Eski Bir Saat Tamircisi

O, zamanın kendisiyle sohbet eden bir adam.

Dükkanının içi, sessiz bir tik-tak senfonisiyle dolu. Her biri farklı bir hızda, farklı bir tonda atan yüzlerce saat. Kimi duvarda asılı, kimi tezgahın üzerinde; hepsi kırılmış, durmuş veya yanlış akmaya başlamış zamanı temsil ediyor. Ve o, hepsinin ortasında, bir cerrah titizliğiyle eğilmiş.

Gözlüğü, burnunun ucunda. Elleri, yaşından beklenmeyecek kadar sabit ve hassas. Ne devasa makinelere ne de gürültülü aletlere ihtiyacı var. Sadece bir büyüteç, ince uçlu bir cımbız ve sonsuz bir sabır. Masa lambasının sarı ışığı altında, dünyanın en karmaşık ve en kırılgan sistemlerinden birini inceliyor. O, sadece dişlileri temizlemiyor; o, kopmuş anları onarıyor.

Bir saati tamir etmek, sadece mekaniği düzeltmek değildir. O, o saatin sahibinin düğün gününü, ilk iş görüşmesini, unutulmaz bir hediyeyi tamir etmektir. Her küçük yay, her minik vida, bir hatıranın kırılgan bir parçasıdır. Tamirci, zamanın kendisini geri saramaz; ama zamanın insanda yarattığı kırılmayı onarabilir.

Onun tezgahı, dünyanın en dürüst yeridir. Çünkü orada, zamanın hızı yavaşlar, beklentiler sıfırlanır. Saat, tamir edildikten sonra yeniden çalışmaya başladığında çıkan o ilk, düzenli "tik-tak" sesi, bir zaferdir. Bu, sadece mekanik bir zafer değil, zanaatın ve sabrın, aceleciliğe karşı kazandığı ebedi zaferdir.

Hüseyin TURHAL