SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Böylece, Kemet dilini ve yazısını öğrenen çocuklar büyüdüklerinde, kendi ülkelerinin elçileri olarak kralları tarafından Kemet ülkesine gönderildiler. Her biri yalnızca birer tercüman değil, aynı zamanda birer köprüydü. Kemet’e vardıklarında, sadece sözcükleri değil, niyetleri de taşıyorlardı.
İki ülke arasında ilk kez bir şey değişti: sessizlik yerini diyaloğa bıraktı. Kervanlar, sadece altın ve baharat değil, mektup taşımaya başladı. Konsolosluklar kuruldu; taş duvarlara yeni alfabeler kazındı. Ticaret, artık sadece mal değil, bilgi de aktarıyordu. Öğrenci değişim programları başladı; bir ülkenin çocukları diğerinin yıldızlarını öğreniyor, rüzgârlarını ezberliyordu.
32.1. Elçiler ve İlk Rekabet Kıvılcımı
Kemet’in sarayında büyük bir gün yaşanıyordu. Dokuz kervanın gönderdiği elçiler, yanlarında öğrenciler, kitaplar, tohumlar ve kültürlerinden getirdikleri hediyelerle geri dönmüştü. Sarayın büyük salonunda, farklı kabilelerin renkli giysileri, altın işlemeli pelerinleri, kabile desenli mızrakları ve davullarıyla göz kamaştıran bir kalabalık vardı. Elçilerden biri, uzun boylu ve gururlu bir adam, söz aldı: Etiyopyalı Elçi: “Bizim topraklarımızın okçuları kadar isabetli kimse yoktur. Dağlarımızda yetişen gençler, uçan kuşu bile gözleri kapalı vurur.”
Bunun üzerine Sudan elçisi öne çıktı, gülerek karşılık verdi: Sudanlı Elçi: “Okçularınız iyidir belki ama bizim koşucularımızın hızına kimse yetişemez. Çölde ceylanı avlayan adamlarımız var; onların ayaklarına ne ok, ne mızrak, ne de at yetişebilir!”
Kenyalı elçi dayanamadı, kahkahalarla araya girdi: Kenyalı Elçi: “Ceylan mı dedin? Bizim Masai savaşçılarımız aslanın önünden bile kaçmaz. Güreşte onların gücüyle boy ölçüşecek kimse yoktur!”
Salonda bir uğultu yükseldi. Her elçi kendi ülkesinin gücünü överken, Khaalid sessizce ayağa kalktı. Elinde tuttuğu asa yere vurduğunda bütün sesler kesildi. Khaalid: “Demek herkes kendi ülkesini en güçlü, en hızlı, en maharetli sanıyor… Öyleyse bu tartışmayı sözle değil, oyunla çözelim. Sizden ricam şu: Getirin en hızlı koşucularınızı, en usta okçularınızı, en güçlü yüzücülerinizi. Biz de kendi halkımızın kahramanlarını çıkaralım. Bir şenlik düzenleyelim! Kazananlara büyük hediyeler verelim. Her yıl bu yarışlar tekrar edilsin.”
Salondaki uğultu birden coşkulu tezahürata dönüştü. Elçiler ayağa kalkıp birbirlerinin ellerini sıktılar. Her biri kendi halkının onurunu temsil etmek için yarışlara katılmaya hevesliydi. Sahara gülümsedi ve Khaalid’e fısıldadı: “Bu sadece bir oyun değil… Halkların dostluğunu pekiştiren bir bağ olacak.”
Khaalid ona dönerek başını salladı: “Evet, Sahara. Bundan böyle bu topraklarda savaş değil, yarışlar konuşulacak. Kan değil, ter dökülecek.”
Ve böylece tarihte ilk defa Afrika Olimpiyatlarının tohumu atılmış oldu.
32.2. Afrika Olimpiyatlarının İlk Çağrısı
Kral Khaalid’in sarayından bir ferman yayıldı. Şehir meydanlarında davullar çalındı, tellallar bağırarak haberi duyurdu: Tellal: “Ey halkımız! Kralımız Khaalid buyuruyor: Afrika’nın ilk büyük yarışları için en hızlı koşucular, en hızlı biniciler, en usta okçular, en güçlü yüzücüler ve güreşçiler aranmaktadır! Herkes kabilesinden, köyünden en iyisini göndersin! Seçmeler başlıyor!”
Bu çağrı bütün ülkeye heyecan saldı. Çiftçiler tarlalarını bırakıp meydanlara koştu, gençler birbirini meydan okumaya başladı. Yaşlılar eski kahramanların hikâyelerini anlatarak gençleri cesaretlendirdi. Seçmeler başladı. Nil kıyısında yüzücüler sulara atladı; kimin daha hızlı yüzdüğü davul ritimleriyle ölçüldü. Çölde koşucular saatlerce süren yarışlara girdi, sıcak kumlar üzerinde en dayanıklı olanlar seçildi. Büyük avlardan gelmiş okçular, hareketli hedefleri bile tek vuruşta düşürdü. Khalid, yarışları izlerken hayranlıkla gülümsedi: “Bu insanlar başka ülkelerin yarışçılarıyla yarışmadan bile kendi içlerinden kahramanlar çıkarıyorlar.”
Sahara yanındaydı; seçmelerde köyünden gelen genç bir kızın ok atışlarını izlerken heyecanla fısıldadı: “Bak! Kadınlar da yarışıyor. Belki bu oyunlar sadece erkeklerin değil, bütün halkın bayramı olacak.”
Günler süren seçmelerin ardından ülkenin en iyileri seçildi. Nil’den çıkan en hızlı yüzücüler, çölde rüzgâr gibi koşan gençler, hedefi şaşmayan okçular saraya getirildi. Khaalid onları tek tek karşılayarak onurlandırdı. Khaalid: “Siz artık sadece kendi köylerinizin değil, bütün Kemet’in gururusunuz. Birkaç ay sonra burada toplanacak ülkelerin önünde yarışacaksınız. Kazandığınızda bütün Afrika sizin adınızı duyacak!”
32.3. İlk Afrika Olimpiyatlarının Açılışı
Güneş Nil’in üzerinde altın gibi doğarken, devasa olimpiyat alanı çoktan dolmuştu. Aylarca süren hazırlıkların ardından, ilk kez Afrika’nın dört bir yanından gelen sporcular aynı yerde toplanmıştı. Meydanın etrafında büyük tribünler inşa edilmiş, gölgelikler kurulmuş, halk kabile renkleriyle süslenmişti.
Yalnızca sporcular değil, yabancı turistler, elçiler, tüccarlar da akın etmişti. Çöllerden gelen kervanlarla, denizden gelen gemilerle, her köşeden insanlar bu büyük olaya tanıklık etmek için Kemet’e gelmişti. Meydan rengârenk kumaşlarla, kabile bayraklarıyla ve sembollerle donatılmıştı.
Açılış Töreni başladı. Davullar çalındı, borular öttü. Sporcular sırayla alana girdi. Etiyopyalı koşucular, Senegal’den gelen okçular, Nubya’dan yüzücüler, Masai kabilesinden uzun boylu gençler… Her biri kendi kabilesinin danslarıyla, şarkılarıyla yürüyüş yaptı. Seyirciler çığlıklar atarak alkışladı.
Sahnenin tam ortasında bir platform kurulmuştu. Burada şairler, farklı dillerde yazılmış şiirlerini okudu. Çocuk koroları şarkılar söyledi. Bir yandan atletlerin güç gösterileri yapılırken, bir yandan da sanatın gücü sergilendi.
Sahara hayranlıkla izliyordu: “Bu sadece bir yarış değil… Bu, bütün Afrika’nın kalbinin birlikte atması.” Khaalid ayağa kalktı. Altın miğferi ışıldıyordu. Yüksek sesle halka seslendi: “Ey Afrika’nın yiğitleri! Bugün burada sadece hızımızı, gücümüzü, nişancılığımızı göstermek için toplanmadık. Bugün burada kardeş olduğumuzu, tek bir gök altında yaşadığımızı ilan etmek için toplandık! Bu oyunlar zafer için değil, dostluk için yapılacak. Sporcularımız birbirine rakip değil, kardeş olacak!”
Ardından büyük bir ateş yakıldı. Bu ateşin sönmeyeceği, olimpiyatlar boyunca gece gündüz yanacağı ilan edildi. İlk yarış: koşucuların yarışıydı. Kumların üzerinde çıplak ayaklarıyla rüzgâr gibi koşan gençler, seyircilerin bağırışları arasında fırtına gibi ilerledi. Bir sonraki yarışta okçular, hareketli hedeflere nişan aldı. Nil kıyısında yüzücüler sulara atladı. Her yarışta tribünler çığlıklarla yankılandı.
Ama yarışların arasında da şairler, ozanlar sahne aldı. Bir ülkenin ozanı kendi halkının efsanelerini anlattı, diğer bir şair aşk şiirini okudu. Müzisyenler kendi yörelerinin çalgılarını çaldı. Oyunlar sadece bedensel değil, ruhsal ve kültürel bir şölen haline geldi.
32.4. Nil Ovasında At Yarışı
Güneş tam tepedeydi. Tribünler dolup taşmış, davullar bir savaş marşı gibi çalmaya başlamıştı. Yarış alanının kenarında, dörtnala koşmaya hazır siyah, beyaz ve kızıl atlar şaha kalkıyordu. Her atın alnında kendi kabilesinin işareti vardı. Biniciler baştan ayağa deri zırhlarla, renkli tüylerle donanmıştı. Seyirciler nefesini tutmuştu.
Borazan öttü. Ve aniden toz bulutları içinde yarış başladı! Atlar kumun üzerinde fırtına gibi koşuyordu. Toz, güneşi bile perdelemişti. Biniciler yalnızca dizleriyle atlarını yönlendiriyor, ellerinde uzun mızraklarla rakiplerini korkutuyordu. Seyirciler, her öne geçen binici için çığlıklar atıyordu.
Kemetli bir binici öne geçtiğinde, arkasından bir Masai savaşçısı okunu havaya fırlatarak kükredi. Tribünlerde bir uğultu yükseldi. Rakip binici geri düşerken, Masai’nin atı rüzgâr gibi ileri atıldı. Fakat Nubyalı bir binici, atının dizginlerini ani bir hamleyle çekip rakibini solladı. Yarış artık sadece hız değil, zekâ ve taktik savaşı olmuştu.
Son düzlükte üç at yan yana girdi. Kalabalık ayağa kalktı, sanki meydan yıkılıyordu. İnsanlar bağırıyor, davullar çalıyor, kadınlar zillerle tempo tutuyordu. Biniciler neredeyse birbirine çarpıyordu. En önde Nubyalı binici, ardından Masai ve Kemetli. Son saniyede Nubyalı atının tüm gücünü ortaya koydu ve ilk sırada bitiş çizgisini geçti. Tribünlerden kulakları sağır eden bir uğultu yükseldi.
Kazanan binici elini havaya kaldırdı. Fakat Khaalid ayağa kalkarak bağırdı: “Bugün kazanan sadece Nubyalı değil! Bugün kazanan Afrika’nın kardeşliğidir!”
32.5. Koşu Yarışı – Savaş Sahnesi Gibi
Koşucular kumun üzerine dizildiğinde, herkes onların kaslarının gerildiğini görebiliyordu. Borazan çaldı. Ve onlar adeta mızrak gibi fırladı!
Bir Etiyopyalı koşucu öyle hızlıydı ki ayakları yere değmiyor gibiydi. Yanında bir Ganalı koşucu onu yakalamak için nefes nefese kalmıştı. Her adımda kaslar patlayacak gibi geriliyor, damarlardan kan değil ateş akıyor gibiydi. Seyirciler “Yallah! Yallah!” diye bağırıyordu.
Son düzlüğe girildiğinde koşucular artık savaş alanında askerler gibi görünüyordu. Birinin ayağı tökezledi, ama düşmedi; toparlanıp daha da güçlü koşmaya başladı. Tribünlerden “Ooooh!” sesleri yükseldi. Ve finalde Etiyopyalı genç öyle bir hızla çizgiyi geçti ki, rüzgâr yüzünden yere kapaklandı. Halk çığlık çığlığa sahaya koştu.
32.6. Olimpiyat Kahramanları
O gün, Nil kıyısındaki büyük olimpiyat meydanı insanlarla dolup taşmıştı. Yabancı devlet elçileri en ön sırada oturuyordu. Khaalid tahtına geçmiş, yanında Sahara’yla halkını izliyordu. Her yarış sonunda tribünlerden bir kahraman yükseldi.
Koşu Kahramanı – Taye (Etiyopya’dan genç bir delikanlı) Kum fırtınası gibi koşarak rakiplerini geride bıraktı. Bitirince yere düştü ama gözlerinde alev vardı. Halk onu sırtına alıp sahadan çıkardı. Şairler onun için şöyle dedi: “Rüzgârın evladı, adımlarında şimşekler çakan Taye!”
Okçu Kahraman – Zuberi (Kenya’nın Masai kabilesinden) Onun oku gökyüzünü yarıp tahta hedefi tam ortasından deldi. Her atışında kalabalık “Aaaah!” diye bağırdı. Bir okunu havaya fırlattı, o ok yere düştüğünde tüm seyirciler ayağa kalktı. Khaalid gülümseyerek ona altın bir yay hediye etti.
Binici Kahraman – Nubyalı Aluna Kadın bir binici olarak tüm meydanı büyüledi. Siyah atı, sanki kanat takmış gibi uçuyordu. Erkek rakiplerini birer birer geçti. Çizgiyi ilk geçtiğinde tribünlerden kadınlar gözyaşlarıyla zılgıt çekti. O günden sonra onun adı “Afrika’nın Kartalı” oldu.
Yüzücü Kahraman – Mosi (Nil deltasından genç bir balıkçı) Suya atıldığında halk sadece suyun kabardığını gördü. Sanki bir insan değil, timsah gibiydi. Rakipleri daha yarı yola varmadan o çoktan kıyıya çıkmıştı. Khaalid ona altından yapılmış bir istiridye kabuğu verdi.
Güreşçi Kahraman – Kwame (Batı Afrika’dan güçlü bir savaşçı) Kaslı vücudu güneşte parlıyordu. Birer birer rakiplerini kaldırıp yere vurdu. Finalde iki dev adamla aynı anda dövüştü ve ikisini de yere serdi. Halk ayağa kalkıp “Aslan! Aslan!” diye bağırdı.
32.7. Şarkılarla Yarışan Halklar
Koşular, güreşler, yüzmeler bitmiş, güneş batıya eğilmişti. Meydanda dev bir ateş yakıldı. Elçiler ve seyirciler yerlerine oturdu. Davullar sustu, yerini lirler, flütler, davulcugillerin hafif ezgileri aldı. Khaalid elini kaldırdı: “Şimdi, dilimizin en kıymetli hediyesi olan şarkılar konuşsun. En güzel Kemetçe söyleyen, en güzel şiir okuyan sesler yarışsın. Çünkü beden güçlüdür, ama kalbi ve aklı taşıyan dildir!”
İlk yarışmacı, Habeşistan’dan gelen genç bir kızdı. İnce sesiyle Nil’in bereketini anlatan bir şarkı söyledi. Sözler öyle melodikti ki, halkın gözlerinden yaşlar süzüldü. İkinci yarışmacı, Batı Afrika’dan bir delikanlıydı. Kemet dilini kendi melodileriyle harmanlamış, şarkısı dalgalar gibi yükselip alçalıyordu. Elçiler birbirine bakıp şaşırdı: ”Bizim dilimizi bizden daha güzel söylüyor!”
Üçüncü yarışmacı, kuzeyden gelen genç bir şairdi. Elinde papirüsle sahneye çıktı. Nil’i bir anneye benzeten dizeler okudu. Halk ayakta alkışladı.
Her şarkıcı sahneye çıktığında, kalabalık sessizleşti; çünkü yarış sadece bir yetenek gösterisi değil, bir ruh buluşması olmuştu. Kemet dilini öğrenen bu çocuklar, şarkılarla halkların kalbini birbirine dikiyor, tıpkı elçiler gibi kültür köprüleri kuruyordu.
32.8. Kazananların İlanı
Yarış bittiğinde jüri değil, halk karar verdi. Alkışlar, tezahüratlar en yüksek kimeyse, o kazandı. En güzel sesiyle Habeşli kız, en içli sözleriyle Batılı delikanlı ve şiiriyle kuzeyli genç ödüllendirildi. Khaalid onları kürsüye çağırdı: “Bu olimpiyat, sadece bedenin değil, dilin de olimpiyatıdır. Bugün gördük ki Kemet dili artık sadece bizim değil, hepimizin ortak mirasıdır.” Halk uzun süre “Şarkılar! Şarkılar!” diye bağırarak meydanı çınlattı. O günden sonra olimpiyatların bir bölümü her zaman ”Şarkı ve Şiir Yarışması” oldu.
32.9. Kral’ın Konuşması
Yarışmalar bittiğinde Khaalid ayağa kalktı. Halk sustu. “Bugün gördüğümüz şey, sadece güç, hız ya da beceri değildir. Bugün gördüğümüz şey, Afrika’nın ruhudur. Her kahramanımız, kendi ülkesinin şerefini taşıdı. Ve hepimiz birlikte, kardeşliğimizi büyüttük. O halde bilin ki, bu olimpiyatlar sadece oyun değil, tarihin yeni bir başlangıcıdır. Bundan böyle her yıl, hangi ülkede yapılırsa yapılsın, Afrika’nın kahramanları burada doğacaktır!” Kalabalık çığlık çığlığa ayağa kalktı. Davullar, borazanlar çalmaya başladı. Kahramanların adları yankılandı: “Taye! Zuberi! Aluna! Mosi! Kwame!”
O günden sonra bu isimler sadece sporcu değil, destan kahramanı oldu.
32.10. Olimpiyatların Kayıt Altına Alınması
Olimpiyatların sona ermesinden günler sonra Khaalid, kâtiplerini ve bilginlerini çağırdı. Geniş bir salonun ortasına, olimpiyatlarda kullanılan oklar, at koşum takımları, güreş kemerleri ve şarkıcıların sözleri bırakılmıştı. Khaalid derin bir nefes aldı: “Bugün burada sadece bir yarış değil, bir milletler buluşması yaşandı. Çocuklarımız koştu, gençlerimiz güreşti, şairlerimiz dilimizi söyledi. Bunlar unutulmasın. Hepsi kayıtlar salonunda yaşasın.”
Kâtipler işe koyuldu.
– Koşu kahramanının adı büyük harflerle yazıldı. Yanına, hangi mesafeyi ne kadar sürede koştuğu kaydedildi. – Okçunun altın okunun resmi papirüse çizildi, yanında ”Hedefi tek seferde vurdu” yazısı yer aldı. – Binici kahramanın atının tasviri işlendi, seyircilerin tezahüratları not edildi. – Yüzücünün Nil’in sularında bıraktığı dalgalar, dalga şekilleriyle betimlendi. – Güreşçinin hareketleri, resimlerle gösterildi.
En önemlisi, şarkı ve şiir yarışmasının eserleri titizlikle yazıya geçirildi. Habeşli kızın şarkısı, Batılı delikanlının melodisi ve kuzeyli şairin dizeleri tek tek kaydedildi. Ezgiler nota işaretlerine benzer sembollerle denendi, böylece sesin de yazıyla ölümsüzleşmesi amaçlandı.
Kayıtların başına şu sözler yazıldı: “Bunlar sadece spor değildir. Bunlar halkların kalbinin attığı gündür. Kemet’in diliyle birleşen milletlerin şenlik günüdür.”
Rulolar tamamlanınca, bilginler onları deri kaplı sandıklara yerleştirdi. Sandıklar, Giza’daki Kayıtlar Salonu’nun taş raflarına kondu. Meşaleler ışığında taş duvarlara yansıyan gölgeler, sanki şarkıların ruhu hâlâ orada söylüyormuş gibi titreşiyordu.
32.11. Kayıtlar Salonu Açılış Günü
Giza platosunun serin sabahında, güneş ufukta altın bir çizgi çizerken, Kayıtlar Salonu’nun yeraltına inen taş merdivenleri sabah ışıklarıyla parlıyordu. Yerin altında spiral rampalarla uzanan bu yapı, Afrika’nın belleğiydi. Üstünde, okullar, medreseler ve üniversiteler yükselmiş, ilim yuvaları olarak can bulmuştu. Çöldeki kalabalıkta köylüler, tüccarlar, bilginler ve elçiler toplanmış, tarihin dönüm noktasını bekliyordu. Çadırların gölgesinde çocuklar koşuşuyor, kadınlar zılgıt çekiyor, erkekler davullarla ritim tutuyordu. Yerin üstündeki bahçeler, aloe vera ve baobab ağaçlarıyla doluydu. Kervan çanları, Nil’in dalgalarıyla karışıyordu. Bu, bir birliğin doğuşuydu.
Kral Khaalid, beyaz keten tunikle merdivenlerin başında durdu, elinde Afrika haritasının kopyası. Ardında hocalar, kâtipler ve öğrenciler sıralanmıştı. Sesini yükseltti, taşlardan yankılandı.
“Afrika’nın halkları! Bu yeraltı salonu, taş değil, hafızamızdır. Bilgi burada korunacak, üstümüzdeki okullar ve üniversiteler onu çoğaltacak. Çocuklarımız bu bilgiyi yıldızlara taşıyacak!”
Kalabalık alkışlarla coştu. Çocuklar, yeraltı rampalarını keşfederken bir kız bağırdı: “Burası yıldızları saklıyor!” Yaşlı bir bilgin güldü: “Evet, evlat, gökyüzü burada!”
Medrese hocası İset, bir deri tomarla yaklaştı. “Efendim, bu şifalı ot çizimleri hayat kurtaracak. Ama halk, salonun ne olduğunu anlamadı mı?” Khaalid gülümsedi. “Gösterelim, İset. Bahçelerimiz şifa, okullarımız umut oldu. Bu salon herkesin.”
Sudan’dan bir tüccar, Mali’den gelen bir haritayla öne çıktı. “Kralım, Timbuktu’da çocuklar hiyeroglif öğrendi. Bu Sahra haritası, birliğimizin yol haritası.”
Nubia’dan bir şifacı kadın, baobab tozuyla sordu: “Bu salon sadece bilginler için mi?” Khaalid yanıtladı: “Hayır, köylüler, çocuklar, kadınlar için. Rampalardaki nişlere hikâyelerinizi kazıyacaksınız.”
Genç Zeinab, balmumu tabletle atıldı: “Amani’ye mektup yazdım, Nil’i çizdim. Bu, salona konabilir mi?” Khaalid tabletini aldı. “Elbette, Zeinab. Çocukların kelimeleri silahtan güçlü.”
Kenya elçisi Mwenye sordu: “Ya savaş gelirse, bu papirüsler nasıl korunacak?” Khaalid, “İnsanla korunacak. Her köyden nöbetçi, her okuldan öğretmen burada olacak. Birlik Konseyi bu salonu kale yapacak.”
Libya kervancısı Amsel, “Bilgiyi uzaklara nasıl taşıyacağız?” dedi. Khaalid, “Kervanlar tomar, okullar tohum taşıyacak. Afrika Cildi okyanusları, yıldızları aşacak.”
Davullar hızlandı, zılgıtlar yükseldi. Çocuklar, “Afrika bir, bilgi bir!” diye bağırdı. Hocalar papirüsleri yeraltı raflarına yerleştiriyor, bahçelerde köylüler ot suluyordu. Güneş tepedeydi. Kayıtlar Salonu, yeraltı mahzenleri ve yer üstü okullarıyla Afrika’nın belleği olarak açıldı. Khaalid, yeraltına inip fısıldadı: “Çocuklarımız yıldızlara yürüyecek.”
32.12. Haritaların Birleşmesi
Bir süre sonra elçiler ellerinde tomarlarla geldiler. Masaların üzerine serilen haritalar, bir nehrin dalları gibi birbirine eklenmeye başladı. Sudanlı kervancılar dağ geçitlerini gösterdi, Etiyopyalı yolcular yeni köyleri işaretledi. Her kabileden bir ayrıntı geldi; kimi maden yataklarını, kimi ticaret yollarını ekledi. Fil sürülerinden, aslan sürülerine, bataklıklardan, ormanlara, dev yılanlardan, timsah dolu nehirlere kadar her ayrıntı işaretlenmişti.
Dokuz parça nihayet birleştiğinde ortaya devasa bir bütün çıktı: Afrika Büyük Haritası. Odanın ortasında asılı duran harita öyle görkemliydi ki, onu gören herkes derin bir sessizliğe büründü. Altına altın mürekkeple şu sözler yazıldı: “Yol bilmeyen kaybolur; yol çizen birleşir.”
Haritanın kopyaları hazırlanıp elçiler aracılığıyla diğer krallara gönderildi. İlk kez halklar kendi kıtalarının büyüklüğünü, zenginliğini gözleriyle gördü.
...
32.13. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara: "Afrika Olimpiyatları çok eğlenceliymiş! Khaalid neden böyle bir yarış düzenledi? Sadece eğlenmek için mi?"
Nil-7: "Sahara, Khaalid olimpiyatları sadece eğlence için düzenlemedi. Yarışlar, farklı halkları bir araya getirdi ve birbirlerini anlamalarını sağladı. Koşarken, güreşirken ya da şarkı söylerken herkes dost oldu."
Sahara: "Peki, neden kadınlar da yarıştı? O zamanlar kadınlar yarışmaz sanıyordum."
Nil-7: "Güzel soru! Khaalid, herkesin eşit olduğunu göstermek istedi. Aluna gibi kadın biniciler, gücü ve cesaretiyle herkesi etkiledi. Bu, olimpiyatların sadece erkeklere değil, tüm halka ait olduğunu gösterdi."
Sahara: "Peki, şarkı ve şiir yarışması neden vardı? Onlar da mı spor gibiydi?"
Nil-7: "Şarkı ve şiir yarışmaları, kalbin ve aklın sporuydu, Sahara. Khaalid, bedenin gücü kadar ruhun ve dilin gücünün de önemli olduğunu biliyordu. Habeşli kızın şarkısı, halkların kalplerini birleştirdi."
Sahara: "Peki, Kayıtlar Salonu’nun açılışında çocuklar neden bu kadar heyecanlıydı?"
Nil-7: "Çocuklar, Kayıtlar Salonu’nun sadece bir bina olmadığını hissetti. Orası, onların hikayelerinin, şarkılarının, hayallerinin yaşayacağı bir yerdi. Zeinab’ın mektubu bile oraya kondu!"
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.