Salak Nesil...
Herkes işkence ve ölümden bahseder.
12 Eylül darbesi ve onun getirdiği uygulamalar konuşulurken genellikle bu iki kavram üzerinde durulur, tartışmalar bu iki konu üzerinde yoğunlaşır.
Ve doğrudur.Eline silah gücü verilmiş devlet memurlarının kibir dolu dünyasında çok acılar çekilmiş, çok yuvalar dağılmış ve bugün "terör" diye adlandırdığımız ama aslında toplumsal bölüşümden kaynaklanan kavganın ilk tohumları atılmıştır o dönemlerde.
Ortada binlerce ölü vardır ve o binlerce ölünün hesabının sorulması istenmektedir.
O darbenin ölülere ne yaptığını az çok herkes biliyor ama yaşayanlara ne yaptığının kaçımız farkında?
Bendeniz o kuşağın ilk temsilcilerinden sayılırım.
Korku imparatorluğu kurmuş o insanların kitapları yasakladığı, topluca imha ettiği, "vatandaşlık" "milli güvenlik" gibi propogandist dersler icat ettiği eğitimin bir parçası olarak yetiştim.
Bugün gibi hatırlarım.
Fazla soru sorma, merak etme, araştırma, çok düşünme mantığı üzerine yetişen bir gençlik geliyordu arkadan.
Laura Branigan, Self Kontrol parçasıyla listeleri sallarken, break dance modası kasıp kavuruyordu ortalığı.
Hepimizde bir batılılaşma özentisi.
Atatürk’ün gençliğe hitabesini ezbere bilmeyenin geçmesi mümkün olmayan derslerimiz vardı mesela.Matematik zekan ne derece iyi olursa olsun.Onu ezberleyecektin.
O zamanlar bir adam çıkardı akşamları televizyonlara.Bir gün Balıkesir’de bir gün Afyon’da ertesi gün Kayseri’de.
Gittiği şehre göre örnekler verirdi hep.Konya’da dinden, Kayseri’de ticaretten girerdi konuya.Netekim derdi.
Netekim ülkenin menfaati içün!
Sormadan öğrendik.
Bizim yerimize soran bir devletin olduğunu, bizim yerimize bilen devlet büyüklerinin olduğunu, bizim yerimize konuşan insanların olduğunu görerek.
Sormadan anladık.
Bir avuç çapulcu dediler ya.
İnandık.
Diyarbakır cezaevi diye bir yer olduğunu kimse söylemedi bize.Orada insanların ne tür işkencelere maruz kaldığından haberimiz bile olmadı yıllarca, gözünün önünde eşine tecavüz edilen mahkumlarımız varmış mesela, köpekli binbaşılarımız falan.
Bilseydik sorar mıydık? O da şüpheli.
Tahliye olan çapulcu olup dağa çıktı.İçindeki öfkeyle, isyanla.Sonra?
Bize şunu anlattılar durmadan.
"Vatan sana canım feda.Netekim."
"Her Türk asker doğar.Netekim"
"Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda.Netekim"
"You take my self, you take my self control"
Sorgusuz kafalarda uygun kıvamda ortaya karışık bir Batıcı-Atatürkçü nesil olup savaştık sonra.
Türkçe konuşamadığı için babası dayak yiyen, hapse atılan "öteki" nesille.
İki tarafın da ortak bir özelliği vardı sadece.
Sormadan ve araştırmadan inanmak.
Sonra doksanlı yolların sonu.
Dünya genelinde çok daha büyük ve kapsamlı bir darbe daha oldu.
İnternet bulundu.
Sorgulamadan öğreniyorduk ama en azından "kütüphanelere" gidip ödev araştırması yapıyor ve sistemin filitrelerinden sızan bazı bilgilere de ulaşabiliyorduk aynı zamanda.
Ahmet Arif’i o kütüphanelerden birinin tozlu raflarında tanıdım mesela.
Yaşar Kemal diye bir adamdan öğrendim o başka Türkiye’yi.Necip Fazıl’ın Zindanlarında fark ettim demirin soğuk yüzünü.
Yakılan yok edilen onca kitaba rağmen.
Şimdi çocukların başında o nesilde yetişen öğretmenler var.Kopyala yapıştır yöntemi oldukça revaçta.
"Oğlum ne yapıyorsun?"
"Ödev yapıyorum baba!"
"Konusu nedir ödevin?"
"Rönesans sebep ve sonuçları"
"Peki.."
Ertesi gün akşam sorduğum bir kaç soru daha.
"Oğlum yapabildin mi ödevini?"
"Çıkardım baba, verdim bile hocaya."(Yüzünde mutlu bir gülümseme)
"Ben de merak ettim şimdi.Sahi neymiş Rönesans sebep ve sonuçları? Kısaca yani?"
" .......?? Baba nerden bileyim ben ya? Hoca okuyun demedi ki? Bulun internetten dedi.Ben de buldum.."
Test konusunda oldukça başarılı bir oğlum var.Hayatı seçenekler üzerinden devam ettiren bir anlayış üzerine kurulu dünyası.
A şıkkı B şıkkı C şıkkı...
Ama seçtiği şıkkın ona ne ifade ettiği konusunda bir yorumu yok.Yani verdiği doğru cevaplar onun iç dünyasında bir şey ifade etmiyor.Yoruma dayalı cevaplar veremiyor.Verdiği cevaplar konusunda yorum yeteneği zayıf.
Örnek olsun.
Türkiye’de faaliyet gösteren terör örgütünün adı aşağılakilerden hangisidir?
A) ETA B) IRA C) EL KAİDE D) PKK
"Heralde PKK yani baba yaa.Bunu kim bilmez ki."
Peki neden?
" ..........! Offf...Dışarı çıkıyorum ben arkadaşlar çağırdı maçımız var."
Bizim zamanımızda "ezbercilik" kötü bir öğrenme yöntemi olarak lanse edilirdi.Şimdi bu yöntemin bile ortadan kalktığı garip bir tarz oluşmuş durumda.
İskenderun’un Türkiye’de olup olmadığını bana soracak kadar vahim bir durum.
Sistem kötü denebilir, Milli Eğitim’in konusu diye düşünülebilir ama sistemden önce 12 Eylül artığı bu boş neslin "öğretmek" adına kendini yenilemesi gerektiği düşüncesini taşıyorum.
Çünkü kabul etsek de, etmesek de, seksinli ve doksanlı yıllarda eğitim görmüş her Türk vatandaşı, darbenin getirdiği korkuya dayalı iğrenç sistemden mutlaka etkilenmiş olarak karşımızda duruyor.
Çok azı müstesna.
Askeri, eğitimcisi, siyasetçisi ve hatta esnafı.Her birey sorgulama tembelliği çeken hasarlı ruhlara sahipler.
Daha az tembel olanlar var sadece.Hepsi o kadar.
Bize yalan yanlış bir tarih öğrettiklerini bugün itibari ile biliyoruz.
Yalan yanlış ideolojiler üzerinden nasıl rant sağladıklarını da.
Kendilerine "dokunulmazlık" verdiğini sandıkları sistemin bekçiliğini yaparken, "yılmaz bekçiler" cümlesiyle kimin üzerinden ne kadar menfaat sağladıklarını da.
Çıkıp MGK toplantılarında durmadan "1. öncelikli tehdit" fetvaları verirken, tehditin kaynağından, geçmişinden, nasıl oluştuğundan bihaber halk üzerinde istedikleri gibi oyun oynadıklarını da biliyoruz artık.
Bizi kendilerine uygun bir halk yığını yapmaya çalışırken verdikleri cansiperane savaşın sebebini de.
Aslında inandıkları ve korumaya çalıştıklarının (Sevilen bir liderin korunmaya ne ihtiyacı varsa) Atatürk olmadığını, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarının kendi saltanatlarını korumaya uygun hale getirmeye çalıştıkları bir simgeler bütünü olduğunu da.
Yanıldıkları konu şu.
Taban olmadan hiç bir hareket başarıya ulaşamaz.
İnançlarıyla çelişen bir sistemin tabanı olmaz çünkü halk.
Bu yüzden Orduyu sever, ama ordunun başında olanların aksi düşüncesinde hareket eder insanlar.Asker ve ordu sevgisi genlerinde vardır bu insanların.Evladını seve seve gönderir bu yüzden.Sözüne hürmeten değildir hiç bir paşanın.
.......
"Bu Çankaya’da şimdiki oturan zatı muhteremin, zatı muhteremdiyorum haa. Ben dilim alışık olduğu için söylüyorum. Aslında 0.. çocuğu bu herif de. Ülke elden çıktı tabii. Öyle düşünüyorum. Bu zamanda askerlerin denetiminden çıktı arkadaşlar. Bir kere de, bu esasında da devlet çapında bir problem var onunla ilgili."
Oğlum sana bir soru;
Yukarıdaki cümleleri kuran şahıs aşağıdakilerden hangisidir?
a) Taksi şoförü b) Fanatik bir taraftar c) Sokak serserisi d) Hiç biri
Biliyorum oğlum.Biliyorum.
Yorum yok...
Bu salak nesil, sana yorum yapmaya gerek bırakmadı çünkü.
.
.
.
.
.
.
.
..............
YORUMLAR
"Öldüreceğiniz kuduz bir köpek olsa dahi, güzelce öldürünüz." Hz. Peygamber (sav.)
İşkencenin ve zulmün her türlüsüne karşıyım, kimden gelirse gelsin...
Siyasi görüşünüz nedir, dini inanışınız nedir, bilmiyorum. Eminim pek çok ayrı düşünceye sahibizdir, en azından. Çünkü düşünen ve sorgulayan beyinlere sahip olduğumuza göre, farklı olmamız kaçınılmaz. Ortaya bir nesne koyduğunda öğretmen, aynı nesneyi resmetmeye çalışsak da, netice de bakış açımıza, yeteneğimize ve vurgulamak istediğimiz noktaya göre farklılıklar çıkıyor ortaya. Olması gereken de bu. Fotoğraf makinesinde bile farklı çekiyorken aynı şeyi...
Yazınızı takdir ve üzüntü eşliğinde okudum. Gerçekten de ne günler yaşatıldı, insanımıza. Haberlerde izlerken, gazetelerde okurken bile insanlığımdan utanıyorum. Yerine koyduğumda kendimi, o insanların, çıldıracak gibi oluyorum, nefessiz kalıyorum. Bu zulümlere maruz kalmış insanların isyan etmesini de anlıyorum. Bütün bunlara rağmen, terörü anlamıyorum, PKK'yı lânetliyorum. Filmini izlerken, Nazi zulmünde kıvranan Yahudilere nasıl içim parçalanıyorsa ve İsrail'in şimdi Filistin'e ve dünyaya zulmünü nasıl lânetliyorsam, aynı öyle.
Düşünebilmek güzel, toplumu için kaygılanabilmek de. Sorgulayabilmek ise kaçınılmaz sonucu. 12 Eylül'den hesap sorulur mu gerçek anlamıyla, bilemiyorum. Siyasi kutuplaşmalara kendini kaptırmış insanlar, at gözlükleriyle sadece muhalefet yapmaya odaklanmış olsalar da, olayın seksen yaşındaki bir adamdan intikam almakla ilgili olmadığı gören gözlere aşikar. Bundan sonra bilinmeli ki, er- geç darbeden, hukuksuzluktan hesap sorulacak. Bunun caydırıcılığını kimse inkâr edemez. Hoş, ben, esas hesap verilecek başka bir makam, en büyük makam olduğuna inanıyorum, ama bu dünyada da hesap sorulması, ibret olması en güzeli.
Kusura bakmayın, yorum derken... Mevzuu iki kelimeyle geçiştirilemeyecek kadar mühim olduğundan.
Selâm ile.