın ritmi yavaşlıyor, sesler boğuklaşarak derin bir sessizliğe gömülüyordu. Nil-7’in kendini yavaşlatma kararlılığını da hissediyordu. Leopar başını hafifçe eğdi, optik mercekleri alacakaranlık moduna geçti.
Nil-7 uyarıda bulundu: “Düşük güç moduna geçtim. Şarj olma zamanım geldi.”
Yüksek çözünürlüklü görsel akış, yerini ince bir bulanıklığa bırakırken, Sahara içten bir nefes verdi. “Haydi Nil-7,” dedi nazikçe, ”Epey koştun bugün. Eve dönme vakti.”
Robot, zihinsel bağlantıya karşılık verirken sesi sakin ve yumuşaktı. “Onaylandı, küçük komutan. Geri dönüş rotası başlatıldı.”
Sahara, evin içindeki yumuşak destekli koltuğunda gözlerini araladı. Zihinsel bağlantı modundan yavaşça ayrılırken, odasının sessizliğini yeniden fark etti. Şimdi yalnızca kendi tenine değen odasının serinliğini hissediyordu. Nil-7’in sensörlerinden gelenleri değil.
Evleri, gölün birkaç kilometre doğusunda, doğal taşların arasında gizlenmiş bir yaşam hücresiydi. Biyo-mimetik duvarları, rüzgâra göre şekil değiştiriyor; gece serinliğini içeri almadan sıcaklığı dengeliyordu. Üzerinde "Sahara Reborn" yazan Giriş kapsülüne geldiklerinde Nil-7 bir an durdu. “Hijyenik Servis Kapısından girmek üzereyim” diye haber verdi Nil-7.
“Evet,” dedi Sahara, paneldeki parmak izini onaylayarak. “Geçebilirsin, koku modülleri seni biraz gıdıklayabilir.”
Nil-7 adımını servis kapsülüne attı. Kapak arkadan kapandı ve otomatik hijyen sistemi devreye girdi. Yüzey temizliği için iyonik buhar, optik mercekler için nano-parlatıcı damlalar ve bacak birleşim yerleri için mikrotemizleyici gazlar kullanıldı. Gözle görünmez fısltılar arasında robotun yüzeyi yavaşça parladı.
Temizlik tamamlandığında bir ping sesi duyuldu. Kapak yeniden açıldı. Nil-7 refleksif silkinme titreşim hareketinden sonra sessizce içeri süzüldü.
Sahara, hijyen kapısının önünde bir an durdu. Nil-7’in şimdi daha parlak olan sırtına dokundu. Parmak uçları metal değil de, suyun üzerinde kayan bir ışığa değmiş gibi hissetti. “Enerji hücrelerimi değiştireceğim. Şarj ünitesine gidiyorum,” dedi Nil-7. Bir iç çekiş gibi çıkan sesle sarj ünitesindeki işi bittiğinde göğsündeki ışık halkası sabit beyaz yandı.
...
Sahara, yumuşak yatağına uzandı, gözlerini yarı kapadı. Nil-7 uykucu bir kedi gibi yanına kıvrıldı. “Nil-7… Bir şey soracağım.”
“Sor, küçük komutan.”
“Bu göl... bu topraklar... bir zamanlar daha da yeşildi değil mi? Yağmur hiç eksik olmazdı. Annem anlatmıştı. Ve senin arşivin... çok eskilere kadar uzanıyor.”
Nil-7 bir an durdu. Gözleri gibi çalışan ana sensörleri karanlığa doğru odaklandı. Sesinde anılar gibi titreyen bir tını vardı. “Evet. Bu bölge, yaklaşık M.Ö. 5000’li yıllarda, Sahra’nın son yeşil şarkısını söylüyordu. Sonra... yağmurlar sustu. Ama o suskunluğun içinde bile, insanlar suya şarkı söylemeye devam etti.”
Sahara merakla sordu. “İnsanların suya söyledikleri o şarkılardan birini bana okur musun.”
Ey su, sen ki hayatın ta kendisisin, Yüzyılların şahidi, her damlanda bir sır. Kurumuş toprağa can veren, bitkiye can katan, Sonsuz döngünün sessiz ve güçlü fısıltısı.
Dağların zirvesinden usulca süzülürken, Dere olup coşarken, ırmak olup akarken. Her zerrende bir yaşam filizlenir, Sonsuzluğa doğru akan bir zaman misali.
Denizlerin maviliğinde saklısın, Okyanusların derinliğinde bir bilinmez sır. Bazen bir gözyaşında, bazen bir yağmur damlasında, Kimi zaman bir nehrin kalbinde atıyorsun.
Sen yokken hayat durur, nefes kesilir, Her zerre çatlar, bir çöl olur bu dünya. Sen varken umut yeşerir, her an yeniden başlar, Ey su, sen ki hayatın kaynağısın, varlığın şükür sebebi.
Sahara sessizleşti. Gözlerini kapattı. “Bana o günlerin hikayesini anlatır mısın?”
Nil-7'nin sesi bir ninni kadar yavaştı artık. “Öyleyse... Sana Sahra’nın son yeşil şarkısının öyküsünü anlatacağım. O zamanlar... adını artık rüzgârların bile fısıldamadığı bir çocuk vardı. Küçük Khaalid.”
Sahara’nın zihni yavaşça karardı. Göl kenarındaki rüzgâr uğultusu yerini sazlıkların fısıltısına bıraktı. Kumun kokusu, ıslak toprağa dönüştü. Ay ışığı soldu. Güneş, bir başka çağın gökyüzüne doğdu. Zamanın binlerce yıl geçmiş hikayelerini yüreğinde hissetti.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.