- 1125 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bu Hayat Anlamsız Bir Şaka
AH BU HAYAT ANLAMSIZ BİR ŞAKA !
Şşş! Sessiz olur musunuz lütfen! Şu anda burada hayatın anlamını çözmeye çalışıyorum. Bağdaş kurdum, gözlerimi kapadım. Gördüklerimi sizinle paylaşmamı ister misiniz?
Elimde test kitabına benzer bir kitap var. Kapağında anlamsız ve karmakarışık bir yol. Sonunu görmüyorum ama başı sanırım anne rahmi. Biliyorum bu benim hayatım. Tuttuğum kitabın içindekileri okumaya başlıyorum ve öğrendiğim her konu ile ilgili bir soru çözüyorum. Bu benim gördüğüm. Yani 18 yaşında bir gencin gördüğü. Eğer 45 yaşında bir erkek olsaydınız biraz durağan ama erotik şeyler, 31 yaşında bir bayan olsaydınız çok romantik ama gerçekçi şeyler, 23 yaşında bir erkek olsaydınız olgun kadınlar ve bira bardakları, 72 yaşında bir bayan olsaydınız torununuz ve yatak döşek, 54 yaşında bir erkek olsaydınız haber kanalları ve gelin kaynana çatışması, 9 yaşında bir kız olsaydınız sek sek ve ilk aşkınızı, 37 yaşında bir erkek olsaydınız boşandığınız eşinizi ve parayı, 6 yaşında bir kız olsaydınız rujlar ve küpeleri, 19 yaşında bir erkek olsaydınız Adriana Lima ve yaz okulunu, 16 yaşında bir kız olsaydınız topuklular ve sizi terk eden erkek arkadaşınızı, 5 yaşında bir erkek olsaydınız pipinizi ve güzel ablaları görürdünüz.
Saçmaladığımı düşünmeye başlamıştınız öyle değil mi? Aslında haksız sayılmazsınız. Çünkü şu anda tam anlamıyla saçmalıyorum. Saçmalanmaz taranır diye kendi kendine espri yapanları da duymadım değil. Yalnız o espriler eskidi bence yenilerini bulun. Korkmayın şimdi bir tane Temel fıkrası anlatıp konuyu bağlamayacağım. Ne saçma değil mi? Temel diye halktan bir insan yaratıyoruz ve onunla hayatı ironik bir biçimde anlamlaştırmaya çalışıyoruz. Bu durumun içinde asıl ironik olan ise halktan bir insan yaratıyoruz ama bu insanın nitelikleri istatistiklere göre belirlenmemiş. Çünkü bu kahraman Karadeniz tipiyle ortaya çıkmış tek tip bir insan. Hepimiz Karadeniz aklıyla hareket etmiyoruz ki… Kimsenin oturup da bunları düşündüğünü sanmıyorum ama her nedense ben oturup düşünüyorum. Belki de siz amuda kalkıp düşünüyorsunuzdur onu bilemem.
Bizim halkımız aslında çok zeki ama aslında çok saf. Tam anlamıyla mala bağlamış durumdayız. Bir bakıyoruz çok anlıyor gibi felsefe yapmaya çalışıyoruz halbuki daha felsefenin anlamını bilmiyoruz, Kant’tan Freud’dan bir haberiz; bir bakıyoruz şair olmuş havasıyla bunalım takılıyoruz sorsanız ne İsmet Özel’i biliriz ne Kadı Burhanettin’i ne Aşık Paşa’yı biliriz ne Ahmet Haşim’i. Sordukları zaman da çok matah gibi ‘’o beni biliyor mu?’’ gibi aptalca cevaplar veririz karşımızdakine. Bazen çok iyi bir siyasetçi oluruz daha konuşma adabını bile bilmediğimiz halde, bazen de modadan en iyi anlayan kadın oluruz ne de olsa bizim ‘’Bugün ne giysem’’,’’Bana her şey yakışır’’ gibi seyredebildiğimiz televizyon programlarımız var. Hele ki vaziyet vahimse kalabalığın içinde adeta bir kurtarıcı oluruz ve en bilindik replikler o an dudaklarımızdan dökülür; ‘’Açılın ben doktorum!’’, ‘’Tamam Melahat Abla benim aybaşım dün bitti Yasin’i ben okurum.’’, ‘’Hocam ödev vardı!’’, ‘’Anne yine bilgisayar’a ne yaptın tamam kenara çekil ben bakarım.’’, ‘’Aaa kızım sen de! O yemeğin içine biraz şeker kat, tamam çekil ben yaparım.’’, ‘’İçeri girince sen sus doktorla ben konuşurum, her şeye atlama sonra rapor vermez bak!’’. Her şeyi biliyoruz, bilmediğimiz şey yok maşallah. Ama kendi söküğümüzü dikemiyoruz terzi misali.
Benim değinmek istediğim asıl konu ise aslında bunlar değil. Ama konuşmak istediğim konu için önce gerçeklerle yüzleşmemiz gerektiği kanısına vardım. Başa dönecek olursak hayatı anlamaya çalışıyordum. Tahmin ediyorum ki hayatın amacını ergenlikten itibaren herkes öğrenmeye çalışıyor. Lakin unuttuğumuz bir nokta var. İnsanların belli başlı dönüm noktaları vardır aynı asimptotların dönüm noktası olduğu gibi. İnsanoğlu kafasından ürettiği soyut olan sayıların bile dönüm noktasını bulmuşken nasıl olur da kendisinin de bir dönüm noktası olabileceğini düşünmez ki.
İnsanların metabolik yapıları her ne kadar farklı olsa da aslında aynıdır. Düşünecek olursak bütün insanlar devreden bir sayı gibi bir süre sonra tekrarlıyor kendini. Size bunu ispat edebilirim ama kendi inandığım ve savunduğum temellerle.
Yarın ne olacağı Allah kerim fakat insanların bir şekilde kişilik özellikleri olmak zorunda. Bu konularla ilgilenen uzmanlar insanların kişiliklerinin ergenlik zamanında oluştuğunu söylüyorlar, aynı şekilde başka uzmanlar insanların bilinçaltından bahsedip anne karnında olan bir çocuğun yanında bile nasıl davranılması gerektiğinden bahsediyorlar çünkü bebeğin etkilenebileceğini söylüyorlar. Bazıları da astronomi ile ilgilendiklerini burçların insanların kişiliklerini etkilediklerini söylüyorlar. Hepimiz bunları biliyoruz ve bu söylenenlere sonuna kadar inanıyoruz. Öyleyse çelişkiye bakın ki insanın kişiliği hem burçlarla, hem bilinçaltına yerleşen kavramlarla, hem ergenlikte yaşadıklarıyla, hem inançlarımız esasınca ettiğimiz dualarla oluşuyor ve gelişiyor. Bu durumda dört dörtlük bir insandan bahsetmemiz elbette mümkün değil. Gerek burçlar olsun gerek aile yapısı olsun gerek ergenlik çağı olsun gerek ettiğimiz dualar olsun bir süre sonra devir daim yapar. Nedeni ise araştırmaya gerek olmadan karşıdan karşıya geçmeyi bilen bir insanın bile biraz düşünmesiyle ortaya çıkacaktır.
Şimdi bir çocuk doğduğunu düşünelim. Burçlar 12 tanedir. Dünyada her doğan insanın burcu bu 12 burçtan biri olacaktır. Doğduğu saate göre ise bir tane de yükselen burcu olacaktır. 13. bir burç olmadığı için 13. bir insan modeli olamaz. O zaman dünyada 12 çeşit insan vardır. Doğan bu çocuk da 12 tane burçtan herhangi biri oldu ve doğduğu saate göre yükselen burcu da başka bir burç oldu. Şimdi bu çocuğun toplamda karakter olarak 2 burçtan alacağı özellikler oldu. Aile yapılarının en fazlasını düşünecek olursak dünyadaki ülke sayısı kadar vardır diyebiliriz genel anlamı ile. Dünyadaki ülke sayısı Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerin sayısı kadar kabul görülüyor. O zaman 193 aile yapısı var diyebiliriz. Demek ki doğan çocukların 194. bir aile yapısında yaşamasına olanak yok. O zaman doğan bu çocuk 194 aile yapısından herhangi birine denk geldi. Dünyadaki toplam din sayısını bilmiyorum fakat bütün dinlerde dua etmek olduğuna göre hangi dinden olursa olsun insanlar doğacak çocuklarının iyi bir insan olması için dua edecektir. Bu durumda her çocuk için edilen dua ise 1 tane. Ateist olan insanlar ise dua etmez lakin onlar da çocuklarının iyi bir insan olmasını hayal ederler. Hemen hemen dua ile aynı kapıya çıkar. Ergenliğe giren çocukların ise ergenlik sonunda seçebileceği 4 model insan seçeneği vardır. Birincisi normal şekilde ergenliğini tamamlayıp en bilindik insan modeli, ikincisi anormal derecede ergenliği atlatamayan saçma sapan bir insan modeli, üçüncüsü ergenliği normal derecenin biraz altında atlatıp sessiz ve insan içine pek karışmayan insan modeli, dördüncüsü ise ergenliği normal değerlerin biraz üstünde atlatıp ‘’çatlak’’ olarak nitelendirebileceğimiz insan modeli. Böyle bakınca bir insan 2 burç, 1 aile yapısı, 1 dua ve 1 model insandan oluşuyor. Bazen diyoruz ya ‘’dünya ne kadar küçük aslında’’ diye. Dünya küçük ise aynı özelliklere sahip birden çok insan olabilir. Gördüğümüz her insanda kendimizden bir şeyler bulmamızın sebebi budur.
Hepimiz aynı insanlarız ve hepimiz bazı küçük farklılıklarımızla kendimizi göstermeliyiz ama her nedense hepimiz birbirimizi taklit ediyoruz. Hayatı anlamsızmış gibi gösteren şey ise tam olarak bu tavrımız. Eğer bir gün sevgilimize kırmızı gül yerine mor menekşe vermeyi akıl edebilirsek işte hayat o zaman anlamlaşır. Gözlerinizi açabilirsiniz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.