MENÃœLER

Anasayfa

Åžiirler

Yazılar

Forum

Nedir?

Kitap

Bi Cümle

Ä°letiÅŸim

Sadi... Emerson
tacettinfidan

Sadi... Emerson


"Sadi"
- Ralph Waldo Emerson (Relf Valdo Emersýn)

Korularda aðaçlar,
Güdülenen inekler,
Okyanusta gösteri yapar pullu sürüler,
Havaya sýkýþýrcasýna yapýþýr kuþlar,
Kuzeyin göllerine doðru uçar rüzgârýn taþýdýðý ördekler,
Sürüler halinde otlar dað koyunu,
Kampta ve kentte birbirlerine yoldaþ olur insanlar,
Fakat þair bir yerde yalnýz yaþar.

Erile çengi vermiþ olan Tanrý,
Tüm fanilere arzuyu,
Nefes alan tüm insanlarýn menfaatýna,
Müzekkereye peþ peþe þöyle bir emir ile vermiþ, “bigane Kal;“
Parlak ödüle, bu uyarýyý ilave etti,
Der þairler -
Ýki kiþi beraber oynadýklarý zaman,
Çeng, dili tutulmuþ ahmak gibi kalacaktýr.
Çoðu gelebilir,
Ama bir tanesi þarký söyleyecektir:
Ýkisi tele dokunacak,
Çeng yine dili tutulmuþ ahmak gibi kalacak.
Bir milyon kiþi bile gelse
Hikmetli Sadi bir yerde yalnýz yaþar.

Yine de Sadi insanoðlona aþýktý, -
Tamahkar kimseye bile maðara veya sýðýnakta duvar örmedi, -
Holde ve çardakta,
O hepsini arýyor,
Asla üleþtiremez
Kendi Ýranlý izleyicilerini;
Kulak vermeleri gerekir,
Zevkle kýpkýrmýzý ve korkuyla bembeyaz olsunlar,
Halen ona refakatçi yok,
On kiþi yahut bir milyon da gelse,
Hayýrlý Sadi bir yerde yalnýz yaþar.

Sadi’nin yalnýz yaþadýðý yerde siz ihtiyatlý olun.
Altýn lambanýn etrafýnda memnuniyetle
Orman mabutlarý ordugâh kurar,
Orada temiz kalpli hizmetçi kýzlar ve asil gençler
Hakikat adamý tarafýndan nezaketle karþýlanýr.
Ona en çok ihtiyacý olanlar hep hüsnükabul edilir,
Tükettikleri pýnarý beslerler:
Zira en büyük ihtiyaç
En iyi ameli çeker:
Ama, ey muhalif, sizin beyhudeliðiniz eksik olsun,
Çalým satan tarafýnýzý da hiç göstermeyin,
Canýný sýkmasýn tiksindirici hilekârlýk
Ýnsanlarýn gönüllerini neþelendireni.

Üzgün gözlü Derviþler hemencecik
Ebedi aðýtlar çürüyecek derler;
Katiyen ýþýðýn alevinde
Gece yarýsýndaki titreyiþini unutma;
Ve taþkýn öðlen vaktinde bile,
Kurtlarýn mehtaba havlayýþlarýný iþit;
Tatlý eðlencenin çardaðýnda ise
Uzaktaki Ýntikamcýnýn ayak seslerini duy;
Ve titre o müthiþ Kuvvetlerin önünde
Kibirli olan, bizi affetmeyen kimselere.
Böyle vaaz eder üzgün gözlü Derviþler;
“Þair, siz Allah’a ders vermek istediðiniz vakit, ve
Kendinizi onun mübarek zirvesine kaldýrdýðýnýzda,
O size acý pýnarýndan pelin gönderir; der ki
Gidin yolunuza, ve Misket þarabýnýn
Övgülerini içmeyin, ama
Eðer refiklerinizin nefret amellerini yaparsanýz,
Sükünet dünyanýzý ödünç vermiþ olursunuz.
Sizi beslemiþ olan beyaz gögüslere vurun,
Kelle altýna sivri dikenleri de doldurun
Sizler onlardan gönenç almalýydýnýz.
Zira ýstýraptan ve cürümden
Yürek, ulvi irfan çeker.“
Ama nedense yüce tanrýlarýn
Faciaya aþýk olduklarýna inanmýyorum;
Çünkü Sadi güneþin ta içinde yaþadý,
Ve þükretmek onun piþmanlýðýydý;
Tabi Kýl-kumaþlara ve kanlý kýrbaçlara,
Faal eller ve gülümseyen dudaklar vardý;
Buna raðmen, o yýkýntýlarýný doðru yorumladý,
Haberi kendi halkýna hemen ulaþtý.
Yüreðinden güneþ ýþýðý nakletti o
Her saydam sözü aydýnlattý;
Hürmet eden Ýran’ýn, Sadi’nin ne demek istediðini
iyi öðrenmesi gerekir;
Zira her gece Sadi’nin yýldýzlarý etrafa ýþýk saçtý
Nureddin Abdurrahman Cami’den daha parlak bir günde.

Ýlham perisi Sadi’nin döþeðinde fýsýldadý;
Ey uslu Sadi, dinleme,
Teþvik edilmiþse övgüyle nükten,
Susuzluktan ve iþtahtan
Sana ait olmayan yeteneklere,
Aykýrýlýðýn oðullarýna.
Ey doðu sabahýnýn güneþi, katiyen,
Yalanýn ve tahkirin peþinden gitme,
Ýhbar et, ifþa et ifþa edeni, ve
Gökyüzüne týrmanmak için istif et tepeleri;
Býrak tanrýcýyý, tanrýtanýmazý, tüm [çok] tanrýcýyý,
Tanýmlayýp münakaþa etsinler nasýl listeleyeceklerini, –
Þiddetli muhafazakâr, þiddetli muhrip,
Ama, sen, ey neþe-verici ve zevk bilen adam,
Savaþ bilmeyen, cürüm bilmeyen,
Nazik Sadi, naðmelerine dikkat et.
Önemseme kavgacýlarýn dediklerini,
Sadece Sadi’ye laik þeye ehemmiyet ver.

Býrak da koca dünya devamlý koþuþsun
Savaþ ve ticaretle, kampla ve kentle.
Bin kiþi kazacak ve yiyecek,
Binlerce teri demirhanede ve ocakta,
Ve yelkenliyle mor denize çýkacak binlercesi,
Ve savaþ darbesinin alýþveriþine düþecekler,
Yahut da kalabalýða boðacaklar çarþý ve pazarý.
Bazen savaþ bitecek, ve huzur geri dönecek,
Ve eski þehirlerin yandýðý yerde yeni þehirler yükselecek,
Önce bir adam benim bayýrýma týrmanacak,
O kimse altýn naðmeleri deveran edecek;
Býrak becerebildikleri kadar yapsýnlar,
Sen sadece Sadi’ye laik þeye ehemmiyet ver.
Canlýyý ölülerin arasýnda ara:
Ýnsan insanda hapsedilmiþtir.
Yalýnayak gezen Derviþ fakir deðildir,
Eðer o, talih sinesinin kilitli kapýsýný açmýþ ise.
Gözünün ne gördüðünü
Þevk ile parlatýr onun dilinin renklerdiði,
Ve þefkatli yüreðinin hissettiði þeyleri,
Müsavi ateþle senin yüreðin eritecektir.
Zira, ilham perilerinin ýþýk saçtýðý,
Ve narin ikna ile dokunduklarý kimse,
Sözleriyle fýrtýnalý bir rüzgar gibi
Dehþet ve hüzün getirir onlarýn kanadýna;
Onun her hecesinde
Hakiki yaradýlýþ pusudadýr;
O gece yarýsýnýn karanlýðýnda konuþtuðu halde,
Semada yýldýz yoktur, dünyada kývýlcým yoktur;
Ama hala kulak verenin gözünde
Dünya esrime içinde yüzer,
Orman dalgalanýr, sabah seher çýkar,
Çayýrlar uyur, göller kýrýþýr,
Yapraklar kýrpýþýr, çiçekler þahýslar gibidir,
Ve yürek misali çarpar hayat taþta veya aðaçta.
Sadi! senin sözlerin çok uzaða eriþecek;
Güneþler doðar ve batar, yerleþir, Sadi’nin söylevinde.

Ve ilham perisi Sadi’ye þöyle dedi;
Sen ye insanlarýn reddettiði yiyeceði;
Senden firar eden mallardan sen de kaç;
Hiç bir þey arama; Kýsmet seni arar;
Takma, dalma; tüm iyi þeyleri alýkoy
Ebediyet derinliðinin yarý yolunda;
Küçük adalarý gözle doldurmayý arzu etme
Sana cennet kuþlarýný getirsinler diye;
Baðlýðýnda kenarý sana aittir
Tüm süslü makamýn ve þarkýnýn;
Ýrfan sahibi Hz. Ali’nin güneþ gibi parlayan sözleri
Pazar yerinde atasözleri yerine geçer;
Krala yakýþýr marifetin deldiði daðlardan
O el arabasýný sürerken ýslýklar zahmetli öter.
Denizleri seðirtme, insanlarý eleme,
Bir dost veya bir þair bulmak gayesi ile;
Dikkatle bak, o kapýdan bakýyor,
Dikkatle seyret onun yerdeki gölgesini.
Sayýsýz kapýlar aç,
Allah örtüsü kaldýrýlmýþ cennete
Hakikat selini, hayýr selini, döker
En yüksek melekler sýnýfýndan gelenin ve
kanatlý çocuk baþý olarak resmedilen meleðin gýdasýný;
O kapýlar insandýr; toplum dýþý býrakýlmýþ olan parya,
Artýk müþfik, ve Mükemmel Belleðe kabul eder seni.
Hiç arama senin çiftlik duvarýnýn ötesinde
Sana her þeyi verebilen Kurtarýcýyý.
Þimdi sen senin kapýnda otururken,
Sarý döþemeli çölün üzerinde,
Saçý aðarmýþ kocakarýlarýn
Saçma dedikodularýný, antik výzýltýlarýný dinlerken,
Bak, Sadi, itibarlarý yükseliyor
Haþmetli yaradýlýþýn yükseltisine doðru,
Ve kaim sýr gözler önüne serilmiþ
Hileli Zaman nafile gizlenmiþ
Hakir maskeli kutsal tanrýlar
Sana meyillemiþ senin evsahibilik külfetlerini.




Ýngilizce:




"Saadi"
- by Ralph Waldo Emerson


Trees in groves,
Kine in droves,
In ocean sport the scaly herds,
Wedge-like cleave the air the birds,
To northern lakes fly wind-borne ducks,
Browse the mountain sheep in flocks,
Men consort in camp and town,
But the poet dwells alone.

God who gave to him the lyre,
Of all mortals the desire,
For all breathing men’s behoof,
Straitly charged him, "Sit aloof;"
Annexed a warning, poets say,
To the bright premium,—
Ever when twain together play,
Shall the harp be dumb.
Many may come,
But one shall sing;
Two touch the string,
The harp is dumb.
Though there come a million
Wise Saadi dwells alone.

Yet Saadi loved the race of men,—
No churl immured in cave or den,—
In bower and hall
He wants them all,
Nor can dispense
With Persia for his audience;
They must give ear,
Grow red with joy, and white with fear,
Yet he has no companion,
Come ten, or come a million,
Good Saadi dwells alone.

Be thou ware where Saadi dwells.
Gladly round that golden lamp
Sylvan deities encamp,
And simple maids and noble youth
Are welcome to the man of truth.
Most welcome they who need him most,
They feed the spring which they exhaust:
For greater need
Draws better deed:
But, critic, spare thy vanity,
Nor show thy pompous parts,
To vex with odious subtlety
The cheerer of men’s hearts.

Sad-eyed Fakirs swiftly say
Endless dirges to decay;
Never in the blaze of light
Lose the shudder of midnight;
And at overflowing noon,
Hear wolves barking at the moon;
In the bower of dalliance sweet
Hear the far Avenger’s feet;
And shake before those awful Powers
Who in their pride forgive not ours.
Thus the sad-eyed Fakirs preach;
"Bard, when thee would Allah teach,
And lift thee to his holy mount,
He sends thee from his bitter fount,
Wormwood; saying, Go thy ways,
Drink not the Malaga of praise,
But do the deed thy fellows hate,
And compromise thy peaceful state.
Smite the white breasts which thee fed,
Stuff sharp thorns beneath the head
Of them thou shouldst have comforted.
For out of woe and out of crime
Draws the heart a lore sublime."
And yet it seemeth not to me
That the high gods love tragedy;
For Saadi sat in the sun,
And thanks was his contrition;
For haircloth and for bloody whips,
Had active hands and smiling lips;
And yet his runes he rightly read,
And to his folk his message sped.
Sunshine in his heart transferred
Lighted each transparent word;
And well could honoring Persia learn
What Saadi wished to say;
For Saadi’s nightly stars did burn
Brighter than Dschami’s day.

Whispered the muse in Saadi’s cot;
O gentle Saadi, listen not,
Tempted by thy praise of wit,
Or by thirst and appetite
For the talents not thine own,
To sons of contradiction.
Never, sun of eastern morning,
Follow falsehood, follow scorning,
Denounce who will, who will, deny,
And pile the hills to scale the sky;
Let theist, atheist, pantheist,
Define and wrangle how they list,—
Fierce conserver, fierce destroyer,
But thou joy-giver and enjoyer,
Unknowing war, unknowing crime,
Gentle Saadi, mind thy rhyme.
Heed not what the brawlers say,
Heed thou only Saadi’s lay.

Let the great world bustle on
With war and trade, with camp and town.
A thousand men shall dig and eat,
At forge and furnace thousands sweat,
And thousands sail the purple sea,
And give or take the stroke of war,
Or crowd the market and bazaar.
Oft shall war end, and peace return,
And cities rise where cities burn,
Ere one man my hill shall climb,
Who can turn the golden rhyme;
Let them manage how they may,
Heed thou only Saadi’s lay.
Seek the living among the dead:
Man in man is imprisoned.
Barefooted Dervish is not poor,
If fate unlock his bosom’s door.
So that what his eye hath seen
His tongue can paint, as bright, as keen,
And what his tender heart hath felt,
With equal fire thy heart shall melt.
For, whom the muses shine upon,
And touch with soft persuasion,
His words like a storm-wind can bring
Terror and beauty on their wing;
In his every syllable
Lurketh nature veritable;
And though he speak in midnight dark,
In heaven, no star; on earth, no spark;
Yet before the listener’s eye
Swims the world in ecstasy,
The forest waves, the morning breaks,
The pastures sleep, ripple the lakes,
Leaves twinkle, flowers like persons be,
And life pulsates in rock or tree.
Saadi! so far thy words shall reach;
Suns rise and set in Saadi’s speech.

And thus to Saadi said the muse;
Eat thou the bread which men refuse;
Flee from the goods which from thee flee;
Seek nothing; Fortune seeketh thee.
Nor mount, nor dive; all good things keep
The midway of the eternal deep;
Wish not to fill the isles with eyes
To fetch thee birds of paradise;
On thine orchard’s edge belong
All the brass of plume and song;
Wise Ali’s sunbright sayings pass
For proverbs in the market-place;
Through mountains bored by regal art
Toil whistles as he drives his cart.
Nor scour the seas, nor sift mankind,
A poet or a friend to find;
Behold, he watches at the door,
Behold his shadow on the floor.
Open innumerable doors,
The heaven where unveiled Allah pours
The flood of truth, the flood of good,
The seraph’s and the cherub’s food;
Those doors are men; the pariah kind
Admits thee to the perfect Mind.
Seek not beyond thy cottage wall
Redeemer that can yield thee all.
While thou sittest at thy door,
On the desert’s yellow floor,
Listening to the gray-haired crones,
Foolish gossips, ancient drones,—
Saadi, see, they rise in stature
To the height of mighty nature,
And the secret stands revealed
Fraudulent Time in vain concealed,
That blessed gods in servile masks
Plied for thee thy household tasks.






© 2011 - Ralph Waldo Emerson (Relf Valdo Emersýn)

Bildiri:
Bu eserin sahibi Ralph Waldo Emerson’un yukarýda Ýngilizce "Saadi" baþlýklý þiirinin üstte Türkçe "Sadi" adlý çevirisi Tacettin Fidan tarafýndan yapýlmýþtýr. Tüm haklarý mahfuzdur ve eser sahibi þaire vede varislerine aittir.

Ýnternet kaynaðý/Online source:
www.emersoncentral.com/poems/saadi.htm

Eserin asýl kitap kaynaðý/Original source:
Emerson, Ralph Waldo: 1899, Early Poems of Ralph Waldo Emerson, New York, Boston,


*
- Sadi Hakkýnda:

Sadi (Farsça: سعدی شیرازی Sa’adī-e Shīrāzī; d. 1185 - ö. 1283 ya da 1291?), Fars þairi.
Ýran’ýn Þiraz kentinde doðmuþtur. Çocukken babasýný kaybedip dedesi ve amcasý tarafýndan yetiþtirilmiþtir. Daha sonra Baðdat’a gidip Nizamiye Medreselerinde öðrenimini tamamlamýþtýr. 30 yýl boyunca Hindistan ve Kuzey Afrika’yý dolaþtýktan sonra 1256’da memleketi
Þiraz’a dönerek þiirler yazmaya baþlamýþtýr. Günümüzde en iyi bilinen eseri Gülistan’dýr. 1291’de öldüðü düþünülen Sadi Þiraz’da gömülmüþtür. Günümüzde Sadi’nin kabristaný Sadi Türbesi, Þiraz’ýn baþlýca turistik mekânlarýndandýr. 21 Nisan (Ýran Takvimi: 1 Ordibeheþt) "Sadi Günü" olarak anýlmaktadýr.
- Kaynak: tr.wikipedia.org/wiki/Sadi


*
- Ralph Waldo Emerson (Relf Valdo Emersýn) Hakkýnda:

Ralph Waldo Emerson (25 Mayýs 1803 - 27 Nisan 1882) ABD’li düþünür, yazar. Amerikan transandantalizminin en önemli temsilcidir.
1803 yýlýnda Boston’da doðdu. Babasý ve dedesi Protestan papazýydý. 1826 yýlýnda Harvard Üniversitesinden mezun oldu. Emerson da babasý gibi papaz oldu ve 1829’da bir Üniteryan kilisesinin rahipliðini üstlendi, ayný yýl Ellen Louisa Tucker ile evlendi. Eþi 1831’de öldü. 1832’da ruhsal bir bunalýmdan dolayý rahipliði býraktý. Bu kararýnda karýsýnýn ve erkek kardeþlerinin ölümünün payý büyüktü. Biçimsel dinin geçerliliðini yitirdiði kanýsýna varan Emerson 1832-33 yýllarýnda ilk Ýngiltere yolculuðuna çýktý. Wordsworth, Landor, Coleridge, John Stuart Mill ve Carlyle’ý tanýdý. Sonradan kendisini onlarýn izleyicisi olarak görecekti. Boston’a döndüðünde kendini gezilere ve konferanslara veren Emerson böylece ülkenin tümünü yakýndan tanýma olanaðý buldu. 1835’de Concord Massachusetts’de bir ev aldý ve ikinci eþi Lydia Jackson ile evlendi. Concord’da Nathaniel Hawthorne ve Henry David Thoreau ile dost oldu. Eskiden verdiði vaazlarýn yerini konferanslarý aldý. Zamanla ünü ABD’yi aþtý, Avrupa’ya kadar yayýldý. Nietzsche, "kendimi Emerson’a o denli yakýn
buluyorum ki onu övmekten çekiniyorum, çünkü kendimi övmüþ gibi olmaktan korkuyorum" diyordu. Birkaç yolculuk sayýlmazsa hep Massachusetts Concord kasabasýnda yaþayan Emerson 27 Nisan 1882’de öldü.
- Kaynak: en.wikipedia.org/wiki/Ralph_Waldo_Emerson
Sosyal Medyada Paylaşın:



(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.