AP AZİZ DEDE
( Yedioluk'tan Doğan Işık )
Roman
Hüseyin TURHAL
Anadolu coğrafyası, yüzyıllardır sadece toprak değil, aynı zamanda inançların, sırların ve erenlerin nefesini de taşır. Bu topraklarda yetişen her bilge, her Dede, birer manevi ışıktır. Adıyaman’ın yü...
Yorgunluğun Gölgeleri Aziz Dede, yaşamının son yıllarına doğru ilerlerken, bedeni Kâmil İnsan olmanın getirdiği manevi yükü ve sürekli hizmet etmenin yorgunluğunu taşıyordu. Zehri bal eyleyen, palamutları ışık saçtıran o mübarek güç, artık bedensel enerjiden çekiliyor, Dede’yi yeni bir yolculuğa hazırlıyordu. Dede, bir zamanlar Erenler Meydanı'nda coşkuyla çaldığı üç telli curasını daha az eline alır olmuştu. Artık curanın sesi, coşkulu nefesler yerine, daha çok hüzünlü, derin ve ağır ilahiler fısıldıyordu. Bu sessizlik, talipler için bir işaret, bir uyarıydı. Curanın telleri susarken, Dede'nin gönül dili daha yüksek sesle konuşuyordu. Son sohbetlerinde, Dede artık geleceğe dair planlar yapmıyor, kalıcılık ve ahiret üzerine yoğunlaşıyordu. Nasihatleri, dünyevi kaygılardan tamamen arınmış, sadece ruhun kurtuluşunu hedefleyen hikmet dolu sözlerdi. Son Nefes ve Vasiyet Dede, zamanının geldiğini biliyordu. Meşe ağacının altını, "Kabrim burası olacak," diyerek işaretlemesi, bu bilgiye sahip olduğunun kanıtıydı. Son günlerinde, en yakınlarını ve oğlu Hasan Efendi'yi (Mirasçı) yanına çağırdı. Bu, onun son cem'i, son meclisiydi. Aziz Dede, yatağında otururken, sesi zayıf ama sözleri keskin ve netti: "Ey canlar! Size üç emanet bıraktım: Aşk, Doğruluk ve Hizmet. Curayı susturabilirler, türbeyi yıkabilirler, ama gönlünüzdeki doğru yolu asla ellerinizden alamazlar. Eliniz, diliniz, beliniz temiz olduğu sürece, Hakikat güneşi sizin üzerinizden hiç batmayacaktır." Oğluna ve ocağın diğer Dede'lerine, Kur'an'ın batıni sırlarını asla nefsani çıkarlar için kullanmamalarını, sadece halka hizmet yolunda rehberlik etmelerini vasiyet etti. Meşe ağacının altındaki o kutsal yeri asla unutmama ve orayı barışın makamı yapma sözünü aldı. Yedioluk'ta Sessizlik (25 Nisan 1966) O mübarek gün, 25 Nisan 1966, bir bahar sabahı, Güneş Yedioluk tepesine doğarken geldi. Aziz Dede, hiçbir acı ve ıstırap çekmeden, sadece derin bir teslimiyetle son nefesini verdi. Bedeninin bu dünyadan ayrılışı, bir vedadan çok, nurun kaynağına dönüşü gibiydi. Haber, dağlarda yankılanan bir çığlık gibi hızla yayıldı. O gün, sadece Adıyaman değil, çevre iller de yasa büründü. Cenaze töreni, Dede'nin hayatı boyunca savunduğu toplumsal birliğin en büyük gösterisi oldu. Alevi, Sünni, Kürt, Türk... binlerce insan, Dede'nin tabutunu omuzlamak, ona son bir muhabbet göstermek için Yedioluk'a akın etti. Dede'nin vasiyeti yerine getirildi. Naaşı, o ulu meşe ağacının gölgesine, Şahmir Oluklu Tepesi'ne taşındı. O, artık beden olarak toprağa karışıyor, ama ruhani varlığı o tepeye, ışık saçan palamutların koruması altına yerleşiyordu. Cura susmuştu. Ancak Dede'nin bıraktığı Hak Nefesi, tüm Anadolu'nun üzerinde bir feyz bulutu gibi asılı kalacaktı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.