Kalbe Düşen İkindi – Manevî Deneme / Tasavvuf Sohbetleri / Aşk
Dünya, kimi zaman sevdiklerimizle, kimi zaman korktuklarımızla sınandığımız bir imtihan yeridir. Bu eser; kıssalar, menkıbeler ve sohb...
Mutfakta ince belli bardaklara doldurulmuş çayların dumanı yükseliyordu. Masanın ortasında taze simitler, zeytin, peynir, annesinin özenle hazırladığı domates-salatalık tabağı… Her zamanki kahvaltı ama Mehlika’nın gönlünde öyle bir sevinç vardı ki, sanki sofraya gökten bereket inmiş gibiydi.
Elif Hanım kızının yüzüne dikkatlice baktı. Onu çok iyi tanırdı; bir insanın kalbinde yeni bir kapı açıldığında, gözlerinden okunurdu. Mehlika’nın gözlerinde saklanamayan bir ışık vardı. Ama annelik, sorularını yutmayı, cevabı zamanla görmeyi de bilirdi. Bu yüzden sadece:
— “Afiyetle ye kızım. Bugün seni çok mutlu gördüm.” dedi.
Mehlika, sıcak simitten bir lokma aldı, tebessümü büyüdü: — “Anneciğim… Bazen insanın içi öyle şenleniyor ki, dünyayı kucaklayası geliyor. İşte öyleyim bugün.”
Annesi, kızının çocukça neşesine gülümsedi, içinden “Allah’ım hayrını ver” diye dua etti.
Kahvaltıdan sonra Mehlika, odasına döndü. Elbiseleri hâlâ yatağın üstünde, ama artık seçimi yapmaya hazırdı. Krem elbiseyi eline aldı, ekru başörtüsünü de kenarına iliştirdi. Elbise, başörtüsüyle birlikte sanki tam da onun gönül hâlini yansıtıyordu: Saf, berrak, huzurlu.
Giyindikten sonra aynanın karşısına geçti. Kendi yüzüne baktı, sonra gülün bulunduğu bardağa. Dudaklarının ucunda hafif bir mırıltı belirdi: — “İmam Efendi… bugün de beni görseydi, ne derdi acaba, bu hâlimle beni beğenir mi?”
O an aynada göz göze geldiği kendi yansımasında utangaç bir tebessüm yakaladı. Ellerini yüzüne kapadı, gülmek ile utanmak arasında sıkıştı.
Sonra dolaptan küçük çantasını aldı. İçine defterini, kalemini koydu. Gülü ise mendiline sarıp çantanın içine usulca yerleştirdi. Çünkü Mehlika biliyordu: O gül, artık sıradan bir çiçek değil, kalbinin sırrını saklayan bir emanetti.
Sokağa çıktığında hava serindi, rüzgâr hafif hafif esiyordu. Mahallenin taş sokaklarında yürürken kalbi kuş gibi çırpınıyordu. İçinde bir ses fısıldıyordu: — “Bugün bir şey olacak. Bugün kader, başka bir sayfa açacak.”
Ve belki de hakikaten öyleydi… Çünkü sahafın önünden geçerken, eski kitapların kokusu arasında Mehlika’nın kalbi aniden hızlandı. Rafların arasında tanıdık bir ses yankılandı:
— “Mehlika Hatun… selâmün aleyküm.”
Mehlika, başını yavaşça kaldırdı. Sesin sahibini gördüğünde zaman bir an durdu. Gözleri yerde, dudaklarında ince bir tebessüm vardı.
İmam Efendi karşısındaydı. Mehlika, başını hafifçe kaldırıp İmam Efendi’ye baktı. Kalbi bir kuş gibi çırpınıyordu; ama dizginli bir sevinç ve mahcup bir heyecan vardı gözlerinde.
— “Ve aleyküm selâm…” dedi usulca, sesi neredeyse rüzgarın taşlara vurduğu ses kadar hafif.
İmam Efendi, elini cebine götürdü, gözleri Mehlika’nın yüzünde geziniyordu. Sessiz bir dakikalık bakışmalar oldu; ikisi de kelimelere gerek duymadan, gözlerinden anlaşabiliyordu.
— “Bugün seni burada görmek…” dedi İmam Efendi, ama sözünü tamamlamadan durdu. Sesi titriyordu.
Mehlika, gülümsemesini saklamaya çalıştı. “Sizi görmek,şeyyyy mutlu oldum” diye mırıldandı, ama kelimeleri sanki havada kayboldu.
Kitaplar, şiirler, gündelik hayatın küçük detayları… Her cümle, içten bir paylaşım, her bakış, sessiz bir sevgi işareti oldu.
Sahafın sessizliği, eski kitapların ağır kokusuyla birleşmişti. Mehlika, elinde eski bir tasavvufi metinle rafların arasında gezinirken, İmam Efendi de yanında sessiz adımlarla ilerliyordu.
— “Mehlika Hatun,” dedi İmam Efendi, ağır ve ölçülü bir sesle, “insanın kalbinde yaşattığı sabır, bazen en kıymetli hazinedir. Ve biz, ancak kalbimizin derinliklerini arşınladığımızda, gerçek huzuru buluruz.”
Mehlika başını kaldırdı, gözleri onun gözleriyle buluştu. Uzun bir nefes aldı, kelimeleri titrek ama derindi: — “Hakikaten de öyle… İnsan, çoğu zaman yalnızca kendi nefsiyle yüzleştiğinde, gerçek sevgiyi ve sabrı keşfeder. Kalbinin derinliklerine inmeden, sadece gözle görmekle yetinenler, hakikati anlamazlar.”
İmam Efendi bir adım daha yaklaştı. Aralarındaki mesafe kısalmış, bakışlar birbirine kilitlenmişti. Kitabı göstererek devam etti: — “Bu satırlar, sadece Allah’a yönelen bir ruhun sesi değil mi? Ve biz, bazen kelimelerle ifade edemediğimizde, bakışlarımızla her şeyi anlatırız.”
Mehlika hafifçe öne eğildi, elleri kitabın sayfalarına değdi. İmam Efendi’nin parmağı istemeden onun parmağına değdi. İkisi de bir an için dondu. Mehlika ellerini hızla çekti, yüzü hafifçe kızardı; İmam Efendi de aynı şekilde geri çekildi, gözlerini yere indirdi.
— “Özür dilerim…” dedi Mehlika, sesi fısıldamaya yakın, utangaç. — “Ben de… yanlışlıkla oldu,” diye mırıldandı İmam Efendi.
Sessizlik kısa sürdü, sonra Mehlika tekrar derin bir nefes aldı ve bakışlarını tekrar ona çevirdi: — “İnsanın kalbinde saklanan hisler, bazen kelimeleri aşıyor… İşte o zaman, bakışlar bir dua gibi oluyor. Ve insan, sadece Allah’a değil, o bakışa da şükrediyor.”
İmam Efendi sessizce başını salladı, gözlerindeki mahcubiyet yerini hayranlığa bırakırken: — “Evet… Ve biz, kelimelere sığmayan o derinliği, sessizce hissediyoruz. Belki de, her bakış, her dokunuş, birer ibadet oluyor.”
Mehlika, kitabı tekrar kucağına alıp sayfaları çevirirken, kalbi hâlâ hızlı atıyordu. Ellerinin istemeden değdiği anı zihninden silemiyor, ama o anın utangaç tatlılığı içinde kayboluyordu. Aralarındaki mesafe, hem edep hem de bir çekingenlikle korunuyordu; her bakış, her kelime, birbirlerine olan derin saygının ve sessiz aşkın bir nişanesi gibiydi. Mehlika, elindeki kitabın sayfalarını açıp tekrar kapattı; gözlerini kaldırdığında İmam Efendi hâlâ ona bakıyordu. Kalbi, ritmini neredeyse duyabileceği kadar hızlı bir şekilde atıyordu. İçinde, kelimelere sığmayan bir huzur ve heyecan bir arada dolaşıyordu.
“Ne kadar garip…” diye mırıldandı kendi kendine Mehlika duymadan.. “Bir bakış, bir ses… Bütün dünya sanki duruyor, sadece bu an var. Sadece o var.”
Mehlika sayfaları çevirirken, İmam Efendi komuşmaya başladı ve elindeki kitabı dikkatle gösterdi: — “Buradaki bir cümle var, bana çok anlamlı geldi. Sen de okur musun?”
Mehlika başını kaldırdı, gözlerinde merak ve utangaç bir parıltı vardı. Sayfayı açtı, cümleye göz attı ve yavaşça okudu: — “Kalbini susturup Allah’a teslim eden, gerçek huzuru bulur. Sabır ve şükür, insanın en değerli hazinesidir.”
İmam Efendi gülümsedi, ama bu gülümseme sadece dudaklarda değil, gözlerinde de vardı. — “Evet… İşte tam olarak bunu söylüyorum. Kelimeler bazen yetmez, ama kalbin dili her şeyi anlatır.”
Mehlika, başını hafifçe eğdi, yüzüne utangaç ama memnun bir tebessüm yerleşti. İçinde büyüyen bir güven ve huzur vardı. Sanki uzun zamandır beklediği bir an, şimdi tam önünde duruyordu.
— “Bazen düşünürüm,” dedi Mehlika, “bir bakış, bir gülüş, bir dokunuş… Ne kadar değerli olabileceğini…” — “Ve işte bu yüzden,” dedi İmam Efendi, “gözlerimizle konuşuruz, ellerimizle dua ederiz. Kelimeler bazen yetersiz kalır.”
Mehlika bir an durdu, kitabı kucağına çekti, sonra hafifçe gülümsedi: — “Belki de en güzel ibadet, sessizce birbirimizin varlığını hissetmektir.”
İmam Efendi başını hafifçe eğdi, gözlerindeki derin bakışta hem hayranlık hem de şefkat vardı. Aralarındaki sessizlik, kelimelerden daha fazlasını anlatıyordu.
Rüzgâr hafifçe eserken, sahafın içinde eski kitapların kokusu ve onların sessizliği birleşti. İki kalp, sessiz bir ahenk içinde birbirine yaklaşmıştı. Ve belki de Mehlika, o an fark etti: gerçek yakınlık, kelimelerin ötesinde hissedilen bir bağdı; kalpten kalbe geçen bir sessizlik, en kıymetli iletişimdi. O an Mehlika, sessizce kendi kendine fısıldadı: — “Belki de en değerli anlar, kelimelerle anlatılamayanlardır. Ve işte bu, kalbin gerçek dilidir…”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.