RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı
İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.
Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.
İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.
Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.
Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.
Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.
Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.
Öz (Abstract): Bu makale, “Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı” başlıklı metinde sunulan bireysel ve toplumsal erdem modelini, Antik Yunan Sofistlerinin—özellikle Protagoras ve Gorgias’ın—felsefi perspektifleri ışığında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Makale, öncelikle metindeki “köpek metaforu”, “sûret-sîret ayrımı”, “kusuru kendinde arama” ve “rızalık” kavramlarını sofistlerin görelilik, retorik ve insan-merkezcilik (hümanizm) anlayışlarıyla ilişkilendirecektir. Ardından, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modelinin, bu sofistçe ve rıza odaklı insan anlayışının bir tezahürü ve kurumsallaşmış hali olarak nasıl okunabileceği sorgulanacaktır. Temel argüman, Atatürk’ün projesinin, Protagoras’ın “İnsan her şeyin ölçüsüdür” (πάντων χρημάτων μέτρον ἐστὶν ἄνθρωπος) ilkesini, kolektif aklın, vicdanın ve sosyal adaletin ışığında yeniden yorumlayarak, “rızalık” ile dengelenmiş bir “insan-merkezli uygarlık” inşası olduğudur. Bu analiz, felsefi, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel bir perspektifle yürütülecektir.
Anahtar Kelimeler: Sofistler, Protagoras, Gorgias, Rızalık, Atatürk İlkeleri, İnsan Merkezcilik (Hümanizm), Görelilik, Retorik, Toplum Sözleşmesi, Ahlak Felsefesi.
Giriş: Metafor, Felsefe ve Siyasetin Kesişimi
“Bir Metafor Olarak Köpek…” metni, görünüşte basit bir hikâyeden yola çıkarak derin bir ontolojik (varlıkbilimsel) ve ahlaki sorgulama sunar: İnsan olmak ne demektir? Metne göre, biyolojik bir kategori olarak “insan” (sûret) olmak, “insan-ı kâmil” olmak için yeterli değildir. Bu kemale erme yolu, bireyin eylemlerinin ahlaki sonuçlarının farkına varması (sorumluluk), hatasını kabul etmesi (öz-eleştiri), verdiği zararı telafi etmesi (tazmin) ve nihayetinde mağdurun rızasını alması (rızalık) ile mümkün olur. Bu yol, “ayağına taş dolansa, kendimden bilirim” şiarıyla özetlenen radikal bir öz-sorumluluk felsefesidir.
İşte bu bireysel etik çerçeve, metnin devamında Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu modern Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal projesiyle ilişkilendirilir. Atatürk’ün modeli, “akıl, mantık, bilim, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı” merkeze alarak, bireyleri “kula kul olmayan, özgür iradeli” vatandaşlar haline getirmeyi hedefler. Bu, metaforik dilde ifade edilen bireysel “rızalık” arayışının, bir ulusun kolektif yaşam modeline dönüştürülmüş halidir.
Bu makale, bu iki katmanlı yapıyı (bireysel erdem ve toplumsal sistem) anlamak için Antik Yunan Sofistlerinin felsefesini bir analiz aracı olarak kullanacaktır. Sofistler, felsefe tarihinde genellikle hakikati değil, galip gelmeyi önemseyen, ahlaki göreci olarak tasvir edilseler de, modern bakış açısıyla onlar aslında insanı, toplumu ve dilin ikna gücünü merkeze alan ilk hümanist ve sosyal teorisyenlerdir. Protagoras’ın “İnsan her şeyin ölçüsüdür” sözü ve Gorgias’ın retorik (ikna sanatı) üzerine vurgusu, Atatürk’ün insan merkezli, akılcı ve iletişime dayalı bir toplum inşa etme çabasıyla şaşırtıcı derecede paralellikler taşır.
I. Bölüm: Sofistlerin Felsefi Zemini – İnsan, Görelilik ve Retorik
Sofistler, M.Ö. 5. yüzyılda, Atina’da demokrasinin geliştiği bir dönemde ortaya çıkmış gezgin entelektüellerdi. Para karşılığında hitabet (retorik) ve erdem (arete) öğretiyorlardı. Amacımız onları tüm yönleriyle incelemek değil, metnimizle ilgili temel prensiplerine odaklanmaktır.
1.1. Protagoras ve “İnsan Her Şeyin Ölçüsüdür” İlkesi: Protagoras’ın bu ünlü sözü, epistemolojik (bilgibilimsel) bir devrimdir. Geleneksel, tanrısal veya mutlak bir hakikat anlayışını reddeder. Ona göre hakikat, insanın deneyimine, algısına ve yorumuna bağlıdır. Rüzgar, birisi için soğuk ve rahatsız ediciyken, bir diğeri için serinletici ve hoş olabilir. Her iki algı da o insan için “doğru”dur. Bu radikal görelilik, mutlak ahlaki kuralların olmadığı, toplumların kendi değerlerini kendilerinin oluşturduğu anlamına gelir. İnsan, kendi değerlerinin ve hakikatinin aktif yaratıcısıdır.
1.2. Gorgias ve Retoriğin (İkna Sanatının) Gücü: Gorgias, retoriği en üst düzeyde yücelten bir sofistti. Ona göre dil, gerçekliği yansıtmaz, onu inşa eder ve dönüştürür. İkna edici konuşma (retorik), toplum içinde bir şeyleri başarmanın, fikirleri kabul ettirmenin ve nihayetinde “hakikati” şekillendirmenin en güçlü aracıdır. Adalet, iyilik, kötülük gibi kavramlar mutlak değildir; retorik yoluyla inşa edilir ve topluma kabul ettirilir. Gorgias’ın “Hiçbir şey yoktur; olsa bile bilinemez; bilinse bile başkalarına aktarılamaz” argümanı, bu iletişimsel göreciliğin en uç ifadesidir.
1.3. Sofistlerde Toplumsal Sözleşme ve İnsan Merkezcilik: Sofistler, yasaların (nomos) doğadan (physis) geldiği fikrine karşı çıkarak, onların insanlar arası bir uzlaşı (sözleşme) olduğunu savunmuşlardır. Toplum, bireylerin ortak çıkar ve uzlaşıları üzerine inşa edilir. Bu, metnimizdeki “rızalık” kavramının felsefi öncülüdür. Yasalar, insan icadıdır ve insan refahına hizmet etmek için vardır. Bu da onları temelde “insan merkezli” (hümanist) yapar.
II. Bölüm: Metaforun Sofistçe Bir Okuması: Sûret, Sîret ve Rızanın İnşası
Şimdi sofistlerin lensini kullanarak “köpek metaforu”nu yeniden okuyalım.
2.1. Köpek ve İnsan: Physis ve Nomos Ayrımı: Metindeki köpek, saf “physis”i (doğa, içgüdü) temsil eder. Onun eylemi (tavuk yemek) ne iyidir ne kötüdür; sadece doğaldır. “Sûrette insan, sîrette hayvan” olan birey ise, “nomos”un (toplumsal yasa, kural, ahlak) varlığından haberdar olmasına rağmen, onu içselleştirmemiş, yani insani değerleri kendi “ölçüsü” haline getirmemiştir. Protagoras’ın ilkesi uyarınca, bu kişi henüz “insan” olmayı ölçü alamamıştır. Kendi içgüdüleri, onun için tek ölçüttür.
2.2. Farkındalık ve Retorik: İçsel ve Dışsal İkna: “İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar.” Bu cümle, sofistçe bir eğitimin (paideia) tanımıdır. Sofistler, insanlara retoriği öğreterek onları toplumda etkili bireyler haline getirmeyi amaçlıyordu. Buradaki “farkındalık” ise bir tür içsel retoriktir. Birey, kendi kendisiyle bir diyaloğa girerek, eylemini toplumun “nomos”uyla (değer yargılarıyla) ölçer. Kendi kendini ikna sürecidir. Hatanın farkına varma, içsel bir retoriğin zaferidir.
2.3. Rızalık: Toplumsal Sözleşmenin Mikro Düzeyde Yeniden Onaylanması: Metaforun zirve noktası, hatanın telafisi ve rızanın alınmasıdır. Bu eylem, sofistlerin “nomos” anlayışının mükemmel bir örneğidir. Toplumsal düzen, bireyler arasındaki sürekli bir rıza ve uzlaşı zemininde yükselir. Bir haksızlık yapıldığında, bu zemin sarsılır. Zararın tazmini ve rızanın alınması, mikro düzeyde bozulan sosyal sözleşmenin onarılması ve yeniden tesis edilmesi ritüelidir. Gorgias’ın retoriği, burada diyaloğa, özüre ve uzlaşıya dönüşür. Mağduru ikna etmek, onun rızasını kazanmak, toplumsal barışı yeniden inşa etmenin dilsel ve ahlaki eylemidir. Bu, gücün değil, erdemin retoriğidir.
III. Bölüm: Atatürk’ün Projesi: Kolektif Rızanın Makro Düzeyde Kurumsallaşması
Metin, bireysel düzeydeki bu felsefeyi, Atatürk’ün toplumsal projesiyle birleştirir. Atatürk’ün 1923-1938 arasındaki devrimleri, sofistlerin bireyci ve göreci felsefesini, kolektivist ve ilerlemeci bir ulus-devlet modeli içinde nasıl sentezlediğinin kanıtıdır.
3.1. “İnsanı Ölçü Alan” Bir Devlet Modeli: Protagoras’ın “İnsan her şeyin ölçüsüdür” ilkesi, Atatürk’ün projesinin temel taşıdır. Ancak Atatürk, bu ilkeyi bireysel göreciliğe indirgememiş, onu “kolektif insan aklı” (akıl ve bilim), “kolektif insan vicdanı” (adalet ve hukuk) ve “kolektif insan ihtiyaçları” (sosyal devlet) ile tanımlamıştır.
Laiklik: Yasaları ve değerleri, insanüstü bir kaynaktan (din) değil, insan aklından ve toplumsal ihtiyaçlardan türetmektir. Bu, “nomos”un “physis”ten (ilahi doğa) tamamen ayrıştırılmasıdır.
Demokrasi: İktidarın meşruiyet kaynağının tanrılar veya hanedanlar değil, halkın rızası (egemenlik kayıtsız şartsız milletindir) olmasıdır. Seçimler, parlamento, hukuk devleti; rızanın kurumsal mekanizmalarıdır.
Hukuk Devleti: Toplumsal uzlaşının yazılı hale gelmiş, evrensel ve tarafsız bir şekilde uygulanan halidir. “Rızalık yolu”nun toplum çapındaki çerçevesidir. Bireyin devlete ve diğer bireylere karşı haklarının garantörüdür.
Sosyal Devlet: Ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin yol açtığı rıza eksikliğini gidermeye yönelik bir mekanizmadır. “Zararı tazmin” ilkesinin makro düzeydeki karşılığıdır. Toplumdaki mağdurların (yoksul, hasta, emekli) zararını telafi ederek, onların sistemle olan rıza bağını güçlendirmeyi amaçlar.
3.2. Retoriğin İktidarı: “Türk Milletine Söylev”: Atatürk, aynı Gorgias’ın idealindeki gibi, retoriğin en üstat kullanıcılarından biriydi. Nutuk (Söylev), kelimenin tam anlamıyla, yeni bir ulusun ve bu ulusa ait bir hakikatin retorik yoluyla inşa edilmesidir. Bu eser, geçmişi yeniden yorumlayarak, mevcut durumu analiz ederek ve geleceğe dair bir vizyon sunarak, milletin rızasını kazanmaya ve onu ikna etmeye yönelik devasa bir retorik performansıdır. Amacı, halkı “kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler” haline getirecek ortak bir bilinç (nomos) yaratmaktır.
3.3. Akıl ve Bilim: Kolektif Ölçütün Nesnel Zemini: Atatürk’ün göreliliği, sofistlerin bireysel algı göreciliği değildir. O, Protagoras’ın ilkesini “İnsan (aklı ve bilimi) her şeyin ölçüsüdür” şeklinde yeniden formüle etmiştir. Bu, hakikati bireyin öznel keyfine bırakmaz; onu, nesnellik iddiası taşıyan, test edilebilir ve eleştiriye açık bir platforma (akıl ve bilim) oturtur. Bu, modern bir toplum için en sağlam “nomos” temelidir. “Akıl ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolu” tam olarak budur: Öznel rızaların, nesnel bir zemin üzerinde buluştuğu bir uzlaşı alanı.
IV. Bölüm: Bir Eleştiri ve Sentez: Sofist Tehlikeler ve Atatürkçü Dengeleme Mekanizmaları
Sofist bakış, açıklayıcı olsa da, taşıdığı tehlikeleri de kabul etmek gerekir. Atatürk’ün modeli, bu tehlikelere karşı içkin denge mekanizmalarıyla inşa edilmiştir.
4.1. Göreciliğin Aşırılığı ve Hukuk Devleti Dengesi: Saf sofist görelilik, “her şey mübahtır” anarşisine veya güçlünün haklı olduğu bir nihilizme kayabilir. Atatürk’ün laik hukuk devleti, bu göreciliği sınırlayan çerçevedir. Bireyin “ölçüsü”, başka bir bireyin temel haklarını ihlal ettiği noktada son bulur. Haklar ve özgürlükler, bireysel rızanın sınırlarını çizen, üzerinde uzlaşılmış “nomos”lardır.
4.2. Retoriğin Manipülasyonu ve Bilimin Düzeltici Rolü: Gorgias’ın retoriği, hakikati manipüle etmek için de kullanılabilir. Atatürk, retoriği halkı aydınlatmak için kullanırken, onun manipülatif potansiyelini dengelemek için bilimi ve aklı nihai hakem olarak konumlandırmıştır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü, retoriğin ikna gücünün, bilimsel gerçeklikle test edilmesi gerektiğini ima eder.
4.3. Bireycilik-Toplumculuk Gerilimi ve Sosyal Devlet: Sofistler vurguyu bireye koyar. Atatürk’ün modeli ise, bireyi güçlendirirken (“kula kul olmamak”), onu kolektif bir projenin (muasır medeniyet seviyesi) sorumlu bir parçası haline getirir. Sosyal devlet anlayışı, aşırı bireyciliğin yol açabileceği toplumsal parçalanmayı ve rıza kaybını önlemeye yönelik bir mekanizmadır. Bireyin özgürlüğü ile toplumun refahı arasında bir denge kurar.
Sonuç: İnsan-Merkezli Bir Uygarlığın Felsefi Temelleri
“Bir Metafor Olarak Köpek…” metni, bireyden topluma uzanan bir ahlaki ve siyasi felsefe sunar. Bu çalışma, bu felsefenin Antik Yunan Sofistlerinin düşüncesiyle olan derin bağlantılarını ortaya koymuştur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün inşa ettiği devlet modeli, Protagoras’ın “insanı ölçü alma” ilkesini, bir ulusun kaderini kendi kolektif aklı ve iradesiyle tayin etme projesine dönüştürmüştür. Gorgias’ın “retorik” vurgusunu, halkı aydınlatmak ve ikna etmek için bir araç olarak kullanmış, ancak onu bilimsel akılcılıkla dengelemiştir. Sofistlerin “nomos” ve toplumsal sözleşme fikri, Atatürk’ün laik hukuk devleti ve demokratik sisteminde kurumsal bir kimlik kazanmıştır.
Nihayetinde, metnin merkezindeki “rızalık” kavramı, bu bütünsel projenin özüdür. Tıpkı metafordaki bireyin, verdiği zararı tazmin ederek mağdurun rızasını alması gibi, Atatürk’ün modernleşme projesi de, bireylerin, grupların ve nihayetinde tüm milletin, adil, eşitlikçi ve özgür bir toplum sözleşmesi üzerinde “rıza”sını aramıştır. Bu, sadece siyasi bir sistem değil, aynı zamanda felsefi temelleri sağlam, insan onurunu merkeze alan ve “kamil insan” yetiştirmeyi hedefleyen bir “uygarlık yoludur”. Gerçek anlamda insan olmanın ve onurlu bir toplum inşa etmenin yolu, işte bu bireysel ve kolektif “rızalık” arayışından geçer.
KAYNAKÇA
Birincil Kaynaklar (Atatürk):
Atatürk, M. K. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I-III. (1997). Atatürk Araştırma Merkezi.
İkincil Kaynaklar (Sofistler ve Felsefe):
Copleston, Frederick. (1996). A History of Philosophy: Volume 1 – Greece and Rome. Image Books. (Özellikle Sofistleri ele aldığı bölümler).
Guthrie, W. K. C. (1971). The Sophists. Cambridge University Press. (Sofistler üzerine standart kabul edilen temel eser).
Kerferd, G. B. (1981). The Sophistic Movement. Cambridge University Press.
Plato. (çeşitli çeviriler). Protagoras, Gorgias, Theaetetus diyalogları. (Sofistlerin görüşlerine en detaylı ancak eleştirel bakışı Platon’un bu diyaloglarından öğreniriz).
Russell, Bertrand. (1945). History of Western Philosophy. George Allen & Unwin. (Sofistlere dair özlü ve eleştirel bir bölüm içerir).
İkincil Kaynaklar (Türkiye, Modernleşme ve Siyaset Felsefesi):
Berkes, Niyazi. (1998). Türkiye'de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları. (Türk modernleşmesinin tarihsel arka planı).
Hanioğlu, M. Şükrü. (2011). Atatürk: An Intellectual Biography. Princeton University Press. (Atatürk'ün fikri alt yapısını analiz eder).
İnalcık, Halil. (2018). Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar - IV. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. (Modernleşme öncesi yapının anlaşılması için).
Keyman, E. Fuat & İçduygu, Ahmet. (2003). Globalization, Citizenship, and the Debate on Modernity in Turkey. EUI Working Papers.
Zürcher, Erik Jan. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris. (Türkiye'nin modernleşme sürecine dair kapsamlı bir tarihsel analiz).
İkincil Kaynaklar (Etik ve Siyaset Felsefesi):
Habermas, Jürgen. (1984). The Theory of Communicative Action, Volume 1: Reason and the Rationalization of Society. Beacon Press. (Rıza, iletişim ve toplumsal eylem üzerine modern bir teori).
Rawls, John. (1971). A Theory of Justice. Harvard University Press. (Adalet ve toplumsal sözleşme kuramı üzerine temel bir eser).
Taylor, Charles. (1989). Sources of the Self: The Making of the Modern Identity. Harvard University Press. (Modern birey ve toplum anlayışının felsefi kökenleri).
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.