Kalbe Düşen İkindi – Manevî Deneme / Tasavvuf Sohbetleri / Aşk
Dünya, kimi zaman sevdiklerimizle, kimi zaman korktuklarımızla sınandığımız bir imtihan yeridir. Bu eser; kıssalar, menkıbeler ve sohb...
Akşamın sessizliği yavaş yavaş evi sarmıştı. Mutfağın kapısı hafifçe açıldı ve annesi, elinde bir tepsiyle, gülümseyerek salona geçti. Mehlika da odasından çıktı, annesinin yanına koştu ve dizlerine atladı; adeta yaramaz küçük bir çocuk gibi. Kokuyu iyice içine çekti.
"Oohhhh! Mis gibi anne keki!" dedi ve kocaman bir öpücük kondurdu yanağına.
"Dur Mehlika" diye güldü annesi. "Yaramaz kız seni, sen küçükken de böyleydin; sevdiğin bir şeyi yaptığımı görünce sevinçle zıplardın."
Mehlika annesine iyice sokuldu, çok sesli öpmeye başladı. "Üzüm de koydun mu içine anneciğim?" dedi mutlulukla.
Annesi kıkırdadı. "Koydum, koydum... Koymam mı hiç deli kızım benim? Çay da olmuştur, hadi kap da gel anne kız sohbet edelim şöyle."
Mehlika mutfağa gitti, çayları getirdi ve kardeşine seslendi: "Haydi bakalım küçük prens, çaylar hazır!"
Kardeşi zıplayarak ablasının yanına geldi.
"Babam nerede anne, çay içmiyor mu?" diye sordu.
Kardeşi hemen lafa atladı: "Abla babam iki gün yok. Ve ben bu gece annemle yatacağım!" dedi, sevinçle kollarını havaya kaldırarak.
Mehlika kaşlarını çattı: "Bak yaa, hemen kapmış anacığımı... O zaman yarın gece sıra bende, anacığımla ben de yatarım." dedi ve kardeşini gıdıklamaya başladı.
Yavrularına gülümseyerek baktı anne. "Ne de çabuk büyüdünüz... Daha dün küçücüktünüz." dedi tatlı bir hüzünle.
"Hatırlıyor musun, sen dört yaşındayken bahçede kendi gölgenle oynarken nasıl bağırmıştın Mehlika: 'Anne! Bu benim ikizim mi?' diye?"
Mehlika elleriyle ağzını kapattı, sessizce kahkaha attı. "Evet anne! Sonra sen gelmiştin, kollarını açıp bana sarılmıştın... O gün hâlâ aklımdan çıkmaz."
Annesi gözlerini kısıp hafifçe güldü: "Büyük teyzenle pazara gitmiştik, sen o minicik ellerinle sebze tezgâhındaki domatesleri tek tek sayıyordun. 'Biy, iki, üt... aytı...' Satıcıyı bile güldürmüştün."
Mehlika başını salladı: "Nasıl hatırlamam anneciğim... Hatta o gün pazardan eve dönünce kocaman bir dilim börek vermiştin bana. Hâlâ tadı damağımda! Yarın yine yapsana anne, tadı o günkü gibi olsun ama."
Annesi gülümsedi: "Sen hep iyi ol kızım... Annen sana neler yapmaz." dedi duygulanarak ve kalbini tuttu eliyle. "Eskileri yâd ettik ya... Kalbim şımardı." diye gülümseyerek ekledi.
Ertesi sabah güneş, odasının perdesinden usulca süzülürken Mehlika uyanmıştı. Hafif bir esinti pencereden içeri doluyor, odadaki sessizliğe huzurlu bir ritim katıyordu. Kalktı, seccadesini serdi, ellerini semaya kaldırdı. Derin bir nefes aldı; kalbi zikrin ve duaların sesiyle dolarken içindeki sıkıntı hafiflemişti.
Her "Allah" ve "La ilahe illallah" fısıltısı, ruhunun karanlık köşelerini aydınlatıyor, ona tarifsiz bir huzur veriyordu. Kalbindeki kırgınlıklar birer birer yumuşuyor, sanki O'nun huzurunda bütün yükleri geride bırakıyordu.
İbadetlerini bitirince Mehlika sessizce mutfağa yöneldi. "Anneme bugün çok güzel bir kahvaltı hazırlayayım." diye içinden geçirdi.
Mutfakta sessizce çalışmaya başladı; taze ekmekler, sıcak çay, reçeller ve annesinin sevdiği küçük tatlılar… Her hazırladığı parça, sevgisinin ve onun gönlünü almanın bir yansımasıydı. Kalbi umut ve sevinçle çarparken, annesinin sabahın ilk ışıklarında mutfakta gülümseyerek böylesi muazzam bir kahvaltı masasını görünce yüzünde belirecek hâli hayal etti.
"Annem... Canım annem... Ne çok yıprandı bu süreçte, o da benimle beraber." diye düşündü içinden. Her endişesi, her gözyaşı annesinin yüreğinde de iz bırakmıştı.
O an, kalbi buruk ama sevgi doluydu. Sessizce kahvaltıyı hazırlarken düşündü: "Belki küçük bir sürprizle onun yüzüne bir tebessüm kondurabilirim. Belki az da olsa yorgunluğunu hafifletebilirim."
Hazırlıkları sessizce bitiren Mehlika, annesini uyandırmak için odasından içeri süzüldü. "Anneciğim... Hadi uyan. Kızın padişahlara lâyık muazzam bir sofra kurdu." dedi gülümseyerek.
Cevap vermedi annesi. Mehlika tekrarladı gülerek: "Seni uykucu seni... Hadi uyan." diyerek bir öpücük kondurdu.
Yanakları buz gibiydi...
"Anne? Hasta mısın?" dedi endişeyle ve annesini sarstı. Ses yoktu.
"Annneee..." diye daha güçlü sarstı. Hiçbir hareket yoktu. Elleri buz kesmiş, dudakları morarmıştı.Gözkapakları sanki derin bir uykuya mühürlenmişti. Mehlika'nın parmak uçları titredi, sarsıldıkça yıkılan bir dünyanın taşlarına dokunuyordu.
"Anne... Ne olur uyan... Beni böyle bırakma..." diye inledi, sesi boğazında düğümlendi.
Ama odanın sessizliği, cevapsızlığın en ağır hâliyle üzerine çöktü. O sessizlik, Mehlika'nın yüreğini kemiren, ciğerini söken bir taş gibi ağırdı.
O an anladı; annesi artık geri dönmeyecekti.
Dizlerinin bağı çözüldü, yere kapaklandı. Avuçlarını annesinin soğumuş ellerine kapattı, alnını göğsüne bastırdı. "Gidemezsin... Sen gidemezsin... Ben daha sana doymadım anne..." diye hıçkırdı.
Gözyaşları annesinin cansız tenine düşerken, dünya Mehlika'nın omuzlarına çökmüş gibiydi. Kardeşinin sevinç çığlıklarıyla dolan dün geceki ev, şimdi yalnızca hıçkırıklarla yankılanıyordu.
Mahalle değil, sanki bütün İstanbul inlemişti o haykırışla. Çığlığı duyan mahalleli saniyeler içinde Mehlika’ların evine toplandı. Dışarıdan komşuların telaşlı ayak sesleri, fısıltıları duyuluyordu ama Mehlika için dünya durmuştu. O, annesinin tenine kenetlenmiş, yapayalnız kalmıştı.
Ne Mehmet vardı, ne babası... Ne de sabahın ışığı. Bir tek annesinin suskunluğu vardı. Ve annesinin sessizliği, Mehlika'nın çığlığı olup bütün semayı yırtıyordu.
İçeri girdiklerinde Mehlika'yı annesinin cansız bedenine sıkıca sarılmış hâlde buldular. Dudaklarından tek bir cümle dökülüyordu: "Beni bırakma anne... Gitme anne..."
Komşular bir yandan Mehlika’yı sakinleştirmeye çalışıyor, bir yandan da kenetlenmiş kollarını annesinden ayırmaya uğraşıyorlardı. Mehlika'nın bedeni de, ruhu da bu acıyı kaldıramadı ve sonunda yere yığıldı.
Hayat insana nice ayrılıklar öğretir; kimi dosttan, kimi sevgiliden… Ama en ağır veda, insanın yüreğini doğuran, elleriyle büyüten, dizinin dibinde huzur bulan anneden kopuştur. O sessizlik öyle bir sessizliktir ki, bütün çığlıkları boğar, bütün kelimeleri susturur. Mehlika'nın sabahında da işte böyle bir veda vardı: geri dönüşü olmayan, zamanı bile utandıran bir ayrılık… Mehlika'nın çığlığı semayı yırtarken, bütün sokak susmuştu. Ne bir teselli vardı, ne bir merhem… Sadece annesinin suskunluğu, ve o suskunluğun altında ezilen bir yürek.
En ağır veda buydu işte… İnsanın anasına ettiği veda.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.