Yazasým var sana Nazým
ruhun sirayet eden ülkemde
iki coðrafya arasýnda bir patiska gibi yýrtýlan
Hazar çanaðýnda gözyaþý biriktiren
mahpus gözlerindi dünya penceren
demirden, ömürden kendine yazýlan mektuplar
hümanist dilinde pelteleþen sitem
küskün ve soðuk bir acý
mezarýna gözlerimle gönderdiðim rüzgâr
karlý kayýn ormanýnda þiirlerini öptü
izini süren her dizem
Ýstanbul bakýþlý
hasret dokunuþlu
memleket duruþlu
ayazý keskin bir duayla geçiyor serviliklerden
ne kadar döksem memleketin ahvalini
daha bir üþür içimdeki korku
buðulu bir kýrmýzý içim dýþým
ve Nazým
bu ara üstümde bir kar uykusu
ne hazin öyküdür yýllar sonra anlaþýlmak
ve uyanmasý insan korosunun
yüzüm solgun, baþýmda terörist bir aðrý
dizelerim çiðnenmiþ karanfil kokusu...
meyvesi taþlanýyor ülkemin
aðaçlar yapraklarýný dökmek üzre
son/ran/dan bir bahar geçiyor bulutlarla
yaþamaksa; bu lambanýn kör karanlýðýnda
sýkma portakal baþý yaþmak
þapka devrimine inat
yaþamak;
aðaçlar çoðul ve prangalý
ormanlar kardeþ deðil
lümpenlere her yerde rastlamak mümkün
parmakla gösterilirken bu azýnlýk
diyorum ya yazasým var sana
aðýr aksak benzim sarý
suratým asýk
içim sak ve saklý bir koru
dilim sarhoþ karanfil
dibi þarap tortusu
hüznüm üzüm buðusu
yeniden nüksetti bu politik hastalýk
Kadýköy Ýskelesi’nde kelepçe sesleri
adalarýn dalgasý ve açýklarda motor sesi
Erkin gemisinin ayakyolu ve sintine ambarýydý
kapatýldý Ran o an
hadi ordan dön yan iþte o an vurulsam
gömsem deve kuþu gibi baþýmý
savursam en okkalý acý dilimi
küfürüm bu dizelerde geçmemeli...
sekiz nisanda aç kaldý dili
hasreti ciðeri ve sevdikleri
vatan öksüz, memleket öksüz
memleket mehmet, mehmet memleket
aldý gitti dalgalar Hikmet’i
aklandý Karadeniz hýrçýn bir þat
her damlasý hikmetli...
gözlerin geliyor aklýma en mavisinden
desem ki ayný topraktan alazlandý yakýnlýðýmýz
bir Selanik türküsüdür karýlan sancýmýz
belki de bu yüzden kaným kaynýyor þiirlere
bu yüzden içim yanýyor memleketli dizelerinde
Nazým , Paþa torunu
iþçi yolcusu
tarihin dev konuðu
þiirimin Türkçe soluðu
bir gece konuðum olsan içimde buzlar çözülür
sözün cümlesi þaha kalkar hür bir atýn yelesinde
memleketine hayran mavi gözlerinde dev bir çocuk
ceplerinden hürriyet çýkarýr bayram þekeri niyetine
þarkýlar sevdalý tütün kokar
duman duman saklanan özleme uðurlar
siyah beyaz Ýstanbul hatýrasý
perde arkasý deklanþöre yansýyan
sorma gitsin!
yazasým var sana içim küllüm yangýn yeri...
emperyalizme baðlanan kuþaðý çözen dil
putlardý yýkýlan cehaletin liðmelenmiþ söz kekrelerinde
altý ay alacaklýydý içindeki þiir mahkemeden
Ýstanbul sarnýçlarýnda özgürlüktü akan su
ve aþký imzaladýðýn kadýnlar
Nüzhet,
Lena
Piraye
Münevver
Galina
ve son yoldaþý Vera
memleket gibi sevdin kadýnlarýný
Galina dýþýnda hepsinin bir þiiri vardý
uzak aþklara dökülen el yazmasý nameler
sen Zührelerine de uzak hasretle yaþadýn
memleket memleket uzadý içinde mektuplar
„aslolan hayattýr” iki kelimeye hayat sýðdýrmak
ne büyük devlet özgürlük
ne Zühre ne Tahir olmak gerekir aþk için
þair olmak zor iþtir
ve Nazým
memleket sevdasýndan ayýp mýdýr ölmek...
içimde sað çýkmayan bir þiir
içimde mezarsýz bir þair
memleketin ahvali bildiðin gibi
Nazým yeni þiirler yaz...
Anadolu’da bir köy mezarlýðýný derin derin kazdýk
hepimiz sana ulu çýnarlarýz...
soðuk bir ülkeye sýcacýk selamlarla...