Kendini bulma yolculuğu.
İki ben'in çarpışması,
Ruhun öte yüzü,
Yarım kalmışlığın vücût bulmuş hali.
Kendine itiraf etmekten korktuğun duyguların,
Zamanın dışına paralel evrene açılan bir yarık.
...
Kapı aralandığında içeri süzülen ışık yalnızca gözlerimi değil—kalbimin unuttuğu bir bölmeyi de aydınlattı. Sanki yıllardır kapalı duran bir odaya güneş ilk kez giriyordu.
Kapıdan içeri baktığımda kimseyi görmedim önce. Odanın loşluğu, duvarlara çarpıp geri dönen bir sessizlik gibiydi.
Tam ayağa kalkacakken, kapının diğer tarafında birinin nefesi dokundu yüzüme. Sonra gördüm onu.
Bir kadın…
Ama bir “kadın”dan ziyade bir hâl gibi. Bir varlık değil, bir çağrı gibi. İçeri adım atmış, ama ayak sesleri yoktu; sanki rüzgârın gölgeye bürünmüş hâli kapının eşiğinde durmuştu.
Gözleri… Gözlerinde tarif edilemeyen bir tanıdıklık vardı.
Bir an kalbim yerinden sökülecek gibi oldu; çünkü o bakışları, sanki yıllar önce bir rüyamda bırakıp uyanmıştım.
Hiç konuşmadı. Ama sessizliği, kelimelerden çok daha derin bir şey söyledi bana.
Gülümsemedi… Fakat yüzünde öyle bir sükûnet vardı ki, insan bakınca kendi içindeki fırtınaları utanıp susturmak zorunda kalıyordu.
— “Vardın.” dedi sonunda.
Sesi, bir su kaynağının geceye karışan uğultusunu andırıyordu.
Ben şaşkın bir halde bakakaldım: — Beni… tanıyor musun?
Başıyla hafifçe “evet” der gibi bir hareket yaptı.
Sonra gözlerini kapının ahşabına çevirdi: — “Buraya kimse tesadüfen gelmez. Bir çağrının peşinden gelinir.”
Nefesim kesildi. Çünkü içimdeki o eski sesin aslında kime ait olduğunu ilk kez hissettim.
— Sen miydin? dedim fısıltıyla. — İçimde ‘git’ diyen… — Kapının eşiğinde beni bekleten… — O defterdeki “Dön” kelimesini yazan… sen miydin?
Kadın, gözlerimin içine baktı. Fakat bu bakış bir cevap değildi — bir aynaydı. — “Sen yazdın onları.” dedi.
— “Ben yalnızca sana hatırlattım.”
İçimde bir şey çöktü, ama aynı anda bir şey de doğdu. Yıllardır unuttuğum bir acı, yıllardır bekleyen bir huzur, aynı anda kalbimin içinde çarpıştı.
Kadın bir adım daha yaklaştı. Aramızdaki mesafe, insanın hem var olup hem kaybolabileceği kadar ince bir çizgi oldu.
— “Bu sığınak sana yolu öğretecek.” dedi. — “Ama ben… ben sana yüzünü öğreteceğim.”
Ne demekti bu? Yüzümü bilmediğimi mi söylüyordu? Yoksa gerçekten, dünyaya dönüp dolaşıp gelmemin nedeni… o muydu?
Sanki düşüncelerimi okumuş gibi mırıldandı: — “İnsan, yüzünü ancak bir başka yüzün sessizliğinde görür.”
Sonra çehresi biraz soldu, derin bir hüzün yayıldı gözlerine: — “Ama bil… Ben yolun değilim. Yola düşürenim.”
O an içimde bir perde daha kalktı. Anladım ki bu kadın, hayatıma girmek için değil; beni kendime götürmek için karşıma çıkmıştı.Belki de yolculuğumda yalnızca bir durak olacaktı.
Belki de en büyük sınavım onunla karşılaşmak ve onunla vedalaşmak olacaktı.
Ama o an, en ötesini düşünemedim. Çünkü gözlerinde bir sır daha taşıyordu:
Tanıdık bir acı. Yarım kalmış bir hikâye. Sanki benim acımın yankısıydı.
Ve ben o akşam, ilk kez bir insanın gözlerinde, kendimin kayıp parçalarını gördüm.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.