Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
AŞK ADASI ve KAYIP HARİTA ROMAN Hüseyin TURHAL
AŞK ADASI: KAYIP HARİTA - Roman Tarihin peşindeki bir akademisyen ve hayatta kalma ustası bir komando. Pasifik'in ortasında, bir sırrın ortasında kesişen iki hayat. Akademisyen Elara, büyükannesinde...
2. Bölüm

BİRİNCİ BÖLÜM: Şifreli Miras 1. Bölüm

25 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
AŞK ADASI: KAYIP HARİTA

Roman

Hüseyin TURHAL

BİRİNCİ BÖLÜM: Şifreli Miras
1. Bölüm

Elara’nın hayatı, her zaman tozlu parşömenlerin ve unutulmuş dillerin arasında geçmişti. 17. yüzyıldan kalma eski bir günlük, büyükannesinin miras bıraktığı tek eşyaydı ve o gün, o günlük, Pasifik Okyanusu’nun ortasında, haritalarda yeri bile zar zor işaretlenmiş bir felakete doğru yolculuğunun biletine dönüşmüştü.

Günlüğün kahverengi deri kapağını okşadı. İçindeki soluk mürekkeple yazılmış karmaşık İspanyolca el yazısının çözülmesinde geçirdiği uykusuz geceler aklına geldi. Sonunda çözdüğü cümle, beynine bir kanca gibi takılmıştı:

“Isla de Amor. Aşkın ve ihanetin ruhlarının yattığı yer. Kraliyet Hazinesi, yalnızca Kehanet’in işaret ettiği kalpler için…”

Elara, yedi gündür sallanan eski kargo teknesinin güvertesinde, sönük bir fener ışığının altında oturdu. Etrafındaki ıssız okyanusun monoton uğultusu, içindeki kayıp hazinenin heyecanıyla karışıyordu. O, bir hazine avcısı değildi; o, tarihin peşindeki bir akademisyendi. Ancak büyükannesi bu günlüğü ona boşuna bırakmamıştı.

"Düşündüğünden daha fazlası," diye fısıldamıştı yaşlı kadın son nefesinde. "Orada sadece altın değil, bir cevap var."

Ve şimdi, cevabın adresi belliydi: Isla de Amor.

Efsaneye göre, bu ada, yüzyıllar önce batan İspanyol filosu Corona del Mar'ın (Deniz Tacı) tüm zenginliğini barındırıyordu. Fakat hazine, adanın volkanik derinliklerinde öyle karmaşık bir şekilde saklanmıştı ki, hiçbir harita avcısı onu bulamamıştı. Ta ki Elara’nın büyükannesinin günlüğündeki şifreli koordinatları çözmesine kadar.

Sabahın ilk ışıkları, ufuk çizgisini yakmaya başladığında, kaptan omzuna dokundu. "Hanımefendi, işte orası."

Elara, feneri söndürüp kalktı ve iskeleye yürüdü. Gözlerinin önünde, sislerin arasından bir rüya gibi yükselen, yemyeşil, dik yamaçlı, bakir bir toprak parçası uzanıyordu. Isla de Amor. Görüntüsü öylesine cenneti andırıyordu ki, bu kadar ölümcül sırlar barındırabileceğine inanmak zordu.

Fakat adanın hemen önündeki hırçın mercan resifleri ve kayalık kıyılar, tehlikenin ilk işaretiydi. Burası, medeniyetin dokunuşundan nefret eden, vahşi ve korunmuş bir yerdi.

Elara, sırt çantasındaki su geçirmez çantayı kontrol etti: Günlük, uydu telefonu ve pusula. Yanında sadece birkaç günlük erzak ve kararlılığından oluşan sarsılmaz bir irade vardı. Tekneden küçük, şişme bota atlarken, kalbi göğüs kafesinde bir davul gibi çarpıyordu.

Kıyıya ulaşmak için devasa bir dalganın ardından gelen sakinliği kolladı. Botu, mangrov ağaçlarının arasına gizlenmiş dar bir koya doğru ustaca yönlendirdi. Karaya çıktığında, ayaklarının altındaki sıcak, nemli kumu hissetti.

Gökyüzüne baktı. Güneş, palmiyelerin arasından süzülüyor, yemyeşil ormanın derinliklerini gizemli gölgelerle örtüyordu. İçinden bir ses, "Hoş geldin," der gibiydi. Bir başkası ise, "Derhal geri dön," diye fısıldıyordu.

Elara, derin bir nefes aldı. Geri dönüş yoktu. Günlüğü göğsüne bastırıp ormanın karanlık girişine doğru ilk adımını attı.

2. Bölüm

Aynı anda, adanın diğer ucunda, siyah ve yıpranmış bir sürat teknesi kıyıya yaklaşıyordu. Motorun gürültüsü, tropik sessizliği yırtıyordu. Tekneyi kullanan adam, Kaan’dı. Yüzü, güneşin ve denizin acımasız izlerini taşıyordu; sert ve keskindi. Gözleri ise, her an tetikte olan bir avcının soğuk kararlılığını yansıtıyordu.

Kaan’ın hazineye olan yolculuğu, Elara’nınkinden çok daha kaba ve pragmatikti. Onun için Isla de Amor, bir cevap arayışından çok, son bir çıkış yolu demekti. Piyasada, Corona del Mar'ın hazinesini bulacağına dair söylentiler dolaşıyordu ve bu, Kaan’ın yüksek borcunu kapatmasının tek şansıydı.

Tekneyi kayalık bir girintiye saklayıp kamuflaj ağıyla örttü. O da sırt çantasını aldı. Onun çantası, Elara’nınkinden farklıydı: Yedek şarjörler, keskin bir pala ve askeri standartlarda bir telsiz. Kaan, eski bir deniz komandosuydu; macera onun için bir kariyerdi.

"Aşk Adası, ha?" diye mırıldandı alaycı bir ifadeyle. "Göreceğiz ne kadar âşık olduğunu."

Kaan, yürüyüşe başladığında, hemen bir gariplik hissetti. Toprakta taze bir ayak izi vardı. Bir kadın ayağına ait, küçük ve belirgin bir iz.

Kaşlarını çattı. Bu adanın izole edilmişliği efsaneydi. Kimsenin onunla aynı anda burada olması gerekiyordu.

"Güzel," diye düşündü, palasını kınından çekerken. "Rekabet erken başladı."

İzi takip etmeye karar verdi. Elara’nın izi, ormanın daha az yoğun ve sarp bir kısmına, yani adanın içlerine doğru ilerliyordu. Kaan, izleri takip ederken, zihni bir plan yapmaya başladı: Bu kadını bul, haritasını al, sonra da onu burada bırakıp git.

Ancak, izini sürdüğü kişinin bir harita uzmanı olduğunu ve ona rehberlik eden şeyin, bir hazine avcısının asla sahip olamayacağı bir parça olduğunu henüz bilmiyordu: Kayıp bir denizin anısı.

Kaan, yoğun bitki örtüsünü yararak izi takip etti. İleride, şelalenin yakınında hafif bir tıkırtı duydu. İzlenen kişi yakındaydı. Yavaşça yaklaştı, nefesini kontrol etti.

Birkaç metre ötede, suların aktığı kayaların üzerinde duran Elara'yı gördü. Diz çökmüş, elindeki parşömene benzeyen bir kâğıdı inceleyerek bir kaya işaretini günlüğüyle karşılaştırıyordu. Gözleri adanın sırrını çözmeye odaklanmış gibiydi.

Kaan, çalıların arkasından, Elara’nın üzerine atılmaya hazırdı. Tam hareket edeceği sırada, ormanın derinliklerinden gelen keskin, yabancı bir ses duydu. Bu, bir hayvan sesi değildi.

Bir bıçağın havayı kesme sesiydi.

Elara başını hızla sese çevirdi. Aynı anda, Kaan’ın arkasından bir gölge fırladı. Kaan, içgüdüsel bir refleksle kendini yana attı. Arkasından gelen kişi, teni boyalı, elinde ucu keskin bir mızrak tutan, kızgın bakışlı bir yerliydi.

Sürpriz saldırı, iki düşmanın ortak bir tehditle karşı karşıya kaldığını gösteriyordu. Elara, şaşkınlığı bir kenara bırakıp hızla çantasını kaptı. Kaan, mızrak darbesinden sıyrılırken, bir anlığına Elara’ya baktı.

"Arkana bakmayı öğren!" diye tısladı Kaan, sesinde ne bir yardım ne de bir alay vardı, sadece acil bir emir.

Aşk Adası, hazine avı başlamadan önce, ilk dersini vermişti: Burada düşmanlık lüksü yoktu. Burası, bir cennet değil, ölümcül bir labirentti ve iki yabancı, hayatta kalmak için birbirlerine güvenmek zorundaydı. Ya da bir dakika sonra öleceklerdi.

Bu, macera, gerilim ve romantizm temasını kuran bir başlangıçtır. Geri kalan bölümlerde Elara ve Kaan arasındaki işbirliği, adanın tehlikeleri ve onlara saldıran yerlilerin ya da rakiplerin sırrı ortaya çıkarılabilir.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL