Zamanla yýkanacak tutkulu düþleride aldý ahýn.
Ne sen böyle bir ölümü hak ediyordun
yaðmur damlasýyla irkilen balýklar gibi,
ne de ben, tanýdýk kentinin þiirinde meçhul misafir!
Hiç, bir bilinmezliðin en güzel tanýmlamasýydý oysa
gecelerin sanrýlarýnda þehirleri saklarken saçlarýn!
Eski filmler gibi,
çözünürlüðü düþük hayallerin vardý pembeyi severken
dahasý erkek olmayý merak edip, sýrlý kadýnlýðýnýn.
Ne çok bilmek isterdin;
’bir insan kaç defa ölebilir, ölmeden’
kelimelerin en sessizlerinden çekip
portakal kabuklarýný diþlediðin saatleri özleyip!
Sonra erkek adam olmak için
ne kadar kan akýttýðýný bir yerlerinden, bilmek isterdin!
Ýlla kan akmalýydý, gözlerinle görmeliydin þeytaný
inanabilirdin o zaman belki sevgiye, kadere belki de!
Bir de hikayesiz saatleri varken gümüþ kolyenin
içine koyduðun son resim olurdu görücü bir Azrail’in.
Ellerini uzattýðýnda artýk tutumayacaðýný bildiðin
hayali olurdu olur olmaz göz bebeðini uyuttuðun saatlerin.
Tanýdýk bir yüzün
sevmediðin hüzün
devam ederken kirletmeye her öðün;
yazýlmýþ yüzlerce söze aþýk olup büyümek istediði küçüklüðün.
Hiç beklememelere takýlýp kalmadan
sarý ýþýk da elinde peçeteyi yere attýn.
Aðzýndan çýkacak kelebekleri görmek istemedi, kimse.
Bu yüzden yüreðini týrmalayan týrtýra kaldý onca bahane!
Bunlarý da zaman yýkadý aðlý tutkularýn adýna
bunlarý da sanýrým, sen susup bir daha aðlamayýnca!