’Zarafetin eþsiz!’ der, hüzün yatar pusuya.
Kudret’in kaleminden çizilmiþsin nilüfer.
Göz kýrpan yýldýzlarýn aksi düþerken suya,
Yapraklara taç olup dizilmiþsin nilüfer.
Gizemine vurulmuþ, rüzgâr suskundur belli.
Perde perde yükselen, göl üstünde buðunun.
Hüzün düþmüþ kalbine kim sunar ki teselli?
Daha güzelsin diye boynu bükük kuðunun.
Her nazýnla göz kýrptýn sana söz keseninle.
Gökyüzünden Ülker’in bir afeti karýþtý...(*)
Aksederken gölüne bilir misin seninle,
Suya düþen hilâlin zarafeti yarýþtý!
Sana kavuþsun diye düþürürken yapraðý,
Salkým söðüt eðilmiþ göle sinmiþ hüzün var.
Gökyüzünde kandiller bekliyorken þafaðý,
Uykusuz gözlerimde hâlâ senin yüzün var.
Sirius dedikleri yýldýzlarýn ecesi...(**)
Daha güzelsin diye düþüvermiþ tasana.
Yara almýþ kalbimin çözümsüz bilmecesi...
Þükran düþer dilimden yarama tuz basana!
♥ ♥ ♥
Hicran rüzgârý eser Dünya’nýn bir ucundan.
Önüne katmýþ beni, zamaný ve yeri mi?
Sýmsýký kenetlenmiþ feleðin avucundan;
Hangi kuvvet çýkarýr, mühürlü kaderimi?
Hasret çelikten küre, kýrýlmýyor paresiz.
Hýþým ile gelirken benim baðrýma düþtü.
Gitme diye yakaran dilim artýk çaresiz,
Sönmez sevda alevi bedenime üþüþtü.
Sensiz geçen her günüm, dönüþürken hep asra
Ferhat’ýn sesi geldi, geri gelmez çaðlardan....(***)
Haberin var mý senin ardýndan sýra sýra,
Sen giderken yýkýlýp, dümdüz olan daðlardan?
Lokman’dan merhem gelse þifa vermez yarama
Kaderimin ördüðü yorumsuz aða düþtüm.
’Geri dönmez dediler, sen de artýk arama! ’
Kaf Daðý’nýn ardýndan daha uzaða düþtüm.
Kaderin kaleminden kaybedilen savaþa,
Yenilginin neferi karýþmýyor nilüfer!
Kalem düþer elimden, sevda gelince baþa;
Hicran ateþi ile, yarýþmýyor nilüfer!
Neden kalbimle aklým, barýþmýyor nilüfer?
♥ ♥ ♥
(*) Ülker: Bilimsel Adý: M45 Pleiades olan Dünya’dan 400 ýþýk yýlý uzaklýðýndaki yýldýz kümesidir. Yedi Kýzkardeþler veya Süreyya Takýmyýldýzý olarak da bilinir. Güzelliði ile pek çok þair ve þiire esin kaynaðý olmuþtur. Mitolojide ATLAS’ýn kýzlarý olarak betimlenir. Boða (=Taurus) Takýmyýldýzýnda boðanýn omuz kýsmýnda temsil edilir.
(**) Sirius Yýldýzý: Akyýldýz olarak bilinir. Güney gök küresinde bütün kýþ mevsimi boyunca görünür, yazýn görünmez. Gökyüzünün en parlak yýldýzýdýr. Aslýnda bir yýldýz çiftidir. Dünya’dan çýplak gözle bakýldýðýnda, ard arda iki yýldýz, tek yýldýzmýþ gibi algýlanýr. Yýldýz çiftinin ýþýklarý bir birine karýþmýþ olarak Dünya’ya ulaþtýðýndan; olaðanüstü parlak ve ýþýk tayfýnýn bütün renklerinin hýzla deðiþtiði adeta bir pýrlanta gibi görünür. Özellikle açýk mavi ve açýk yeþil tonlardan kýrmýzýnýn tonlarýna geçiþi ve titreþimleri o kadar güzeldir ki meraklýlarý bulutsuz gecelerde, Sirius’u seyretmeyi; kýþýn gecenin soðuðuna raðmen göze alýrlar!
(***) Ferhat ile Þirin: Öyle bir sevda efsanesi ki; sevginin emeðe, tutkunun mücadeleye, bireyin topluma dönüþtüðü, sevenlerin sonunda bir birine kavuþamadýklarý, unutulmaz bir sevgi destandýr.
Þirin, Horasan diyarýndaki Erzen kentinin kadýn hükümdarý Mehmene Banu’nun yeðeniydi. Bir sabah içinde bir sýkýntýyla ’-Yýldýza göre benim güzelliðim Ay ise, Þirin de Güneþ olmalý.’ Diye düþünen Mehmene Banu Sultan’ýn aklýna, kocasý Selahattin’in sözleri aklýna geldi: ’- Eðer birini sevmek isteyip de sevemiyorsan O’nun için dua et ve güzel þeyler yap.’ Bunun üzerine yeðeni Þirin için bir köþk yaptýrmaya karar verdi.
Sarayýn bahçesinde, Þirin için yapýlan köþkün yapýmý bitince; köþkün resim ve iþlemeleri için dönemin en ünlü nakkaþý, Behzat ve oðlu Ferhat çaðrýldý. Baba ve oðul güzel yapýlmýþ bu köþkün süslemeleri için bütün hünerlerini ortaya döktüler. Ferhat’ýn sihirli boyalarýndan inanýlmaz güzellikteki resimler ve süslemeler köþke göz kamaþtýrýcý güzellikler katarken, þehirde de susuzluk baþ göstermiþti.
Ferhatin sihirli boyalarý ve fýrçasýndan pes peþe güzellikler damlýyordu. Köþkün bahçesindeki büyük çeþmenin taþýna yemyeþil bir yaprak çizdiði gün Þirin’in kendisini izlemekte olduðundan habersizdi. Yapraðýn yanýna kýrmýzý bir sandal ekledi, kumsala da mor rüzgarlar estirdi. Kýyýya vuran dalgalarla resim daha da gizemli bir hal aldý. En son aydýnlýk kýyýya bir atlý resimlediði anda yanýna Þirin geldi! ...
Ferhat Þirin’i gördüðü an vuruldu. O güne kadar, ne duyduðu ne gördüðü ne de resimlediði hiç bir þeyde, böylesine soylu bir güzellik görmemiþti! Köþkün nakýþ iþleri bittiðinde Sultan Mehmene Banu, yanýna Þirin’i alarak vezirler ve diðer saray görevlileri ile köþkü görmeye geldi. Ferhat ile Þirin’in bir birilerine bakýþlarýndaki parýltýdan aralarýndaki sevgiyi anladýðý anda; kendisinin de içine kýskançlýk alevi ve hiç kimseye söyleyemeyeceði Ferhat’a karþý duyduðu gizli sevdanýn ateþi düþmüþ bulunuyordu! Þirin Ferhat’a, Ferhat Þirin’e, Sultan Mehmene Banu da Ferhat’a gizli bir sevdayla tutulmuþ olarak kösten ayrýldýlar. Hizmetinin karþýlýðý olarak verilen bir kese altýný sarayýn bahçesine býrakarak ayrýlan Ferhat’ý artýk sevdanýn ve hasretin yakýcý ateþi bekliyordu. Sultan Mehmene Banu da ilk kez ne kadar çaresiz kaldýðýný düþünüyor ne yapacaðýný da kestiremiyordu. Emin olduðu tek þey ise; asla Þirin’i Ferhat’a vermeye razý gelemeyeceði idi.
Ferhat ile Þirin arasýnda gidip gelen birkaç mektubun, kendilerinden önce Sultan tarafýndan okunduðuna ikisinin haberi olmadý. Yazýn sýcaðý ve susuzluk dayanýlmaz boyutlara vardýðýnda sarayým müneccimbaþýsý elinde sihirli sarkacý ile en önde, gerisinde saray yetkilileri ile birlikte nafile þu arayýþý içindeyken þehrin güneyindeki daðlardan, þehre yüreklere su serpecek bir haber ulaþtý: Bisütun Daðý’nýn ardýnda buz gibi suyu olan gür bir ýrmak akýyordu!
Kimi daðý aþarak suya varmak, Kimi de Sultanýn ’Kim daðý delerek þehre þu getirirse ne dilerse dilesin dileði yerine getirilecek! ’ Þeklindeki tellallarýn duyurusuna uyarak; daða yöneldi. Ancak, hastalýk ve ölümlerin baþladýðý þehirden hiç kimse ne daðý aþýp suya ulaþabildi, ne de Bisütun’dan tek parça koparabildi.
Sultan için son umut babasýnýn sözünü Þirin’in aþký için dinleyemeyen Ferhat’ýn saraya geliþi oldu.
’Daðý delecek kiþi daðdan daha güçlü olmalý! ’ diyen Ferhat, kazmalarýný sýrtladýðý gibi daðýn yolunu tuttu.
’Aþk için erimez misin? Aþk için, hala yekpare kalabilirmisin? Behey Bisütun! ’ Diyerek ilk gün daðýn yarýsýný deldi. Þehir halký bitkin bir halde, Ferhat’ýn daðda yankýlanan külünk (iki ucu sivri kazma) sesini duydukça umutla suyun geldiði müjdesini bekliyorlardý.
Ýkinci gün Ferhat’ýn eline Þirin’den bir mektup ulaþtý. Þirin mektubunda: ’Beni Vezirin oðluna vermek için söz kestiler. Þehre þu geldiði gün beni vezirin oðluna veriyorlar! ’ diyordu. Ferhat bir taraftan Susuzluktan kýrýlan halkýn son umudu olduðunu düþünürken; bir taraftan da suyu Þehre getirse bile Þirin’e kavuþamayacaðý düþüncesi ile ne yapacaðýný bilemediði bir çaresizlik içerisine düþtü. Yine de þehir halkýnýn þu için son umudu olduðunu düþünüp daðý delme iþini ikinci gün bitirdi...
Nehir suyu þehre vardýðýnda sevinç çýðlýklarý arasýnda Þirin’in Vezirin oðluna verilmesi karara baðlandý, hazýrlýklara baþlandý. Ferhat ödül olarak verilen bir kese altýný yine kabul etmedi. Þirin’le gece gizli buluþan Ferhat yakalanýp zindana atýldýðýnda, düðün hazýrlýklarý da tamamlanmak üzereyken, Þirin’in hastalanmasý üzerine düðünü ertelemek zorunda kaldýlar.
Sultan Mehmene Banu, Þirin’in iyileþmesi haberini beklerken Ferhat’ýn zindandan kaçtýðý haberiyle sarsýldý ve nasýl kaçtýðýný da hiçbir zaman öðrenemedi.
Ferhat kaçabildiðince uzaklara kaçtý, türküler yaktý, aþký söyledi. Üstü baþý adamlýktan çýktý. Divaneye döndü.
Amasya Kenti hükümdarý Hürmüz Þah, avlanmak için çýktýðý bir daðda Ferhat’a rastladý.Onun aþkýndan, öyküsünden, türkülerinden Þah yüreði etkilendi. Ferhat’ý korumasýna alýp, Þirin’i Mehmene Banu’dan istemeye karar verdi.
Hürmüz Þah vezirini elçi olarak gönderdi. ’Þirin’i vermezse ordularýmla gelir zorla alýrým! ’ dedi. Þah Mehmene Banu bunu duyunca daha da öfkelendi, aralarýnda savaþ çýktý. Savaþýn ellerinin deðdiði aþka, bir çok yiðit hayatýndan oldu. Hürmüz Þahýn oðlu Hüsrev ve Veziri Rüstem Paþa, þahtan habersiz bir plan yaparak gidip Þirin’i kaçýrdýlar. Þirin de Ferhat’ý için bohçasýný alýp onlarla birlikte yollara düþtü.
Düðünün yapýlmasý için Þirin’in tam olarak iyileþmesi beklenirken; Güzeller güzeli Þirin’e, oðlu Hüsrev’in de vurulduðunu öðrendiðinde; Hürmüz Þah’ýn içini büyük bir acý kapladý! Bir yanda Ferhat’a verdiði Þah sözü diðer yanda oðlu... Baba yüreði divaneye döndü.
Bu duruma bir çözüm bulmayý düþündü.. Ülkesinde, Büsütun’dan üç misli yüksek bir dað vardý, madem Ferhat Daðlarý delip suyu getirebiliyordu o zaman bunu da yapsýndý, öyle olacaktý düðünü. Ferhat bir kez daha ’Emriniz basým üzerine þahým!’ dedi. Þirin’i düþünüp, daða baktý, aþk için dedi, aþk için.
Ferhat’ýn, Þirin’in aþký uðruna bu daðý da deleceði belli olunca, þah haince bir haince bir plan yaptý: Ferhat’a Þirin’in öldüðünü söylediler! Ferhat ’Þirin’!’ diye bir feryat kopardý. Ve bütün gücüyle havaya savurduðu külüngünün altýna kendisini attý. Sevdasý uðruna daðlarý deldiði kendi külüngü ile Þirini’ne kavuþamadan bu dünyadan göçüp gitti.. O’nu bu durumda gören Þirin koynunda sakladýðý bir hançerle intihar edip Ferhat’tan baþkasýna yar olamayacaðýný; kendi eliyle kendi hayatýna son vererek gösterdi.
Ýki sevgili yan yana gömüldü. Ferhat’ýn mezarýnýn üzerinde açan kýrmýzý bir güle, Þirin’ in mezarý üzerinde açan beyaz bir gül eþlik etti. Sevdalarý ölümsüz bir efsane olup (Anlatýmýnda farklýlýklar da olsa) dilden dile dolaþýp günümüze kadar geldi.
17.08.2006 - Tekirdað’da yazýlan þiir on bir yýl sonra metni tekrar gözden geçirilerek yayýna verilmiþtir.
Sevgi ve saygýlarýmla.
Dr. Ýrfan Yýlmaz. Bodrum.
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.