İstanbul’un gri sabahlarından birinde, yağmurun altında birbirini bulan iki yalnız ruhun hikayesi.
Kelimelerin suskun kaldığı yerde gözler konuşur, kahve fincanları sıcak bir başlangıca eşlik eder.
...
Kafe birden soğumuş gibiydi. Mert’in gri takım elbiseli adamla göz göze gelişi, aralarındaki görünmez gerilimi yoğunlaştırmıştı. Eylül bir şey sormaya cesaret edemedi. Sonunda Mert ceketini aldı, göz ucuyla Eylül’e baktı ve yumuşak bir sesle, “Hoşçakal” dedi. Ve gitti.
Eylül, camın ardından onun adımlarını izledi. Adam da hemen arkasından çıktı. Birlikte yürüdüler; bir an sonra köşe başında gözden kayboldular. Eylül'ün içi kıpır kıptırdı. O bakış, o alarm… Kimdi bunlar?
Zaman geçti. Eylül kafenin içinde biraz daha oturdu, sonra hava açınca kalkmaya karar verdi. Sokaklar hâlâ ıslaktı, kaldırımlarda su birikintileri parlıyordu. Eve dönmek için arka sokaklardan yürüdü; kalbi hâlâ atıyordu, neden olduğunu bilmeden.
Ve işte o an. Köşeyi dönerken, bir duvara yaslanmış, sigarasını söndüren Mert’i gördü. Göz göze geldiler. Mert şaşırmış gibiydi. Ama hemen ardından dudaklarında o tanıdık, gizemli gülümseme belirdi.
“Eylül?” dedi, sanki onu orada görmeyi beklemiyormuş gibi. “Sen… burada ne yapıyorsun?” diye sordu Eylül. Kendi sesinin titrekliğine şaşırdı.
Mert hafifçe omuz silkti. “Bazen buralarda işlerim olur,” dedi. Sanki önemsemiyormuş gibi söyledi, ama gözleri bir an arkasına, kapalı bir pasaj kapısına kaydı. Eylül bir an durdu. O pasaj kapısı. Üzerinde yazı yoktu, eskiydi, neredeyse görünmezdi.
Tam o sırada kapı hafifçe aralandı. İçeriden biri Mert’e kısa bir bakış attı ve başıyla işaret etti. Mert’in yüzü bir an ciddileşti, gözleri karardı. “Gitmem gerek,” dedi kısık sesle. “Bu bir tesadüf müydü?” diye sordu Eylül, tam söylemek istemediği anda. Mert’in gözlerinde bir şey parladı — bir hüzün, belki bir uyarı. “Bazı şeyler tesadüf değildir, Eylül,” dedi. Sonra bir adım geri çekildi. “Ama henüz bilmen gereken zaman değil.”
Ve kapının ardına kayboldu.
Eylül öylece kaldı. Kalbi hızla atıyordu, elleri titriyordu. Bu adam kiminle buluşuyordu? Hangi hayatın parçasıydı? Ve en önemlisi… neden ona bir şeyler söylemek istiyor, ama durduruyordu kendini?
Yukarı baktı. Gökyüzü hâlâ griydi, ama artık yağmur yoktu. Ama Eylül biliyordu. Gerçek fırtına daha başlamamıştı. Mert kapının ardına geçtiğinde, içerdeki hava değişti. Loş ışık, eski tahta kokusu, paslı metal raflar… burası eski bir atölyeydi; dışarıdan bakıldığında terk edilmiş sanılırdı. Ama içerisi sessizce yaşıyordu.
Gri takım elbiseli adam oradaydı, onu bekliyordu. “Geciktin,” dedi adam, saatine bakarak. Mert omuzlarını gevşetti, içini çekti. “Beklenmedik biriyle karşılaştım.”
Adam başını kaldırdı. “Kız mı?” Mert bir an sustu. Sonra sadece, “Eylül,” dedi. Adamın yüzü hiç değişmedi. “Senin için zayıf nokta mı olacak?”
Mert’in gözleri bir an karardı. “Hiç kimse benim zayıf noktam değil.” Ama bu cümleyi söylerken, boğazında bir düğüm vardı. Çünkü kendine bile yalan söylüyordu.
Adam masaya bir zarf koydu. “Bu, son iş. Bundan sonra çıkacaksın, söz veriyorum. Ama bunu temiz yapmamız lazım.” Mert başını eğdi, ellerini yumruk yaptı. Son iş... Kaç kez bu lafı duymuştu? Kaç kez gerçekten çıkabileceğine inanmıştı?
Ama Eylül… Onun beklenmedik bakışları, beklenmedik soruları, Mert’in içindeki o gömülü fırtınayı uyandırıyordu. Ve bu, tehlikeliydi. Hem onun için hem Eylül için. Onu korumalıyım, diye düşündü Mert. Beni tanımaması gerek. Daha fazla yaklaşmaması gerek.
Ama aynı zamanda… Onu bir daha görmek istememek… imkansız.
Adam öne eğildi, sesini alçaltarak: “Mert. Bu gece, ya bizimlesin… ya tamamen yalnızsın.”
Mert gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Sonra zarfı aldı, cebine koydu. “Bu gece sizinleyim,” dedi sessizce. Ama içinden başka bir ses fısıldıyordu: Sonsuza kadar değil
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.