- 1349 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Babama Masallar -I
En son 6 yıl evvel seslenmiştim sana...
Günaydın...
Günaydın desem de gün nasıl aydınlanıyor bu şehirde inan bilmiyorum.Sesinin buğusunu arıyorken ellerimde, hayal kırıklığına uğrayacağımı bile bile uyanıyorum her yeni güne.
Çocuk sesleri yok kaldırımlarda, kent masallarından sıkılmış çocuklar büyüyor buralarda.Koşmadan sokak aralarında yaralanmadan diz kapaklarından tökezlemenin o çocuksu iç gıcırtısından bihaber büyüyorlar.Yok masal kahramanları,kitap arası kurutulmuş gül yaprakları,kağıttan gemileri,uçaktan hayalleri, cin ali resimleri,yok hayal dünyalarında ekmek kırıntıları,bayram sevinçleri dönerken babaları ellerinde torbayla yok hoş geldin deyişleri cumartesileri pazar eğlenceleri...
Yok anlatacakları annelerinin çamaşır eziyetleri.Gözlerinin camından dostluklar kurup saklanıyorlar saklanbaç oyunundan bihaber yapay diyaloglara.Değmeden tadı ekmek peynirin peşe koşmaca oyunlarında anne elinden damaklarına büyüyorlar ayrık otu misali kendi yapay kalabalıklarında.
Hak geçmesin diye üçer beşer pay ederken zeytini, veresiye unla pişirilmiş ekmeğe katık.Yok zeytin dalı sevinçleri yok zeytin karası cümleleri;oysa bilselerdi büyüdüklerinde dizlerinde ki yaranın masumiyetiyle yıkanacağını gözlerinin,dirseklerini öpmek isterken gökkuşağı altında bir umut yarışa giren hayallerine direneceklerini her anımsayışla.Sapan tutan ellerinden utanırcasına özür dilercesine güvercin beyazı dünlerinden iki dudak arası ahla.
Neler vermezlerdi ki!
Gün nasıl aydınlanıyor, inan bilmiyorum burada.Nasıl gömülüyor şafak toprağa, güneş geceye, ay gözlerime, seher gün yangınlarına...
Nasıl yakıyor gözlerimi, zamanın ketûmluğuna sığınan anılar anlatamam. Anlatamam nasıl özlediğimi saçlarımı parmaklarına dolayan nasırlı ellerini.Ellerinde büyüttüğüm çocuksu sevinçlerimi.Ellerinde bulduğum şefkatli gerçekleri,yarınlarımı umutlarımı mağrurluğumu onuru ve gururu...
Ellerinde yitirdiğim azalan zamanlara çizikler düşsem de anılarımı usul usul silen gecenin ellerinden tutup uyanıyorum sabaha...
Biliyorum hüzün bütün dillerde aynı türküdür.Herkes içindeki yarayla iyileşmeye çalışsa da ayrılık en büyük sancısıdır.Bir baş dönmesidir bir incinme bir kırılganlık içinde kurduğumuz korunaktır.Velhasıl hepimizin ortak paydasıdır.
Belki de insanın kendine en büyük ihanetidir alışmaya çalışmak.
Oysa hüzün sesimin duru aktığı nehir,kızılca dalgınlığım ve mütemadiyen yücelttiğim yorgunluğum ve her bakışınla seni öpen hıçkırıklarım sepya fotoğraflarda.Gidişinin boğuntusunda çırpındığım,bir çağrı belki de gökyüzüne, bir sızı içtenlikli...
İçimde karıncalar yutağımdan yüreğime yürüyor ağırlaşan gövdeleriyle.Yüreğime nasıl da oturuyorlar tüm duyarsızlıklarıyla.Oyalarken gözyaşlarımı başparmağımla kıvrılan dudağıma adın değiyor usulca.Adın yakıyor yüreğimde uyanan ışıklı geçmişimi.
Gün nasıl aydınlanıyor bilmiyorum buralarda.Sevdikçe mavi olmuyor gökyüzü, düşledikçe hayaller pembe.Kuşları yok bu kentin gökyüzünün,yok kırlangıçları, leylekleri, zümrüdü anka uyanışları,yok bedevi kelebeklerin kanat çırpınışları,yok yağmurla yıkanan papatyalar.Üşümüş yapraklarında bir ılık soluk örtse de üzerlerini.Turuncu türküler süre süre umutsuzlukla soluyorlar burada.
Söylesene baba!
Kim örter gece serçe hıçkırıklarının üstünü?
Kim ısıtır uçurum çiçeklerini yedi renge bürünüp?
En son dün gece Hazal demiştin bana!
(turuncu bir akşamın eteklerine sığınan cümlecikler)
Hazal Karadağ
Babama Masallar -I Yazısına Yorum Yap
"Babama Masallar -I" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.