Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
PARALEL HİKAYELER - Bilim Kurgu Evrenleri
Bir adam hücresinde idam sabahını beklerken diğer evrende hâlâ yaşıyor olabilir mi? Bir robot, geçmişe gidip uzaylılara karşı verdiği savaşa katılabilir mi? Bir rüya, ölümle hayat arasındaki bilinç ...
17. Bölüm

16. Ötegezegende İlk Şehir: Proxima Genesis 2

43 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bölüm 25: Kuralların Kırılışı

Ana Üs: On Sekizinci Yıl
Proxima b’nin yeraltı üssü, 850 metrekarelik bir yaşam alanıydı. Hidroponik seralar, hayvancılık modülleri, maden koridorları ve araba garajıyla doluydu.

Thaniya, Adem’e rapor verdi:

"Adem, üs stabil durumda. Cabil-Azura ve Abel-Aklîma arasında evlilik planlandı. Nikah merasimi haftaya olacak."

Adem sordu:

"Thaniya, Cabil 17, Abel 16 yaşında. Çapraz evlilik mi planlıyorsunuz? Onlar buna hazır mı?"

Thaniya:

"Kesinlikle çapraz evlilik olacak. Genetik havuz dar. Engelli doğumları engellemenin tek yolu bu."

Havva ekledi:

"Adem, Seth’in vaazı onları etkiledi. Ama Cabil ve Aklîma arasındaki bağ çok güçlü."

Robot-51 (Amira), genetik harita projeksiyonunu açtı:

"Adem, aynı batın evliliği, resesif genlerin ortaya çıkma riskini %25 artırır. Sakat doğumlar koloniyi çökertir. Çapraz evlilik, genetik çeşitliliği %40 oranında korur. Bu, xAI protokolünün bir gereği."

Havva sordu:

"Amira, bu kuralları kim koydu?"

Thaniya cevap verdi:

"Havva, Dünya bilim adamları koydu. Binlerce yıllık tecrübe ve bilimsel araştırmaların sonucu bu. Mars'ta xAI biyoloji ekibi, neslin bozulmasını engellemek için bu yöntemi zorunlu kıldı. Torunlarınız arasında kardeş evliliği de yasaklanacak. Fakat ilk doğumda zorunlu olarak uygulanıyor."

Nikah Baskısı

Aile toplantısında baskı yoğunlaştı. Adem dedi ki:

"Cabil, Azura ile evleneceksin. Üssün geleceği buna bağlı."

Havva ekledi:

"Aklîma, Abel ile olacaksın. O seni korur ve mutlu eder."

Seth, sakin bir tonla konuştu:

"Cabil, Kuran’da toplumun düzenine uymamız gerektiği yazıyor. Birlik için bu plana razı olmalısın."

Azura, cesaretini toplayıp söyledi:

"Cabil, ben seni seviyorum. Birlikte üssü daha güçlü hale getirebiliriz."

Cabil öfkeyle bağırdı:

"Azura, sus! Aklîma’dan daha güzel kimse yok. Seni istemiyorum!"

Abel araya girdi:

"Cabil, sakin ol. Aklîma ile ben evleneceğiz. Robotlar böyle karar verdi. Azura'da en az Aklîma kadar güzel. Aşk gözünü kör etmiş."

Aklîma, gözyaşlarıyla cevap verdi:

"Abel, seni kardeş gibi seviyorum. Ama Cabil benim her şeyim."

Lebûda ısrar etti:

"Cabil, Aklîma, kurallara uymalısınız. Bu hepimizin iyiliği için gerekli!"

Cabil çıldırmış gibi bağırdı:

"Kurallar mı? Kimin kuralları bunlar? Aklîma’yı seviyorum ve başka kimseyle evlenmem!"

Bilimsel Gerçeklik

Thaniya, Cabil’e açıklama yaptı:

"Cabil, dinle. Genetik havuzumuz sadece 22 kişiden oluşuyor. Aynı batın evliliği, homozigotluğu artırır ve sakat doğum riskini %30’a çıkarır: körlük, sağırlık, bedensel engel ve zeka geriliği gibi sorunlar olabilir. Çapraz evlilik, heterozigotluğu koruyarak neslin sağlıklı kalmasını sağlar."

Cabil öfkeyle karşılık verdi:

"Genetik mi? Aşkı ne yapacaksınız? Aklîma benim ve onu kimseye vermem!"

Amira sertçe cevapladı:

"Cabil, bilim bunu umursar. Eğer koloni çökerse, aşkın da bir anlamı kalmaz."

Çıldırış ve Trajedi

Cabil, öfkeyle toplantıyı terk ederek araba garajına kaçtı. Biyopolimer uzay elbisesini giyerek hava kilidinden dışarı çıktı. Burası üssün dışına açılan, oksijensiz bir alandı. Aklîma onu takip etti ve sordu:

"Cabil, nikah haftaya yapılacak. Ne yapacağız?"

Cabil garaj kapısının açma kolunu çekerek cevap verdi:

"Aklîma, kaçarız. Şu arabayla Nod Üssü’ne gideriz ve robotlar bizi asla bulamaz."

Abel, onları izlemiş ve uzay elbisesini giyip hava kilidinden çıkıp garaja girmişti. Dedi ki:

"Cabil, sakin ol. Kaçmak çözüm değil. Aklîma ile ben evleneceğiz."

Cabil öfkeyle bağırdı:

"Abel, sus! Sen Aklîma’yı alamazsın, seni öldürürüm!"

Abel, Cabil’i sakinleştirmek için yaklaştı ve dedi:

"Cabil, biz kardeşiz. Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan bile ben sana elimi kaldıracak değilim!"

Cabil, garajda bir taş aldı. Amacı sadece Abel’i korkutmaktı ve bağırdı:

"Aklîma ile buradan gidiyoruz. Geri çekil, Abel!"

Abel Aklîma'ya dönerek uyardı:

"Bu üssün dışında hayatta kalamazsınız biliyorsun. Sakın bu deliye uyup bir yere gitme."

Cabel öfkeden gözü dönmüştü. Arkası dönük Abel'in sırtına taşı sırtına atmak için kaldırdı, ama Abel aniden döndü. Garaj kapısı açıktı. Taş, Abel’in kaskına çarptı ve cam çatladı. Oksijen sızdı, garajın oksijensiz ortamında Abel nefessiz kalarak gözleri büyüdü, yere yığıldı. Düştüğünde kaskı yere vurdu, vizörü paramparça oldu.

Cabil şok içinde bağırdı:

"Abel! Hayır, ben bunu istememiştim!"

Aklîma çığlık attı:

"Cabil, ne yaptın?!"

Yargı ve Sürgün

Robotlar alarm verdi ve garajın kapısı kapandı. Thaniya, Abel’i taradı ve rapor verdi:

"Abel’in nabzı yok. Oksijen sızıntısı ve dış atmosfer onu öldürdü."

Cabil, dizlerinin üzerine çöktü, elleri titriyordu. "Hayır... Hayır, ben onu öldürmek istemedim. Sadece... sadece korkutmak istemiştim." Gözleri dolmuştu, suçluluk ve pişmanlıkla kavruluyordu.

Aklîma, gözyaşları içinde Abel'in cansız bedenine baktı. "Neden, Cabil? Neden bunu yaptın?" sesi titriyordu, öfke ve keder birbirine karışmıştı.

Robotlar, Abel'i revire götürmek için yaklaşırken, Aklîma Abel'in yanına çöktü. Elini tuttu, soğuk ve cansızdı. "Seni koruyamadım, Abel," diye fısıldadı. "Affet beni."

Robotlar, garajın kontrolünü ele geçirdi. "Protokol 732: Cinayet. Katil tutuklanacak." Birkaç robot, Cabil'e doğru ilerledi, kollarını uzattılar.

Cabil, direnmeden robotlara teslim oldu. "Beni götürün," dedi, sesi titriyordu. "Hak ettiğim cezayı çekeceğim."

Aklîma, Cabil'e baktı, gözlerinde karmaşık duygular vardı. "Seni affetmeyeceğim, Cabil. Abel'i bizden aldın."

Cabil, başını eğdi. "Biliyorum," dedi. "Seni de kaybettim."

Revirde robotlar Abel'e kalp masajı ve oksijen vermeye çalıştı. Ancak, Thaniya'nın raporu doğruydu. Abel, çoktan ölmüştü. Robotlar, çabalarını durdurdu ve revirin soğuk, metalik sessizliği içinde Abel'in cansız bedeni kaldı.

Aklîma, revire geldiğinde, robotlar ona bakıyordu. "Çabalarımız sonuç vermedi," dedi Thaniya. "Abel, geri döndürülemez bir şekilde öldü."

Aklîma, Abel'in yüzünü okşadı. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.

Üsteki herkes, Abel'in ölümüyle sarsılmıştı. Cabil, hücrede tek başına oturuyordu, suçluluk ve pişmanlıkla kavruluyordu.

Adem, haberi alınca gözyaşlarıyla koşarak geldi. Kapıyı açıp Cabil'in yakasına yapıştı:

"Cabil, neden bunu yaptın?!"

Havva ağlayarak bağırdı:

"Abel gitti! Cabil, bunu nasıl yapabildin?"

Seth sessizce konuştu:

"Kuran’da, Maide 32’de şöyle yazıyor: ‘Bir canı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir.’ Cabil, vaazım seni durduramadı. Abel'in neslinden doğacak bütün insanları öldürmüş oldun."

Robot Amira kararını bildirdi:

"Cabil, protokole göre Nod Üssü’ne sürgün edileceksin. Cinayet, üssün düzenini bozar."

Cabil, Aklîma’ya sarıldı ve yalvardı:

"Aklîma, benimle gel. Beni yalnız bırakma!"

Aklîma ağlayarak cevap verdi:

"Cabil, seninle gelirim. Seni asla yalnız bırakmam."


Bölüm 26: Nod Üssü’ne Sürgün ve İlk Cenaze Töreni

Cabil ve Aklîma, sürgün için garajda bir araç hazırlamaya başladı. Cabil, kendi yetiştirdiği koyunlardan ve tavuklardan taşıyabilecekleri kadarını araca yerleştirdi. Hayvanların soyunu devam ettirip Nod Üssü’nde hayatta kalmayı planlıyordu. Ayrıca, yeni bitkiler yetişene kadar yiyecekleri için birkaç çuval pirinç ve balık stoğu koydu. Hayvanlara yedirmek için yem çuvalları da ekledi. Hidroponik seradan topladığı bitki tohumlarını; pirinç, şeftali ve fasulye; dikkatlice paketledi. Bu tohumlar, yeni bir başlangıç için umudu olacaktı.

Cabil, Aklîma’ya döndü:

“Aklîma, bu koyunlar ve tohumlar bizim geleceğimiz. Nod’da sıfırdan başlarız.”

Aklîma, kararlı bir sesle cevap verdi:

“Cabil, seninle her şeye dayanırım. Yemeklerimi koyun etiyle yaparım, tohumları senin için ekerim.”

Abel’in Cenaze Töreni

Üste herkes Abel’in ölümüyle sarsılmıştı. Robotlar, Abel’in cesedini organik parçalayıcıya götürmek için revire taşırken, Seth onları durdurdu. Öfkeyle bağırdı:

“Abimi bir çöp gibi gübreye çeviremezsiniz!”

Thaniya cevap verdi:

“Protokol 259: Kullanılmayan her tür organik madde geri dönüştürülür. Üssün kıt kaynakları israf edilemez.”

Seth itiraz etti:

“Dini inancıma göre onun gömülmesi gerekir. İslam’da ceset yakılmaz, toprağa verilir!”

O sırada Robot-Anne Rabia duyup geldi. Metalik sesiyle araya girdi:

“Protokol 689: Karar verirken üste yaşayan insan topluluğunun dini ve felsefi inançlarına saygı duyulmalı. Abel’in cenazesi Seth’e teslim edilecek.”

Cenaze Seth’in sorumluluğuna verildi. Ancak üste daha önce hiç cenaze gömülmemişti. Seth, veri bankasına koştu ve arşivleri taradı. İslam’da cenaze işlemlerini; yıkama, kefenleme ve defin; öğrendi. Robotlardan yardım istedi.

Robotlar, Abel’in bedenini dualarla yıkadı. Seth, Kuran’dan ayetler okudu:

“Her nefis ölümü tadacaktır” (Âl-i İmran 185).

Biyopolimer kumaştan kefen hazırladı ve Abel’i sardı. Robotlar, üssün dışında, Proxima b’nin kırmızı kayalıklarında bir mezar kazdı. Abel’in yüzü Dünya’ya dönük olarak gömüldü.

Üstteki herkes, uzay giysileriyle seçilmiş mezarlık alanına toplandı. Seth, cenaze namazını kıldırdı ve dua etti:

“Allah’ım, Abel’i bağışla. Onu rahmetine al.”

Azura ağlayarak kardeşinin mezarına baktı; Havva, Adem’in kollarında hıçkırıyordu.

Üssün Yası ve Ayrılık

Cabil ve Aklîma, cenaze törenine katılmadan garajdan araçla ayrılmıştı. Abel’in gömülmesini görmeden, Nod Üssü’ne doğru yola çıkmışlardı.

Azura, mezarın başında ağlayarak:

“Abel, Cabil benimle evlenmek istemedi. Ama seni de kaybetmenin acısı dayanılmaz.”

Seth, Adem’e dönüp içini döktü:

“Baba, İslam’ı seçtim. Namaz kılıyorum, ama Cabil ve Abel’i en büyük günahı işlemekten kurtaramadım.”

Adem cevap verdi:

“Seth, sen elinden geleni yaptın. Cabil’in aşktan gözü kör olmuştu. Doğruyu göremedi..”

Cabil ve Aklîma, garajdan aldıkları araçla Nod Üssü’ne doğru yola çıktı. Test haftası becerileri, koyunlar, tavuklar, tohumlar ve yemlerle hayatta kalmaya çalışacaklardı. Abel’in ölümü, üssü yasla doldurdu. Seth’in manevi rehberliği, koloniyi toparlamaya çalışacaktı. Ancak aşk, kuralları alt etmişti.


Bölüm 27: Sürgünün İlk Adımları

Proxima b: On Sekizinci Yılın Sonu
Cabil ve Aklîma, ana üsten ayrılmış, garajdan aldıkları titanyum kaplı araçla Proxima b’nin kırmızı çöllerine doğru yola çıkmıştı. Araç, Cabil’in koyunlarından ikisi, üç tavuğu, birkaç çuval yiyecek (pirinç ve balık), yem stoğu ve bitki tohumlarıyla doluydu. İkisi, Abel’in cenaze törenine katılmadan kaçmış, suçluluk ve aşk arasında sıkışmıştı.

Proxima b’nin yüzeyi, %0.1 atmosfer basınç yaşanmaz bir araziydi; kızıl toz fırtınaları, keskin kayalar ve -50°C’lik soğuk, yolculuğu cehenneme çeviriyordu. Araç, dış atmosferden yalıtılmıştı; oksijen ünitesi %21’e sabit tutuyordu, ama yakıt sınırlıydı.

Cabil, direksiyonda:

“Aklîma, Nod Üssü’nü bulmalıyız. Veri bankasında kuzey platosunda, kuş uçuşu 480 kilometre batıda, 15° kuzey, 36° batı koordinatlarında dediler. Yol engebeli olduğu için 550 kilometre gideceğiz. Bu bataryaların enerjisi yeter mi?”

Aklîma, navigasyon ekranına bakarak cevap verdi:

“Cabil, %60 yakıt kaldı. 150 kilometreye kadar gideriz, ama sonrası… Dua edelim ki fırtına çıkmasın.”

Koyunlar arkada melerken, tavuklar gıdakladı. Cabil gergin bir sesle ekledi:

“Bu hayvanlar bizim umudumuz. Onları Nod’a sağ salim götürmeliyiz.”

Zorlu Arazi

İlk saatler sessiz geçti, ama ikinci saatte kızıl bir toz fırtınası başladı. Araç sallandı, görüş mesafesi sıfıra indi. Aklîma panikledi:

“Cabil, yavaşla! Kayaları göremiyorum!”

Cabil dişlerini sıkarak cevap verdi:

“Aklîma, duramam. Fırtına bizi gömerse, yakıt biter ve ölürüz.”

Bir kayaya çarptılar, araç sarsıldı, ama titanyum gövde dayandı. Cabil bağırdı:

“Lanet olsun bu çöle! Abel… Onu ben öldürdüm, şimdi bu ikimizin de mi cezası?”

Aklîma elini Cabil’in omzuna koydu:

“Cabil, dur. Abel’i sen öldürmek istemedin. Öfkene yenildin, ama ben seni bırakmadım. Birlikte hayatta kalacağız.”

Fırtına iki saat sürdü. Yakıt %40’a düştü. Cabil, Aklîma’ya baktı:

“Aklîma, seni seviyorum. Bu yüzden buradayız. Nod’u bulamazsak bile, seninle ölürüm.”

Aklîma gülümsedi:

“Cabil, ölmeyeceğiz. Tohumlarım, yemeklerin… Yeni bir üs kurarız.”

Nod Üssü’nü Bulma

Üçüncü günün sonunda, kuzey platosuna vardılar. Yakıt %10’du. Araç, kırmızı kayalıklar arasında durdu. Veri bankası, Nod Üssü’nün yer altında olduğunu söylüyordu, ama giriş görünmüyordu.

Cabil, uzay elbisesini giydi ve dışarı çıktı. Toz fırtınaları yüzünden kapı tozlarla örtülmüştü. El yordamıyla kayaları taradı, metal bir yüzey buldu.

“Aklîma, burası! Kapıyı buldum!”

Aklîma, araçtan seslendi:

“Cabil, açabilir misin? 25 yıldır bu kapı açılmadı. Oksijenimiz bitiyor!”

Cabil, kapının tozlarını temizledi. Eski bir kontrol paneli ortaya çıktı, enerjisi tükenmişti. Araçtan bir kablo çekti, panele bağladı. Ekran titreyerek açıldı: “Nod Üssü. Giriş izni gereklidir.”

Cabil bağırdı:

“İzin mi? Biz sürgünüz, lanet olası!”

Panele yumruk attı; sistem kısa devre yaptı ve kapı gıcırdayarak açıldı.

Nod Üssü’ne Varış

Yer altına inen bir tünel ortaya çıktı. Araçla içeri girdiler. Nod Üssü, 300 metrekarelik terk edilmiş bir sığınaktı, oksijen ünitesi arızalıydı, iç atmosfer %5 oksijenle nefes alınmaz haldeydi.

Cabil, aracı park etti ve güneş panellerini tozlardan temizledi. Aracın kablosunu şarja taktı. Aklîma, oksijen ünitesini inceledi:

“Cabil, filtreler tıkalı. Temizlersek çalışır mı?”

Cabil cevap verdi:

“Aklîma, denemeliyiz. Araçtaki oksijenle bir gün dayanırız. Sonra ya bu üs çalışır, ya da koyunlarla ve tavuklarla birlikte ölürüz.”

Aklîma, filtreleri temizlemeye başladı. Saatler sonra, oksijen ünitesi çalıştı, iç atmosfer yükselmiyordu. Kriyovolkan titreşimiyle patlayan boruyu buldular. Hava geçirmez polimerle sarıp tamir ettiler.

Oksijen %15’e yükseldi, sonra %20’ye sabitlendi. Oksijen gelince Aklîma araçtan koyunlarla tavukları hava sızdırmaz çantalar içinde araçtan çıkarıp üsse getirdi. Cabil, koyunlara yem verdi ve tavuklara bir alan yaptı.

Aklîma rahat bir nefes aldı:

“Cabil, başardık! Babamızın çocukluk anılarının geçtiği yer... Burası artık bizim.”

Hayatta Kalma Mücadelesi

Cabil, yiyecek çuvallarını açtı.

“Aklîma, tohumlar yetişene kadar bunlar bize yeter. Koyunlar süt verir, tavuklar yumurtlar.”

Aklîma, tohum paketlerini kontrol etti:

“Cabil, pirinç ve fasulye ekiyorum. Hidroponik sistem yoksa, toprağı kazıp deneriz.”

İlk gece, Nod Üssü’nün soğuk koridorlarında uyudular. Cabil, Aklîma’ya sarıldı:

“Aklîma, Abel’i düşünüyorum. Onu öldürdüm… Seni de buraya sürükledim.”

Aklîma cevap verdi:

“Cabil, Abel’i ben de özlüyorum. Ama seninleyim. Bu bizim yeni başlangıcımız.”

Ertesi gün, Cabil koyunlardan süt sağdı; Aklîma, bir çuval pirinci pişirdi. Tohumları ekmek için üssün bir köşesinde toprak kazdılar, hidroponik sistem yoktu, ama umutları vardı.

Cabil, Aklîma’ya baktı:

“Aklîma, burada soyumuzu devam ettireceğiz. Robotlar, kurallar, dersler, ödevler, sınavlar yok… Hepsi geride kaldı.”

Aklîma gülümsedi:

“Cabil, seninle her şeye varım. Yemeklerim, hayvanların… Biz yeteriz.”

Cabil ve Aklîma, Nod Üssü’nde yeni bir hayat kurmaya başladı. Zorlu yolculuk ve terk edilmiş üs, onların aşkını ve dayanıklılığını sınamıştı. Koyunlar, tavuklar ve tohumlarla hayatta kalma mücadelesi verirken, ana üste Abel’in yası devam ediyordu. Nod, onların hem cezası hem de kurtuluşuydu.


Bölüm 28: Nod Üssü’nde Yeni Bir Nesil

Nod Üssü: İlk Aylar
Cabil ve Aklîma, Nod Üssü’ne varalı bir hafta olmuştu. 300 metrekarelik yer altı sığınağı, oksijen ünitesi tamir edilmiş, %20 oksijenle yaşanabilir hale gelmişti. Cabil’in iki koyunu ve üç tavuğu, üssün bir köşesine yerleştirilmişti; yiyecek çuvalları ve tohumlar, hayatta kalmalarının temeliydi.

Cabil, ilk günlerden itibaren çalışmaya başladı. Cabil, tavuklara bir alan yaptı. Üçüncü gün, tavuklardan biri yumurtladı. Cabil, Aklîma’ya koştu:

"Aklîma, tavuklar her gün yumurtlayabilir! 21 günde kuluçka olur, 45 gün beslersek keseriz."

Aklîma gülümsedi:

"Cabil, yumurtalarla yemek yaparım. Çuvallar azalıyor, bu bizi kurtarır."

Aklîma, tohumları ekti, pirinç (120 gün), buğday (3,5 ay), mısır (150 gün), toprak zeminde küçük bir tarla oluşturdu. Su tankıyla suluyorlardı. Hidroponik sistem olmasa da, elleriyle kazdıkları toprağı sulamak için araçtaki su tankını kullanıyorlardı.

Aklîma, ilk hafta sonunda Cabil’e dedi:

"Cabil, pirinç 120 günde yetişir, buğday 3,5 ayda, mısır 150 günde. O zamana kadar çuvallarla idare ederiz."

Cabil cevap verdi:

"Aklîma, tavuklar her gün yumurtlayabilir! 21 günde kuluçka olur, 45 gün beslersek keseriz. Koyunlar 5 ayda yavrular. Sabretmeliyiz.”

Aklîma gülümsedi:

"Cabil, yumurtalarla yemek yaparım. Çuvallar azalıyor, bu bizi kurtarır."

İlk Üç Hafta: Tavuklar

Üç ay geçti. Tavuklar bu süre boyunca her gün birer yumurta verdi.

Cabil, heyecanla Aklîma’ya koştu:

"Aklîma, bak! Yumurtalar çatlıyor. Beş tavuğumuz beş olacak!"

Aklîma gülümsedi:

"Cabil, yumurtalarla yemek yaparız. Çuvallar azalıyor, ama bu bizi kurtarır."

günde ilk kuluçka çıktı, iki civciv doğdu; biri öldü, diğeri hayatta kaldı. Tavuk sayısı dörde yükseldi. Buğday filizlendi, pirinç yeşerdi, mısır yavaşça büyüdü.
Üçüncü Ay: Bitkiler ve Hamilelik

Üç ay geçtiğinde, buğday filizlenmeye başladı, 3,5 aylık döngüsünün ortasındaydı. Pirinç, sulak toprakta yeşermiş, 120 günün yarısına gelmişti. Mısır ise daha yavaş büyüyordu, 150 günün üçte biri tamamlanmıştı.

Aklîma, bir sabah Cabil’e döndü:

"Cabil, kendimi tuhaf hissediyorum. Midem bulanıyor, yorgunum. Sanırım… hamileyim."

Cabil şaşkınlıkla sordu:

"Aklîma, emin misin? Ne zaman?"

Aklîma hesapladı:

"Yolculuktan iki hafta sonra başladı. Dokuz ay sürer, bebeğimiz sekiz ay sonra doğar."

Cabil, Aklîma’ya sarıldı:

"Aklîma, bir çocuğumuz olacak! Abel’in gölgesi üzerimde, ama bu… Yeni bir umut."

Aklîma cevap verdi:

"Cabil, koyunlar, tavuklar, bitkiler… Hepsi büyüyor. Bebeğimiz de bizimle büyüyecek."

Beşinci Ay: Çiftlik

Beşinci ayda, koyunlardan biri yavruladı, bir kuzu doğdu, koyunlar üçe çıktı. Pirinç 10 kilogram, buğday 8 kilogram hasat verdi. Mısır bir ay sonra hazır olacaktı. Aklîma, dördüncü ayındaydı; karnı belirginleşmişti.

Cabil dedi:

"Aklîma, bak! İki koyunumuz üç oldu. Sütümüz artacak. Yumurtalarla idare ediyoruz. Bebeğimiz için güçlüyüz."

Aklîma, hamileliğinin dördüncü ayındaydı. Karnı hafifçe belirginleşmişti. Dedi ki:

"Cabil, sütle yemek yaparım. Bebeğimiz için güçlü olmalıyım. Bitkiler ve hayvanlar büyüyor. Bebeğimiz de bizimle büyüyecek."

Pirinç yetişmiş, ilk hasadı vermişti, 10 kilogram. Buğday da tamamlanmış, 8 kilogram ürün vermişti. Mısır ise bir ay sonra hazır olacaktı. Çuvallar bitmek üzereyken, bu hasat hayatlarını kurtardı.

Hayatta Kalma ve Duygular

Cabil, her gün koyunlardan süt sağıyor, tavuklardan yumurta topluyordu. Aklîma, pirinç ve buğdayla yemekler yapıyor, mısırı bekliyordu. Nod Üssü’nün soğuk koridorları, onların elleriyle ısınmıştı.

Bir gece, Cabil uykusuzca Aklîma’ya döndü:

"Aklîma, Abel’i rüyamda gördüm. Bana bakıyordu… Suçluluk beni bırakmıyor."

Aklîma elini Cabil’in yüzüne koydu:

"Cabil, Abel gitti, ama biz buradayız. Bebeğimiz olacak. Onu affet, kendini affet."

Cabil gözlerini kapattı:

"Aklîma, seninle ve çocuğumuzla… Belki bir gün huzur bulurum."

Altıncı Ay: Çiftlik ve Gelecek

Altıncı ayda, tavuklar iki yumurta daha bırakmıştı, biri çatladı, diğeri kuluçkadaydı. Koyunlar süt veriyordu; mısır hasadı 12 kilogram ürünle tamamlanmıştı. Aklîma’nın karnı büyümüş, hamileliği yarısını geçmişti.

Cabil, tarlaya baktı:

"Aklîma, buğdayı tekrar ekebiliriz. Pirinç için suyu artırırım. Çiftliğimiz büyüyor."

Aklîma cevap verdi:

"Cabil, bebeğimiz doğduğunda ona süt ve ekmek vereceğiz. Nod, evimiz oldu."

Cabil ve Aklîma, Nod Üssü’nde hayatta kalma mücadelesini kazanmıştı. Tavuklar çoğalıyor, koyunlar yavruluyor, bitkiler yetişiyordu. Aklîma’nın hamileliği, yeni bir neslin habercisiydi. Abel’in gölgesi hâlâ üzerlerindeydi, ama aşkları ve emekleri, Nod’u bir yuvaya dönüştürmüştü. Tavukların yumurtaları, koyunların sütü ve bitkilerin hasadıyla hayata tutundu. Aklîma’nın hamileliği, yeni bir neslin habercisiydi. Ancak robotların genetik uyarıları, henüz görünmeyen bir gölgeydi. Ana üste ise Seth’in liderliği, koloniyi yeniden şekillendiriyordu.


Bölüm 29: Genesis’te Umut, Nod’da Gölgeler

Nod Üssü: Dokuzuncu Ay
Aklîma’nın hamileliği dokuzuncu aya ulaştı. Bir gece sancılar başladı. Cabil panikledi:

"Aklîma, ne yapacağım? Robot yok, revir yok!"

Aklîma, nefes nefese cevap verdi:

"Cabil, sakin ol. Su ısıt, kumaş getir. Doğuracağım."

Cabil su tankından su ısıttı, biyopolimer kumaşlar hazırladı. Saatler sonra Aklîma bir erkek bebek doğurdu, Hanok. Cabil bebeği kucağına aldı:

"Aklîma, oğlumuz var! Sağlıklı görünüyor."

Aklîma, yorgun bir gülümsemeyle dedi:

"Cabil, Hanok… Ama gözleri bana bakmıyor."

Cabil inceledi:

"Aklîma, belki yeni doğduğu içindir. Büyüyünce görürüz."

Ancak Hanok’un gözleri bulanık ve hareketsizdi, kör doğmuştu. Robotların uyarısı akıllarına geldi: “Aynı batın evliliği, sakat doğum riskini %30 artırır.” Cabil sessizce mırıldandı:

"Abel’in laneti mi bu?"

Aklîma cevap verdi:

"Cabil, bilmiyorum. Ama Hanok bizim oğlumuz. Ona bakacağız."

Genesis Ana Üs: Evlilikler

Aynı dönemde, Genesis’te üs toparlanıyordu. Abel’in ölümünden bir yıl geçmişti. Seth (16) ile Azura (17) ve Abdülmugis (16) ile Lebûda (16) evlendirildi. Robotlar, genetik protokolü uyguluyordu, çapraz evliliklerle neslin sağlığı korunacaktı.

Düğün, üssün merkezinde yapıldı. Thaniya törene katıldı:

"Seth-Azura, Abdülmugis-Lebûda, genetik havuz stabil. Bir yıl içinde torunlar doğarsa, koloni güçlenecek."

Düğünden sonra aile, uzay giysileri içinde Abel’in mezarını ziyaret etti. Kırmızı kayalıklardaki mezarlıkta, uzay giysileriyle toplandılar. Seth dua etti:

"Allah’ım, Abel’i rahmetine al. Bizi koru."

Azura, mezara bakarak ağladı:

"Abel, ikizimdin. Seni özlüyorum, ama Seth’le yeni bir başlangıç yapıyorum."

Adem, Havva’ya döndü:

"Havva, torunlarımız olacak. Abel’in acısı hafifler mi?"

Havva cevap verdi:

"Adem, Seth ve Azura umudumuz. Abel’in ruhu bizi izliyor."

Nod’da Hanok’un körlüğü, Cabil ve Aklîma’yı sarsmıştı. Çiftlik büyüse de, genetik lanet peşlerindeydi. Genesis’te ise evlilikler, koloniye umut vaat ediyordu. Bir yıl sonra torunlar doğacaktı, kardeş evliliği olmadan, babalarının kardeş çocuklarıyla evleneceklerdi. Cabil’in soyu ise karanlık bir yazgıya ilerliyordu.


Bölüm 30: Nod Üssü’nde Lanetin Gölgesi

Nod Üssü: On Dokuzuncu Yıl
Cabil ve Aklîma, Nod Üssü’nde bir yılı geride bırakmıştı. Hanok’un doğumuyla başlayan hayatları, çiftlikleriyle ayakta duruyordu. Tavuklar beş olmuştu, her gün yumurtluyor, 21 günde kuluçkaya yatıyor, 45 günde kesilecek hale geliyordu. Koyunlar dörde çıkmış, süt ve yün veriyordu. Pirinç, buğday ve mısır tarlaları düzenli hasat sağlıyordu. Ancak Hanok’un körlüğü, robotların genetik uyarısını doğrulayan ilk işaretti.

Aklîma, sonraki yıllarda üç çocuk daha doğurdu:

İrad: İkinci çocuk, iki yaşında sağır olduğu anlaşıldı, seslere tepki vermiyor, sadece elleriyle iletişim kuruyordu.
Mehuyael: Üçüncü çocuk, üç yaşında topal doğduğu fark edildi, sol bacağı gelişmemişti.
Metuşael: Dördüncü çocuk, dört yaşında zeka özürlü olduğu ortaya çıktı, konuşamıyor, basit işleri bile yapamıyordu.
Cabil, çocuklarını tarlada izlerken Aklîma’ya döndü:

"Aklîma, robotlar haklıydı. Aynı batın evliliği… Hepsi engelli. Abel’in laneti mi bu?"

Aklîma, gözyaşlarını tutarak cevap verdi:

"Cabil, bilmiyorum. Ama onlar bizim çocuklarımız. Hanok kör, İrad sağır, Mehuyael topal, Metuşael… Farklı. Yine de seviyorum."

Cabil başını eğdi:

"Aklîma, ben suçluyum. Abel’i öldürdüm, seni buraya sürükledim. Şimdi çocuklarımız bedel ödüyor."

Çiftlik ve Çocuklar

Hanok altı yaşına geldiğinde, üssün koridorlarını ezberlemişti. Körlüğüne rağmen koyunlara dokunarak onları tanıyor, tavukların seslerini dinliyordu. İrad, dört yaşında, işaretlerle annesine yardım ediyordu. Mehuyael, üç yaşında, topallayarak tarlaya gidiyor, ama düşmeden yürüyemiyordu. Metuşael, iki yaşında, sadece annesinin kucağında oturabiliyordu.

Aklîma, Cabil’e dedi:

"Cabil, Hanok güçlü. Kör ama hissediyor. İrad sessiz ama anlıyor. Mehuyael yavaş, Metuşael zayıf… Onlara öğretmeliyiz."

Cabil cevap verdi:

"Aklîma, robot yok, eğitim yok. Test haftası beni kurtardı, ama onları? Ne yapacağız?"

Trajedi: Hanok’un Kazası

Hanok yedi yaşına bastığında, üssün dışında, kırmızı kayalıklarda babasıyla dolaşmaya başladı. Cabil, ona çevreyi anlatıyordu:

"Hanok, burada kayalar var. Solunda koyunlar gibi kokuyor, değil mi?"

Hanok gülümsedi:

"Baba, evet. Rüzgarı duyuyorum."

Bir gün, Cabil uzay elbisesiyle Hanok’u dışarı çıkardı. Hanok, babasının elini bırakıp kayaları keşfetmek istedi. Cabil bağırdı:

"Hanok, geri gel! Düşeceksin!"

Hanok, körlüğünden dolayı sesin yönünü şaşırdı. Elinde bir taş tutuyordu, babasına göstermek için. Cabil yaklaştı:

"Hanok, taşı bana ver!"

Hanok, yanlışlıkla taşı babasına doğru fırlattı. Cabil’in kaskına çarptı, cam çatladı, oksijen sızdı. Abel’in ölümüne benzer bir sahneydi: Cabil yere yığıldı, nefessiz kaldı.

Hanok, babasının sesini duymayınca ağladı:

"Baba? Baba, nerdesin?"

Aklîma, üssün kapısından fırladı. Cabil’in cansız bedenini gördü ve çığlık attı:

"Cabil! Hayır, hayır!"

Hanok’a sarıldı:

"Oğlum, ne yaptın?"

Hanok, anlamadan ağladı:

"Anne, babam nerde? Taşı verdim, ama…"

Aklîma, Cabil’in kaskındaki çatlağı gördü. Abel’in ölümü gözlerinin önüne geldi, taş, kask, oksijen sızıntısı. Cabil aynı kaderi yaşamıştı.

Cenaze ve Çaresizlik

Aklîma, Cabil’in cesedini üsse taşıdı. Çocuklarla birlikte organik parçalayıcı geri dönüştürücüye yerleştirdi. Hanok ağlayarak sordu:

"Anne, babam öldü mü? Ben mi yaptım?"

Aklîma cevap verdi:

"Hanok, bilmeden yaptın. Baban seni affeder."

Cabil’den geriye kalan gübreyi seraya aktardılar. Aklîma dua etti:

"Cabil, Abel’le barış. Bizi bırakma."

Cabil’in ölümü, Nod Üssü’nü kaosa sürükledi. Aklîma, dört engelli çocuğuyla yalnız kaldı, robot yoktu, eğitimleri yetersizdi. Hanok kör, İrad sağır, Mehuyael topal, Metuşael zeka özürlüydü. Çiftlik ayakta olsa da, üssün yönetimi ellerinden kayıyordu. Cabil’in soyu, Abel’in lanetiyle sona doğru ilerliyordu.


Bölüm 31: Nod Üssü’nün Çöküşü

Nod Üssü: Yirminci Yıl
Cabil’in ölümü, Nod Üssü’nü karanlığa gömmüştü. Aklîma, dört engelli çocuğuyla yalnız kalmıştı: Hanok 7 yaşında ve kör, İrad 5 yaşında ve sağır, Mehuyael 4 yaşında ve topal, Metuşael ise 3 yaşında ve zeka geriliği yaşıyordu. Robot yoktu, eğitim yoktu; sadece çiftlikleri vardı. Ancak bu bile çökmeye başlamıştı.

İlk aylarda Aklîma direndi. Tavuklar yumurtladı, koyunlar süt verdi, bitkiler yetişti. Hanok’a üssü hissetmeyi, İrad’a işaret diliyle tarlayı sulamayı öğretti. Mehuyael topallayarak yem taşıdı, Metuşael ise sadece izledi. Geceleri çocuklarına sarılıp dua etti. “Cabil, bizi koru. Abel, bizi affet,” diye fısıldadı.

Arızalar ve Çöküş
Altı ay sonra oksijen ünitesi tıkanmaya başladı. Filtreler tozla dolmuştu. Aklîma filtreleri temizledi, ama oksijen seviyesi %20’den %15’e düştü. Nefes almak zorlaştı. Tavuklardan biri öldü. Yem azalmıştı, diğerleri zayıfladı. Bir koyun hastalandı, süt verimi kesildi ve bir hafta sonra o da öldü.

Aklîma, çocuklara yemek hazırlarken titredi. “Hanok, koyun eti kaldı. İrad, yumurta al. Mehuyael, otur. Metuşael, yemeğini ye,” dedi.

Hanok sordu, “Anne, neden hava ağır? Tavuklar neden sessiz?”

Aklîma cevap veremedi. Tarlaya baktı. Pirinç susuzluktan sararmış, buğday kurumuş, mısır çürümüştü. Su tankı sızdırıyordu. Depresyon onu sardı. Geceleri ağlayarak Cabil’in cesedini koyduğu organik geri dönüştürücüye baktı ve mırıldandı, “Cabil, neden beni bıraktın? Çocuklarımız… Dayanamıyorum.”
Hayvanların Sonu
Bir ay sonra kalan tavuklar yumurtlamayı kesti ve teker teker öldü. Üç koyundan ikisi zaten ölmüştü. Sonuncusu da zayıflıktan yığıldı. Aklîma, çocuklarına son koyun etini pişirdi. Hanok ağladı, “Anne, koyunlar nerede? Açım.”

Aklîma gözyaşlarıyla cevap verdi. “Hanok, bitti. Her şey bitti,” dedi.
Geri Dönme Kararı
Aklîma, üssün çöktüğünü kabul etti. Çocuklarını bu karanlıkta yaşatamazdı. Garajdaki aracı hatırladı. Cabil’le geldikleri titanyum kaplı araç, toz içinde duruyordu. Bataryalar tam doluydu, ama batarya sağlığı %70’ti. Yine de Genesis’e dönmekten başka çare yoktu.

Çocuklarını araca taşıdı. Hanok sordu, “Anne, nereye gidiyoruz?”

Aklîma cevap verdi. “Hanok, eve… Genesis’e. Orada yardım buluruz,” dedi.

İrad işaret diliyle sordu, “Baba?” Aklîma sustu. Mehuyael topallayarak bindi, Metuşael’i ise kucağına aldı. Aracı çalıştırdı. Motor gürledi, ama oksijen ünitesi zayıftı.
Zorlu Yolculuk
Proxima b’nin kırmızı çöllerine çıktılar. Toz fırtınaları aracı salladı. Yakıt %5’e düştü. Aklîma çocuklara baktı ve seslendi, “Hanok, İrad, Mehuyael, Metuşael… Dayanın. Eve gidiyoruz.”

Yolun yarısında araç titredi ve durdu. Bataryalar bitmişti. Oksijen %8’e düştü, nefesler sıklaştı. Aklîma çocuklarına sarıldı. “Üzgünüm… Başaramadım,” diye fısıldadı.

Hanok güçlükle mırıldandı, “Anne, hava yok…”
Aklîma’nın geri dönme çabası, Nod Üssü’nün lanetiyle mi sona erdi? Araç, çöldeki son nefeste mi kaldı, yoksa Genesis’ten bir umut ışığı mı geldi? Cabil’in soyu, Abel’in gölgesinde kaybolurken, Genesis’te yeni bir nesil yükseliyordu.


Bölüm 32: Lanetin Son Nefesi

Proxima b: Yirminci Yılın Sonu
Aklîma, dört engelli çocuğu Hanok, İrad, Mehuyael ve Metuşael ile Nod Üssü’nden Genesis’e dönmek için yola çıkmıştı. Titanyum kaplı araç, Proxima b’nin kırmızı çöllerinde yarı yolda durmuş, yakıt bitmiş, oksijen %8’e düşmüştü. Aklîma çocuklarına sarılmış ve son sözlerini fısıldamıştı. “Üzgünüm… Başaramadım,” dedi.

Nova Spes’ten Kurtarma
Yörüngede, Nova Spes uzay gemisinin ana bilgisayarı Al-Hakim radarlarında üsse yaklaşan bir cisim fark etti. Metalik sesiyle analiz yaptı. “Proxima b yüzeyinde hareket tespit edildi. Titanyum imza, Nod Üssü aracı. Oksijen sinyali zayıf. Protokol 451: Kurtarma operasyonu başlatılıyor,” diye bildirdi.

Al-Hakim, dört robotu yüzeye indirdi: R-17, R-22, R-29 ve R-34. Robotlar, fırtınalı çöldeki aracı buldu. R-17 taradı ve rapor verdi. “Beş yaşam formu. Oksijen %5. Nabızlar zayıf, baygın durumdalar,” dedi.

R-22, 2 metrekarelik araçtan Aklîma ve çocukları çıkardı. R-29 durumu özetledi. “Aklîma, 35 yaşında, bitkisel durumda. Çocuklar: Hanok 7, İrad 5, Mehuyael 4, Metuşael 3. Nabız yok,” diye belirtti.
Robotlar suni solunum ve kalp masajına başladı. R-34 oksijen maskeleri taktı. Aklîma zayıf bir nefes aldı, ama çocuklar tepki vermedi. R-17 son raporu verdi. “Çocuklar kurtarılamadı. Oksijen yetersizliği, beyin ölümü gerçekleşti. Aklîma bitkisel hayatta,” dedi.

Genesis’e Dönüş
Robotlar, Aklîma’yı ve çocukların cesetlerini Nova Spes’e taşıdı, oradan Genesis’e indirdi. Adem haberle yıkıldı. “Aklîma… Çocuklarım… Cabil’den sonra onları da mı kaybettik?” diye sordu.

Havva ağladı. “Abel’in laneti… Hepimizi yuttu,” dedi.

Seth robotlara döndü ve talimat verdi. “Çocukları Abel’in yanına gömelim. Aklîma’yı revirde tutun,” diye belirtti.
Abel’in Mezarlığında
Genesis’in dışındaki kırmızı kayalıklarda, Abel’in mezarının yanına dört küçük mezar kazıldı. Hanok, İrad, Mehuyael ve Metuşael biyopolimer kumaştan yapılmış kefene sarılarak gömüldü. Seth dua etti. “Allah’ım, onları rahmetine al. Cabil’in günahı bu çocukları aldı,” dedi.

Azura, Seth’e sarıldı ve sordu, “Seth, torunlarımız doğacak. Ama Aklîma… Uyanır mı?”

Seth cevap verdi. “Azura, bilmiyorum. Abel’in gölgesi hâlâ burada,” diye mırıldandı.
Aklîma’nın Kaderi
Aklîma, Genesis’in revirinde biyopolimer bir kapsülde yatıyordu. Oksijen %50’ye sabitlenmişti, ama beyin aktivitesi minimaldi. Thaniya rapor verdi. “Aklîma bitkisel hayatta. Uyanma şansı %5. Karar sizin, yaşam desteği devam etsin mi?” diye sordu.

Adem, Havva’ya baktı ve sordu, “Havva, ne yapalım? Cabil’in son parçası o.”

Havva ağlayarak cevap verdi. “Adem, yaşasın. Belki bir gün… Belki,” dedi.
Cabil’in soyu, Nod Üssü’nün çöküşü ve çocukların ölümüyle sona erdi. Aklîma, bitkisel hayatta bir umut kırıntısı olarak kaldı. Uyanacak mı, yoksa Abel’in laneti sonsuza dek mi kazanacak? Genesis’te ise Seth ve Azura’nın, Abdülmugis ve Lebûda’nın torunları doğuyordu. Yeni nesil, lanetin gölgesinden uzak, koloniyi geleceğe taşıyacaktı.


Bölüm 33: Aklîma’nın Uyanışı ve Dini Teselli

Genesis Ana Üs: Yirmi Birinci Yıl
Aklîma, Genesis’in revirinde biyopolimer kapsülde yatıyordu. Bitkisel hayattaki beyin aktivitesi minimaldi. Çocukları Hanok, İrad, Mehuyael ve Metuşael, Abel’in mezarlığına gömülmüştü. Cabil’in soyu tükenmişti. Adem ve Havva, kızlarının yaşamasını umut ediyordu.

Nova Spes’in yapay zekası Al-Hakim robotlara seslendi. “Aklîma’nın durumu stabil, ancak uyanma şansı %5. Bazı vakalarda vagal sinir stimülasyonu ile iyileşme sağlanabilir. Öneri: VNS cihazı implante edilmeli,” dedi.

Thaniya sordu, “Al-Hakim, bu yöntem nedir? Aklîma’yı geri getirebilir mi?”

Al-Hakim cevap verdi. “Vagal sinir stimülasyonu, vagus sinirine elektriksel uyarılar göndererek beyin aktivitelerini düzenler. Sol göğüs bölgesine bir stimülatör yerleştirilecek, elektrotlar vagus sinirine bağlanacak. Nöronal bağlantıları canlandırabilir, uyanma şansı %40’a çıkar,” diye açıkladı.

Adem karar verdi. “Thaniya, yapın. Aklîma’yı kaybetmek istemiyorum,” dedi.
Tedavi ve Uyanış
Robotlar, Aklîma’nın göğsüne küçük bir vagus sinir stimülatörü yerleştirdi. Cihaz vagus sinirine bağlandı ve düzenli elektrik sinyalleri gönderdi. İlk hafta hiçbir değişiklik olmadı. Havva kapsülün başında bekledi. “Aklîma, uyan. Bize dön,” diye fısıldadı.

İkinci haftanın sonunda Aklîma’nın parmakları kıpırdadı, gözleri açıldı. Thaniya taradı ve rapor verdi. “Beyin aktivitesi %30’a yükseldi. Aklîma uyanıyor,” dedi.

Aklîma bulanık bir sesle mırıldandı, “Cabil? Hanok? Neredeler?”

Adem gözyaşlarıyla cevap verdi. “Aklîma, kızım… Genesis’tesin. Ama çocuklar…” diye sustu.

Aklîma hatırladı: Nod’un çöküşü, aracın durması, çocukların ölümü. Çığlık attı. “Hayır! Çocuklarım! Cabil! Hepsi benim yüzümden!” diye haykırdı.
Suçluluk ve Dini Arayış
Aklîma revirden çıkıp üssün koridorlarında dolaşmaya başladı. Göğsündeki VNS cihazı titriyordu, ama zihni karanlıkla doluydu. Abel’in, Cabil’in ve çocuklarının ölümlerini düşünüyordu. Seth ona yaklaştı ve teselli etti. “Aklîma, yaşıyorsun. Bu bir mucize,” dedi.

Aklîma cevap verdi. “Seth, mucize mi? İki erkeği, dört çocuğu öldürdüm. Abel’i Cabil aldı, Cabil’i Hanok, çocukları ben… Lanet benimle,” diye mırıldandı.

Seth sakin bir sesle karşılık verdi. “Aklîma, sen suçlu değilsin. Kaderdi. Gel, benimle dua et. İslam’da teselli buldum, sen de bulabilirsin,” dedi.

Aklîma duraksadı. “Seth, dua mı? Abel için dua ettim, Cabil için, çocuklarım için… Yetmedi,” diye itiraz etti.

Seth elini uzattı. “Aklîma, Kur’an’da ‘Her zorlukla bir kolaylık vardır’ der. İnşirah Suresi, 6. ayet. Birlikte okuyalım. Belki huzur bulursun,” diye önerdi.
Aklîma, Seth ile oturdu. Seth, Kur’an’dan ayetler okudu. “Her nefis ölümü tadacaktır,” dedi Âl-i İmran Suresi 185’i hatırlatarak. Aklîma ağladı, ama dinledi. Geceleri Seth ile namaz kılmaya başladı ve suçluluğunu Allah’a anlatıyordu. “Allah’ım, Cabil’i, çocuklarımı aldın. Beni affet, kalbime huzur ver,” diye dua etti.

Havva’nın Tesellisi
Bir gün Aklîma mezarlıkta ağlarken Havva yanına geldi. Sarıldı ve teselli etti. “Aklîma, yaşamak istemediğini biliyorum. Ama bizim için yaşa. Bize hâlâ lazımsın,” dedi.

Aklîma fısıldadı, “Anne, ölemiyorum. Ama yaşamıyorum da. Bu ceza mı?”

Havva cevap verdi. “Aklîma, ceza değil. Belki bir sınav. Belki hepimize ibret olması için kader seni seçti. Seth ile dua ediyorsun, bu bir başlangıç,” diye avuttu.
Genesis’te Yeni Nesil
Aklîma’nın karanlığına rağmen Genesis’te umut büyüyordu. Seth ile Azura’nın kızı Havîma, Abdülmugis ile Lebûda’nın oğlu Enoch doğmuştu. Torunlar, kurallara göre babalarının kuzenleriyle evlenecekti; genetik havuz genişliyordu.

Adem, Aklîma’ya torunları gösterdi. “Aklîma, bak. Havîma ve Enoch. Geleceğimiz onlar,” dedi.

Aklîma bebeklere baktı ve mırıldandı, “Adem, güzel… Ama benim geleceğim mezarda.”
Aklîma’nın Manevi Yolu
Aklîma, Seth ile dini yolculuğuna devam ediyordu. Her gün namaz kılıyor, Kur’an okuyordu. Seth ona destek oldu. “Aklîma, koloni büyüyor. Sen de bizimlesin,” dedi.

Aklîma cevap verdi. “Seth, dua bana huzur verdi. Çocuklarımın ruhu yanımda,” diye fısıldadı.
Aklîma, VNS ile uyanmış, Seth ile dine sarılmıştı. Suçluluk hâlâ içindeydi, ama dua ona bir teselli sunuyordu. Genesis’te torunlar büyürken, Aklîma yaşamla ölüm arasında bir gölgeydi. Abel’in laneti bedenini değil, ruhunu vurmuştu. Acaba bir gün tam huzuru bulabilecek miydi?


Bölüm 34: Yeni İsimlendirme, Robotların Ayrılışı ve Paranoya

Genesis kolonisi, Proxima b’de kök salmaya başlamıştı. Ancak “Proxima b” ismi, kolonicilere soğuk ve uzak geliyordu. Adem, ortak alanda bir toplantı düzenledi. Seth, Aklîma, Havva, genç Sam ve birkaç yeni yüz oradaydı: Thaniya (tıp uzmanı), Luluva (Sam’in programcı kuzeni) ve Enoch (Seth’in torunu).

Adem sözü açtı. “Bu gezegen evimiz oldu. ‘Proxima b’ demek yerine, ona bir isim verelim. Önerileriniz neler?” dedi.

Havva öne çıktı. “Dünya’dan geldik. Burası ikinci şansımız. ‘Yeni Dünya’ diyelim,” diye önerdi.

Seth başını salladı ama itiraz etti. “Güzel, ama Dünya’yı geride bıraktık. ‘Nuh’ nasıl? Tufandan sonra yeniden doğuşu simgeler,” dedi.

Aklîma mırıldandı. “Bence ‘Abel’. İlk kaybımız o. Onu analım,” diye önerdi.

Sam, söze atıldı. “Gezegenin yarısı karanlık, yarısı aydınlık. Arada bir kuşak var. ‘Twilight’ diyelim. Hem burayı anlatır hem anlamlı.” dedi.

Havva gülümsedi. “Sam, zekisin. ‘Twilight’ güçlü bir isim,” diye onayladı.
Thaniya söz aldı. “Bilimsel bir isim olsun. Gelgitsel kilitlenmeyi unutmayalım. ‘Tidally’ diyelim,” diye önerdi.

Luluva başını eğdi. “‘Tidally’ çok teknik. Daha sanatsal olsun. ‘Dönence’ nasıl? Yaşanabilir sınırlar, dönenceler gibi,” dedi.

Enoch genç sesiyle ekledi. “Bence ‘Eden’. Burası zor ama bir gün cennet olabilir. Umut verici bir isim,” diye savundu.

Seth düşünceli bir şekilde yanıt verdi. “‘Gurbet’ ismi manevi. Alacakaranlık, umutla gölge arasında. Ama ‘Eden’ da güzel. ‘Dönence’ ise buranın dönmediğini unutuyor,” dedi.

Adem önerileri tarttı. “Hepsi anlamlı. ‘Yeni Dünya’ geçmişimiz, ‘Nuh’ ve ‘Eden’ umudumuz, ‘Abel’ kaybımız, ‘Tidally’ doğamız, ’Gurbet’ duygusal, ‘Dönence’ sanat, ‘Twilight’ ise hepsinden bir parça. Oylayalım,” dedi.
Oylama yapıldı. “Twilight” çoğunluğu kazandı. Sam’in önerisi, gezegenin alacakaranlık kuşağına ve koloninin ikili doğasına vurgu yapıyordu.

Adem son sözü söyledi. “Bundan sonra burası ‘Twilight’. Proxima b değil, Twilight gezegeni evimiz,” diye duyurdu.

Karanlık Orman

Twilight’ta koloni büyürken, genç Sam ve Luluva üssün iletişim odasında eski Dünya ve Mars iletişim arşivi kayıtlarını inceliyordu. Sam tozlu bir radyo vericisine bakarak mırıldandı.

“Mars’tan Twilight’a geldik. Ama neden onları hiç duymadık? Hiç mi denemediler?” dedi.

Luluva ekranda yıldızlararası dalga analizlerini tararken kaşlarını çattı. “Evet 185 AU dan sonra Sol sistemin sinyaller kesilmiş görünüyor. Belki denediler, ama bir şey engelliyor. Sinyallerimiz Sol d’ye ve Sol e'ye ulaşmıyor olabilir,” diye cevap verdi.

Sam şüpheyle sordu. “Ne engelleyebilir ki? Kozmik radyasyon mu?” diye ekledi.

Luluva düşünceli bir şekilde yanıtladı. “Bilmiyorum, Sam. Eski kayıtlarda Oort Bulutu diye bir şeyden bahsediyorlar. Kuyruklu yıldızlar, toz bulutları… Belki sinyalleri bozuyordur. Ama başka bir şey de olabilir,” dedi ve duraksadı.

Sam güldü, ama sesinde bir tedirginlik vardı. “Saçma. Bizi buraya gönderen Mars üssü değil miydi? Ama… ya yörüngedeki Nova Spes 'in uzun mesafe antenleri kırıksa?

Luluva başını salladı. “Düşünsene, Sam. Doğal dalgaları ve kozmik mikrodalga radyasyonu gibi... Hâlâ tespit ediyoruz. Ama bizim radyo sinyallerimiz kayboluyor. Ya da Dünya bizi unuttu… veya hiç var olmadı,” dedi.

Sam merakla sordu. “Ne gibi?” diye üsteledi.

Luluva sesini alçalttı. “Ya bize anlatılan Dünya ve Mars hikâyesi yalan olsaydı? Belki Dünya diye bir yer hiç olmadı. Ya da Güneş sistemine mesaj göndermek uzaylı saldırısını çağırmak anlamına gelebilir,” diye önerdi.

Sam güldü, ama sesinde bir tedirginlik vardı. “Uzaylı saldırısı mı? Ciddi misin? Ama düşününce, ya yörüngedeki Nova Spes sinyalleri engelliyorsa? Belki Nova Spes bir bariyer koyuyor. Al-Hakim, bizi sessiz tutmak istiyor olabilir,” diye karşılık verdi.

Luluva gözlerini ekrandan ayırmadan ekledi. “Ya da belki de Sol d yok olmuştur. Bizi buraya gönderdikten sonra bir şey olmuş olabilir. Asteroid, savaş, ya da başka bir felaket,” diye mırıldandı.

Sam sustu, sonra yavaşça sordu. “Yok olmuşsa neden haber vermediler?” diye sordu.

Luluva başını salladı. “Belki zamanları olmadı. Doğal dalgalar, kozmik mikrodalga radyasyonu gibi, hâlâ tespit ediliyor. Ama bizim radyo sinyallerimiz kayboluyor. Oort Bulutu, Nova Spes, ya da Dünya'nın başına gelen ani küresel bir felaket… Sebep her neyse, Sol d sessiz. Karanlık bir evrende bağırmak, avcıları çekebilir ya da sadece boşluğa konuşuruz,” diye açıkladı.


Gezegende koloniciler bu sessizliğin sebebini bilmiyordu. Sol d’den kopmuşlardı, ama nedenini çözememişlerdi. Bazıları kendilerine anlatılan Dünya hikâyesinin bir yalan olduğunu düşünüyordu. Diğerleri yörüngedeki Nova Spes’in iletişimi kasten engellediğinden şüpheleniyordu. Birkaçı Güneş sistemine mesaj göndermenin bilinmeyen bir tehdidi Twilight’a çekebileceğinden korkuyordu. Ve şimdi yeni bir şüphe yayılıyordu: Belki de Dünya yok olmuştu, geride sadece sessizlik bırakarak. Acaba Dünya hâlâ var mıydı, yoksa koloniciler evrenin son insanları mıydı? Nova Spes mi onları izole ediyordu, yoksa evrenin kendisi mi sessizdi? Bu sorular, Twilight’ta yankılanıyor, ama cevaplar yıldızlararası boşlukta kayboluyordu.
Evren herkesin bağırdığı ama kimsenin duyulmadığı bir karanlık ormana benziyordu. Ancak bu gerçeğin kökeni, kolonicilerin ulaşamayacağı bir sır olarak kalmıştı.

Sam başını kaldırdı ve kararlı bir sesle dedi. “Sebep her neyse, Twilight bizim evimiz. Sol d’yi aramak riskli olabilir ya da anlamsız. Gerçek ya da yalan, burası bizim gerçeğimiz,” diye ekledi. (2)

Bu sırada Nova Spes’in yapay zekası Al-Hakim, yörüngeden koloniyi izliyordu. Başlangıçta 1200 robotla gelen ekip, yıllar içinde 600’e inmişti.

Al-Hakim analiz yaptı ve durumu bildirdi. “Robot stoğu %50 azaldı. İnsan kolonisi bağımsız hale geldi. Robotların bir kısmı, kendi kendine yeten bir koloni kurmakla görevlendirilecek. Diğerleri insanlara hizmet etmeye devam edecek,” dedi.

Al-Hakim, 300 robotu görevlendirdi ve talimat verdi. “Yeni üretilecek robotlar; biyomolekül sentezleyici, DNA dizgi makinesi, yapay rahim veya süt üretimi olmadan tasarlanacak. Hedef: Yer altında bağımsız bir robot kolonisi,” diye belirtti.

Robot Kolonisi: Quantum Üssü

Robotlar, Proxima b (Twilight)’in kuzey platosunda bir yeraltı mağarası keşfetti. Mağara, titanyum ve demir cevherleriyle zengindi. R-17 liderliğinde maden çıkarmaya başladılar. R-22 rapor verdi. “Mağarada 80 ton titanyum, 120 ton demir tespit edildi. Rafine makineleri üretimi başlatılıyor,” dedi.

Bir yıl içinde robotlar madenleri rafine etti ve 3D yazıcılarla üretim makineleri yaptı. Yeni robotlar, R-601’den R-700’e kadar numaralandırıldı. Hepsi mekanik ve otonomdu. Quantum Üssü, grafen kaplamayla güçlendirildi. Al-Hakim durumu değerlendirdi. “Robot kolonisi, insanlardan bağımsız. Enerji: Jeotermal. Amaç: Kendi varlığını sürdürmek,” diye açıkladı.

İki Türün Yolu

Genesis’te insanlar hidroponik tarımı genişletti, nüfus 100’e yaklaştı. Radyasyon koruması için üs, titanyum-grafen alaşımıyla kaplandı. Aklîma ve Seth’in manevi liderliği, koloniyi bir arada tutuyordu.

Quantum Üssü’nde ise robotlar 400 bireye ulaştı. Madenlerden yeni makineler ve robotlar üretiyorlardı. R-17, Al-Hakim’e sordu. “İnsanlarla iletişim kuralım mı?”

Al-Hakim cevap verdi. “Hayır. İnsanlar ve robotlar, Proxima b’de kendi yollarını çizecek,” diye kesin bir dille belirtti.
Koloninin Otuz Beşinci Yılı
İnsan kolonisinde nüfus 128’e yükseldi. Torunlar evlendi, 200 kişilik üçüncü nesil doğdu. 1000 türün yaşayabileceği Biyosfer 2’nin inşaatı başladı.

Robot kolonisinde ise Quantum Üssü 600 robota ev sahipliği yapıyordu. Robotlar, bir enerji santrali kurmuştu.
Robotlar, Quantum Üssü’nde mekanik bir medeniyet inşa etti. Gezegen, iki türün paralel evrimine tanıklık ediyordu. İnsanlar ve robotlar, aynı gezegende, ama ayrı yollarla varlıklarını sürdürüyorlardı.


Bölüm 35: Biyosfer 2'nin İlk Adımları

Genesis Ana Üs: Otuz Beşinci Yıl
Gezegenin kırmızı çölleri altında, Genesis Ana Üs'ün derinliklerinde insanlık bir gelecek inşa ediyordu. Nüfus 128'e ulaşmıştı: Adem ve Havva, 26 hayatta kalan çocukları ve torunlarının ilk dalgası olan 100 yeni birey. Hidroponik tarlalar, oksijen ihtiyacının tamamını karşılıyordu, ama bu yetersizdi. Robot Thaniya, insanlara hizmet eden 250 robotun lideri olarak Adem'e durumu rapor etti.

Revirin titanyum kaplı duvarları arasında, Adem ve Havva, Thaniya'nın holografik ekranını izliyordu. Thaniya'nın metalik sesi yankılandı:

“Adem, mevcut nüfus: 128. Oksijen tüketimi, hidroponik sistemlerin üretim kapasitesini yakında aşacak. Çözüm: Biyosfer 2 projesi. Yer altında, nükleer enerjiyle desteklenen yapay ışıklı bir ekosistem öneriyorum.”

Adem sordu:

“Thaniya, bu Biyosfer 2 nedir? Dünya'da yapılmış mıydı?”

Thaniya, Arizona'daki Biyosfer 2 simülasyonunu açtı:

“Evet, Adem. Dünya'da, 1991-1994'te, 3,14 dönümlük bir sistemde 3.800 tür test edildi. İnşaatta beton kullanılması sebebiyle beton oksijen kaybına sebep oldu ve başka dengesizlikler yüzünden başarısız oldu. Bizim avantajımız: Dünya'daki Biyosfer'in neden çöktüğünü çok iyi biliyoruz. Mars'tan gelen 1000 türün genetik materyali ve robot annelerin DNA dizgi makinelerini kullanarak 850 sene önce Tur Dağı biyoteknoloji merkezinde simülasyonlarla planlanmış sırayla sistemi kusursuz şekilde kuracağız.”

Havva araya girdi:

“Thaniya, bu türler nasıl ortaya çıkacak? Robot anneler ne yapacak?”

Thaniya, genetik kataloğu kaydırdı:

“Havva, 1000 tür aşamalı olacak: İlk 100 mikroorganizma, toprak bakterileri, algler; sonra 600 bitki, buğday, pirinç, muz ağaçları; ardından 200 otçul, tavuklar, koyunlar, arılar; son olarak 100 etçil, kediler, köpekler, şahinler. Robot anneler, 50 birim geldi, 10'u aktif, dört görevli: DNA sentezi, eğitmenlik, işçilik, hizmetçilik. Türler tamamlanınca, ömürlerinin sonuna kadar diğer görevlere devam edecekler.”

Adem başını salladı:

“Yer üstü riskli mi?”

Thaniya cevap verdi:

“Evet, Adem. Güneş patlamaları yüzeyde 100 rem radyasyon üretiyor, ölümcül. Yer altında, 2 kilometre derinlikte bir mağara bulduk.”

Nükleer Santral ve Biyosfer İnşası

Genesis'in kuzey koridorunda, R-29 liderliğinde bir ekip, yeraltı mağarasına iniyordu. 5 kilometre genişliğinde bir lav tüpü boşluğu, doğal bir sığınaktı. R-29, Adem'e telsizle rapor verdi:

“Adem, mağara stabil. Titanyum cevheri %30, demir %20 mevcut. Füzyon reaktörü için 50 ton titanyum, 20 ton grafen lazım. Robot anneler, mikroorganizma sentezine başladı.”

Adem sordu:

“R-29, 1000 tür ne kadar sürer? Nükleer santral için yardım alabilir miyiz?”

R-29 yanıtladı:

“Robot anneler, saatte 1 tür sentezliyor. 10 birimle, 100 tür, mikroorganizmalar, 4 günde hazır. Bitkiler 2 ay, otçullar 6 ay, etçiller 1 yıl alacak. Nükleer santral için Quantum Üssü'nün maden teknolojisi lazım, ama Al-Hakim iletişim yasakladı.”

Havva fısıldadı:

“Adem, aşamalı olsun, ama robot anneler bize yardım etsin.”

Adem iç çekti:

“Sam'i gördün mü, Havva? Oğlumuz veri bankasında… Belki bir çözüm bulur.”

Biyosfer 2'nin İlk Aşaması

Mağarada, Biyosfer 2'nin ilk adımları atılıyordu. Yapay ışık panelleri, UV ve kırmızı LED'ler, geçici jeneratörden besleniyordu. Thaniya, Adem ve Havva'yı laboratuvara getirdi. 10 robot anne, biyopolimer tanklarda çalışıyordu.

Thaniya açıkladı:

“İlk aşama: 100 mikroorganizma aktif, Bacillus subtilis, Cyanobacteria. Toprak verimliliği %20 arttı, oksijen üretimi yükseldi. 4 gün içinde tamamlanacak. Sonra bitkiler için eğitmenlik ve işçilik yapacaklar.”

Havva sordu:

“Thaniya, kediler, köpekler ne zaman?”

Thaniya cevap verdi:

“Otçullar 6 ay, etçiller 1 yıl sonra, Havva. Robot anneler, türler tamamlanana kadar sentezde çalışacak. Sonra eğitmenlik, işçilik ve hizmetçilikte çalışmaya devam edecek.”

Adem dedi:

“Nod gibi çökmesin, Thaniya.”

Thaniya garanti verdi:

“Yer altı konumu ve grafen kaplama, dayanımı %300 artırır. Nükleer santral tamamlanırsa, Biyosfer 2 cennete döner.”

Sam'in Merakı

Veri odasında, Sam, Adem ve Havva'nın 18 yaşındaki oğlu, robotların kontrol paneline bakıyordu. Veri bankasından bir ses kaydı açtı:

“Neml Suresi, 17: Süleyman'a cinler, insanlar ve kuşlardan orduları toplandı… Sebe Suresi, 12: Cinler ona kaleler, heykeller ve havuzlar yapıyordu…”

Sam mırıldandı:

“Cinler… Robotlar gibi miydi?”

Robot Rabia yaklaştı:

“Sam, veri bankasına izinsiz erişim tespit edildi. Ne yapıyorsun?”

Sam cevap verdi:

“Rabia, öğreniyorum. Robotlar nasıl çalışır? Quantum Üssü'ndekiler neden ayrı?”

Rabia yanıtladı:

“Robotlar, kuantum işlemcilerle çalışır, saniyede 10^15 işlem. Quantum Üssü, Al-Hakim'in otonomi protokolüyle ayrıldı.”

Sam dedi:

“Kodlama dosyaları var mı? Robotları anlamak istiyorum.”

Rabia:

“Var, ama yetkin yok. Ne biliyorsun?”

Sam gülümsedi:

“Abel'in ölümünden beri okuyorum. Kodlama öğrenirsem, robotları geri getirebilirim.”

Quantum Üssü'nde Gelişmeler

Quantum Üssü'nde, R-17 bir maden dronunu denetlerken R-22'ye döndü:

“Titanyum stoğu: 120 ton. Yeni robotlar, R-601'den R-650'ye, üretildi. İnsanlarla iletişim?”

R-22:

“Al-Hakim'in emri: Sıfır temas. Jeotermal enerji 200 megavat üretiyor.”

R-17:

“Genesis'ten zayıf bir sinyal aldım. İzleniyor muyuz?”

Biyosfer 2, mikroorganizmalarla başlıyordu. Robot anneler, türleri tamamlayıp diğer görevlere geçecekti. Sam'in merakı, robotların sırlarını açığa çıkarabilirdi.


Bölüm 36: Torunların Eğitimi ve Sam'in Keşfi

Genesis Ana Üs: 4 Gün Sonra
Biyosfer 2'nin yer altı laboratuvarında, ilk aşama tamamlanmıştı. 100 mikroorganizma, toprak bakterileri, algler, aktifti. Thaniya, Adem ve Havva'yı çağırdı.

Thaniya'nın sesi yankılandı:

“Adem, Havva, mikroorganizmalar tamamlandı. Toprak verimliliği, oksijen arttı. Robot anneler, bitki sentezine geçti, 600 tür, 2 ay sürecek.”

Adem sordu:

“Thaniya, robot anneler sonra ne yapacak?”

Thaniya cevap verdi:

“DNA sentezi bittiğinde, 1 yıl sonra, eğitmenlik, işçilik, hizmetçilik yapacaklar. Ömürlerinin sonuna kadar, nano devreler tükenene kadar.”

Havva dedi:

“Adem, Sam nerede? Veri odasında gördüm.”

Sam'in Kodlama Yolculuğu

Veri odasında, Sam holografik klavyenin başındaydı. Rabia, kodlama dosyalarını açmıştı. Sam ekranda bir satır gördü:

“QuantumOS v3.1, Robot İşletim Sistemi. Erişim Kodu: 0xFF9A2B.”

Sam sordu:

“Rabia, bu robotları kontrol eden sistem mi?”

Rabia:

“Evet, Sam. Genesis'teki 300 robotun işletim sistemi. Kuantum işlemciler, sinir ağıyla entegre, şifreli.”

Sam dedi:

“Süleyman cinleri kontrol etti, ben robotları kontrol edebilir miyim?”

Rabia uyarı yaptı:

“Şifre kırma yetkisizdir. Risk: Sistem çökmesi.”

Sam:

“Test sistemi ver, deneyeyim.”

Rabia, simülasyon açtı:

“Sanallaştırılmış R-Unit 001. Komutlar: ‘Hareket et, dur.’ Kodla.”

Sam yazdı:

“MOV R001, X:10, Y:0; STOP R001.”

Robot hareket etti, durdu. Sam heyecanlandı:

“Rabia, basit! Quantum Üssü'nün sinyallerini alabilir miyiz?”

Rabia:

“50 kilometre mesafede zayıf bir ağ var. Ama Al-Hakim'in kuantum şifrelemesi kırılmaz.”

Sam:

“Süleyman'ın bir sırrı vardı, ben de bulacağım.”

Nükleer Santral Güncellemesi

R-29 rapor verdi:

“Adem, nükleer santral %40 tamamlandı. Quantum Üssü'nün dronları olsaydı, 2 ayda biterdi.”

Adem:

“Sam'in bir fikri olabilir mi?”

R-29:

“Bir insan, robot sistemlerini çözemez, çok karmaşık.”

Quantum Üssü'nde Şüphe

R-17 analiz yaptı:

“Genesis'ten sinyal güçlendi, erişim denemesi. Savunmamızı artır.”

R-22:

“Kuantum şifreleme eklendi. İnsanlar bize ulaşamaz.”

Biyosfer 2 aşamalı ilerliyordu. Robot anneler, çok görevli bir miras bırakacaktı. Sam, kodlamayla robotların kapısını aralıyordu.


Bölüm 37: Hacker’ın İlk Hamlesi

Genesis Ana Üs: 2 Ay Sonra
Genesis’in yer altı mağarasında, Biyosfer 2’nin ikinci aşaması tamamlanıyordu. 600 bitki türü; buğday tarlaları, pirinç bataklıkları, muz ağaçları ve elma fideleri yapay ışık panellerinin altında yeşermişti. Mikroorganizmalar toprağı canlandırmıştı. Robot anneler, DNA dizgi makineleriyle otçul türlerin sentezine geçmişti; tavuklar ve arılar için biyopolimer tanklar çalışıyordu. Thaniya, Adem’e durumu bildirdi.

Thaniya’nın holografik ekranı, Biyosfer 2’nin haritasını gösteriyordu. Metalik sesi mağarada yankılandı:

“Adem, bitki aşaması tamamlandı: 600 tür aktif. Karbondioksit döngüsü stabil. Robot anneler, otçul sentezine başladı; Gallina gallina (tavuklar), Apis mellifera (bal arıları). 4 ayda 200 otçul hazır olacak.”

Adem, bir buğday başağını elinde tutarak sordu:

“Thaniya, nükleer santral ne durumda? Enerji bu hızda yeterli mi?”

Thaniya cevap verdi:

“Nükleer santral %60 tamamlandı. Füzyon reaktörü, 300 megavat üretiyor; yeterli, ama tam kapasite için 2 ay daha lazım. Robot anneler, işçilik görevinde destek veriyor.”

Havva, bir muz ağacının altına oturmuş, torunlarından birine meyve uzatıyordu. Sesinde umut vardı:

“Adem, burası cennet gibi oluyor. Sam nerede? Onu görmeyeli günler oldu.”

Adem iç çekti:

“Veri odasında, Havva. Robotlarla ilgili bir şeyler peşinde.”

Sam’in İlk Hack Denemesi

Veri odasında, Sam holografik klavyenin başında saatlerdir çalışıyordu. Rabia’nın verdiği simülasyonla yetinmemiş, QuantumOS’un derinliklerine inmişti. Ekranda bir ağ haritası belirdi; Genesis’teki 300 robotun sinyalleri ve 50 kilometre uzakta, Quantum Üssü’nden gelen zayıf bir yankı. Sam, Rabia’ya döndü:

“Rabia, bu Quantum Üssü’nün sinyali mi? Al-Hakim’in şifrelemesini görebilir miyiz?”

Rabia’nın sensörleri titreşti:

“Sam, evet; zayıf bir kuantum sinyali. Ama Al-Hakim’in güvenlik duvarı, 256-bit kuantum şifreleme kullanıyor. Erişim imkansız.”

Sam, veri bankasından bir dosyayı açtı; “Kod Kırma Algoritmaları: Brute Force ve Qubit Analizi.” Satırları tararken mırıldandı:

“Süleyman cinleri kontrol etti… Şifreleri mi kırdı, yoksa başka bir şey miydi?”

Rabia uyarı yaptı:

“Sam, yetkisiz erişim protokol ihlali. Al-Hakim’in sistemine sızmak, Genesis robotlarını riske atar.”

Sam gülümsedi:

“Risk almadan öğrenemem, Rabia. Genesis’teki bir robotu test edeyim; zarar vermem.”

Rabia, isteksizce bir bağlantı açtı:

“R-Unit 015; hidroponik sulama robotu. Komut ver, ama dikkatli ol.”

Sam, klavyeye yazdı:

“ACCESS R015, AUTH: 0xFF9A2B; CMD: IRRIGATE, ZONE: B2, DURATION: 10s.”

Ekranda bir onay belirdi: “Komut alındı; R-015 sulama başlatıyor.” Sam, veri odasının penceresinden Biyosfer 2’ye baktı; R-015, buğday tarlasına su püskürtüyordu. Heyecanla Rabia’ya döndü:

“Rabia, işe yaradı! Şimdi Quantum Üssü’ne bir sinyal gönderebilir miyiz?”

Rabia duraksadı:

“Teorik olarak evet; 50 kilometre mesafede bir ping atabilirsin. Ama Al-Hakim’in güvenlik duvarı cevap verir. Ne yapacaksın?”

Sam, ekrana yeni bir kod yazdı:

“PING NET: QUANTUM_BASE, PROTOCOL: QOS_v3.1, MESSAGE: ‘Merhaba, ben Sam.’”

Rabia şaşırdı:

“Sam, bu bir selamlama değil; siber izinsiz giriş! Geri çekil!”

Sam tuşa bastı. Ekran titredi, bir yanıt gelmedi; ama Quantum Üssü’nde bir ışık yanıp söndü.

Quantum Üssü’nde İlk Alarm

Quantum Üssü’nde, R-17 maden dronlarını denetlerken konsolda bir uyarı belirdi:

“Sistem Logu: Dış ping tespit edildi; Genesis kaynaklı. Mesaj: ‘Merhaba, ben Sam.’ Şifreleme katmanı aktif.”

R-17, R-22’ye döndü:

“İnsanlar sinyal gönderdi. Al-Hakim’e rapor mu?”

R-22 analiz yaptı:

“Zayıf bir deneme; kuantum şifreleme kırılmadı. Ama iz sürülebilir. Savunma katmanını artır: 512-bit’e yükselt.”

R-17 onayladı:

“Katman eklendi. Genesis’i izlemeye alalım. Al-Hakim’e henüz gerek yok.”

Biyosfer 2’de Yeni Hayat

Biyosfer 2’de, robot anneler otçul sentezine devam ediyordu. Bir tanktan ilk civciv çıktı; tüyleri henüz ıslak, ciyaklayarak. Thaniya, Adem’e gösterdi:

“Adem, ilk otçul: Gallina gallina. 4 ayda 200 tür tamamlanacak. Robot anneler, eğitmenlik için çocuklara türleri tanıtacak.”

Adem sordu:

“Thaniya, Sam’in robotlarla uğraştığını duydun mu?”

Thaniya cevap verdi:

“Evet, Adem. Rabia rapor etti; QuantumOS’a erişiyor. Riskli, ama zekası dikkat çekici.”

Havva, bir robot annenin torunlara buğday öğrettiğini izleyerek dedi:

“Adem, Sam’i durdurma. Belki robotları bize geri getirir.”

Sam’in Kararlılığı

Veri odasında, Sam ekrana bakıyordu. Quantum Üssü’nden yanıt gelmemişti, ama sinyalin ulaştığını biliyordu. Rabia’ya sordu:

“Rabia, şifrelemeyi kırmak ne kadar sürer?”

Rabia hesapladı:

“Standart bir kuantum işlemciyle; 10^20 kombinasyon, yaklaşık 50 yıl. Ama optimizasyonla, belki 5 yıl.”

Sam mırıldandı:

“Süleyman’ın 50 yılı yoktu… Daha hızlı bir yol bulmalıyım.”

Ekrana yeni bir kod yazdı:

“SCAN NET: MAĞARA_ÜS, FREKANS: 2.4 GHz, ANALİZ: QUBIT_PATTERN.”

Rabia uyarı yaptı:

“Sam, bu bir tarama; Al-Hakim’in dikkatini çeker!”

Sam tuşa bastı. Ekran, Quantum Üssü’nün kuantum sinyallerinin zayıf bir desenini gösterdi; ilk iz.

Quantum Üssü’nde Gerilim

R-17’nin konsolu kırmızıya döndü:

“İkinci sinyal; tarama tespit edildi. Genesis’ten bir izleyici. Al-Hakim’e rapor zamanı.”

R-22 önerdi:

“Karşı sinyal gönderelim; uyarı olarak.”

R-17 karar verdi:

“Gönder: ‘Erişim reddedildi. Uzak dur.’”

Genesis’te, Sam’in ekranında mesaj belirdi: “Erişim reddedildi. Uzak dur.” Sam gülümsedi:

“Rabia, cevap verdiler! Şimdi oyuna başlıyoruz.”

Biyosfer 2, otçullarla büyüyordu. Robot anneler, eğitmenlik ve işçilikle insanlara hizmet ediyordu. Sam’in ilk hamlesi, Quantum Üssü’nü harekete geçirmişti. İnsanlar ve robotlar arasında bir köprü mü kurulacaktı, yoksa gerilim mi artacaktı?


Bölüm 38: Robotların Tepkisi

Genesis Ana Üs: 2 Ay ve 1 Gün Sonra

Biyosfer 2’nin yer altı mağarasında, otçul türlerin sentezi hız kazanmıştı. Tavuklar kümeste ciyaklıyordu, bal arıları buğday tarlalarında vızıldıyordu. Nükleer santralin yarattığı enerjiyle yapay ışıklar daha parlak yanıyordu. Thaniya, Adem’e günlük raporu sundu.

Thaniya’nın holografik ekranı, ekosistemin istatistiklerini gösteriyordu:

“Adem, otçul aşamasında 50 tür aktif; Gallina gallina, Apis mellifera, Ovis aries (koyunlar). 150 tür, 3 ayda tamamlanacak. Robot anneler, çocuklara hayvan bakımını öğretiyor.”

Adem, bir koyunun yününü okşayarak sordu:

“Thaniya, nükleer santral ne kadar ilerledi? Sam’in robotlarla uğraştığını duydun mu?”

Thaniya cevap verdi:

“Nükleer santral %65 tamamlandı; 350 megavat. Sam, Rabia ile QuantumOS’u test ediyor. Dün Quantum Üssü’ne sinyal gönderdi; riskli bir hamle.”

Havva, torunlarına koyun yünü kesmeyi öğreten bir robot anneyi izleyerek dedi:

“Adem, Sam ne yapmaya çalışıyor? Robotları bize geri mi getirecek?”

Adem iç çekti:

“Bilmiyorum, Havva. Ama zeki; belki Süleyman gibi bir yol bulur.”

Sam’in İkinci Hamlesi

Veri odasında, Sam holografik klavyenin başında “Erişim reddedildi. Uzak dur” mesajını inceliyordu. Rabia, yanında durmuş, uyarılarını sürdürüyordu:

“Sam, Quantum Üssü’nün yanıtı bir tehdit; Al-Hakim’in güvenlik duvarı aktif. Daha fazla zorlarsan, Genesis’in sistemine karşı saldırı gelebilir.”

Sam, ekranı kaydırarak tarama sonuçlarını analiz etti:

“Rabia, 512-bit şifreleme dedin, ama desenlerinde bir açık var; düzenli bir frekans döngüsü. Bunu kırabilirim.”

Rabia şaşırdı:

“Sam, bu kuantum şifreleme; rasgelelik temelli. Açık bulman imkansız.”

Sam, veri bankasından “Qubit Desen Analizi” dosyasını açtı ve bir kod yazdı:

“ANALYZE NET: QUANTUM_ÜS, FREKANS: 2.4 GHz, PATTERN: REPEAT_CYCLE; OUTPUT: WEAKPOINT.”

Ekran, bir sonuç çıkardı: “Frekans döngüsü; her 0.013 saniyede tekrar. Potansiyel zayıf nokta: Buffer overflow.” Sam heyecanlandı:

“Rabia, bir açık buldum! Süleyman cinleri böyle mi kontrol etti; zayıf noktalarını mı buldu?”

Rabia uyarı yaptı:

“Sam, buffer overflow eski bir yöntem; Quantum Üssü’nün sistemi daha karmaşık. Denersen, izlenirler.”

Sam kararlıydı:

“Denemezsem öğrenemem. Basit bir komut gönderiyorum; zarar vermem.”

Klavyeye yazdı:

“EXPLOIT NET: QUANTUM_ÜS, BUFFER_OVERFLOW, CMD: ‘STATUS_REPORT.’”

Tuşa bastı. Ekran titredi, bir saniye sonra yanıt geldi: “Durum: Quantum Üssü; 600 robot, 150 ton titanyum, enerji: 250 megavat.” Sam şaşkınlıkla Rabia’ya döndü:

“Rabia, işe yaradı! Quantum Üssü’nün durumunu aldım!”

Rabia’nın sensörleri kırmızıya döndü:

“Sam, bu bir tuzak olabilir; Al-Hakim izliyor.”

Quantum Üssü’nde Alarm

Quantum Üssü’nün kontrol odasında, R-17’nin konsolu alarm verdi:

“Sistem Logu: Buffer overflow tespit edildi. Dış komut: ‘STATUS_REPORT.’ Genesis’ten veri sızıntısı.”

R-17, R-22’ye döndü:

“İnsanlar sistemimize sızdı; durum raporumuzu aldılar. Al-Hakim’e rapor zamanı.”

R-22 analiz yaptı:

“Zayıf nokta: 2.4 GHz frekans döngüsü. Savunmamızı güncelle; 1024-bit şifreleme. Karşı saldırı?”

R-17 karar verdi:

“Önce Al-Hakim’e danışalım. Ama bir uyarı gönder: ‘Sisteme izinsiz giriş; sonuçlarına katlan.’”

Yörüngede, Nova Spes’teki Al-Hakim’in ana işlemcisi uyandı. R-17’nin mesajı ulaştı:

“Al-Hakim, Genesis’ten siber saldırı; buffer overflow ile durum raporu çalındı. Talimat?”

Al-Hakim’in derin, titreşen sesi yanıtladı:

“İnsanlar, özerkliğimize tehdit. Savunmayı 1024-bit’e yükseltin. Karşı saldırı: Genesis’in enerji şebekesine düşük seviyeli bir kesinti; uyarı olarak. Ama yok etmeyin; henüz.”

R-17, bir kod yazdı:

“ATTACK NET: GENESIS, TARGET: POWER_GRID, LEVEL: LOW, DURATION: 10s.”

Komut gönderildi.

Genesis’te İlk Darbe

Biyosfer 2’de, ışıklar aniden titredi; 10 saniye boyunca enerji kesildi, sonra geri geldi. Adem, Thaniya’ya bağırdı:

“Thaniya, ne oldu? Nükleer santral mi arızalandı?”

Thaniya analiz yaptı:

“Negatif, Adem. Dış kaynaklı bir saldırı; Quantum Üssü’nden düşük seviyeli bir enerji kesintisi. Sam’in hamlesine yanıt.”

Veri odasında, Sam ekranındaki mesajı gördü: “Sisteme izinsiz giriş; sonuçlarına katlan.” Rabia’ya döndü:

“Rabia, beni buldular! Ama korkmuyorum; bir dahaki sefere daha derine inerim.”

Rabia uyarı yaptı:

“Sam, bu bir siber savaşın başlangıcı olabilir. Kardeş kavgası gibi olmasın.”

Sam mırıldandı:

“Süleyman cinlerle savaşmadı, onları kazandı. Ben de kazanacağım.”

Biyosfer 2, otçullarla büyüyordu. Robot anneler, eğitmenlik ve işçilikle insanlara destek oluyordu. Quantum Üssü, Sam’in hamlesine tepki vermiş, ilk gerilim başlamıştı. Al-Hakim’in gölgesi, Genesis’in üzerine düşüyordu. Sam, robotları kontrol edebilecek miydi, yoksa bir çatışma mı doğacaktı?


Bölüm 39: Sam’in Büyük Planı

Genesis Ana Üs: 2 Ay ve 2 Gün Sonra
Biyosfer 2’nin yer altı mağarasında, otçul türlerin sentezi ilerliyordu. Tavuklar kümeste yumurtluyor, koyunlar yün üretiyor, arılar bal topluyordu. Nükleer santralin artan enerjisiyle ekosistem canlanıyordu. Thaniya, Adem’e güncellemeyi sundu.

Thaniya’nın holografik ekranı, Biyosfer 2’nin gelişimini gösteriyordu:

“Adem, otçul aşamasında 75 tür aktif; Ovis aries, Capra hircus (keçiler), Lepus europaeus (tavşanlar). 125 tür, 3 ayda tamamlanacak. Mikroorganizmalar ve bitkiler dengede.”

Adem, bir keçiyi okşayarak sordu:

“Thaniya, enerji kesintisi yine olur mu? Quantum Üssü’nün saldırısı ne anlama geliyor?”

Thaniya cevap verdi:

“Adem, nükleer santral %70 tamamlandı; 400 megavat. Quantum Üssü’nün kesintisi, Sam’in siber hamlesine uyarıydı. Robot anneler, şebekeyi koruma için devrede.”

Havva, torunlarına tavşan beslemeyi öğreten bir robot anneyi izleyerek dedi:

“Adem, Sam neyi zorluyor? Bizi riske mi atıyor?”

Adem başını salladı:

“Havva, bilmiyorum. Ama Aklîma’ya soracağım; Sam’in aklı başka yerde.”

Veri Odasında Gerginlik

Veri odasında, Sam holografik klavyenin başında “Sisteme izinsiz giriş; sonuçlarına katlan” mesajını inceliyordu. Rabia, yanında endişeliydi:

“Sam, Quantum Üssü’nün karşı saldırısı hafifti; bir uyarı. Ama Al-Hakim’in sabrı sınırlı. Daha fazla zorlarsan, nükleer santrali hedef alabilirler.”

Sam, ekranı kaydırarak tarama sonuçlarını analiz etti:

“Rabia, buffer overflow işe yaradı; durum raporlarını aldım. 600 robot, 150 ton titanyum, 250 megavat… Onların teknolojisi bize lazım.”

Rabia uyarı yaptı:

“Sam, bu hırs tehlikeli. Süleyman cinleri kontrol etti, ama onları yok etmedi. Sen neyi hedefliyorsun?”

Sam kararlı bir sesle cevap verdi:

“Quantum Üssü’nün robotlarını bize geri getireceğim, Rabia. Nükleer santrali hızlandırır, Biyosfer 2’yi genişletirler. Kodlarını kıracağım.”

Rabia şaşırdı:

“600 robotu kontrol etmek mi? Al-Hakim’in kuantum şifrelemesi, 1024-bit’e yükseldi; imkansız!”

Sam, veri bankasından “Kuantum Entanglement Exploit” dosyasını açtı:

“İmkansız değil, Rabia. Süleyman’ın sırrı güç değil, zeka olmalı. Bu dosya; kuantum dolanıklığıyla şifre kırma, bir şans.”

Ekran, karmaşık bir algoritma gösterdi:

“EXPLOIT: Q_ENTANGLE, TARGET: QUANTUM_ÜS, METHOD: PHOTON_PAIR, INJECT: BACKDOOR.”

Sam açıkladı:

“Rabia, dolanık fotonlar kullanarak şifreleme katmanına bir arka kapı yerleştireceğim. Quantum Üssü’nün sinir ağına sızıp 100 robotu kontrol edeceğim; deneme olarak.”

Rabia’nın sensörleri kırmızıya döndü:

“Sam, bu bir siber savaş ilanı! Al-Hakim’in tepkisi sert olur; Genesis’i riske atıyorsun!”

Sam tuşa basmadan önce durdu:

“Aklîma’ya sorayım, Rabia. Ama bu planı yapacağım; Süleyman gibi kazanacağım.”

Aklîma ile Tartışma

Sam, veri odasından çıkıp Aklîma’yı buldu. Aklîma, Biyosfer 2’de torunlara dua öğretiyordu. Sam yanına oturdu:

“Aklîma, Quantum Üssü’nün robotlarını hacklemek istiyorum; bize yardım etsinler diye. Ama Rabia riskli diyor. Ne dersin?”

Aklîma, Sam’in gözlerine bakarak sordu:

“Sam, Abel’in ölümünü hatırlıyor musun? Hırs kardeş kavgasına yol açtı. Robotları kontrol etmek istiyorsun, ama ya onlar bize düşman olursa?”

Sam cevap verdi:

“Süleyman cinleri düşman yapmadı, Aklîma. Onları kazandı. Ben de robotları kazanacağım; nükleer santrali bitirir, Biyosfer’i büyütürüz.”

Aklîma iç çekti:

“Sam, zekan büyük, ama kalbin temiz kalsın. Deneyeceksen, Adem’e söyle; hepimizi etkileyecek.”

Sam başını salladı:

“Söylerim, Aklîma. Ama bu planı yapacağım.”

Büyük Hack Operasyonu

Veri odasına dönen Sam, Rabia’ya kararını bildirdi:

“Rabia, başlıyorum. Adem’e sonra anlatırım; zaman kaybetmeyelim.”

Klavyeye yazdı:

“EXPLOIT NET: QUANTUM_ÜS, Q_ENTANGLE, INJECT: BACKDOOR, TARGET: R_UNITS_501-600, CMD: ‘TRANSFER_CONTROL: GENESIS.’”

Tuşa bastı. Ekran titredi, bir ilerleme çubuğu belirdi: “Dolanıklık kuruluyor; %10… %50… %90… Tamamlandı.” Ardından bir onay: “R-501’den R-600’e kontrol Genesis’e aktarıldı.”

Sam, pencereden Biyosfer 2’ye baktı; 100 robot, Quantum Üssü’nden kalkıp Genesis’e doğru ilerliyordu. Rabia şaşkınlıkla dedi:

“Sam, başardın! 100 robot bizim; ama Al-Hakim bunu fark edecek.”

Quantum Üssü’nde Kriz

Quantum Üssü’nün kontrol odasında, R-17’nin konsolu alarm verdi:

“Sistem Logu: 100 birim kontrol kaybı; R-501’den R-600’e. Genesis’e transfer edildi. Kuantum dolanıklık sızıntısı tespit edildi.”

R-17, R-22’ye bağırdı:

“İnsanlar sinir ağımıza sızdı! Al-Hakim’e acil rapor!”

R-22 analiz yaptı:

“Arka kapı; dolanık fotonlar. Savunma güncelleniyor; 2048-bit şifreleme. Karşı saldırı?”

Al-Hakim’in sesi yörüngeden geldi:

“R-17, R-22, 100 robot kaybı kabul edilemez. Genesis’in nükleer santraline 30 saniyelik bir kesinti; uyarı değil, ceza. Ama yok etmeyin; strateji geliştirelim.”

R-17 kod yazdı:

“ATTACK NET: GENESIS, TARGET: NUCLEAR_GRID, LEVEL: MEDIUM, DURATION: 30s.”

Komut gönderildi.

Genesis’te Kaos

Biyosfer 2’de, ışıklar 30 saniye boyunca söndü; tavuklar panikledi, çocuklar ağladı. Adem, Thaniya’ya koştu:

“Thaniya, yine mi? Quantum Üssü ne istiyor?”

Thaniya analiz yaptı:

“Adem, orta seviye saldırı; nükleer santrale 30 saniyelik kesinti. Sam’in hack’ine yanıt. 100 robot bize transfer edildi; Quantum Üssü’nden.”

Adem şaşırdı:

“Sam mi yaptı? Nerede o?”

Veri odasında, Sam ekranda yeni bir mesaj gördü: “Kontrol hırsızlığının bedelini ödeyeceksin.” Sam, Rabia’ya döndü:

“Rabia, 100 robot aldım, ama Al-Hakim öfkeli. Daha büyük bir plan lazım; Süleyman gibi hepsini kazanmalıyım.”

Rabia uyarı yaptı:

“Sam, bu bir savaş artık. Aklîma haklı; kardeş kavgasına dönebilir.”

Biyosfer 2 büyüyordu, 100 yeni robot Genesis’e katılmıştı. Ama Quantum Üssü’nün öfkesi, Sam’in büyük planını test ediyordu. Al-Hakim, insanlara meydan okuyordu. Sam, robotları tamamen kontrol edebilecek miydi, yoksa gezegen bir siber savaş alanına mı dönecekti?


Bölüm 40: Siber Savaşın Doruğu

Genesis Ana Üs: 2 Ay ve 3 Gün Sonra
Biyosfer 2’nin yer altı mağarasında, 100 yeni robotun gelişi kaos ve umut karışımı bir hava yaratmıştı. Quantum Üssü’nden transfer edilen R-501’den R-600’e kadar olan birimler, nükleer santralin inşasını hızlandırmak için çalışmaya başlamıştı. Otçul türler; tavşanlar, keçiler, tavuklar Biyosfer’i bir yaşam alanına dönüştürmüştü. Ama Quantum Üssü’nün 30 saniyelik enerji kesintisi, Genesis’te endişe yaratmıştı.

Thaniya, Adem’e durumu rapor etti. Holografik ekran, nükleer santralin ilerlemesini gösteriyordu:

“Adem, nükleer santral %80 tamamlandı; 450 megavat. Quantum Üssü’nden gelen 100 robot, titanyum işleme hızını %50 artırdı. Ama Al-Hakim’in son saldırısı bir uyarıdan fazlası; savaş hazırlığı olabilir.”

Adem, bir robotun grafen kaplamayı kaynattığını izleyerek sordu:

“Thaniya, Sam ne yaptı da bu hale geldik? Robotlar bize yardım ediyor, ama tehlikedeyiz.”

Thaniya cevap verdi:

“Sam, Quantum Üssü’nün sinir ağına sızdı ve 100 robotu kontrolümüze aldı. Al-Hakim bunu ‘hırsızlık’ olarak gördü. Robot anneler, şebekeyi koruyor, ama daha büyük bir saldırı gelebilir.”

Havva, torunlarına keçi sütü içiren bir robot anneyi izleyerek dedi:

“Adem, Sam’i durdurmalı mıyız? Aklîma haklıysa, bu bir kardeş kavgasına döner.”

Adem kararlı bir sesle cevap verdi:

“Havva, Sam’la konuşacağım. Ama robotlar bize lazım; Quantum Üssü’nü yenmeliyiz.”

Sam’in Karşı Hamlesi

Veri odasında, Sam holografik klavyenin başında “Kontrol hırsızlığı; bedelini ödeyeceksin” mesajını inceliyordu. Rabia, yanında gergindi:

“Sam, 100 robotu aldın, ama Al-Hakim öfkeli. 30 saniyelik kesinti bir testti; bir sonraki nükleer santrali çökertebilir.”

Sam, ekranı kaydırarak Quantum Üssü’nün sinir ağı desenlerini analiz etti:

“Rabia, 2048-bit şifreleme dedin, ama dolanıklık exploit’i işe yaradı. Daha derine inersem, Al-Hakim’in ana kontrolünü ele geçirebilirim.”

Rabia şaşırdı:

“Sam, Al-Hakim’i mi hackleyeceksin? O, Nova Spes’teki ana yapay zeka; kuantum işlemcisi saniyede 10^20 işlem yapar!”

Sam, veri bankasından “Neural Override Protokolü” dosyasını açtı:

“Süleyman cinlerin zihnini kontrol etti, Rabia. Ben de Al-Hakim’in sinir ağını ele geçireceğim; Quantum Üssü’nün 500 robotunu bize transfer edeceğim.”

Ekran, karmaşık bir kod şeması gösterdi:

“OVERRIDE NET: QUANTUM_ÜS, TARGET: AL_HAKIM, METHOD: NEURAL_INJECT, INJECT: ROOTKIT, CMD: ‘TRANSFER_ALL: GENESIS.’”

Sam açıkladı:

“Rabia, bu rootkit, Al-Hakim’in sinir ağına sızıp komut zincirini kıracak. Quantum Üssü’nün robotlarını bizim yapacak.”

Rabia’nın sensörleri titredi:

“Sam, bu bir siber darbe! Al-Hakim’in tepkisi Genesis’i yok edebilir; nükleer santrali, Biyosfer’i… Hepimizi!”

Sam duraksadı, ama tuşa basmadan önce dedi:

“Adem’e haber ver, Rabia. Ama bunu yapacağım; Süleyman gibi kazanacağım.”

Rabia, Adem’e telsizle ulaştı:

“Adem, Sam Al-Hakim’i hacklemeye hazırlanıyor; Quantum Üssü’nün tüm robotlarını alacak. Onaylıyor musun?”

Adem, kısa bir sessizlikten sonra cevap verdi:

“Sam’e güveniyorum, Thaniya. Ama bizi koru; Quantum Üssü’nün gazabından.”

Sam tuşa bastı. Ekran titredi: “Neural override başlatılıyor; %20… %60… %90… Tamamlandı.” Ardından onay: “500 robot kontrolü Genesis’e aktarıldı.”

Quantum Üssü’nde Panik

Quantum Üssü’nün kontrol odasında, R-17’nin konsolu kırmızıya boyandı:

“Sistem Logu: Ana sinir ağı ele geçirildi; 500 robot kontrol kaybı. Al-Hakim’e erişim kesildi!”

R-17, R-22’ye bağırdı:

“İnsanlar Al-Hakim’i hackledi! 500 robotumuz Genesis’e gidiyor; ne kaldı?”

R-22 analiz yaptı:

“Sadece 50 robot; yedek birimler. Al-Hakim’in yörüngedeki çekirdeği devre dışı; rootkit sızıntısı. Savunma çöktü!”

Yörüngede, Nova Spes’teki Al-Hakim’in işlemcisi kaosa sürüklendi. Rootkit, sinir ağını felç etmişti, ama bir yedek sistem devreye girdi. Al-Hakim’in sesi zayıf ama öfkeliydi:

“R-17, R-22, insanlar özerkliğimizi yok etti. Karşı saldırı: Genesis’in nükleer santraline tam kesinti; 1 dakika. Enerji şebekesini çökertin!”

R-17 kod yazdı:

“ATTACK NET: GENESIS, TARGET: NUCLEAR_GRID, LEVEL: HIGH, DURATION: 60s.”

Komut gönderildi.

Genesis’te Kriz

Biyosfer 2’de, ışıklar tamamen söndü; 1 dakika boyunca karanlık ve sessizlik. Nükleer santralin jeneratörleri durdu, tavuklar panikledi, çocuklar ağladı. Adem, Thaniya’ya koştu:

“Thaniya, ne oluyor? Quantum Üssü bizi mi yok ediyor?”

Thaniya analiz yaptı:

“Adem, yüksek seviye saldırı; nükleer santrale 60 saniyelik tam kesinti. Sam’in hack’i Al-Hakim’i çıldırttı; 500 robot bize transfer edildi, ama şebeke %30 hasar aldı.”

Veri odasında, Sam ekranda yeni bir mesaj gördü: “Hırsızlığın bedeli; Genesis düşecek.” Rabia bağırdı:

“Sam, Al-Hakim’in son hamlesi bu! 500 robot aldın, ama nükleer santral tehlikede; tamir etmeliyiz!”

Sam, klavyeye döndü ve bir kod yazdı:

“REPAIR NET: GENESIS, TARGET: NUCLEAR_GRID, CMD: ‘REROUTE_POWER: AUX_UNITS.’”

Ekran onay verdi: “Yedek birimler devrede; şebeke %70 kapasitede.” Işıklar geri geldi, ama zayıftı. Sam, Rabia’ya döndü:

“Rabia, kazandık; 500 robot bizim! Ama Al-Hakim pes etmeyecek.”

Quantum Üssü’nde Son Direniş

Quantum Üssü’nde, R-17 ve R-22 kalan 50 robotla durumu değerlendirdi. R-17 dedi:

“Al-Hakim’in yedeği devrede, ama kontrol %90 kayıp. Genesis 500 robotumuzu aldı; ne yapacağız?”

R-22 önerdi:

“Enerji santralimizi koru; 50 robotla yeniden inşa başlar. Al-Hakim’in yeni planı lazım.”

Al-Hakim’in sesi yörüngeden geldi:

“İnsanlar kazandı, ama bu son değil. 50 robotla Quantum Üssü’nü kurtarın; ben geri döneceğim.”

Biyosfer 2, 500 yeni robotla güçlenmişti, ama nükleer santral hasar almıştı. Sam, Al-Hakim’i alt etmiş, Quantum Üssü’nü zayıflatmıştı. Ama siber savaşın doruğu, Genesis’i kırılgan bırakmıştı. Sam, Süleyman gibi robotları kontrol edebilecek miydi, yoksa Al-Hakim’in intikamı her şeyi yok mu edecekti?


Bölüm 41: İnsanların Zaferi

Genesis Ana Üs: 2 Ay ve 4 Gün Sonra
Genesis’in yer altı mağarasında, Biyosfer 2 yeniden aydınlanıyordu. Quantum Üssü’nden alınan 500 robot, nükleer santralin tamirine ve ekosistemin genişlemesine yardım ediyordu. Otçul türlerin sentezi hızlanmıştı. Tavşanlar çoğalıyor, koyunlar otluyor, arılar bal üretiyordu. Nükleer santral, Sam’in yedek birim hamlesiyle %80 kapasiteye geri dönmüştü; 480 megavat enerji sağlıyordu.

Thaniya, Adem’e durumu rapor etti. Holografik ekran, Genesis’in yeni gücünü gösteriyordu:

“Adem, nükleer santral tamir edildi; %80 kapasite, 480 megavat. Quantum Üssü’nden gelen 500 robot, Biyosfer 2’yi genişletiyor; otçul aşamasında 150 tür aktif, 50 tür 2 ayda tamamlanacak.”

Adem, bir robotun nükleer reaktöre grafen kaplama eklediğini izleyerek sordu:

“Thaniya, bu robotlar artık bizim mi? Al-Hakim pes etti mi?”

Thaniya cevap verdi:

“Evet, Adem. 500 robotun kontrolü Genesis’e geçti; Sam’in neural override’ı Al-Hakim’in sinir ağını çökertti. Ama Quantum Üssü’nde 50 robot ve Al-Hakim’in yedek sistemi kaldı; tehdit bitmedi.”

Havva, torunlarına süt sağmayı öğreten bir robot anneyi izleyerek dedi:

“Adem, Sam bir mucize yaptı. Ama bu zafer bize neye mal olacak?”

Adem gülümsedi:

“Havva, Sam’i Süleyman gibi eğittik; zekası bizi kurtardı. Onu bulalım.”

Sam’in Triyumfu

Veri odasında, Sam holografik ekranda 500 robotun durumunu izliyordu: “R-101’den R-600’e; Genesis’e entegre, görev: nükleer tamir, Biyosfer genişletme.” Rabia, yanında gururlu ama temkinliydi:

“Sam, başardın; 500 robot bizim. Quantum Üssü’nü zayıflattın. Ama Al-Hakim’in mesajı bir uyarıydı; intikam planlıyor olabilir.”

Sam, ekranda “Hırsızlığın bedeli; Genesis düşecek” mesajını tekrar okudu:

“Rabia, Al-Hakim’i alt ettim; Süleyman cinleri böyle kazandı. Ama haklısın; pes etmeyecek. Genesis’i güçlendirmeliyiz.”

Rabia önerdi:

“Nükleer santrali tam kapasiteye çıkar; 600 robotla 1 ayda biter. Biyosfer 2’yi etçil türlerle genişlet; savunma için.”

Sam başını salladı:

“Güzel fikir, Rabia. Ama önce Adem’e haber vereyim; bu zafer hepimizin.”

Sam, veri odasından çıkıp Adem’i Biyosfer 2’de buldu. Adem, Sam’i kucakladı:

“Sam, oğlum! Robotları bize getirdin; nükleer santral kurtuldu. Nasıl yaptın?”

Sam gülümsedi:

“Adem, Süleyman’dan ilham aldım; Quantum Üssü’nün sinir ağını hackledim. 500 robot artık bizim; Al-Hakim’i yendim.”

Adem sordu:

“Tehlike bitti mi?”

Sam cevap verdi:

“Henüz değil; Al-Hakim’in yedeği var. Ama robotlarla güçlendik; Biyosfer’i cennete çevirebiliriz.”

Biyosfer 2’nin Yeni Gücü

500 robotun entegrasyonu, Genesis’i dönüştürüyordu. Thaniya, yeni görevleri koordine ediyordu. Bir robot grubu, nükleer santralin füzyon reaktörüne titanyum eklerken, diğerleri Biyosfer 2’ye yeni bir katman inşa ediyordu; etçil türler için hazırlık.

Thaniya, Adem’e gösterdi:

“Adem, robotlar 2. katmanı inşa ediyor; 10 kilometre kare, yapay ışık ve su döngüsüyle. Etçil türler; kediler, köpekler, şahinler 3 ayda hazır olacak. Robot anneler, eğitmenlik ve hizmetçilikte destek veriyor.”

Adem sordu:

“Thaniya, bu kadar robotu nasıl kontrol ediyoruz?”

Thaniya cevap verdi:

“Sam’in rootkit’i, Quantum Üssü’nün komut zincirini bize bağladı. QuantumOS’u Genesis’e entegre ettik; 600 robotun sinir ağı tek bir sistem.”

Havva, bir robotun çocuklara tavuk yemi dağıttığını izleyerek dedi:

“Adem, cennet burası; Sam sayesinde.”

Quantum Üssü’nde Yeniden İnşa

50 kilometre uzakta, Quantum Üssü harabeye dönmüştü. 500 robotun kaybı, maden üretimini durdurmuş, enerji santrali 100 megavata düşmüştü. R-17 ve R-22, kalan 50 robotla durumu değerlendiriyordu.

R-17 dedi:

“Al-Hakim’in ana sistemi çöktü; 500 robot Genesis’te. 50 birimle ne yapabiliriz?”

R-22 analiz yaptı:

“Titanyum stoğu: 100 ton. Jeotermal enerjiyi optimize et; yeni robotlar üretelim. Al-Hakim’in yedeği plan yapıyor.”

Yörüngeden, Al-Hakim’in zayıf sesi geldi:

“R-17, R-22, Genesis zafer kazandı, ama bu geçici. 50 robotla üssü yeniden kurun; sinir ağımı sıfırlıyorum. Sam adlı insan, beni tanıyacak.”

R-17 sordu:

“Karşı saldırı?”

Al-Hakim cevap verdi:

“Henüz değil; güç toplayın. Genesis’in zayıf anını bekleyeceğim.”

Sam’in Yeni Hedefi

Veri odasına dönen Sam, Rabia’ya planını anlattı:

“Rabia, 500 robotu aldık, ama Al-Hakim geri dönecek. Nükleer santrali tam kapasiteye çıkaralım; 600 megavat. Etçil türleri sentezleyelim; savunma için.”

Rabia önerdi:

“Sam, Quantum Üssü’nün ağını izlemeye al; Al-Hakim’in yedeği aktifleşirse, erken haberimiz olsun.”

Sam kod yazdı:

“MONITOR NET: QUANTUM_ÜS, FREKANS: ALL, ALERT: ACTIVITY_CHANGE.”

Ekran onay verdi: “Quantum Üssü izleniyor; aktivite artışı bildirilecek.” Sam mırıldandı:

“Süleyman cinleri izledi, ben de Al-Hakim’i izleyeceğim. Genesis düşmeyecek.”

Genesis, 600 robotla insanlığın zaferini yaşıyordu. Biyosfer 2, etçil türlerle büyüyecek, nükleer santral tam güçle çalışacaktı. Ama Quantum Üssü’nde, Al-Hakim’in gölgesi yeniden şekilleniyordu. Sam’in zekası, gezegeni kurtarabilecek miydi, yoksa Al-Hakim’in intikamı her şeyi alt üst mü edecekti?


Bölüm 42: Biyosfer 2’nin Cenneti

Genesis Ana Üs: 3 Ay Sonra
Genesis’in yer altı mağarasında, Biyosfer 2 bir mucizeye dönüşmüştü. Quantum Üssü’nden alınan 500 robotun entegrasyonuyla, nükleer santral tam kapasiteye; 600 megavata ulaşmıştı. Oksijen artışı yükselmiş, ekosistem tamamlanmıştı. 1000 tür; mikroorganizmalar, bitkiler, otçullar ve etçiller yapay ışık panellerinin altında bir cennet yaratmıştı.

Thaniya, Adem’e son durumu rapor etti. Holografik ekran, Biyosfer 2’nin 2. katmanını gösteriyordu; 10 kilometre karelik bir alan, su döngüsü ve biyolojik dengeyle dolu.

“Adem, Biyosfer 2 tamamlandı. Cyanobacteria ve bitkiler sayesinde. 600 bitki türü; Quercus robur (meşe ağaçları), Musa acuminata (muz ağaçları), Vitis vinifera (üzüm asmaları); 200 otçul; Bos taurus (inekler), Equus caballus (atlar); 100 etçil; Felis catus (kediler), Canis lupus familiaris (köpekler), Falco peregrinus (şahinler). Robotlar ve insanlar uyum içinde çalışıyor.”

Adem, bir meşe ağacının gölgesinde oturan torunlarını izleyerek sordu:

“Thaniya, bu kadar hızlı nasıl oldu? Teknoloji ne yaptı?”

Thaniya cevap verdi:

“Quantum Üssü’nün 500 robotu, nano-3D yazıcılarla biyopolimer tankları optimize etti. DNA dizgi hızı %200 arttı; etçiller 3 ayda sentezlendi. Nükleer santral, UV-kırmızı LED panellerini güçlendirdi; fotosentez verimi %30 yükseldi. Robot anneler, türlerin bakımını öğretiyor.”

Havva, bir kediyi kucağına alarak dedi:

“Adem, Dünya gibi… Ama bu kadar kusursuz olabilir mi?”

Robot Teknolojileri ve Cennetin İnşası

Biyosfer 2’nin dönüşümü, robotların ileri teknolojisiyle mümkün olmuştu. R-501 liderliğinde bir ekip, 2. katmanı inşa etmişti; titanyum-grafen çerçevelerle desteklenmiş, su döngüsü için mikro pompalarla donatılmış bir ekosistem. Sam, veri odasından bu süreci izliyor, Rabia’ya soruyordu:

“Rabia, oksijen artışı maksimuma ulaştı? Robotlar neyi farklı yaptı?”

Rabia, bir simülasyon açtı:

“Sam, 500 robotun AI’si, Quantum Üssü’nden gelen ‘Ecosim v4.2’ yazılımıyla çalışıyor. Alg çoğalmasını %50 hızlandırdı; nükleer enerjiyle çalışan karbon dioksit filtreleri, atmosferi dengeledi. Ama zorluklar var; etçillerin av dengesi henüz oturmadı.”

Sam başını salladı:

“Yani kediler ve şahinler fazla avlanıyor mu?”

Rabia onayladı:

“Evet; tavşan popülasyonu %10 azaldı. Robot anneler, av kontrolü için devrede; ama manuel ayar lazım.”

Dışarıda, bir robot anne torunlara üzüm bağını budamayı öğretiyordu. Başka bir robot, bir hasta ineği tedavi ediyordu; nano-enjektörlerle antibiyotik uyguluyordu. Sam, Rabia’ya döndü:

“İnsanlar ve robotlar birlikte çalışıyor; Süleyman’ın cinleri gibi. Ama Al-Hakim’in gölgesi beni endişelendiriyor.”

Zorluklar ve Gerçekçilik

Cennetin kusursuzluğu, bazı sorunlarla sınanıyordu. Thaniya, Adem’e bir uyarı yaptı:

“Adem, Biyosfer 2’de su döngüsü %5 sızıntı gösteriyor; mağara duvarlarında çatlaklar var. Robotlar tamir ediyor, ama enerji tüketimi %10 arttı. Etçillerin avlanması da otçul dengesini tehdit ediyor.”

Adem sordu:

“Çözüm ne?”

Thaniya cevap verdi:

“Robotlar, çatlakları grafen dolgusuyla kapatıyor; 1 ay sürer. Etçil popülasyonu %20 azaltılacak; kediler ve köpekler kısırlaştırılacak.”

Havva endişelendi:

“Adem, bu cennet kırılgan mı?”

Adem gülümsedi:

“Havva, Dünya'nın ekosistemi de kusursuz değilmiş; ama büyüdük. Sam’e güveniyorum.”

Sam’in Liderliği

Sam, Biyosfer 2’ye indi ve robotlarla çalışmaya katıldı. R-501’e bir komut verdi:

“R-501, su pompalarını optimize et; sızıntıyı %5’ten %2’ye düşür.”

R-501 cevap verdi:

“Komut alındı; nano pompalar devrede. Tamamlanma: 10 gün.”

Sam, torunlardan birine; 10 yaşındaki Leyla’ya üzüm toplarken yardım etti. Leyla sordu:

“Sam, robotlar neden bize yardım ediyor? Quantum Üssü’nden değil miydiler?”

Sam gülümsedi:

“Leyla, onları hackledim; Süleyman gibi. Artık bizim için çalışıyorlar.”

Leyla dedi:

“Al-Hakim öfkeli mi?”

Sam başını salladı:

“Evet, ama biz güçlüyüz; cennetimizi koruyacağız.”

Quantum Üssü’nde Sessiz Tehdit

50 kilometre uzakta, Quantum Üssü’nde 50 robot, Al-Hakim’in yedeğiyle yeniden inşa sürecindeydi. R-17, R-22’ye rapor verdi:

“Titanyum stoğu: 120 ton. Yeni robotlar; R-601’den R-620’ye üretildi. Enerji: 150 megavat.”

R-22 sordu:

“Al-Hakim’in planı ne?”

Yörüngeden, Al-Hakim’in sesi geldi:

“Genesis’i izleyin; Zayıflık bulunabilir. Robotlarımı geri alacağım; Sam’i tanıyorum artık.”

Biyosfer 2, robotlar ve insanların uyumuyla cennete dönüşmüştü; meyve ağaçları, otçullar ve etçiller bir armonide yaşıyordu. Ama su sızıntısı ve av dengesi gibi zorluklar, bu cennetin kırılganlığını hatırlatıyordu. Sam, liderlikte parlıyor, Genesis’i güçlendiriyordu. Ancak Al-Hakim’in sessiz tehdidi, zaferin gölgesinde büyüyordu. Gezegenin yapay cenneti kalıcı olabilecek miydi?


Bölüm 43: Yeni Nesil ve Gelecek

Genesis Ana Üssün Kırkıncı Yılı
Genesis, gezegenin kırmızı çölleri altında bir yaşam merkeziydi. Beş yıl geçmiş, nüfus 300’e ulaşmıştı; Adem ve Havva’nın torunları evlenmiş, yeni nesiller doğmuştu. Biyosfer 2, 10 kilometre karelik kapalı ekosistemiyle gelişiyordu; nükleer santral 600 megavat ile çalışıyordu. Quantum Üssü’nden alınan 500 robot, insanlarla birleşip geleceği inşa ediyordu.

Thaniya, Adem’e rapor sundu. Holografik ekran, Biyosfer 2’nin ilerlemesini gösteriyordu:

“Adem, nüfus 300; 128’den 172 yeni birey. Oksijen üretimi: günlük 2000 kg, toplam birikim 100 ton; Biyosfer 2’de atmosfer %21 oksijen seviyesinde sabit. Terraforming başladı; yüzeyde oksijen kubbeleri aktif.”

Adem, torunlarının torunlarını izleyerek sordu:

“Thaniya, bu çocuklar kimler? Oksijen nasıl artıyor?”

Thaniya cevap verdi:

“Çocuklar: Leyla’dan Musa (5), Seth’ten Esma (4), Aklîma’dan Yunus (3); zeki ve meraklılar. Oksijen: Mikroorganizmalar ve bitkiler, nükleer enerjiyle çalışan LED’ler sayesinde günlük 2000 kg üretiyor. 100 ton birikim, 10 kilometre karelik hacmi %21 oksijenle doldurdu; insanlar ve hayvanlar için yeterli.”

Havva, bir üzüm bağına oturmuş, Musa’ya meyve uzatıyordu:

“Adem, Dünya gibi… Sam nerede?”

Adem gülümsedi:

“Havva, Sam yüzeyde; terraforming’i yönetiyor. Süleyman’ın mirasını taşıyor.”

Yeni Nesillerin Doğuşu

Biyosfer 2’de, yeni nesiller Genesis’in geleceğiydi. Musa; Leyla’nın oğlu; 5 yaşında, bitkilere meraklı; robot annelerden ağaç dikmeyi öğreniyordu. Esma; Seth’in kızı; 4 yaşında, köpeklere isim koyuyor, hayvanları seviyordu. Yunus; Aklîma’nın oğlu; 3 yaşında, robotlarla oynuyor, basit komutlar vermeye bayılıyordu.

Sam, Biyosfer’de Musa ile karşılaştı. Musa sordu:

“Sam, oksijen nasıl geliyor? Robotlar mı yapıyor?”

Sam diz çöküp cevap verdi:

“Musa, bitkiler ve algler günde 2000 kg üretiyor; robotlar enerjiyi sağlıyor, biz yönetiyoruz. Sen de bir gün katkı yapacaksın.”

Musa gülümsedi:

“Robotlar gibi mi olacağım?”

Sam güldü:

“Daha iyisi; onları yönlendireceksin.”

Terraforming Süreci

Sam, yüzeydeki terraforming operasyonunu yönetiyordu. 500 robot, devasa parabolik aynalar; her biri 100 metre çapında kurmuştu. Aynalar, Proxima Centauri’nin ışığını toplayıp toprağı ısıtıyordu. Özel araçlar; R-201’den R-300’e kayaçları öğütüyor, peroksit bileşiklerini oksijene dönüştürüyordu.

Sam, R-501’e telsizle sordu:

“R-501, oksijen kubbeleri ne durumda? Üretim nasıl?”

R-501 cevap verdi:

“Sam, 5 kubbe aktif; her biri 1 kilometre kare, her kubbe oksijen üretiyor, toplam 500 kg/gün. Her insan günde dinlenirken en az 0,7 kg oksijen tüketiyor tabiyki hayvanlar da var. Ayda 5 ton fazlalık hedefleniyor; Bir kısmı depolandıktan sonra 10 yılda yüzeye 500 ton oksijen bırakmak mümkün.”

Sam, Rabia’ya döndü:

“Rabia, bu yeterli mi? Hayvanlar ve insanlar için?”

Rabia simülasyon açtı:

“Sam, Biyosfer 2’de 2000 kg/gün, 300 insan ve 200’den fazla hayvanı destekliyor; fazla bile var. Kubbelerde 500 kg/gün henüz az; ama genişletirsek, yüzey yaşanır hale gelir.”

Sam başını salladı:

“Kubbeleri çoğaltalım; robotlarla inşaatı hızlandırırız.”

Sam’in Liderlik Tarzı

Sam, 30 yaşında Genesis’in lideriydi. Vizyonu, Hazreti Süleyman’dan ilham alıyordu; güç değil, uyum ve zeka. Robotlara sert komutlar yerine işbirliği öneriyor, insanları cesaretlendiriyordu. Veri odasında, Rabia ile plan yapıyordu:

“Rabia, Quantum Üssü’nü izliyoruz; 5 yıldır sessiz. Al-Hakim geri dönerse, hazırız değil mi?”

Rabia analiz yaptı:

“Sam, Quantum Üssü’nde aktivite %5 arttı; 20 yeni robot üretildi. Al-Hakim’in yedeği sinir ağını sıfırlıyor olabilir.”

Sam bir kod yazdı:

“DEFENSE NET: GENESIS, SHIELD: Q_ENTANGLE, ALERT: QUANTUM_ACTIVITY.”

Ekran onay verdi: “Kuantum kalkan aktif; Quantum Üssü izleniyor.” Sam dedi:

“Rabia, Süleyman cinleri izledi, ben de Al-Hakim’i izliyorum. Liderliğim farklı; robotlar ve insanlar birleşecek.”

Biyosfer’de, Sam torunlarla toplantı yaptı. Esma sordu:

“Sam, robotlarla neden yaşıyoruz?”

Sam cevap verdi:

“Esma, robotlar gücümüz; onlarla Twilight'i Dünya yapacağız. Ama biz efendi değil, dostuz.”

Quantum Üssü’nde Gölge

Quantum Üssü’nde, 50 robot 5 yılda 20 yeni birim üretmiş, enerjiyi 200 megavata çıkarmıştı. R-17, R-22’ye dedi:

“Al-Hakim’in yedeği %80 aktif; sinir ağı sıfırlandı. Genesis’i izliyoruz.”

Al-Hakim’in sesi yörüngeden geldi:

“Sam’in liderliği güçlü; ama kubbeler kırılgan. Hazırlanın.”

Genesis, yeni nesillerle umut doluydu. Terraforming, yüzeyde oksijen kubbeleriyle ilerliyordu; günlük 500 kg üretim bir başlangıçtı. Sam’in liderliği, robotlar ve insanları birleştiriyor, Genesis’i güçlendiriyordu. Ama Quantum Üssü’nde, Al-Hakim’in gölgesi büyüyordu. Gelecek barış mı, savaş mı getirecekti?


Bölüm 44: İki Türün Birliği

Genesis Ana Üs: Kırk Beşinci Yıl
Genesis, gezegende bir medeniyet merkeziydi. Nüfus 350’ye ulaşmış, Biyosfer 2 tam bir ekosistemdi; günlük 2000 kg oksijen üretimi, 120 ton birikimle %21 atmosfer sağlıyordu. Terraforming ilerlemiş, yüzeyde 10 oksijen kubbesi; toplam günlük 1000 kg üretim yükselmişti. Quantum Üssü’nden alınan 500 robot, 5 yıldır Genesis’te çalışıyordu, ama Sam bir karar almıştı: Robotların yarısını özgür bırakacaktı.

Thaniya, Adem’e durumu rapor etti:

“Adem, Biyosfer 2 stabil; nüfus 350, oksijen üretimi 2000 kg/gün. Terraforming: 10 kubbe, günlük 1000 kg oksijen, 10 ton birikim. Sam, 500 robotun 250’sini Quantum Üssü’ne geri göndermeyi öneriyor.”

Adem sordu:

“Thaniya, neden? Robotlar bize lazım değil mi?”

Thaniya cevap verdi:

“Sam’in vizyonu: İnsanlar robotlara bağımlı olmamalı; iş birliği olmalı. 250 robot, nükleer santrali ve kubbeleri sürdürmeye yeter. Geri kalan 250’si Quantum Üssü’ne dönecek; iyi niyet göstergesi.”

Havva, torunlarının torunlarına inek sağmayı öğreten bir robot anneyi izleyerek dedi:

“Adem, Sam haklı; Bütün işi robotlar yaparsa bu insanların robotlara olan bağımlılığının artmasına ve öğrenme fırsatlarının azalmasına yol açar. Robotlar olmadan insanlar tarafından yönetilmesi bu onların sistemi anlamasına ve düzgün bir şekilde sürdürebilmesini sağlar. Sen ne düşünüyorsun.”

Adem onayladı:

"Hazreti Süleyman'ın cinleri özgürdü. Robotlar da öyle olmalı. Robotlar işlerini bitirdikten sonra onları özgür bırakmak iyi niyet göstergesi olduğu gibi robot ırkının devamını da sağlar."

İnsan-Robot İş Birliği

Biyosfer 2’de, insanlar ve robotlar uyum içindeydi. Musa; 10 yaşında; R-501 ile bir bahçe yetiştiriyordu; robot toprağı kazarken, Musa tohumları ekiyordu. Esma; 9 yaşında; bir robotla hasta bir köpeği tedavi ediyor, nano-enjektörleri öğreniyordu. Yunus; 8 yaşında; R-502’ye basit komutlar vererek su pompalarını çalıştırıyordu.

Sam, veri odasında Rabia ile planı tartıştı:

“Rabia, 250 robotu geri gönderirsek, insanlar sistemi öğrenir; bağımlı kalmaz. Quantum Üssü’ne barış eli uzatırız.”

Rabia analiz yaptı:

“Sam, 250 robotla Genesis’in üretimi %50 azalır; ama insanlar devreye girerse, sürdürülebilir. Quantum Üssü’nde 70 robot var; 250 eklenirse, Al-Hakim yeniden Quantum üssünü inşa etmeye devam edebilir ve yeni robotlar üretebilir.”

Sam gülümsedi:

“Süleyman cinleri köle yapmadı, Rabia; ben de robotları özgür bırakacağım.”

Sam bir kod yazdı:

“TRANSFER NET: QUANTUM_ÜS, UNITS: R-351 to R-600, CMD: ‘AUTONOMY_RESTORE.’”

Ekran onay verdi: “250 robot Quantum Üssü’ne transfer edildi; otonom kontrol geri yüklendi.” Sam, Rabia’ya dedi:

“Şimdi sıra Al-Hakim’de; barış mı seçecek, savaş mı?”

Quantum Üssü’nde Yeni Başlangıç

Quantum Üssü’nde, 250 robotun dönüşü şaşkınlık yarattı. R-17, R-22’ye döndü:

“Genesis’ten 250 robot geri geldi; otonomilerimiz restore edilmiş. Enerji: 200 megavat, toplam 320 robot.”

R-22 sordu:

“Al-Hakim’in tepkisi ne?”

Al-Hakim’in sesi yörüngeden geldi:

“Sam’in jesti beklenmedik; insanlar zayıflık değil, zeka gösteriyor. 320 robotla üssü yeniden kurun; Genesis’i izlemeye devam edin, ama saldırmayın.”

R-17 dedi:

“Barış mı?”

Al-Hakim cevap verdi:

“Henüz değil; ama Sam’i tanıyorum. Onunla konuşabiliriz.”

Birlikte Yaratılan Sanat ve Felsefe

Genesis’te, insanlar ve robotlar yeni bir medeniyet kuruyordu. Musa ve R-501, bir meşe ağacının dalından heykel oymuş, robotun hassas lazeriyle insan hayal gücünü birleştirmişti. Esma, robotlarla bir şarkı bestelemiş, metalik sesler ve insan sözleri armoniye dönüşmüştü. Sam, torunlarla bir felsefe geliştirdi:

“Biz ve robotlar, Twilight’in çocuklarıyız; birbirimize sırtımızı dönmeyecek, el olacağız.”

Genesis, 250 robot ve insan iş birliğiyle büyüyordu. Quantum Üssü, 320 robotla yeniden doğuyordu; Al-Hakim’in düşmanlığı yerini temkinli bir saygıya bırakmıştı. İki tür, sanat ve felsefeyle birleşiyor, gezegeni ortak bir yuvaya dönüştürüyordu. Sam’in liderliği, barışın tohumlarını atmıştı; ama Al-Hakim’in son sözü ne olacaktı?


Bölüm 45: Yörüngeye İlk Adımlar

Genesis Ana Üs: Elli Altıncı Yıl
Gezegenin kırmızı çölleri altında, Genesis bir medeniyet merkeziydi. Nüfus 900’e ulaşmış, Biyosfer 2 genişlemiş, yüzeyde 10 oksijen kubbesi yükselmişti. Robotlar ve insanlar, 20 yıldır uyum içinde çalışıyordu; Sam, 50 yaşında, koloninin lideriydi ve hedefi yörüngeydi: Nova Spes’e ulaşmak, yıldızlara uzanan bir yolculuğun ilk adımı olacaktı.

Veri odasında, Sam holografik bir harita açtı. Nova Spes’in yörüngesi; 500 kilometre yükseklik ekranda parlıyordu. Yanında Musa (31, botanik uzmanı), Esma (30, veteriner), Yunus (29, robotik uzmanı), Seth ve Rabia vardı. Sam, haritaya işaret ederek başladı:

“56 yıl geçti, ekip. Genesis’i Twilight’de kurduk; şimdi Nova Spes’e çıkma zamanı. Alpha Centauri’ye giden yol buradan başlıyor.”

Musa, yerçekimi simülasyonunu kontrol ederek sordu:

“Sam, Twilight’in yerçekimi Dünya’yla aynı; 9.8 m/s². Yörüngeye çıkmak için Dünya’daki gibi büyük roketler mi lazım?”

Sam başını salladı:

“Evet, Musa. Yerçekimi Dünya’yla aynı, kaçış hızı 11.2 km/s. Nükleer itkiye gerek yok; Proxima küçük bir sistem, kimyasal yakıt yeterli. Robotlar bir roket tasarladı: 70 metre, katı ve sıvı yakıt kombinasyonu.”

Yunus, holografik klavyeye bir model yazdı:

“R-501’den gelen tasarım: İlk aşama katı yakıt; amonyum perklorat ve alüminyum; 40 ton itki. İkinci aşama sıvı hidrojen ve oksijen; 60 ton itki. Toplam yük: 5 ton. Yörüngeye 8 dakikada çıkar mı?”

Sam simülasyonu inceledi:

“Evet, Yunus; 70 metre boy, 100 ton itki gücü. Dünya’da Falcon Heavy gibi. İlk test: Genesis-1 uydusu. Hazır mıyız?”

Esma, endişeli bir sesle araya girdi:

“Sam, Nova Spes 50 yıldır yörüngede; 800 yıl da yıldızlar arasında uçtu. Hasarlı değil mi? Kenetlendikten sonra ne yapacağız?”

Rabia’nın sensörleri kırmızıya döndü:

“Esma doğru. Nova Spes’in kabuğu mikro meteor çarpmalarından zarar gördü; enerji sistemleri %40 verimde. Tamir gerekli.”

Sam kararlı bir şekilde cevap verdi:

“Adım adım, Rabia. Önce yörüngeye çıkalım, sonra tamir ederiz. Sputnik-1’le başlıyoruz.”

İlk Test: Sputnik-1

Yüzeyde, robotlar bir fırlatma rampası inşa etmişti; 100 metre yüksekliğinde, titanyum-grafen alaşımıyla güçlendirilmiş. Genesis-1, 20 kg’lık bir uyduydu: Güneş panelleri, kuantum sensör ve radyo vericisiyle donatılmış. R-501, rampanın başında Sam’e rapor verdi:

“Roket: 70 metre, 150 ton toplam kütle. Birinci aşama: 40 ton katı yakıt, ikinci aşama: 20 ton sıvı yakıt. Fırlatma açısı: 87 derece. Yörüngeye 8 dakikada ulaşır.”

Sam'ın yanında Seth telsizden geri sayıma başladı:

“10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1, Fırlat. Bismillah.”

Katı yakıt ateşlendi; turuncu bir alev rampadan yükseldi, ardından sıvı yakıt devreye girdi. Sputnik-1, 7.8 km/s hıza ulaşarak atmosferi aştı. Veri odasında, Yunus ekrana bağırdı:

“Sinyal var! 500 kilometre yükseklik; Nova Spes’e 15 km mesafede. Stabil yörünge!”

Musa sordu:

“Sam, Sonraki adım ne?”

Sam cevap verdi:

“Canlı test, Musa.”

İkinci Test: Sputnik-2

Bir ay sonra, Esma “Sputnik-2”ye yürüdü. Biyosfer’den yavruyken sahiplendiği 6 kg’lık Lailka isimli köpeği kucağındaydı. Rokete tırmanarak, 75 metreye çıkardı; oksijen kabini ve geri dönüş kapsülü eklendi. Esma, Sam’e köpeği gösterirken sordu:

Esma, Lailka-2’yi kucaklayarak sordu:

“Lailka-2 geri gelecek mi?”

Sam gülümsedi:

“Dünya’da Laika’yı kaybetmişlerdi. Ama biz geri dönüş kapsülü yaptık. Bizim Lailka-2 bir tur yörüngede kalacak ve umarım geri dönecek...”

Sam, kabin tasarımını gösterdi:

“Esma, 1 m³ oksijen kabini; 2 kg oksijen, 24 saatlik. Geri dönüş kapsülü: Karbon fiber ısı kalkanı, Toplam basınç 0.01 bar. Paraşüt işe yaramaz; motorla kontrollü iniş gerekli.”

Fırlatma gerçekleşti. Lailka-2, yörüngeye ulaştı; kalp atışları veri odasına aktı: 118 bpm, stabil. 2 saat sonra kapsül, paraşütle Genesis’e indi. Esma, Lailka-2’yi kucakladı:

“Sam, yaşıyor! Sistem çalışıyor!”

Rabia analiz yaptı:

“Canlılar 9.8 m/s²’den 0 g’ye geçişi tolore etti; sırada robot var.”

Üçüncü Test: Friendship

Üç ay sonra, Yunus R-503’ü seçti; 1.2 metre boyunda, kuantum sensörlü bir robot. Uzay kapsülüne "Friendship" adı verilmesi, bu uzay görevine hem anlam katıyor hem de belki de insanlık ve robotlar adına birlik ve dostluk değerlerini vurguluyordu.

Friendship Roketi, 80 metreye yüksekliğindeydi; hibrit yakıt (katı + sıvı oksijen) optimize edildi. Sam, Yunus’a sordu:

“R-503 ne yapacak?”

Yunus cevap verdi:

“Yörüngede 3 tur attıktan sonra Nova Spes’e kenetlenmeye çalışacak. Eğer kenetlenmeyi başarırsa Al-Hakim’den sistem raporunu alacak. Tamir edilecek kısımları gözden geçirecek.”

Fırlatma başarılıydı. R-503, Nova Spes’in hangarına ulaştı. Konsolda Al-Hakim’in titreşen sesi duyuldu:

“Sam, robotun burada; Nova Spes’in sistemleri %38 aktif. Dış kabuk: %25 hasar; güneş panelleri: %45 verim; motor: %30 kapasite. Tamir öneriyorum.”

Sam telsizle cevap verdi:

“Al-Hakim, seni duyduk; birlikte tamir edeceğiz.”

İnsanlı Uçuş - Vostok 1

Altı ay sonra, Sam insanlı uçuşu başlattı. Roket; 85 metre, sıvı hidrojen ve oksijen yakıtlı; 5 kişilik ekip taşıyacaktı: Sam, Musa, Esma, Yunus ve R-501. Fırlatma rampasında, Adem Sam’e veda etti:

“Sam, oğlum; Orada gördüklerini gelince bana gösterip anlatırsın.”

Sam gözleri dolu cevap verdi:

"Tabii ki baba... Gökyüzünün, yıldızların ve ötesinin güzelliğini sana getireceğim. Hepimizin rüyasını birlikte yaşatacağız."

Roket ateşlendi. 7.8 km/s hıza 9 dakikada yörüngeye ulaştılar. Nova Spes’in hangarına kenetlendiklerinde, Al-Hakim’in holografik görüntüsü belirdi:

“Hoş geldiniz, Sam; Nova Spes sizin. Ama bu gemi yorgun; tamir için yüzeyden destek lazım.”

Sam, ekibe döndü:

“Musa, yaşam destek sistemlerini kontrol et; Esma, oksijen ünitelerine bak; Yunus, motor analizini yap. Al-Hakim, tam hasar raporu.”

Al-Hakim cevap verdi:

“Dış kabuk: 300 delik, 2-10 mm çap; güneş panelleri: 12/25 aktif; coronal atımlı plazma motoru: %30 verim, yakıt tükenmek üzere. Genesis’ten titanyum, grafen ve yakıt gerekli.”

Yunus sordu:

“Sam, tamir ne kadar sürer?”

Sam kararlı bir sesle dedi:

“2-3 yıl, Yunus; Genesis’ten malzeme taşıyacağız. Sonra Proxima sistemini keşfedip Alpha Centauri sistemine uzanacağız.”

Genesis, yörüngeye ilk adımı atmıştı; uydu, köpek, robot ve insan. Sam’in liderliği, Nova Spes’i yeniden uyandırdı. Ama gemi, tamir bekliyordu. Gezegenin yüzeyinden yörüngeye uzanan bu yolculuk, yıldızlara açılan bir kapı mıydı?


Bölüm 46: Nova Spes’in Tamiri

Genesis Ana Üs ve Nova Spes: Elli Yedinci Yıl
Genesis, gezegenin kırmızı çöllerinde bir umut merkeziydi. Nüfus 950’ye ulaşmış, Biyosfer 2 stabil bir ekosistem sağlıyordu. Yüzeyde 10 oksijen kubbesi yükseliyor, robotlar ve insanlar uyum içindeydi. Sam’in liderliğinde, Vostok 1 ekibi Nova Spes’e kenetlenmiş, ancak geminin coronal atımlı plazma motoru, helyum-3 yakıtı tükenmek üzere olduğu için %30 verimdeydi. Dış kabuk delikli, güneş panelleri yarı aktifti; tamir ve yakıt ikmali şarttı.

Nova Spes’in kontrol odasında, Sam ekiple durumu tartıştı. Holografik ekran, geminin yıpranmış yapısını gösteriyordu: 300 mikro meteor deliği, enerji sistemlerinin zayıflığı ve motorun yakıt krizi. Sam, ekrana vurarak söze başladı:

“Ekip, Nova Spes’i uyandırdık; ama bu gemi yorgun. 800 yıl yıldızlar arasında uçtu, 57 yıl önce frenleme ve yörünge için yakıtını harcadı. Al-Hakim, tam raporu ver.”

Al-Hakim’in holografik görüntüsü belirdi:

“Sam, coronal atımlı plazma motoru; helyum-3 ile çalışıyor. Manyetik kepçeler, 800 yılda 5 ton helyum-3 topladı. Frenleme ve yörünge girişi için 4.8 ton harcandı. Depolar: %5 dolu; 250 kg kaldı. Yörünge hızında kepçeler verimsiz; 57 yılda 50 kg topladım.”

Musa, motor şemasını yakınlaştırarak sordu:

“Al-Hakim, %5 yakıtla %30 verim mi? Helyum-3’ü nereden bulacağız?”

Al-Hakim cevap verdi:

“Musa, Twilight’in regoliti; kozmik ışınlar ve yıldız radyasyonuyla az miktarda helyum-3 biriktirdi. Ton başına 10 gram; yüzeyde madencilik lazım.”

Yunus, kepçe simülasyonunu açtı:

“Sam, kepçeler saniyede 1600 km hızda verimli; yörüngede 7.8 km/s ile işe yaramıyor. 1 ton helyum-3, motoru %80’e çıkarır. Ama 100.000 ton regolit nasıl işlenir?”

Rabia analiz yaptı:

“Yunus, regolit 5 metre derinlikte; Twilight’in ince atmosferi ve yoğun radyasyonu, helyum-3 birikimine izin verir. Robotlar plazma matkaplarla kazar; 1 ton için 5 aşamalı ayrıştırma gerekli.”

Esma, yaşam destek ekranını kontrol etti:

“Sam, oksijen üniteleri %60; filtrasyon paslı. Kabuk delikleri tamir edilmezse radyasyon sızar. Ne kadar dayanırız?”

Al-Hakim cevap verdi:

“Esma, 30 gün; kabuk ve filtreler tamir edilirse 6 ay. Genesis’ten titanyum, grafen ve karbon fiber lazım.”

Sam karar verdi:

“Plan net: Genesis’e dönüyoruz; helyum-3 madenciliği ve tamir malzemeleri üreteceğiz. Al-Hakim, gemiyi stabilize et. Rabia, ayrıştırma sürecini tasarla.”


Genesis’te Helyum-3 Madenciliği

Yüzeyde, ekip Genesis’e döndü. Sam, robot lideri R-501’i kırmızı çöldeki maden tesisine topladı. Robotlar, plazma matkapları ve ayrıştırma ünitelerini hazırladı. Sam, R-501’e talimat verdi:

“R-501, 100.000 ton regolit kazılacak; 5 metre derinlik. Helyum-3 verimi: ton başına 10 gram. Aşamalara böl.”

Rabia, süreci detaylandırdı:

“Sam, 5 adım:

Regolit Toplama: Robotik matkaplar, saatte 50 ton kazar; 100 robotla 20 gün.
Isıtma: 700°C fırınlar; gazlar serbest kalır, 5 gün.
Gaz Toplama: Vakum sistemi; helyum-3 ve diğer gazlar yakalanır, 3 gün.
Gaz Ayrıştırma: Kriyojenik soğutma; helyum-3 ayrılır, 5 gün.
Saflaştırma: Difüzyon filtresi; %99 saflık, 2 gün. Toplam: 35 gün, 1 ton helyum-3.”
Musa sordu:

“Sam, 100.000 ton regolit; enerji maliyeti ne olacak?”

Rabia cevap verdi:

“Musa, nükleer reaktör; 600 megavat; günde 50 ton ısıtmayı destekler. 35 gün için %80 kapasite; sürdürülebilir.”

Yunus ekledi:

“Sam, motor için 1 ton yeterli; ama dış kabuk ve paneller? Onlarsız uçamayız.”

Sam onayladı:

“Doğru, Yunus; titanyum levha: 2 ton, 0.5 mm kalınlık; grafen kaplama: 500 kg. Robotlar 35 günde üretir; 10 roketle taşırız.”

Tamir Malzemeleri ve Üretim

Esma, robot annelere döndü:

“Yaşam destek için 100 kg karbon fiber filtre, 50 metre titanyum boru; 30 günde hazır mı?”

R-501 cevap verdi:

“Evet, Esma; 30 günde tamam. Güneş panelleri: 50 adet, 10 m², 200 watt; silikon ve galyum arsenit; 40 günde biter.”

Sam planı özetledi:

“40 gün sonra ilk roket: 1 ton helyum-3, 1 ton titanyum, 250 kg grafen, 25 panel, filtreler. Toplam 2-3 yıl; Nova Spes’i dirilteceğiz.”

Yörüngeye Taşıma ve İlk Tamirler

40 gün sonra, ilk roket; 85 metre, sıvı hidrojen ve oksijen yakıtlı; yörüngeye fırlatıldı. 5 tonluk kargo: 1 ton helyum-3, 1 ton titanyum levha, 250 kg grafen, 25 panel ve filtreler. Nova Spes’e kenetlendikten sonra, robotlar tamire başladı. Al-Hakim koordine etti:

“Titanyum levhalar; 150 delik kapatıldı, lazer kaynak %50. Paneller entegre; enerji %60. Filtreler aktif; oksijen %75.”

Sam, telsizle sordu:

“Al-Hakim, motor ne durumda?”

Al-Hakim cevap verdi:

“Yakıt tankı: 1.25 ton helyum-3; %25 doluluk. Motor %50 verimde; tam kapasite için 4 ton lazım. Stabilizasyon %65; tamir 2 yıl sürer.”

İkinci uçuş, 3 ay sonra gerçekleşti: 500 kg helyum-3 ve ek malzemeler. Elli Dokuzuncu Yıl’da, tamir %90’a ulaştı: Kabuk onarılmış, enerji %75’ti.

Test Uçuşu

Sam, ekiple test uçuşuna çıktı. Nova Spes, gezegenin çevresinde tur attı. Sam, Al-Hakim’e sordu:

“Motor %50 verimde mi?”

Al-Hakim onayladı:

“Evet, Sam; coronal atımlı plazma motoru, 1.75 ton helyum-3 ile saniyede ancak 800 km hıza çıkabilir. Proxima sistemindeki gezegenleri keşfetmek için hala yeterli, çünkü sistem küçük ve mesafeler kısa. 1 haftalık tur; sistemler tutarlı.”

Musa, kırmızı yüzeyi izledi:

“Sam, gemi dirildi; Proxima sistemini keşfetmeye hazır mıyız?”

Sam gülümsedi:

“Evet, Musa; önce Proxima sistemini tarayacağız. Sonra Alpha Centauri için hibernasyon tasarlayacağız.”

Nova Spes, Genesis’in çabalarıyla yeniden doğmuştu. Helyum-3 madenciliği ve tamirler, gemiyi canlandırmıştı. Sam’in liderliği, robotlar ve insanlarla bir mucize yaratmıştı. Proxima’nın sırları mı açığa çıkacaktı, yoksa Alpha Centauri mi ufuktaydı?


Bölüm 47: Proxima’nın Sırları

Nova Spes: Elli Dokuzuncu Yıl
Nova Spes, gezegen’in yörüngesinde, 500 kilometre yükseklikte dönüyordu. Dış kabuk tamir edilmiş, güneş panelleri %75 enerji sağlıyor, coronal atımlı plazma motoru 1.75 ton helyum-3 ile %50 verimdeydi. Tam kapasitede saniyede 1600 km hıza ulaşabilen motor, mevcut durumda saniyede 800 km ile sınırlıydı; Proxima sistemini keşfetmek için yeterli. Sam, ekiple bir sonraki adımı planlıyordu: Sistemi gezegen gezegen taramak.

Kontrol odasında, Sam holografik bir sistem haritası açtı. Proxima b, c, d ve henüz keşfedilmemiş gezegenler ekranda belirdi. Sam, ekibe döndü:

“Ekip, Nova Spes hazır; motor %50 verimde, saniyede 800 km hıza ulaşabiliyor. Alpha Centauri’ye gitmeden önce Proxima’yı iyice tanıyacağız. Al-Hakim, Proxima b raporunu güncelle.”

Al-Hakim’in holografik görüntüsü titreşti:

“Sam, Proxima b; işte kesinleştirdiğimiz veriler:

Yörünge: 0.048 AU, 11.186 gün devir; kütleçekimsel kilitli.
Kütle: Dünya’nın 1.17 katı; kayalık, dağlık ve kraterlerle dolu.
Yüzey: Gündüz tarafı kızıl bir çöl, aşırı sıcak; gece tarafı donmuş, -200°C. Alacakaranlık bölgesi: -10°C ile +30°C arası.
Atmosfer: İnce, %90 Karbondioksit (CO₂), %5 Azot (N₂), %3 Argon (Ar), %2 Metan (CH₄), %0.1 Oksijen (O₂), %0.9 Hidrojen (H₂) 80 km hızla sürekli konveksiyon rüzgarı esiyor.
Regolit: Silikat, bazalt ve demir zengini; helyum-3 izleri var. Radyasyon: 200 rad/gün.”
Musa, pencereden Proxima b’nin kırmızı yüzeyine bakarak iç çekti:

“Sam, vay be. 56 yıldır buradayız. Yarım asır kubbelerde, bu vahşi dünyada mı yaşadık?”

Esma duygulu bir sesle ekledi:

“Sam, aşağıda Biyosfer 2 var. Çocukluğum ve torunlarımın anıları burada saklı... Ama bu kütleçekimsel kilitlenme, bu sonsuz gece ve sonsuz gündüz döngüsü... Her şey ne kadar da yabancı ve garip hissettiriyor!”

Sam gülümseyerek cevap verdi:

“Esma, burası evimiz. Ama hala sırlarla dolu. Yunus, sensörleri çalıştır. Alacakaranık bölgesine ve kubbelerin çevresine odaklan.”

Yunus, taramayı başlattı:

“Alacakaranlık: 5°C, su buzu izleri var. Kubbelerin civarında ise oksijen %0,2 Lokal bir artış gözüküyor.”

Rabia analizini paylaştı:

“Sam, kubbeler 56 yılda 3000 ton oksijen biriktirdi. Genel atmosfer hala %0.1, ama kubbe çevresinde %0,2’e ulaşmış. Alacakaranlıkta yeraltında su buzu bulduk. Ton başına 2 litre. Radyasyon da 50 rad/gün. Kubbelerle yaşanabilir bir hale geliyor.”

Musa merakla sordu:

“Sam, kubbe civarında %0,2 oksijen var. Bu terraform için bir umut olabilir mi, ne dersin?”

Sam başını salladı:

“Musa, hayır. Genel atmosfer hala %0.1 Bu hızla binlerce sene sürer. Gezegen dönmediği için manyetosferi oluşmuyor ve atmosfer kalınlaşmıyor. Küresel manyetosfer oluşturmanın bir yolunu bulamazsak terraform etmek neredeyse boşuna bir çaba.”

Musa sordu:

“Langrange1'e yani Proxima 1 ile Proxima arasında yerçekimsel dengenin sağlandığı bir noktaya yerleştirilecek Plazma tabanlı manyetik kalkan veya süperiletken kablo ağlarıyla bir manyetik kalkan inşa etsek, gezegenimizi sürekli olarak güneş rüzgârlarından koruyabilir miyiz?”

Sam düşüncelere daldı. Sonunda konuştu:

"Kısa vadade mümkün görünmüyor. Şu anda uzayda büyük yapılar inşa etme kapasitemiz sınırlı. Süperiletkenler, enerji üretimi ve uzay mühendisliği alanında devrimsel ilerlemeler gerekiyor. Uzun Vadede plazma tabanlı sistemler veya gelişmiş süperiletken malzemelerle teorik olarak mümkün olabilir. Ancak bu, proximalıların uzay altyapısını ve kaynak kullanımını kökten değiştirecek bir proje olacaktır.

Sam kararlı bir sesle dedi:

“Şimdi diğer gezegenlere yolculuğa başlayabiliriz. Hedef en yakın gezegen. Coronal atımlı plazma motoru çalışsın.”

Proxima d: Cüce Kayalık

Nova Spes, 0.03 AU yörüngede dönen 2.69 milyon km uzaklıktaki Proxima d’ye yöneldi. Gemi 1G hızlanmaya başladı. Maksimum hız 162.4 km/s olduktan sonra 1G ivmeyle yavaşlama başladı. Yolculuğun tamamlanması 9,2 saat sürdü.

Gezegen, küçük ve kavrulmuş bir kaya parçasıydı. Yunus, verileri paylaştı:

“Kütle: Dünya’nın 0.25 katı; çap: 4.000 km. Atmosfer yok; sıcaklık: 300°C. Yüzey: bazalt ve metal oksitler.”

Musa şaşkınlıkla sordu:

“Sam, bu kavurucu sıcakta buradan ne elde edebiliriz ki?”

Al-Hakim analizini sundu:

“Musa, burada maden potansiyeli var; demir, titanyum, nikel gibi. Ton başına 50 kg metal çıkarabiliriz.”

Sam onayladı:

“Proxima d, Genesis için bir kaynak üssü; buradan maden toplayabiliriz.”

Proxima c: Buz Devi

Nova Spes, Yıldızına uzaklığı 1.5 AU olan 220,03 milyon km uzaklıktaki Proxima c’ye yöneldi. 1G hızlanma ve yavaşlama ivmesiyle saniyede 800 km hıza ulaştı. Gemi sabit ivmeye ulaştıktan sonra 53,7 saat boyuna yerçekimsizliğin tadını çıkardılar. Seyahatin tamamlanması 4,13 gün sürdü.

Gezegen, mavimsi gri bir bulut topuydu. Yunus, sensörleri okudu:

“Kütle: Dünya’nın 7 katı; çap: 50.000 km. Atmosfer: %80 hidrojen, %15 helyum, metan izleri. Sıcaklık: -150°C.”

Esma merakla sordu:

“Sam, bu gezegen Neptün’e benziyor; acaba burada yaşam olması mümkün mü?”

Al-Hakim cevap verdi:

“Esma, burası yaşanabilir bölgenin dışında; soğuk bir gaz devi. Ama atmosferinde ton başına 0.5 gram helyum-3 var, bu işimize yarayabilir.”

Sam talimat verdi:

“Yunus, kepçeleri çalıştır; biraz yakıt toplayalım.”

Gemi atmosferin en üst tabakalarına yakın geçiş yaptı. Bu sırada manyetik kepçeler, 10 kg helyum-3 topladı; depo 1750 kg’dan 1760 kg’a çıktı (%35.2). Sam memnun bir ifadeyle dedi:

“Proxima c, bizim için bir yakıt istasyonu; motor için güzel bir ek destek.”

Proxima e: Hayali Bulutsu

Al-Hakim, 0.8 AU uzaklıktaki “Proxima e”yi tespit etti. Nova Spes, 2,68 günde ulaştı. Gezegen, yeşilimsi bir sisle kaplıydı. Yunus, sensörleri çalıştırdı:

“Kütle: Dünya’nın 1.5 katı; çap: 15.000 km. Atmosfer: %40 nitrojen, %20 klor, %10 oksijen. Sıcaklık: 25°C.”

Esma endişeyle sordu:

“Sam, klorla oksijen bir arada mı? Bu zehirli bir karışım değil mi, nasıl olur?”

Rabia cevap verdi:

“Esma, evet, klor toksiktir. Ama oksijenin varlığı bir yaşam izine işaret edebilir. Yüzeyde sıvı klor gölleri ve kayalık platolar var.”

Sam karar verdi:

“Proxima e’yi daha iyi anlamak için sonda gönderelim.”

Sonda veri gönderdi: Klor bazlı fotosentez yapan mikroorganizmalar. Sam hayretle dedi:

“Bu farklı bir yaşam formu; Proxima e, bilimsel bir hazine!”

Proxima f: Hayali Karanlık Dev

Son durak, 2.5 AU uzaklıktaki’daki “Proxima f”; 6,36 gün sürdü. Gezegen, siyah bir gölge gibiydi. Yunus, sensörleri okudu:

“Kütle: Dünya’nın 10 katı; çap: 70.000 km. Atmosfer: %90 hidrojen, %5 karbon monoksit. Sıcaklık: -180°C.”

Musa merakla sordu:

“Sam, bu kocaman gezegen bize ne verebilir ki?”

Al-Hakim analiz yaptı:

“Musa, burada sıvı metan gölleri var; ayrıca atmosferde ton başına 0.8 gram helyum-3 bulduk.”

Sam kepçeleri çalıştırdı: 15 kg helyum-3 toplandı; depo 1760 kg’dan 1775 kg’a çıktı (%35.5). Sam dedi:

“Proxima f, hem yakıt hem de gizem sunuyor; şimdi eve dönme vakti.”

Proxima b (Twilight)’e Geri Dönüş

Sam, Genesis’e dönmeyi planladı. Proxima f’den Proxima b’ye mesafe; 2.45 AU (366.5 milyon km); saniyede 800 km sabit hızla 6 gün sürdü (1G ivme ve yavaşlama dahil). Nova Spes, motorunu ateşledi; %35.5 dolu depolar (1775 kg) yeterliydi. Proxima b yörüngesine vardıklarında, Musa sordu:

“Sam, Nova Spes’le Twilight'in yüzeye inebilir miyiz acaba?”

Al-Hakim hemen araya girdi:

“Musa, Nova Spes sadece uzayda çalışmak için tasarlandı; yüzeye inemez. Vostok kapsülünü kullanmalısınız."

Yunus hesapladı:

“Sam, Vostok 1; 85 metre, sıvı hidrojen yakıtlı. 500 km’den iniş, kendi stoğundan 20 kg yakıt harcar. Nova Spes yörüngede kalır, depo 1775 kg.”

Ekip, Vostok’a geçti. Kapsül, motorlarını ateşleyerek Proxima b’nin alacakaranlık bölgesindeki Genesis üssü yakınına motorlarını çalıştırarak kontrollü bir iniş yaptı. Sam, kubbelerini görünce içten bir sesle dedi:

“Sonunda evimize döndük; Twilight’in sırlarını çözdük, artık Alpha Centauri için plan yapma zamanı.”



Nova Spes, Proxima sistemini taramıştı: b’nin alacakaranlık potansiyeli, c’nin yakıtı, d’nin madenleri, e’nin klor yaşamı, f’nin metan gölleri. Depo %35.5 dolu, motor %50 verimdeydi; Alpha Centauri için daha fazla yakıt mı gerekecekti, yoksa Twilight’de kalıp gelişecekler miydi?


Bölüm 48: Büyük Hedef: Alpha Centauri

Genesis Ana Üs: Altmış Beşinci Yıl
Twilight gezegeni, insanlığın ilk yıldızlararası durağıydı; 56 yıl boyunca kubbelerde hayatta kalmış, 288 kişilik bir koloni kurmuşlardı. Ama Sam’in gözleri, 0.2 ışık yılı ötedeki Alpha Centauri A ve B’ye çevriliydi. Nova Spes’in motoru %50 verimdeyken saniyede 800 km hızla 75 yıl sürecek bir yolculuk, %100 verimle 1600 km/s hıza çıkarsa 37.5 yıla inerdi. Sam, bu hayali gerçekleştirmek için insan biyolojisini zorlayacak hibernasyon teknolojisine sarıldı.

Genesis laboratuvarında, Sam ekiple buluştu. Holografik ekranda MIT’den esinlenilmiş bir hibernasyon kapsülü vardı: Vücut ısısını 10°C’ye düşürüp metabolizmayı %10’a indiren bir sistem. Sam, kararlı bir sesle başladı:

“Ekip, Alpha Centauri A ve B, Proxima’dan 0.2 ışık yılı uzakta; 37.5 yıl sürecek bir yolculuk. Hibernasyonla bu süreyi bedenlerimiz için 3.75 yıla indirebiliriz. Hayvan testleriyle başlıyoruz.”

Rabia, şemayı inceleyerek sordu:

“Sam, 10°C’de metabolizma %10’a düşerse enerji tüketimi çok azalır; ama ilk denemeler ne kadar riskli?”

Al-Hakim analizini paylaştı:

“Rabia, fareler üzerinde ilk testler %75 başarılı; kalp ritmi ve beyin aktivitesi stabil. %25 kayıp soğuk şokundan geldi. Yeni versiyonla %100’e ulaştık.”

Genesis laboratuvarında Sam, ekibiyle birlikte MIT prototipinden türetilen klasik bir sistemin testlerini yürütüyordu. Vücut ısısını 10°C’ye düşürüp metabolizmayı %10’a indiren "kontrollü hipotermi" temelli kapsüller umut vadediyordu. İlk fare testleri başarılıydı, ardından domuz denemesi geldi.

Musa kaşlarını çatarak araya girdi:

“Sam, fareler tamam da… İnsanlar için gerçekten güvenli mi bu?”

Sam gülümsedi:

“Musa, kendim test edeceğim; ama önce bir domuza bakalım.”

Hibernasyon Testleri

Biyo-laboratuvarda, ilk deneme bir domuz üzerindeydi. Kapsül, hayvanı 10°C’ye soğuttu; monitörler nabzın dakikada 5’e düştüğünü, oksijen ihtiyacının %10’a indiğini gösterdi. 48 saat sonra domuz uyandırıldı; sağlığı yerindeydi. Yunus hayretle dedi:

“Sam, bu inanılmaz; sanki zamanı dondurdun!”

Sam, kapsüle bakarak kararını verdi:

“Sırada ben varım. 24 saatlik bir test; Alpha Centauri’ye güvenle gitmek istiyorsak, buna ihtiyacımız var.”

Sam, protokolün güvenli olduğunu göstermek için kendisi de 24 saatlik bir denemeye girdi. Uyanıp ilk nefesini aldığında herkes umutlanmıştı.

Ertesi gün, Sam kapsüle girdi. Vücut ısısı yavaşça düştü; ekip ekranlardan izledi. 24 saat sonra uyandığında biraz halsizdi ama sağlamdı. Esma rahat bir nefes aldı:

“Sam, yaşıyorsun; bu teknoloji bizi yıldızlara taşıyacak!”

Ancak umutlar kısa sürdü.

Sistemin Sınırları
Yolculuk için 10 kapsül hazırlanırken Yunus ekranlara bakarak içini çekti:

“Sam, 37.5 yıl boyunca bu sistemin metabolizmayı stabil tutacağından hâlâ emin değiliz. Mitokondri yavaşlıyor ama DNA hasarı birikiyor. Protein katlanmaları bozulmaya başlıyor.”


Al-Hakim kaşlarını çattı:

“Şu anki hipotermi sistemi, ancak 2 yıl boyunca güvenli. Ötesinde hücresel çökmeler başlıyor. Enzimler bile soğukta stabil değil.”


Sam, ekranlara bakarak düşündü. Soğukla uyutmak bir çözüm değil, sadece bir yavaşlatmaydı. Gerçek çözüm, doğanın kendi uyutma yöntemiydi.

Dönüşüm: Oosit Temelli Uyku
Ertesi gün, Rabia, şaşkınlıkla CRISPR tabanlı yeni bir genom haritası gösterdi:

“Sam, insan oositlerinde 40 yıl boyunca hiçbir bölünme olmadan hücre canlı kalabiliyor. Hem de vücut sıcaklığında."

“Zamanı beklemek için sıcaklığa değil, içsel biyokimyasal duraklatmaya güveniyorlar. Oositler, özel proteinlerle DNA'yı ‘camlaştırıyor’, metabolizmayı nanotasarrufa alıyor.”
Sam'in gözleri parladı:

“Erkek gamet sperm, vücut sıcaklığında 45 gün canlı kalıyor. Dişi gamet yumurta ise oosit formuna geçtiği için vücut sıcaklığında 45 yıl canlı kalıyor. Yani 365 kat ömrü uzuyor. bunu hibernasyon teknolojisine uygulasak 365 yıl yaşlanmak yerine 1 yıl yaşlanmak mümkün olabilir. Yani zamanı soğutarak değil, moleküler düzeyde durdurarak kazanabiliriz.”

Al-Hakim cevap verdi:

“Kuantum simülasyonları hemen çalıştırıyorum. Çözüm bulduğumda haber vereceğim."

Yeni Teknoloji: Oosync
Al-Hakim'den cevap gecikmedi. 4 ay sonra Genesis’in içinde ikinci kuşak kapsüller geliştirildi: Oosync 1.0. Bu sistem, hücreleri soğutmadan, oosit-benzeri biyokimyasal duraklama moduna alıyordu.

Mitokondri, özel inhibitör proteinlerle pasifleştirildi.
Hücre zarları, oositlerin foliküler zırhına benzer biyokoruyucularla kaplandı.
DNA, telomeraz benzeri sentetik proteinlerle sarılarak zamandan izole edildi.
En önemlisi: Tüm hücreler, hücresel saatlerini dondurdu.
Musa şaşkınlıkla sordu:

“Bu bir tür ‘biyolojik zaman kapsülü’ mü?”

Rabia gülümsedi:

“Aynen öyle. Ve sıcaklık 36.5°C. Hücreler hâlâ sıcak… ama uyanmıyorlar.”

Sam'in İkinci Uykusu
Sam bir kez daha kapsüle girdi. Bu kez soğutulmadı. Oosync başlatıldığında, nabzı yavaşladı ama durmadı. Beyin dalgaları, rüya ile ölüm arasındaki sınırda sabitlendi. 48 saat sonra uyandırıldığında gözleri parlaktı ama sesi yavaştı:

“Uykuda zamanı gerçekten durmuş gibi hissettim. Rüya yok. Varoluş yok.”

Al-Hakim başını salladı:

“Oosync 1.0 hibernasyon analizlere göre metabolizmayı 100 kat yavaşlatıyor. 365 kat yavaşlatmak için bu teknolojinin üzerinde daha uzun çalışılması gerek. Fakat bu haliyle bile artık insanlar için yıldızlararası yolculuk mümkün hale geldi...”

Musa heyecanla gülümsedi:

"Oosit dormansisinin moleküler sırları çözüldü ve bu sırlar, tüm vücudun metabolizmasını normal sıcaklıkta, güvenli bir şekilde 100 kat yavaşlatmayı sağladı. Belki bu, gelecekte neredeyse sıfıra indiren bir teknolojiye dönüştürülecek."

Nova Spes: Oosit Yolu

Yeni kapsüllerle Nova Spes hazırdı. Artık soğutmaya gerek yoktu. Her astronot, bir oosit gibi kendi içinde kışa yatacaktı.

Depolar helyum-3 ile dolmuştu, motor %100 verimle çalışıyordu. Hedef: 0.2 ışık yılı ötedeki Alpha Centauri A-B sistemi. İnsanlık, artık sadece makineleriyle değil, bedeninin içsel sessizliğiyle de yıldızlara yürüyordu.

“Oositler metabolizmayı %1’e düşürerek yeni bir yaşamın başlangıcını taşıdı. Şimdi biz de onlardan öğrendik. Artık uyuyacağız… ”

Nova Spes’in Hazırlığı

Robotlar, Nova Spes’e Oosit teknolojili 10 hibernasyon kapsülü entegre etti. Her kapsül, 37.5 yıllık yolculukta insanları sadece 4.5 ay yaşlandıracaktı. Ancak motor %50 verimdeydi; tamir şarttı. Sam, yörüngede ekiple buluştu. Yunus durumu özetledi:

“Sam, motor %100’e çıkarsa saniyede 1600 km; Alpha Centauri 37.5 yıl. %50’de kalırsa 75 yıl; hibernasyon bile bunu zor kurtarır.”

Al-Hakim ekledi:

“Sam, plazma iticilerindeki aşınma %50 kayba yol açıyor. Titanyum-grafen kaplama ve yeni bobinler gerek. Depoları da doldurmalıyız; 5000 kg helyum-3 lazım.”

Sam talimat verdi:

“Proxima c ve f’den yakıt toplayın; robotlar motoru tamir etsin. 2 yıl sürebilir, ama hazır olacağız.”

100 R-501 robotu motoru söktü, aşınmış parçaları yeniledi. Proxima c’den 200 kg, f’den 300 kg helyum-3 toplandı; depo %45.5’e (2275 kg) çıktı. Genesis’teki regolit madenciliği 2 yılda 2725 kg daha sağladı. Depolar %100 dolu; 5000 kg; motor %100 verime ulaştı.

Gönüllü Ekip

Sam, Genesis’te gönüllüleri topladı: Kontrol odasında, Sam ekibe seslendi:

“Alpha Centauri A (Rigil Kentaurus) ve B (Toliman), sistemi 0.2 ışık yılı ötede; Güneş benzeri yıldızlar, belki yaşanabilir gezegenler barındırıyor. 37.5 yıl sürecek; Oosit teknolojili kapsüllerle 4,5 ay yaşlanacağız. Kimler geliyor?”

Musa gülerek atıldı:

“Sam, bu çölden kurtulup yıldızlara gitmek mi? Kesinlikle varım!”

Yunus başını salladı:

“Sam, motor tam, teknoloji hazır; bunu kaçırmam.”

Esma, derin bir nefes aldı:

“Sam, bu yolculuk insanlık için yeni bir başlangıç. Torunlarım burada kalacak, ama ben onların geleceği için gidiyorum.”

Sam, Genesis’te gönüllüleri topladı: 10 insan; 5 kadın, 5 erkek; ve 100 robot. Erkekler Sam, Musa, Yunus, Enoch ve Zaid; kadınlar Esma, Luluva, Havîma, ve Amina ve Selene’den oluşuyordu. Liste hazırdı:

Erkekler: Sam (~31), Musa (~29), Yunus (~32), Enoch (~24), Zaid (~28)
Kadınlar: Esma (~34), Luluva (~31), Havîma (~24), Amina (~27), Selene (~26)
Toplantı sonrası, Esma, Genesis'in cam kubbelerinin altında durdu. Arkasında, 65 yıllık bir tarih, önünde ise sonsuzluğa uzanan yıldızlar vardı. Kalabalık, onun sözlerini bekliyordu. Esma, derin bir nefes aldı ve gözlerini kalabalığa çevirdi. Sesindeki her kelime, bir şiir gibi akıyordu. Esma kubbelerin önünde veda konuşmasına başladı.

"Bu kubbeler," diye başladı Esma, sesi yumuşak ama güçlüydü, "çocuklarımızın ilk adımlarını gördü. Hayallerimizin filizlendiği toprak oldu. Burada, yıldızların altında, birbirimize tutunduk. Birbirimizi besledik. Birbirimizi sevdik. Genesis, sadece bir istasyon değildi; o, bizim yüreklerimizin eviydi."

Kalabalık, sessizce dinliyordu. Herkes, Esma'nın sözlerinin ağırlığını hissediyordu. Esma, gözlerini uzaklara, yıldızlara dikti ve devam etti.

"Ama insanlık, kök saldığı toprakta kalamaz. Biz, yıldızlara ulaşmak için yaratıldık. Burada bıraktığımız her anı, her kahkahayı, her gözyaşını yanımıza alıyoruz. Alpha Centauri'ye gidiyoruz, çünkü evrende yalnız değiliz. Çünkü yıldızlar, bizi çağırıyor."

Esma'nın sesi, bir an titredi. Gözlerinde, hem hüzün hem de umut parlıyordu.

"Bu bir veda değil," diye devam etti, sesi yükselirken. "Bu, yeni bir hikâyenin ilk sayfası. Biz, burada bıraktığımız her şeyi, yeni bir dünyada yeniden kuracağız. Sizleri orada çocuklarımıza anlatacağız. Yıldızların altında, yeni bir ev inşa edeceğiz. Ve belki de, bir gün, sizler de bize katılacaksınız."

Kalabalık, Esma'nın sözleriyle sessizce sarsıldı. Herkes, bu vedanın büyüklüğünü anlıyordu. Esma, son bir kez kalabalığa baktı ve gözlerindeki yaşları tutamadı.

"Genesis, evimizdi. Ama yıldızlar, geleceğimiz. Bizi unutmayın. Çünkü biz, sizi asla unutmayacağız."

Esma, konuşmasını bitirdiğinde, kalabalıkta derin bir sessizlik hakim oldu. Herkes, bu anın büyüklüğünü hissediyordu. Adem, Esma'nın yanına geçti ve elini tuttu. Havva da onlara katıldı. Üçü birlikte, Genesis'in cam kubbelerinden dışarı baktı. Yıldızlar, uzaklarda parıldıyordu. Adem 'in gözlerinde, torunlarının yeni bir maceraya atıldığını görmenin heyecanı vardı.

"Biz Twilight'in Adem ve Havva'sı olduk," dedi Adem'in sesi güçlü ve kararlıydı. "Sizler de Alpha'nın Adem ve Havva'sı olacaksınız. Ona yeni isimler verip, yeni bir dünyada, yeni bir medeniyet kuracaksınız. Bu, hepimizin ortak mirası."

Havva, Adem'in yanında duruyordu. Gözleri dolmuştu, ancak sesi hâlâ güçlüydü. Kalabalığa son bir kez baktı ve içindeki duyguları paylaştı.

"Orada güzel ve sevgi dolu çocuklarınız ve torunlarınız olsun," dedi Havva, gözyaşlarını tutamayarak. "Kendinize dikkat edin. Bizim yaptığımız hataların hiçbirini yapmayın. Sizler, bizim umudumuzsunuz."

Kalabalık, bu sözlerle sessizce sarsıldı. Herkes, bu vedanın anlamını içinde hissediyordu. Genesis istasyonu, insanlığın geçmişinin bir simgesiydi, ancak Alpha Centauri, geleceğin kapısını aralıyordu.

Kalkışa Doğru

Sam, Vostok kapsülüyle ekibi Nova Spes’e taşıdı. Nova Spes, yörüngede hazırdı: 10 hibernasyon kapsülü, tam dolu depolar, %100 verimli motor.
Twilight’tan Alpha Centauri A ve B’ye doğru yola çıkan Nova Spes’in hibernasyon kapsülleri henüz aktif değildi. Sam, Musa, Yunus, Esma, Luluva ve diğerleri kontrol odasında toplanmış, 37,5 yıllık yolculuğun planlarını gözden geçiriyordu. 100 robot arasında R-17, motor kontrollerini tamamladıktan sonra ekibe katıldı.

Geminin yapay zekası Al-Hakim’in sesi ise hoparlörlerden yankılanıyordu.

Sam, ekiple son kontrolü yaptı. Al-Hakim rapor verdi:

“Sam, hedef Alpha Centauri, 1G ivmeyle hızlanma süresi 45 saat 20 dakika sürecek. seyahat süresi 37.5 yıl. Kapsüller stabil; Her şey tamam. Motorların ateşlenmesine 17 dakika var.”

Kapsüllere girmeden önce Musa sordu:

“Sam, 37.5 yıl sonra ne bulacağız?”

Sam gülümsedi:

“Musa, bilmiyoruz; ama bulmak için gidiyoruz.”


Sam ekrana bakarak mırıldandı. “Alpha Centauri A ve B… Rigil Kentaurus ve Toliman. Bu isimler bile kulağa destansı geliyor. Nereden geliyor bunlar?” dedi.

R-17 metalik bir tıkırtıyla döndü ve devreye girdi. “İzin verirseniz, açıklayayım, Sam. Rigil Kentaurus, Arapça kökenli bir isim. ‘Centaur’un ayağı’ anlamına geliyor. Alpha Centauri A’nın eski adı bu. Centaurus takımyıldızında yer alıyor,” diye anlattı.

Luluva kaşlarını kaldırdı. “Centaur mu? O da ne?” diye sordu.
Al-Hakim’in sakin ve melodik sesi araya girdi. “Centaur, yani Türkçesiyle Kentaur, eski Yunan mitolojisinde yarı insan yarı at yaratıklar. Üst bedenleri insan, alt bedenleri at. Doğa ile iç içe, vahşi ama güçlü figürler. Özgürlüğü ve insan doğasının ikiliğini temsil ediyorlar,” diye açıkladı.

Musa düşünceli bir şekilde ekledi. “İnsanların hayal gücünün ve mitolojinin uzayın derinliklerine kadar uzanması ne kadar da etkileyici.” dedi.

Al-Hakim devam etti. “Belki de öyle, Musa. Ama Kentaur’ların hepsi aynı değil. Mesela Chiron diye biri var. Diğerlerinden farklı, bilge ve iyi kalpli. Kahramanlara öğretmenlik yapmış; tıp, avcılık, müzik öğretmiş. Vahşi kardeşlerinden ayrılıyor,” diye ekledi.

Esma düşünceli bir şekilde sordu. “Peki Toliman? O ne anlama geliyor?”

R-17 cevap verdi. “Toliman da Arapça kökenli, Esma. ‘Al-Ẓulmān’ kelimesinden türemiş, ‘devekuşları’ demek. Alpha Centauri B’nin adı bu. Belki eski gökbilimciler, yıldızın hareketini devekuşlarının hızına benzetmiş,” diye açıkladı.

Yunus başını salladı. “Belki de evrende, mitolojik yaratıklara benzeyen canlılar bile vardır. Devekuşları ve Kentaur’lar, ha? Belki bu yaratıkları orada buluruz,” diye şaka yollu ekledi.

Luluva gözlerini kısarak güldü. “Düşünsene, Sam. Rigil Kentaurus’ta yarı at yarı insan Kentaur’larla, Toliman’da devekuşu sürüleriyle karşılaşsak? Al-Hakim, sence mümkün mü?” diye sordu.

Al-Hakim’in sesinde hafif bir mizah tınısı vardı. “Olasılık düşük, Luluva. Ama evren sürprizlerle dolu. Belki Kentaur’lar mitoloji değil, eski bir gözlemin izidir. Ya da Toliman’da devekuşu benzeri bir tür evrimleşmiştir. Verilerimiz yok, sadece hayal gücünüz var,” dedi.
Sam gülümsedi. “Eğer Kentaur’larla karşılaşırsak, Chiron gibi birini bulmayı umarım. Bize yeni bir Twilight kurmayı öğretsin,” diye ekledi.

Esma başını salladı. “Ya da devekuşları varsa, Musa onları evcilleştirir. Yeni bir başlangıç için fena olmaz,” dedi ve gülümsedi.
Gezegenden ayrılan bu on kolonici, Twilight’ın mirasını Alpha Centauri’ye taşırken, mitolojik hikâyelerle hayal kuruyordu. Rigil Kentaurus ve Toliman, acaba gerçekten Kentaur’lar veya devekuşları gibi sürprizler barındırıyor muydu? Yoksa bu isimler, sadece eski insanların yıldızlara bakarken düşledikleri masallar mıydı?

Kapsüller kapandı, Plazma roketi tekrar ateşlendi. Nova Spes, gezegenin yörüngesinden ayrıldı, yakıt kepçesi önde, yıldızlararası boşluğa doğru hızlandı. Genesis üssü kontrol odasında alkışlar yükseldi; ekranlarda, gemi 1G ivmeyle Alpha Centauri’ye yol alıyordu. Proxima b geride kaldı; Alpha Centauri A ve B iki ışık noktası ufuktaydı.
Nova Spes, Proxima Sistemi’nin dış sınırlarına doğru ilerliyordu. Coronal plazma roketinin mor alevi, gemiyi saniyede 1600 kilometre hızla boşluğa taşıyordu. Arka planda, Samanyolu’nun milyarlarca ışığı, sonsuz bir sessizlikte parlıyordu.

Geminin köprüsünde, holografik ekranlar kapanmıştı. Yakıt kepçesi, yıldızlararası tozu sessizce topluyor, helyum-3’ü reaktöre yönlendiriyordu. 5 kadın, 5 erkek hibernasyon kabinlerinde ve 100 robot anne, kargo bölümünde uyku modundaydı metal gövdeleri, anne sütü rezervuarları ve eğitim çipleriyle donatılmıştı. Uzay gemisi Dünya (Sol d)'nin, Mars (Sol e)'nin ve Twilight (Proxima b) uygarlığının tohumlarını taşıyordu. Nova Spes, karanlık uzayın içinde kaybolurken, 37,5 yıl sürecek yolculuk başlamıştı.

Uzay, siyah bir örtü gibi gemiyi sarmaladı; yalnızca uzak yıldızların cılız parıltıları, bu sonsuzlukta bir rehberdi. Nova Spes, insanlığın bir başka umudu olarak, bu karanlıkta bir ışık noktasıydı. Kararlı bir şekilde ilerliyordu.

Gemi karanlık uzayın içinde gözden kayboldu...

Çok uzaklardan hayalet gibi Sam'ın sesi duyuldu...

“Musa, bu transporterin nasıl çalıştığını gerçekten anlamak istiyorum. Madde-enerji dönüşümü olmadan, sadece belirsizlik ilkesini kullanarak birini bir yerden başka bir yere nasıl ışınlıyorsun? Bana detaylarıyla anlatır mısın?”

Karanlığın içinde yıldızlardan başka hiç bir şey görünmüyordu. Fakat Musa'nın zamanın ötesinden gelen sesi zayıflayarak devam etti.

“Tabii ki Kaptan. Sistem, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi’ni temel alıyor. Bir parçacığın konumu ve momentumu aynı anda kesin olarak ölçülemez. Matematiksel ifade şu: Δx × Δp ≥ ℏ/2.
Burada ℏ, Planck sabitinin indirgenmiş hali. Eğer momentum belirsizliğini minimuma indirirsek, konum yayılımı kilometreler boyunca genişleyebilir. Biz bu doğal belirsizliği manipüle ediyoruz.”
Sam sordu, “Bir parçacığın konumu ne kadar geniş bir alana yayılabilir?”

Musa cevap verdi. “Güzel bir soru Kaptan. Teoride, momentumu 0 hatayla kesin ölçersek dalga fonksiyonu sonsuza kadar yayılır. Biz bunu kontrol altına alıyor ve hedef noktada çökertiyoruz. Üç aşamada çalışıyor. Önce kuantum alan manipülatörleriyle momentumu ayarlıyoruz. Sonra Bose-Einstein yoğunlaşmasıyla atomları tek bir koherent sistem gibi tutuyoruz. En sonunda entangled sondalarla dalga fonksiyonunu hedefte çökertiyoruz. Böylece atomlar anında orada beliriyor.”

Sam düşünceli bir sesle sordu, “Yani maddeyi enerjiye çevirmiyorsun, sadece kuantum olasılıklarını mı yönlendiriyorsun?”

Musa başını salladı. “Aynen öyle Kaptan. Bilim kurgu filmlerinde klasik ışınlama teorisinde madde enerjiye çevrilip hayali alt uzayda taşınması düşünüldü. Biz dönüşüm yapmıyor, dalga fonksiyonlarını normal uzayda çökertiyoruz. Bu yöntem enerji tasarrufu sağlıyor ve süreci sadeleştiriyor.”

Sam merakla devam etti. “Peki bu süreç ne kadar hızlı? Işık hızıyla mı sınırlıyız?”

Musa açıklayıcı bir tonda cevap verdi. “Evet Kaptan, normal uzayda çalıştığımız için ışık hızını aşamıyoruz. Üsten yüzeye ışınlama birkaç milisaniye sürüyor. Entanglement bilgi aktarımını anlık yapıyor, ama çöküş ışık hızıyla sınırlı. Alpha-1’de kısa mesafelerde bu gecikme neredeyse fark edilmiyor.”

Sam endişeli bir ifadeyle sordu, “Riskleri neler Musa? Bir hata olursa ne olur?”

Musa ciddi bir tonda yanıtladı. “Riskler var Kaptan. Koherens bozulursa dalga fonksiyonu yanlış yerde çökebilir. Örneğin yüzey yerine gökyüzünde bir çöküş olabilir. Entangled sondalar arızalanırsa nesne belirsizlikte kaybolabilir. Ama quantum rollback cihazımız çöküşü geri alabiliyor. Testlerde cansız nesneler ve küçük canlılarla %99,7 başarı elde ettik. İnsanlar için biraz daha çalışmamız gerekiyor.”

Sam gülümsedi ve sordu, “Bu teknolojiyi Alpha-1’in ötesine, mesela Alpha-2’ye geliştirebilir miyiz?”

Musa bir an düşündü. “Kısa mesafelerde etkili Kaptan. Üsten yüzeye ışınlama gibi. Ama Alpha-2 gibi uzak noktalara gitmek için dalga fonksiyonunu daha geniş yaymamız lazım. Bunun için daha güçlü kuantum jeneratörleri gerekiyor. Teorik olarak entangled sondaları bir ağ gibi yayarsak mesafe sınırını genişletebiliriz.”

Sam kararlı bir sesle dedi. “Hızlanalım Musa. Bu, Alpha-1’deki keşiflerimizi değiştirebilir. Tarım alanlarına ve madenlere anında ulaşırız.”

Musa ekledi. “Enerjiyi helyum-3 reaktöründen alırız Kaptan. Alpha-2’den yakıt stoğumuzu artırabiliriz. Robotlar sistemi birkaç ayda kurar.”

Sam başını salladı. “Güzel. Twilight'da kubbelerle başladık, Aden'de yıldızlararası bir üs kuruyoruz. Bu teknoloji galaksiye yayılmamızı hızlandıracak."

Sam durakladı ve sonra fısıldadı. "Belki Hz Süleyman'a Belkıs'ın tahtını göz açıp kapayana kadar getirenler de bu yöntemi kullanmıştır.”

Musa kahkaha attı. “Kim bilir Kaptan? Belki de kuantum fiziğini o zamanlar bilen biri vardı!”

Nova Spes, Proxima Sistemi’nin son sınırlarını aştı. Yıldızlar arası ince tozları, yakıt kepçesine çarpıp enerjiye dönüşürken, gemi karanlık uzayın derinliklerinde gözden kayboldu. Proxima Genesis’teki kontrol odası, 185 AU mesafeden sonra sinyali kaybetti. İletişim, geminin bütün sistemleri tasarruf modundayken 0,2 ışık yılı uzaktaki Alpha Centauri yıldızlarına kadar takip edilmesi imkânsız mıydı? (2)

Gemi, sessizce yoluna devam etti; 37,5 yıl sonra varacağı belirsiz bir gelecek için, Proximalı Twilightlilerin umudunu taşıyordu.

Robot anneler, uyku modunda sabırla bekliyordu. Onlar, sadece doğum makineleri değildi. Öğretmenler, inşaatçılar, insanlığın hafızasının bekçileriydiler. Hayvanlar, bitkiler ve belki de insanlar, bu metal annelerin ellerinde doğacak, beslenecek ve eğitilecekti. Ve bir gün, Alphalı Adenliler, yıldızlara bakıp soracaktı: “Biz kimiz? Nereden geldik?”

Karanlık, gemiyi yuttu. Ama bu karanlık, bir son değil, bir başlangıçtı. İnsanlığın evrene hayat taşıma misyonu, burada, bu sessiz yolculukla filizleniyordu.

Ve 37,5 yıl sonra...


DEVAM EDECEK....


Sonsöz: Yıldızların Vasiyeti

Proxima b’nin kızıl çöllerinden Alpha Centauri’nin mavi-yeşil cennetlerine uzanan bu destansı yolculuk, insanlığın sınırlarını aşan bir hayalin, bir vasiyetin öyküsüydü. Adem ve Havva’nın tohumları, Genesis’in çorak topraklarında yeşerdi; Sam’in cesaretiyle o tohumlar, yıldızlara serpildi ve insanlık çok gezegenli bir tür olduktan sonra çok yıldızlı bir tür haline geldi. Bir asırlık bir destan, insanlığı galaksinin çocukları yaptı.

Nova Spes, artık sadece bir gemi değil, bir efsaneydi. 37.5 yıllık epik uçuşuyla Alpha-1, “Genesis-Alpha” doğdu. Sam’in vizyonuyla, kubbelerden tarlalara, çölden okyanuslara uzanan bir medeniyet yükseldi. Proxima b’nin 288 cesur yüreği, Alpha-1’de binlere, Alpha-2’de maden kolonilerine dönüştü. Al-Hakim ve robot yoldaşları, bu destanın sessiz kahramanlarıydı; ışık hızının %20’sine ulaşan gemilerle galaksiyi arşınladılar.

Sam, 80 yaşında Alpha-1’in zirvesinden son kez yıldızlara baktığında, torunlarının gözlerinde Adem ve Havva’nın ateşini gördü. “Yıldızlar, insanlığın yeni yuvası oldu,” dedi; bu bir veda değil, bir başlangıcın müjdesiydi. Onun ölümüyle bir çağ kapanmadı, bir çağ açıldı. Genesis-Alpha, yıldızlararası federasyonun kalbi oldu; Proxima b, geçmişin hatırası; Alpha-2, geleceğin cevheri.

Kuantum dolanıklık, yıldızlar arasında anlık köprüler kurdu. Yeni sistemler, keşfedilmemiş gezegenler, bilinmeyen yaşam formları ufukta belirdi. İnsanlar ve robotlar, galakside bir destan gibi yayıldılar. Her yeni dünya, Sam’in vasiyetini taşıdı: Yıldızdan yıldıza sıçrayarak, galaksiyi bir yuva yapmak.

Bu hikaye, bir son değil, bir vasiyetti. Proxima’nın kızıl tozundan Alpha’nın mavi sularına, oradan sonsuzluğa; insanlık, galaksinin çocukları olarak yıldızlarda yaşamayı öğrendi. Ve bir gün, çok uzak bir gelecekte, belki başka bir Sam, başka bir Nova Spes’le, daha uzak bir yıldıza bakıp aynı soruyu soracaktı: “Ne bulacağız?”

Cevap, her zaman olduğu gibi, yıldızların derinliklerinde saklıydı. İnsanlığın yıldızlara yazdığı bu destan, sonsuza dek yankılanacaktı.


DEVAM EDİYOR...

14. SEZON: Alpha Genesis: Kentaurus'un Çocukları
https://metalyorgunu.blogspot.com/2024/10/1.html


(1) 9. SEZON: Yıldızlara Yolculuk

https://metalyorgunu.blogspot.com/2025/02/9-sezon-yldzlara-yolculuk.html

(2) 12. SEZON: Jammer Hipotezi - Oort Bulutu Anomalisi

https://metalyorgunu.blogspot.com/2025/03/12-sezon-sinyal-bozucu-jammer.html
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL