Gün erken iner bu küskün þehre
bu kara etekli ovaya, týlsýma
bakýþlarýn mesaisi baþlamamýþ iþçiliðinde
bitkin ve gürültüsüz iner yaþamak tutkusu…
hali hazýrdadýr memleketimin
daðlar ötesi zarflardan çýkan mektuplarýn
satýr baþlarýndan gelir kokusu
ana kucaðý, baba ocaðý, kardeþ yanaðý
ah kimsesiz tüten baþýmda yangýn
ah iki adýmý bile yanlýþ atmak korkusu
nasýrlaþmýþ ihtiraslarýyla insanýn
hayata demirlemek gibi düþsel avuntusu
olurdu unutkanlýðýn manifestosunda
bir solgun kalifiye yalnýzlýk
kalabalýklarýn ortasýnda
ve agoralarýn buðusunda zaman…
göz emeði el nuru mudur þimdi kuduran deniz
kavgasýný ötelerden duyduðum küçümen yalýlara
gýcýr bir çerçeve içinden bakan…
ýslak dudaðý tuz, baðrý kurak yansýsý
þapkasýný saygýyla önüne eken gönlüm
gemilerin telaþla taþýdýðý sen misin söyle
gündoðuda ince bir siren, þimalde narin kudümle
tuzlu ritmiyle inip çýkan kaçak bir müzik
demir parmaklýklarýnda Galata’nýn
ha düþtü ha düþecek
çocuklarýn süt kokulu korkak bakýþlarýnda
ne kadar da yamalýdýr hayat
ve elbisesiz bile gözükebilir bazen
bazen de uzuvlarý çýplak
birkaç arkadaþ gelir sabahlarý semte
sonra bir balýk vurgunudur gider
dudaklardan düþen kývrýmlý tümcelerde
her özne kendi gerçeðini bekler
ve tedavülden kalkmamýþ bir hayali
gerçek kýlmayý yeðler insan
bu yüzdendir iþte bendeki düþ meraký
ve ‘benim adým çocuktur’ sýrf bu yüzden
yýllardýr saçlarýmda yýðýnla pas
yýðýnla kir, çamur ve yað(mur) varken
bedenimi örttüðüm hayatlardan
bana düþen yoðun bir yalnýzlýk tortusu
alnýmda kara bir bataklýk rengidir hüviyetim
her acýyla derinleþen solgun bir fotoðraf
gözlerimdeki þipþaklarda
her acýyla dimaðýma kalkan kýrlangýçlar
masumiyetlerine gülümsediðim
saçlarýmda hep ayný kir olsa bile
burasý o tozlu payitaht
burasý çocukluðumun Ýslambol’u
eski bir þehrengiz gibi unutulmuþ
övgüye mazhar yüzümdeki hüsün
ve sen Gülnihal: ulaþýlmazlýðýn þiiri
bu denli kýsa, bu denli uzun…
gün erken inerken bu küskün þehre
ellerimde tertemiz bir düþ jeli
ellerimde hüzün ve mavi!