Adıyaman... Kartalların ve Kommagene Krallarının kadim toprakları.
Karakuş Tümülüsü, binlerce yıldır Fırat’ın kenarında, Kommagene Krallığı’nın kayıp bir sırrını, efsanevi Kraliyet Mührü’nü saklıyord...
Karakuş Tümülüsü Soygunu Bölüm 1: Sisli Bir Sabah Adıyaman'da Adıyaman'ın üzerini örten sonbahar sisi, Nemrut Dağı'nın eteklerindeki Karakuş Tümülüsü'ne yavaşça çökmüştü. Sabahın erken saatleriydi. Güneş henüz sis perdesini tam olarak yırtamamış, ortalık kadife grisi bir loşluk içindeydi. Kommagene Krallığı'nın bu anıtsal mezar anıtı, mermer sütunları ve tepesindeki kartal heykeliyle, antik bir hayalet gibi sisin içinden yükseliyordu. Arkeolog Nurten, titizlikle sarılmış gri bir atkının içinden, Tümülüs’ün batı sütunlarını inceliyordu. Otuzlarının ortasında, keskin bakışlı ve pratik kıyafetler giyen Nurten, sahada olmaktan ofiste olmaktan daha çok keyif alırdı. Onun için bu topraklar, sadece bir iş alanı değil, binlerce yıllık sessiz bir kütüphaneydi. Tümülüs’ün her taşı, bir kitap sayfası gibiydi ve o, bu sayfaları okumaya kararlıydı. Elindeki not defterine hava koşullarını kaydederken, dikkatini anıtın en büyük kaidelerinden birinin etrafındaki toprak çekti. Toprak, olması gerekenden daha gevşek ve rengi daha koyuydu. Birkaç metre ötede, bir kartal heykeli sisin içinde kaybolmuş gibi duruyordu. Nurten yavaşça yaklaştı. Diz çöküp toprağı elleriyle yokladı. Gevşek toprak tabakasının altında, elle yapılmış bir kazının izleri vardı. Amatörce, aceleyle, hatta belki de panikle yapılmıştı. Kazı, sütunun hemen dibinden içeri doğru, küçük bir oyuk oluşturmuştu. Oyuk, muhtemelen bir gece önce, basit aletlerle açılmıştı. Nurten'in kalbi göğüs kafesinde hızla çarpmaya başladı. Bu, basit bir merak değil, defineci iziydi. Nurten, hızlıca etrafına baktı. Sütunların ve heykellerin arasında kimse yoktu, sadece sisin sesi ve uzaktan gelen çoban köpeklerinin havlaması duyuluyordu. Hemen not defterine kazının tam yerini ve boyutlarını çizdi. Ardından, elindeki cep telefonuna sarıldı. Numarayı çevirirken sesi kararlıydı ama endişe gizlenemiyordu. "Merhaba, ben Arkeolog Nurten Demir. Karakuş Tümülüsü'ndeyim. Acil bir durum var. Anıtın kaidesinde yasa dışı kazı izleri buldum. Evet, defineciler..." Telefonu kapattıktan sonra bir adım geri çekildi. Sadece bu küçük izin, Tümülüs'ün bütünlüğünü bozmasından değil, asıl hazinenin peşindeki karanlık bir elin bu tarihi mirasa uzanmasından korkuyordu. Kazının derinliği ve ciddiyeti, sıradan bir kaçak kazıdan öte, organize bir girişimin habercisi gibiydi. Yirmi dakika sonra, sisin içinden iki far belirdi ve siren sesi yankılandı. Beyaz bir pikap ve hemen arkasından gelen sivil bir araç Tümülüs’ün girişinde durdu. İlk inen kişi, uzun boylu, siyah paltolu ve yüzünde yorgun ama kararlı bir ifade taşıyan bir adamdı: Komiser Davut. Davut, Nurten'e doğru yürüdü. Bakışları mesafeli ama saygılıydı. "Komiser Davut. Siz de Arkeolog Nurten Hanım olmalısınız." "Evet, hoş geldiniz Komiserim. İz burada," dedi Nurten, işaret parmağıyla kazı alanını göstererek. "Taze. Sanırım bu gece ya da sabaha karşı yapıldı." Komiser Davut, hemen diz çöktü. Nurten'in aksine, onun gözleri sadece toprağı değil, etrafındaki her şeyi tarıyordu: kazmanın açısı, ayak izlerinin derinliği, hatta yakındaki taşların düzeni. Davut, eliyle biraz toprağı aldı, kokladı ve avcunda ezdi. "Aceleci ve amatör," dedi Davut, kaşları çatılıydı. "Kazma darbeleri düzensiz. Ancak, hedefi biliyorlarmış gibi bu noktaya odaklanmışlar. Bir şey arıyorlardı." Nurten, "Korkum da bu, Komiserim. Karakuş, Kommagene Krallığı’nın en önemli anıtlarından biri. Rivayetlere göre kraliçe ve soyluların yanı sıra, Krallığın kayıp ve paha biçilmez 'Kutsal Mührü' de burada bir yerde saklı olabilir." Davut doğruldu, gözlerini Tümülüs'ün zirvesindeki kartal heykeline dikti. "Mühür, öyle mi? Yani sıradan bir altın külçesi değil, tarihi önemi olan bir eser. O zaman bu işte büyük balıklar da vardır." Davut, telsizine uzandı. "Ekip 3, bölge çevresini tarayın. Özellikle dağlık alandan inen yolları kontrol edin. Yeni bir ayak izi veya araç tekeri arıyorum." Nurten ve Davut’un bakışları, sisin içinde kaybolmaya başlayan kazı izinde buluştu. İkisi de aynı sessiz soruyu sormaktaydı: Bu sadece küçük bir hırsızlık girişimi miydi, yoksa çok daha büyük, uluslararası bir soygunun başlangıcı mı? Davut, aklına bir isim gelmiş gibi elini çenesine götürdü: Şeref. Bölgenin eski, sabıkalı definecisi. "Şeref..." diye mırıldandı. Nurten'e döndü. "Nurten Hanım, sizin için bu tarih. Bizim için ise bir suç mahallidir. Ve her suç mahalinin bir faili vardır. İzin verirseniz, Adıyaman'ın yeraltı dünyasından tanıdık bir isimle işe başlayacağım." Komiser Davut, vakit kaybetmeden yanındaki memura Şeref'in son bilinen adresini bulmasını emretti. Nurten ise, kalbi endişe ve umutla dolu, kazı izine son bir kez baktı. Karakuş, sırrını çok yakında teslim etmek zorunda kalacaktı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.