Bazen
gözlerimin yeþilini gölgeleyen
kahveye umuttun
bazen de avuçlarýmýn arasýna saklanan
koca bir çocuktun
ve sen bana lütuftun
hasretin koynuna
mum yakýp
seviþtiðimizi ne çabuk unuttun…
sonra
araladým harflerin perdesini
karanlýktý
sana baktým
yýldýzlar kadar çoktun
ayýn sunaðýnda
örtüsüz
kelimesiz
çýrýlçýplak masum bir çocuktun
evet ne de çoktun…
hiç bilmesem seni
ve hiç görmemiþ olsam
yüreðinin renklerini
kendine saðýr topraklarda
kurumuþ bir dal olsam mesela
sessiz ormanlarda
ses versem yokluðuna
gülümsese yapraklar
çatýrdasa aðaçlar
ve hiç ölüm görmemiþ olsa bu topraklar
yine de sever miydin beni...
sarýlsan þimdi bana
týpký eskisi gibi
tüm coðrafya uyusa kollarýnda
Mezopotamya aðlasa
yüz sürse
yüzümün kabuk tutmuþ yaralarýna
oluk oluk aksa
Dicle yaðmur toplasa
kirpiðimin baðýndan
ve aþk ölse
daðýlsa su
en narin kýyýsýndan
yýrtýlsa zaman
yine kelimesiz mi severdin beni
gördüðüm rüyalarýn adý
aþk olmasa…
yine…
gözlerimi kaçýrsam gözlerinden
saçlarýmý tarasan mesela
bir eylül sabahýnda
kasým soyunsa omuzlarýmdan
bütün peronlar
hýnca hýnç ayrýlýk dolsa
kýzým annesini arasa
sisli bir Akdeniz akþamýnda
aþk ölse
kuþlar yýkasa
bedenimin senli sayfalarýný
Eyüp Sultan’da
yine sever miydin beni
aylardan temmuz olsa
biliyorsun sevgili
kýrmýzý defterimde yanýk izi
savaþýn ortasýnda kalmýþ çocuk gözleri
söylesene
senin gökyüzün ne kadar mavi…