Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
77. Bölüm

Klasik Sosyoloji Perspektifinden Bir İnceleme: Atatürk’ün Rıza ve İnsan-ı Kâmil Merkezli Modernleşme Projesi

35 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.


Özet:
Bu makale, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesini, "köpek metaforu" üzerinden tanımlanan "rızalık" ve "insan-ı kâmil" kavramları ışığında incelemeyi amaçlamaktadır. Makale, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modelini, bir "toplumsal rıza inşası projesi" olarak yeniden okumaktadır. Klasik sosyoloji döneminin (≈1830'lar - 1920'ler) kurucu babalarından Auguste Comte'un pozitivizm, Émile Durkheim'in kolektif bilinç ve mekanik/organik dayanışma, Karl Marx'ın yabancılaşma ve Max Weber'in rasyonalizasyon ve bürokrasi kuramları çerçevesinde analiz edilen bu model, bireyin ahlaki kemale ermesi (insan-ı kâmil) ile modern bir ulus-devletin inşasını birleştiren ütopik bir toplum mühendisliği örneği olarak ele alınmaktadır. Çalışma, bu projenin klasik sosyolojinin "büyük anlatılar" geliştirme eğilimiyle olan paralelliklerini ortaya koyarken, aynı zamanda onun dayandığı evrensel insani değerleri ve karşılaştığı çelişkileri psikolojik, sosyolojik ve felsefi boyutlarıyla tartışmaya açmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Atatürk, Rızalık, İnsan-ı Kâmil, Klasik Sosyoloji, Modernleşme, Toplum Sözleşmesi, Pozitivizm, Kolektif Bilinç.

Giriş: Metafor ve Modernlik Arasında Bir Köprü
“Bir köpek kümese girer ve tavukları yer...”
Bu basit metafor, derin bir ahlaki ve sosyolojik sorgulamayı başlatır: İnsanı hayvandan ayıran nedir? Metafora göre cevap, yalnızca sûret (görünüş) değil, sîret (öz) ve nihayetinde eylemlerinin ahlaki sonuçlarının bilincinde olmak, hata yapıldığında onu telafi etmek (tazminat) ve nihayetinde mağdurdan rıza almaktır. Bu yol, “RIZALIK YOLU” olarak tanımlanır ve kişiyi “insan-ı kâmil” mertebesine ulaştırır.

Bu makale, bu bireysel ve manevi kavramların, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde nasıl kolektif, seküler ve politik bir projeye dönüştürüldüğünü araştırmaktadır. Atatürk'ün modern Türkiye'si, yalnızca bir devletler topluluğu değil, aynı zamanda ahlaki sorumluluk sahibi, rasyonel ve birbirinin rızasına saygı duyan “kâmil bireylerden” oluşan bir toplum inşa etme girişimiydi. Bu proje, Sanayi Devrimi, Fransız Devrimi ve sekülerleşmenin şekillendirdiği ve klasik sosyologların büyük teorilerle anlamaya çalıştığı tarihsel bağlamın doğrudan bir ürünüdür.

1. Klasik Sosyolojinin Büyük Anlatıları ve Bir Ulusun Yeniden İnşası
Klasik sosyoloji dönemi, toplumu bir bütün olarak anlamaya yönelik kapsayıcı, evrenselci teorilerin (büyük anlatılar) geliştirildiği bir dönemdi. Bu teoriler, geleneksel toplumdan modern topluma geçişin dinamiklerini açıklamayı amaçlıyordu.

Auguste Comte ve Pozitivizm: Comte, toplumun ilahiyat ve metafizik aşamalardan sonunda pozitif (bilimsel) aşamaya ulaşacağını öngörmüştü. Atatürk devrimlerinin temel taşı olan "akıl ve bilimi rehber edinme" ilkesi, Comte'un pozitivizm anlayışıyla birebir örtüşmektedir. Atatürk'ün hedefi, toplumsal yaşamın her alanını (hukuk, eğitim, ekonomi) rasyonalize etmek ve metafizik açıklamaların yerine bilimsel olanı koymaktı. Bu, toplumsal rızanın dini otoriteye değil, akıl ve ortak faydaya dayanması anlamına geliyordu.

Émile Durkheim ve Kolektif Bilinç/Kadayıf: Durkheim, geleneksel toplumları "mekanik dayanışma" (benzerlikler üzerine kurulu, güçlü kolektif bilinç) ve modern toplumları "organik dayanışma" (iş bölümü ve karşılıklı bağımlılık üzerine kurulu) ile tanımlar. Atatürk'ün projesi, çökmüş bir imparatorluğun enkazından organik bir dayanışma yaratmaktı. "Milli birlik ve beraberlik" vurgusu, yeni bir kolektif bilinç inşa etme çabasıydı. Ancak bu bilinç, geleneksel dini aidiyetten farklı olarak, vatandaşlık, laiklik ve ortak bir gelecek tasavvuru etrafında şekilleniyordu. "Rızalık" kavramı, bu organik dayanışmanın ahlaki çimentosu olarak işlev görecekti.

Max Weber ve Rasyonalizasyon: Weber, modernleşmeyi bir "rasyonalizasyon" süreci olarak görür. Geleneksel, belirsiz yapıların yerini hesap edilebilir, verimli, bürokratik sistemler alır. Atatürk'ün hukuk devleti, merkezi bürokrasi ve eğitim sistemindeki reformları, Weberyen anlamda tipik bir rasyonalizasyon projesidir. Bu sistem, bireyler arasındaki ilişkileri geleneksel "kul" ilişkisinden, eşit yurttaşlar arasındaki hukuki sözleşmelere dönüştürmeyi amaçlıyordu. Rıza arayışı, artık kişisel bir lütuf değil, hukukun ve adaletin rasyonel bir gereği haline geliyordu.

2. Atatürk'ün Projesi: Rızalık Yolunda bir Devlet-Toplum Mühendisliği
Metaforun bireysel düzeyde tarif ettiği süreç, Atatürk tarafından toplumsal düzeye taşınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi, "kümese zarar veren" ama bunun sonuçlarını telafi edemeyen veya etmeyen bir yapı olarak görülebilir. Savaşlar, ekonomik çöküş ve sosyal çözülme, büyük bir "rızasızlık" halini temsil ediyordu.

Atatürk'ün projesi, bu zararı telafi ederek toplumsal bir rıza sözleşmesi kurmaktı:

Telafi (Tazmin): Kaybedilen topraklar ve prestij telafi edilemezdi, ancak geleceğe dönük bir telafi mekanizması kurulabilirdi. Bu, ekonomik bağımsızlık (Misak-ı İktisadi), hukuki üstünlük (Medeni Kanun) ve eğitimde fırsat eşitliği (Tevhid-i Tedrisat) ile sağlanacaktı. Toplumun farklı kesimlerine (kadınlar, köylüler) verilen haklar, geçmişte maruz kaldıkları mağduriyetlerin bir nevi tazminiydi.

Rıza İnşası (Rızalık Yolu): Telafi mekanizmaları, yeni bir toplumsal sözleşmenin, yani kolektif rızanın temelini oluşturacaktı. Bu sözleşme;

Laiklik ile dini otoritenin zorlayıcılığından arınmış,

Cumhuriyetçilik ile halkın kendi kendini yönetme iradesine dayanan,

Halkçılık ile sınıfsal ayrıcalıkları reddeden,

Devletçilik ile ekonomik adaleti gözeten,

Milliyetçilik ile ortak bir kimlik etrafında kenetlenen,

İnkılapçılık ile de sürekli olarak kendini modernleştiren ve geliştiren dinamik bir yapıydı.

Bu ilkelerin özü, metaforik dilde ifade edilen "kul olmayan, özgür iradeli, sorumluluk sahibi, emek ve alın teriyle helal kazanan" insan-ı kâmil tipolojisini yaratmaktı.

3. Psikolojik, Sosyolojik ve Felsefi Bir Analiz: Başarılar ve Çelişkiler
Atatürk'ün projesi, klasik sosyolojinin ütopik ve mühendislikçi vizyonunun muazzam bir tezahürüdür. Ancak her büyük anlatı gibi, içsel gerilimler ve dışsal eleştirilerle karşılaşmıştır.

Tez (Olumlu Analiz):

Psikolojik Boyut: Proje, bireye "kula kul" olmaktan çıkıp "özgür ve sorumlu bir özne" olma imkanı tanıyarak güçlü bir psikolojik temel sunar. Bireyin kaderini kendi aklı ve çabasıyla değiştirebileceği inancı, kolektif bir özgüven ve iyimserlik yaratmıştır.

Sosyolojik Boyut: Geleneksel cemaat yapılarını çözerek, modern bir ulus-devlet ve vatandaşlık bağı inşa etmede başarılı olmuştur. Toplumsal ilişkileri hukuk çerçevesine alarak keyfiliği azaltmıştır.

Felsefi Boyut: Aydınlanma değerleri (akıl, özgürlük, ilerleme) ile Anadolu'nun manevi ve ahlaki değerlerini (hak, hukuk, rıza) sentezleme çabası, özgün ve derinlikli bir felsefi temele dayanmaktadır.

Antitez (Eleştiriler ve Çelişkiler):

Jakobenlik ve "Yukarıdan Aşağıya Modernleşme" Eleştirisi: Proje, halkın "rızasının" zaman içinde kazanılacağı varsayımıyla, başlangıçta oldukça jakoben, seçkinci ve yukarıdan aşağıya uygulanmıştır. Bu, "rıza" kavramının kendisiyle bir paradoks oluşturur. İnsanlara "özgür irade" ve "sorumluluk" dayatmak, Weberyen tabirle bir "demir kafes" yaratma riski taşır.

Kültürel Yabancılaşma: Hızlı ve köklü değişim, toplumun bir kesiminde geleneksel değerlerle yeni seküler değerler arasında bir kopukluğa, hatta bir yabancılaşmaya neden olmuştur. Bu, Durkheim'ın "anomi" (kuralsızlık, normsuzluk) kavramıyla açıklanabilecek bir sosyal sorundur.

Çoğulculuk Eksikliği: Erken Cumhuriyet'in homojen ulus-devlet anlayışı, etnik ve kültürel çeşitliliği yönetmekte zorlanmış, bu da uzun vadede "rıza"nın tüm kesimlerce geniş çapta benimsenmesinin önünde bir engel teşkil etmiştir. Tek parti dönemi, çok sesliliği ve eleştiriyi kısıtlayarak, organik bir rızanın oluşumunu geciktirmiştir.

Sentez:
Atatürk'ün projesi, tarihsel bağlamı içinde devrimci ve ilerici bir "büyük anlatı"dır. Başarısı, modern bir ulus-devleti ve bu devlete ait bir toplumu neredeyse sıfırdan inşa edebilmesidir. Ancak, her toplum mühendisliği projesi gibi, uygulamada idealist temelleriyle çelişen unsurlar barındırmıştır. Gerçek anlamda bir "rızalık toplumu", yalnızca yasalar ve kurumlarla değil, aynı zamanda sivil toplumun gelişimi, çoğulculuğun içselleştirilmesi ve demokratik katılımın derinleştirilmesiyle, yani projenin kendi iç eleştirisiyle ve zaman içinde evrilmesiyle mümkün olabilir.

Sonuç
"Köpek metaforu", insan olmanın özüne dair evrensel bir ahlaki ders sunar. Mustafa Kemal Atatürk, bu bireysel ahlakı, klasik sosyoloji döneminin araçları ve vizyonuyla alıp kolektif bir siyasi projeye dönüştürdü. Onun kurduğu devlet, sadece bir yönetim mekanizması değil, aynı zamanda vatandaşlarını "aklın ve vicdanın aydınlattığı" bir yolda, sorumluluk sahibi, birbirinin hakkına ve rızasına saygı duyan "kâmil bireyler" olmaya teşvik eden bir "eğitim-Devleti" idi.

Bu proje, 20. yüzyılın en iddialı modernleşme "büyük anlatılarından" biridir. Bugünün Türkiye'si, bu projenin başarılarını, çelişkilerini, eksik ve fazlalarını tartışırken, aslında metaforun merkezine yerleştirilen o kadim soruyu yeniden soruyor: Gerçek anlamda "rıza"ya dayalı, adil ve kâmil bir toplumu nasıl inşa edebiliriz? Bu sorunun cevabı, geçmişin jakoben araçlarından ziyade, geleceğin daha kapsayıcı, çoğulcu ve demokratik perspektifinde yatmaktadır. Atatürk'ün vizyonunun kalıcı mirası, nihai hedef olarak gösterdiği bu "insan-ı kâmil" ve "rızalık" idealidir.

Kaynakça
Birincil Kaynaklar:

Atatürk, M. K. (Nutuk, 1927).

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I-III, ATAM Yayınları.

İkincil Kaynaklar (Klasik Sosyoloji):

Comte, A. (1998). Pozitif Felsefe Kursu. (Çev. Erkan Ataçay). Bilgesu Yayıncılık.

Durkheim, É. (2016). Toplumsal İşbölümü. (Çev. Özer Ozankaya). Cem Yayınevi.

Durkheim, É. (2020). İntihar. (Çev. Zühre İlkgelen). Pinhan Yayıncılık.

Weber, M. (2019). Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu. (Çev. Zeynep Aruoba). Yarın Yayınları.

Weber, M. (1993). Ekonomi ve Toplum. (Çev. Özer Ozankaya). Cem Yayınevi.

İkincil Kaynaklar (Türkiye ve Modernleşme):

Berkes, N. (2022). Türkiye'de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları.

Mardin, Ş. (2019). Türk Modernleşmesi. İletişim Yayınları.

Keyman, E. F. & İçduygu, A. (2003). Globalization, Civil Society and Citizenship in Turkey: Actors, Boundaries and Discourses. Citizenship Studies.

Zürcher, E. J. (2017). Modernleşen Türkiye'nin Tarihi. İletişim Yayınları.

Kavramsal Çerçeve:

Foucault, M. (2011). Hakikat ve İktidar. (Çev. Işık Ergüden). Ayrıntı Yayınları. (İktidar ve öznellik ilişkisini anlamak için).

Nietzsche, F. (2006). Ahlakın Soykütüğü Üstüne. (Çev. Ahmet İnam). Say Yayınları. (İnsan-ı kâmil ve ahlakın oluşumu üzerine felsefi bir arka plan için).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL