Þimdiki zaman hikayesi bu…Guguklu saatin kukumav kuþlarýný vurmuþ göktaþlarý...Isýrgan tarlasýna saklanmýþ an yüzüstü býrakýp kendini…Nihayet geldi diye söylenmiþ kimseler…Herkes yanlýþ anlamýþ.
Su olduðunu bilmeyen deniz gibiyim
Deli baldan þifa uman,
El pençe divan
Kocaman bir duyguyu bastýrdým,
Daðýtýp duruyorum usulünce
Acýdý kanarak içtiðim su,
Yerimi de yadýrgýyorum sonda ki
Ýçim gayya kuyusu
Nasýl diyeyim…Ýþte öyle
Ýki ayrý dilde söyleniyor,
Bu saatten sonra
Bu saat kaç beyhude
Bana Türk’çe söyle
Ovuþturuyor gözlerini dün
Batýyor mahmur gece
Birazdan gün devrilir,
Nabzýmýn üzerine
Ben yine…
Avcuma el çizmeye çalýþýrým kendimce
lodos kahverengisi olursun sen,
Kaçýrýlmýþ gözlerinle
Yoklarken yarýn dünü
Ben renk vermem meþrebimce
Gözdür seðirir
Kulaktýr çýnlar
Sen/deler yürek çarpýntýsý
O boþluk daha da büyür,
Adým atacak yer olmayan içimde
Kadere sordum her þeyi bilir diye…Talaþa yatýrýlmýþ kalýp buzmuþ yarýn...Diþlerini gýcýrdatýyormuþ kýl testere…Ve yüz yokmuþ sonu sýfýrla bitmeyen
Suadiyeþubatikibinyirmibir
Demir Mutlugil