Övünmeyiniz! hem topraktan yaratılmış, hem de toprağa dönünce kendisini kurtların böceklerin yiyeceği insanın övünmesi neye yarar. hz. ebubekir
Kaz Dağlı Efem...
ROMAN ÖNSÖZÜ Sevgili Okuyucu, Bu satırları okurken, kalbinizin Ege'nin rüzgarıyla dalgalandığını, Kaz Dağları'nın eteklerinde yankılanan umut ve mücadele dolu fısıltıları duyduğunuzu hayal ediyoru...
1. Bölüm

1. Bölüm.RÜZGARIN GETİRDİĞİ YABANCI

64 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

1. BÖLÜM: RÜZGARIN GETİRDİĞİ YABANCI
Toz, yorgun arabanın etrafında dönerek Kaz Dağları'nın eteklerindeki şirin Beyoba köyüne doğru ilerliyordu. İşgal altındaki İzmir'in dehşetinden kaçan Ayşe, genç yüzüne yolculuğun yorgunluğu sinmiş halde annesinin elini sıkıca tutuyordu. Çam kokusu ve nemli toprağın rayihasıyla dolu hava, hala üzerinde bir örtü gibi duran korkunun aksine keskin bir tezat oluşturuyordu.

Beyoba, fısıltıyla anlatılan bir sığınaktı – düşmanın amansız ilerleyişinden uzakta bir liman. Ancak savaş, uzun gölgesini buraya da düşürmüştü. Yeni gelenleri izlemek için toplanan köylülerin yüzleri endişeyle buruşmuştu, gözleri zamanın belirsizliğini yansıtıyordu.
Ayşe, kendi korkusuna rağmen etrafına bakarken bir umut kıvılcımı hissetti. Taş evler, asırlık zeytin ağaçları, uzaktan gelen bir dağ deresinin mırıltısı – Beyoba'da zamansız bir kalite, umutsuzca ihtiyaç duyduğu bir direnç duygusu vardı.

Savaş nedeniyle yerlerinden edilenler için geçici konaklama yeri olarak kullanılan köy okuluna yerleştirildiler. Ayşe, annesinin mütevazı eşyalarını yerleştirmesine yardım ederken, küçük bir çocuk çekinerek yanına yaklaştı.
"Beyoba'ya hoş geldiniz," diye mırıldandı çocuk, gözleri merakla açılmıştı. "Siz de savaştan mı kaçıyorsunuz?"
Ayşe zayıf bir gülümsemeyle başını salladı. "Evet. Biz... İzmir'den ayrılmak zorunda kaldık."
Adı Mehmet olan çocuk, Ayşe'ye Beyoba'yı anlattı – Kaz Dağları'nın güzelliğini, Hasan Boğuldu efsanesini ve köylülerin evlerini koruma konusundaki sessiz kararlılığını. O konuşurken, Ayşe sevgili İzmir'inden ayrıldığından beri hissetmediği bir sakinlik duygusu hissetti.

O günün ilerleyen saatlerinde, güneş dağların ardında batmaya başlarken ve vadiye uzun gölgeler düşerken, Ayşe okulun dışına çıktı. Hava serindi ve odun dumanı kokuyordu. Küçük bir bahçeyle uğraşan yaşlı bir kadın gördü, hareketleri yavaş ama kararlıydı.
"Merhaba," diye fısıldadı Ayşe.
Kadın başını kaldırdı, gözleri kindardı. "Merhaba çocuk. Sen de yeni gelenlerden olmalısın. Mütevazı köyümüze hoş geldin. Tanrı bize yakında huzur versin."

Ayşe kadının yanına oturup onun Beyoba ve halkıyla ilgili hikayelerini dinlerken, bir aidiyet duygusu kök salmaya başladı. Belki de Anadolu'nun bu sakin köşesinde teselli ve belki de geleceğe dair umut bulabilirdi. Ama savaşın fısıltıları asla uzak değildi ve kaderin Kaz Dağları'nın gölgesinde onu bekleyen başka karşılaşmaları vardı.
Günler haftaları kovaladı Beyoba'da. Ayşe, köyün işlerine yardım ediyor, çocuklarla ilgileniyor ve Ayşe Teyze'nin anlattığı eski zaman hikayelerini dinleyerek geçmişin bilgeliğiyle teselli buluyordu. Ali ise tepedeki yalnızlığından yavaş yavaş sıyrılıyordu. Ayşe'nin içtenliği ve köy halkının sıcaklığı ona iyi gelmişti. Artık ara sıra köy kahvesine iniyor, diğer erkeklerle sohbet ediyor ve hatta yüzünde hafif bir tebessüm beliriyordu.

Murat ise köyde gizemli faaliyetlerine devam ediyordu. Gündüzleri genellikle ortalıkta görünmüyor, geceleri ise muhtarla gizli toplantılar yapıyor ya da köyün çevresinde dolaşıyordu. Ayşe, onun bu esrarengiz hallerinden etkileniyor ama aynı zamanda bir merak da duyuyordu. Birkaç kez Murat ile karşılaştıklarında, aralarında kısa ama anlamlı sohbetler geçmişti. Murat, Ayşe'nin zekasına ve duyarlılığına hayran kalmıştı.
Bir akşam, Ayşe çeşmeden dönerken ormanın kenarında bir hareketlilik fark etti. Dikkatlice yaklaştığında, yerde yaralı bir adamın yattığını gördü. Adamın üzerinde yırtık ve kanlı bir efe kıyafeti vardı. Korkuyla adamın yanına çöktü ve onu tanımaya çalıştı. Bu, köyün yakınlarındaki dağlarda direniş gösteren Efe Hasan'dı.

Hasan, acıyla inleyerek gözlerini araladı. Karşısında Ayşe'yi görünce şaşırdı. Ayşe hemen yardım çağırmak için köye koştu. Kısa bir süre sonra muhtar ve birkaç köylüyle birlikte geri döndüler ve Hasan'ı dikkatlice okulun boş bir odasına taşıdılar.
Ayşe, Ayşe Teyze'nin bilgeliğiyle Hasan'ın yaralarını temizledi ve sardı. Hasan, yorgunluktan bitkin düşmüştü ama gözlerinde kararlılık okunuyordu. Ayşe, onun cesur ve gururlu duruşundan etkilenmişti.
Hasan iyileşmeye başlarken, Ayşe sık sık onu ziyaret ediyor, ona kitap okuyor ve onunla sohbet ediyordu. Hasan, Ayşe'ye dağlardaki direniş mücadelesini, vatan sevgisini ve özgürlük umudunu anlatıyordu. Ayşe, bu yiğit adamın sözlerinden çok etkileniyordu.
Bir gün, Ayşe Hasan'la konuşurken, Murat odaya girdi. Murat'ın Hasan'ı tanıyor olduğu anlaşılıyordu. İkisi arasında kısa ve ciddi bir konuşma geçti. Ayşe, Murat'ın aslında Ankara hükümeti tarafından direnişi desteklemek için gönderildiğini o an anlamıştı. Murat'ın gizemli davranışlarının ardındaki sır perdesi aralanıyordu. Devam edecek
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL