Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
40. Bölüm

Akıl, Vicdan ve Rıza: İslam Felsefesi ve Atatürk İnsan Merkezli Uygarlık Projesinin Epistemolojik Temelleri

25 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Giriş: Metaforun Derin Katmanları

“Bir Metafor Olarak Köpek” metni, insan olma halini, ahlaki sorumluluk, öz-bilinç ve toplumsal uyum (rızalık) kavramları üzerinden son derece derin bir şekilde ele alır. Metnin öne sürdüğü temel argüman, insanlık durumunun sadece biyolojik bir kategori olmadığı, aksine etik bir çaba ve kemale erme (insan-ı kâmil olma) süreci olduğudur. Bu süreç, bireyin eylemlerinin sonuçlarının farkına varması (sûretten sîrete geçiş), hatalarını telafi etmesi (tazmin) ve nihayetinde ilişkide olduğu herkesin rızasını kazanmayı hedeflemesiyle (rızalık yolu) tamamlanır.

Bu makalenin amacı, bu argümanı, 8.-12. yüzyıl İslam Felsefesi geleneğinin ışığında incelemek ve Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında inşa ettiği insan merkezli, laik ve demokratik hukuk devleti modelini, bu felsefi zemin üzerinden yeniden okumaktır. Buradaki iddia, Atatürk’ün projesinin sadece siyasi veya ekonomik bir modernleşme hamlesi olmadığı, aynı zamanda derin bir epistemolojik (bilgibilimsel) ve ahlaki temele dayanan, kolektif bir “rızalık toplumu” inşa etme çabası olduğudur. İslam Felsefesinin akıl (aql), adalet (adl), erdem (fadılah) ve kamusal refah (maslahah) kavramları, bu okumayı mümkün kılan anahtar kavramlardır.

1. Bölüm: İslam Felsefesinde İnsanın Kemali: Sûret, Sîret ve Aklın Rolü

İslam Felsefesi, Antik Yunan metinlerinin – özellikle Platon, Aristoteles ve Yeni Platoncu eserlerin – Arapçaya tercüme edilmesiyle başlayan ve Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ (Avicenna), İbn Rüşd (Averroes) ve Gazzâlî gibi dâhilerle zirveye ulaşan bir aydınlanma çağıdır. Bu gelenekte insan, “natık hayvan” (düşünen canlı) olarak tanımlanır. Onu diğer varlıklardan ayıran, biyolojik sûreti değil, “nutuk” yani konuşma/düşünme/söyleme yetisi, bir başka deyişle akıl (aql) kapasitesidir.

Sûret-Sîret Ayrımının Felsefi Kökenleri: Metindeki “sûrette insan” ve “sîrette insan” ayrımı, doğrudan Aristotelesçi form-madde (sûret-madded) ayrımına ve onun İslam düşüncesindeki yansımalarına dayanır. Fârâbî’ye göre insan, potansiyel halde bir akla sahiptir. Onu kemale erdirecek olan ise bu aklı fiiliyata geçirmesidir. Bu, metindeki “eyleminin ahlaki sonuçlarının bilincine varmak” ile birebir örtüşür. Köpek metaforundaki “içgüdüsel doyum” hali, aklını kullanamayan, dolayısıyla potansiyelini gerçekleştirememiş insanın halidir. İbn Sînâ, bu durumu “maddi akıl” (al-‘aql al-hayulani) aşamasına benzetebilir; henüz işlenmemiş, edilgen bir kapasite.

Aklın Pratike Yansıması: Erdemler Etigi: İslam filozofları, aklın sadece teorik bir yeti olmadığını, pratik hayata yön verdiğini savunmuştur. Fârâbî’nin “Erdemli Şehir” (el-Medinetü’l-Fazıla) modeli, Platon’un ideal devletinden hareketle, bireyin erdemlerle (faziletler) donanması ve bu bireylerden oluşan bir toplumun nasıl adil ve mutlu olacağını anlatır. Buradaki erdemler; bilgelik, cesaret, iffet ve adalettir. Metindeki “doğru söyleyen, incitmeyen, döktüğünü dolduran” insan profili, tam da bu dört ana erdemle bezenmiş bir karakteri tasvir eder.

Öz-Yoklama (Muhasebe) ve Kusurunu Arama: Metnin “ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar” vurgusu, İslam ahlak felsefesinin ve tasavvufunun merkezinde yer alan “muhasebe” ve “murakabe” kavramlarıdır. Gazzâlî’nin “İhyâu Ulûmi’d-Dîn” (Dini İlimlerin Yeniden Canlandırılması) adlı eseri, kişinin her gece kendi eylemlerini hesaba çekmesini (muhasebe) ve kalbini sürekli kontrol altında tutmasını (murakabe) emreder. Bu içsel sorgulama olmadan, dışsal bir erdem gösterisi (sûret) anlamsızdır. İnsan-ı kâmil, sürekli bu öz-eleştiri mekanizmasıyla kendini geliştiren kişidir.

2. Bölüm: Rızalık Yolunun Felsefi ve Toplumsal Karşılığı: Adalet ve Maslahat

Metnin en özgün katkısı, bireysel kemalin toplumsal boyutunu “rızalık” kavramı üzerinden tanımlamasıdır. Bu, sadece bir özür dileme değil, aktif bir telafi (tazmin) ve onarma eylemidir.

Tazmin ve Adalet (Adl): İslam felsefesi ve hukukunda adalet kavramı, sadece cezalandırmayı değil, dengeyi (mîzan) ve ıslahı (onarma) içerir. Bir haksızlık yapıldığında, adaletin tecelli etmesi için mağdurun zararının tazmin edilmesi esastır. Metafordaki “yediği tavukların parasını ödemek” eylemi, bu felsefi ve hukuki ilkenin somut bir tezahürüdür. İbn Rüşd, adaletin toplumun temel direği olduğunu, onsuz bir toplumun çökmeye mahkûm olduğunu savunur.

Rıza ve Sosyal Sözleşme: Fârâbî’nin “Erdemli Şehir”inde, toplumun lideri ve yöneticileri, sadece güçle değil, halkın rızası ve sevgisiyle (el-mevedde) yönetir. Yönetilenlerin rızası, yönetimin meşruiyet kaynağıdır. Bu, metindeki “rızalık yolunun” toplumsal yansımasıdır. Bireyler arasındaki rıza, toplum sözleşmesinin mikro düzeydeki temelidir. Toplum, bireylerin birbirine zorla dayattığı bir yapı değil, karşılıklı rıza ve hakların gözetildiği bir uzlaşı alanıdır.

Maslahat (Kamusal Yarar) Kavramı: İslam hukuk felsefesinin temel taşlarından biri olan “maslahat”, kamu yararını gözetme ilkesidir. Devletin yasaları ve politikaları, toplumun genel refahını, huzurunu ve faydasını (maslahah) artırmak üzere düzenlenmelidir. Rızalık toplumu, bireylerin birbirinin haklarına riayet ettiği, dolayısıyla toplumsal huzur ve refahın (maslahatın) en üst düzeye çıktığı bir toplum modelidir.

3. Bölüm: Atatürk’ün İnsan Merkezli Uygarlık Projesi: Felsefi Bir Okuma

Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 arasında inşa ettiği model, yukarıdaki felsefi çerçeve içinden okunduğunda, soyut bir idealden ziyade somut bir “Erdemli Toplum” kurma projesi olarak görülür. Bu proje, İslam Felsefesinin rasyonalist ve ahlakçı geleneğinin modern bir devamıdır.

Aklı Merkeze Alan Yeni İnsan Modeli: Atatürk’ün “akıl ve mantığa” yaptığı vurgu, İslam’ın Altın Çağ filozoflarının “akıl” vurgusunun yansımasıdır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü, Kindî’nin “Felsefe Yapma Hakkında Risale”sinde savunduğu, din ile aklın uzlaştırılması ve aklın insan için en değerli araç olduğu fikriyle paraleldir. Atatürk’ün hedefi, dogmalara ve taklide dayalı değil, eleştirel düşünceye (tefekkür) ve sorgulamaya dayalı bir zihin yapısı (akl-ı selim) inşa etmekti. Bu, metindeki “içgüdüsel” yaşayan değil, “eylemlerinin bilincinde olan” bireyin yetiştirilmesidir.

Hukuk Devleti ve Adalet: Laik hukuk devleti anlayışı, tüm bireyleri keyfi yönetimden (zulümden) koruyan, haklarını yasalar önünde eşit kılan bir sistemdir. Bu, metnin “hak, hukuk, adalet” vurgusunun kurumsal karşılığıdır. Tıpkı metaforik kişinin tavukların parasını ödemesi gibi, modern hukuk devleti de vatandaşların birbirine ve devlete karşı olan yükümlülüklerini (vergiler, hizmetler) ve devletin de vatandaşa karşı olan yükümlülüklerini (adalet, eğitim, sağlık) açıkça tanımlayarak bir “toplumsal tazmin ve rıza mekanizması” oluşturur.

Kula Kul Olmayan, Özgür İradeli Birey: Atatürk’ün “kula kul olmayan” birey ideali, tasavvufi terminolojideki “insan-ı kâmil” kavramının seküler ve politik bir yorumudur. Kâmil insan, nefsinin esiri olmaktan kurtulmuş, iradesine ve aklına hâkim olmuş kişidir. Demokratik haklar ve özgürlükler, bireyin bu özerkliğini (otonomi) güvence altına alan kurumlardır. Bu, bireyi, edilgen bir kul olmaktan çıkarıp, toplumsal sözleşmenin aktif, sorumlu ve “rıza” veren bir ortağı haline getirir.

Rızalık Toplumu Olarak Cumhuriyet: Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi, nihai rızanın ve meşruiyetin kaynağını tanrısal bir hükümdardan veya hanedandan alıp, kolektif iradeye (millete) vermiştir. Bu, Fârâbî’nin “erdemli şehir”inin rejimi olan “el-müdünü'l-fazıla”nın modern ulus-devlet formundaki tezahürüdür. Millet, kendi kendini, kendi rızasıyla yönetir. Bu sistemin sağlıklı işleyebilmesi için, toplumu oluşturan bireylerin de metinde tarif edilen sorumluluk sahibi, hakkını-hukukunu bilen, hatasını telafi eden “kâmil” vatandaşlar olması gerekir.

4. Bölüm: Bir Sentez Denemesi: Gelenek ve Modernite Arasında Köprü Kurmak

Atatürk’ün projesi, körü körüne bir Batı taklidi değil, kendi medeniyetinin felsefi birikimiyle modern değerleri sentezleme çabasıdır. İslam Felsefesinin akıl, adalet ve erdem mirası, bu sentezin en sağlam zeminini oluşturur.

Bu sentez, şu şekilde özetlenebilir:

Birey Düzeyi: İslam Felsefesinin “aklını kullanarak nefsini terbiye eden insan-ı kâmil” ideali → Atatürk’ün “akıl ve bilimi rehber edinen, özgür iradeli, çalışkan ve ahlaklı çağdaş birey” ideali.

Toplum Düzeyi: Fârâbî’nin “Erdemli Şehir” ve “rıza ile yönetim” modeli → Atatürk’ün “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” ve “milli egemenlik” modeli.

Temel Değerler: İslam Felsefesinin “adalet (adl), hikmet (hikmah), iffet (iffah), cesaret (şecâah)” erdemleri → Atatürk ilkelerinin “akılcılık, çalışkanlık, hakkaniyet, bağımsızlık ve hürriyet” değerleri.

Bu okuma, Türkiye’nin modernleşme serüvenini, kendi içinden çıkmış bir felsefi geleneğin devamı olarak görmemizi sağlar. Bu, bir kopuş değil, bir yeniden yorumlama ve içtihattır.

Sonuç

“Bir Metafor Olarak Köpek” metni, bize insan olmanın etik ve felsefi derinliğini hatırlatan küçük ama güçlü bir metindir. Bu metnin ışığında ve İslam Felsefesinin bin yıllık birikimi eşliğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün devlet modeline baktığımızda, onun sadece siyasi bir lider değil, aynı zamanda derin bir “insan mühendisi” ve bir “felsefe eylemcisi” olduğu sonucuna varırız. Onun hedefi, Fârâbî’nin “Erdemli Şehir”inin teorik çerçevesini, Anadolu topraklarında pratiğe dökmek; akıl, vicdan ve karşılıklı rıza üzerine kurulu, adil ve müreffeh bir “Rızalık Toplumu” inşa etmekti. Bu proje, hem bireysel kemali hem de toplumsal adaleti aynı anda hedefleyen, son derece tutarlı ve insani bir uygarlık projesidir. Gerçek kemalet ve onur, işte bu zorlu yolda, hem kendi özümüzü hem de toplumsal kurumlarımızı sürekli yoklayarak ilerlemekte gizlidir.

KAYNAKÇA
Ana Metin: Anonim. “Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı”. (Analize konu olan metin).

Fârâbî. el-Medinetü’l-Fazıla (Erdemli Şehir). Çev. Ahmet Arslan. Divan Kitap.

İbn Sînâ (Avicenna). en-Necât (Kurtuluş Kitabı). Çev. Kübra Şenel. Kabalcı Yayınevi.

Gazzâlî. İhyâu Ulûmi’d-Dîn (Dini İlimlerin Yeniden Canlandırılması). Çev. Ahmed Serdaroğlu. Bedir Yayınevi.

İbn Rüşd (Averroes). Faslü’l-Makal (Sözün Sonu). Çev. Bekir Karlığa. İnsan Yayınları.

Kindî. Felsefi Risaleler. Çev. Mahmut Kaya. Klasik Yayınları.

Arslan, Ahmet. İslam Felsefesi Üzerine. Vadi Yayınları.

Çotuksöken, Betül & Babür, S. Ortaçağ Türk-İslam Felsefesi. Bilge Su Yayıncılık.

Hanioğlu, Şükrü. Atatürk: An Intellectual Biography. Princeton University Press. (Türkçesi: Atatürk: Entelektüel Bir Biyografi).

Mardin, Şerif. *Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908*. İletişim Yayınları. (Modernleşme düşüncesinin kökenlerini anlamak için).

Berkes, Niyazi. Türkiye’de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yayınları. (Laiklik ve modernleşme sürecinin tarihsel analizi için).

Lewis, Bernard. Modern Türkiye’nin Doğuşu. Arkadaş Yayınevi. (Tarihsel bağlam için).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL