1967 yılıydı. Öğretmenliğimden artan zamanlarda Eşme, Uşak, Çivril demeden birçok pazaryerine patates satmaya gidiyordum. Çuvallarca patatesin tamamını pazaryerlerinde satabilmek için avazım çıktığınca bağırır, pazardan geçen müşterileri cezbedecek sloganlarla patateslerimin reklamını yapardım. Yine o günlerde patates satmak için gittiğim Eşme pazarında: ‘‘Hakiki Sarıkızlar Burada!’’ diye patateslerimi hem satıp hem de satarken onların reklamını yapmak için haykırdığım günleri halen unutamıyorum. O tarihlerde ilk oğlum Mehmet 5 yaşındayken üçüncü ve en küçük kızım Gülfer doğmuş ve 1 yaşına basmıştı. O patatesleri sattığım pazar tezgahını meydana getiren tahtaların arasına yüreğimde sığdırdığım hayaller, mutlulukla bezediğim küçük bir dünyam vardı. Tarif edilemez, yaşanır denilecek türdendi. O yüzden de her türlü erezilliği, tozlu yolları, kavurucu sıcakları çekmeye, göğüslemeye değerdi. Bu satmış olduğum patatesleri bazen Dereköy’den, bazen de Örnekköy’den tarlalardan toplar, trene binip çuvallar halinde Çivril, Buldan, Eşme, Uşak demeden satmaya götürür, bir gün öncesinden satış yapacağım pazarda kurduğum tezgahı ertesi günkü satış için hazırlardım. Geceyi de Buldan’da satış yapacaksam Buldan kent merkezinde bir otel varsa geçirirdim, eğer Çivril’de satış yapacaksam Çivril’de de geceyi aynı şekilde geçirirdim. Geceyi geçirdiğim kent merkezlerindeki otellerin hepsinin etrafında ise dokuma atölyeleri bulunur, hepsi de sabaha kadar çalışırdı. Gece boyunca atölyelerdeki makinelerin sabaha kadar çıkardığı seslerle uyumaya çalışırdım. Ertesi gün ise pazardaki tezgahımda satışımı ‘‘Hakiki Sarı Kızlar Burada!’’ diye reklamımı yaparak gerçekleştirirdim. Umudumu önce Allah’a, sonra da Allah’ın yarattığı bu güzel nimet patatese bağlamıştım. Önce Allah’a, sonra da toprağa, toprakta yetişen patatese inançla sıkı sıkı sarılmıştım. Yine böyle bir gün pazarda patates satışı yaparken tezgahımın önünden geçmekte olan bir delikanlıya seslenerek: ‘‘Amcam, bana bir bakar mısın?’’ dedim. Delikanlı da: ‘‘Ne oldu amca?’’ diye sordu. Ben de genç delikanlıya şöyle bir teklif yaptım: ‘‘Sana yövmiye vermem karşılığında şu önünde gördüğün çuvalları ayağımın dibine taşır mısın?’’ İşte o vakit genç delikanlıdan şu karşılığı aldım: ‘‘Amca ben aslında bunları bedava taşırdım, para falan da istemezdim ama burada benim çok köylüm var, ayrıca komşu köylerden de çok gelen var. Yani bu pazara gelmiş çok insan var yakın muhitlerde durduğumuz için tanıdığım, o yüzden ben bu işi yaparsam ben daha köye dönmeden benim dedikodumu yapıp köyüme kadar yayarlar. Benim için ‘Sağırların İbram Çivril’e gitmiş de, Çivril pazarında hamallık yapıyor, onun bunun ayak takımından olmuş’ derler. Hakkımda ipe sapa gelmez iddialar, dedikodular edip beni küçümseyerek dümbürdedek ederler ele güne.’’ O zaman ben de gülümseyerek delikanlıya: ‘‘Oldu yeğenim, sen nasıl istersen… Memleketindeki köylü kardeşlerime de selamımı götür.’’ Deyip sırtına doğru sevecence ve nazikçe elimle vurup ‘‘Hadi uğurlar olsun delikanlı!’’ dedim. Başka bir zaman yine oralarda pazarcılık ederken başımdan şöyle bir olay geçmişti. Yine böyle Uşak, Çivril, Buldan, Eşme ayırt etmeden patates satışı yapıyordum ve satış yaptığım tezgahın önüne genç kızlar geldi ve ellerinde iplerini tuttukları, meleyip duran kuzularıyla bana: ‘‘Dur anam duuur, biz şu kuzucukları satalım; sonra bunların parasıyla da senin ‘‘Hakiki Sarı Kızlarından’’ alalım.’’ dediler. Ben de kabul ettim. Neticede akşama doğru genç kızlar yine tezgahımın önünde soluğu aldılar. Ben de o gün pek şanslı değildim ve akşam kızlar satın almaya gelinceye kadar bir tane bile patatesimi satamamıştım. O günkü siftahı da bu genç kızlarla yapmıştım. Patateslerimden çuval çuval satın almışlardı. O kızlar o gün bana çok uğurlu gelmiş olsalar gerektir ki geriye kalan patateslerimi satın almak için kızlardan sonra kum gibi müşteriler tezgahımın önüne akıvermişlerdi. Nihayetinde birkaç Eşmeli dilber geldi tezgahımın önüne… Ben de Eşmeli dilberlere dedim ki ‘‘Bacılarım, götürün bunları, benim Eşmeli ağabeylerim, yeğenlerim yesinler helal onlara’’ dedim. Kadınlar da: ’’Onlar zıkkımın kökünü yesinler’’ dedi. Ben de ‘‘Olmaz böyle şey, onlara helaldir, yensin emeklerim’’ dedim. Ben bu olayı babama anlatınca: ‘‘Be adam, o kadınlara ne inek alıvermedin?’’ diyerek gevrek gevrek güldü. Ben de: ’’Baba, bizim ineğimiz yok ki’’ deyince ‘‘Kadın milleti ne yer, onlar senin gibi zengin değil ki, görmemiş onlar, Eşmeli erkeklerine senin Sarı Kızlarını yedirmeyi zahmet sayıyorlarsa zıkkım yesinler.’’ dedi. Ben de: ‘‘Baba ben senin dediğini yaparsam sonra benim için ‘‘Eşmeli kadınlara vurulmuş da inek almış onlara’’ derler. Adımı çıkarırlar.’’ dedim. İşte benim patateslerimi satış hikayelerim böyle… Zaten reklamını ‘‘Hakiki Sarı Kızlar Burada!’’ diye yaparak satışını yaptığım bu patateslerden kazandığım hasıla sayesinde üzüm kestiğim bağlarımı satın alabilmiştim.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.