Ne içindeyiz hüznün ne de dýþýnda bir kar uykusu bu dava
uyuduðun kadar ölür uyandýðýn kadar dirilirsin bu havalarda…
þehir beyaz bir tenle oynaþmaya baþlayalý
sokaklar kendiyle oturur oldu görünmüyor köþe baþlarý
iki sokak kedisi olmak vardý sevgili olmak için
özlemekse eski plaðýn çizilmiþ sesiyken
“iki masa dört tabure Agop’un meyhanesinde”
yeterdi ýsýnmak için sýcak bir sesle dertleþmeye.
ne çok uzaksýn kadehime ne de tutacak kadar yakýn
bildik sancýlar iþte içine doldurulmuþ bir yýðýn meze
iki ufak patlatsak Galata’ya karþý silkelenir mi gök kubbe
öyle gözükür gözüme saçaktan sarkan buzlar kýlýçtan
öyle sarhoþum ki ne beyazdan ne nazdan
bilirsin ki aþktan!
cebi delinmiþ bu dünyanýn yoktur cepkeni
be hey Allahsýz nereye götüreceksin malý serveti
yetmez mi gam yüklediðin þarkýlar geceye düþeli
sözle seviþeli susmaz oldu pencerede yaðmur
Yonos kalesiyle baksak þehre içimiz deniz izi
bir deli taþýdýr oturulan birde yüzümle yaðan kar
ne çok benzeriz kendim sanmaya baþladým seni…
çocuktuk kýzaklarda kayalý çok oldu mazi bu
þehirleþtikçe yoksullaþtý insanoðlu
tav olurduk kestaneye þimdi þekeri bile yavan
dumansýz evlere hapsolalý geçmiþ çini sobalarda yanar
bir de özlemesem babamý üþümezdim bu kadar
gittiði gün giydim sýrtýma cesaret hýrkamý…