gecelerinde yýldýzlar söndürülürken
dilimizi mühürleyip elimizi baðlarlardý
ayaklarýmýz titretemezdi yeri
ucu sivri karanlýklara hapsedilirken…
çelik zemberek saplanmýþ küçücük dünyamýz
pas tutmazdý kýpýrdayamazdý da
yaþamak gelip çekecekti içimizden tutarak
götürecekti ‘huzur-aver’ denilen yerlere
büyütecekti
beklerdik hep…
kýrýklarý çoðalýrdý sessizliðimizin
onulmaz bir anlamsýzlýðýn hýrsý taþarken
akardýk içimize
içimize toplanýrdýk…
gün açýlýnca koþamazdýk kenarýna pencerelerin
görmemeliydik dýþarýyý
açýlmamalýydýk dýþarýya
dallý güllü evore perdeler doyurmalýydý
çocukluðumuzu…
saklýyorlardý büyükler
biteni
ve
daha hiç olmayacaklarý…
’sancýlý vakitlermiþ’ büyük insanlarýn sýðdýðý
o minicik kutudan çýkan bu tiz ses ne diyordu
anlamayacaktýk hiçbir vakit…
belki
yýllarý verseydiler gücümüze
sallandýrabilirdik umut aðaçlarýnda
ki
dal
budak
meyve hepsi biz olurduk
geleceðe hediye…
neydi o zamanlar
kimindi o þehirler
þimdi
nerede o çocuklar...
soran
umrunda taþýyan
olur mu...