YÜREĞİMDEKİ MAHŞER/9
Nermin Hanım henüz gelmemişti.
‘’Yaşlı kadın ancak gelir!’’
Dedi kendine. Az sonra Nermin Hanım da merdivenlerde göründü. Yavaş yavaş birbirlerinin koluna girip yürümeye başladılar. Uzun zamandır birbirlerini görmeyen dostlar gibi konu konuyu açıyor ve devamlı konuşuyorlardı. Bir süre sonra yaşlı kadın yoruldu ve bir bankın üzerine oturdular. Nermin Hanımın elindeki kitap güzel bir şiir antolojisiydi. Öğretmen olmasının da verdiği tecrübe ile çok güzel okuyordu şiirleri Nermin Hanım.
‘’Lavinia’yı biliyor musun Cemre?’’
‘’Bilmemek mümkün mü; Özdemir Asaf!’’
‘’Valla bravo sana; şimdi gençler şarkıcı ismi ezberliyor.’’
‘’Hem Lavinia’yı ezbere bilirim.’’
‘’Bak bir kez daha şaşırttın beni. Gerçi öğretmen kızısın. Bilmen lazım. Hadi o zaman oku da dinleyeyim.’’
‘’ Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia.
‘’Güzel okudum mu öğretmenim. Kaç verdiniz bana?’’
‘’Sana on Cemre! Çok güzel okudun ağzına sağlık.’’
‘’Sizce böyle aşklar var mıdır Nermin Teyze?’’
‘’Nasıl yani?’’
‘’Yani biri birisini çok sevecek, onun haberi olmayacak. Canından çok sevecek ve bunu söylemeyecek. Ona şiirler yazacak. Şimdi bakıyorum etrafıma; birisine âşık olmakla ona sahip olmayı birbirine karıştırıyor. Ya benimsin ya toprağın edebiyatı. Zarar vermeden sevemiyorlar. Oysa aşk özgürlüğü sever. Önüne kıstaslar kurallar koyarsan, sev diye diretirsen ölür. Kavanozdaki konserve gibi olur. Tadı başka rengi başka.’’
‘’Allah iyiliğini versin emi kız! Nerden buldun bu benzetmeyi? Çok hoşuma gitti. Ama bir noktada yanılıyorsun. Tek taraflı olursa bunun adı platonik aşk olur. Büyüyemez, dal fidan veremez. Bir kişinin içinde büyür büyür ve sonunda taşar. Çoğunlukla kök saldığı kişiyi mahveder, bazan da karşısında sevdiğini. Mecbur eder onunda onu sevmesini. Fakat aşk iki kişiliktir. Karşılıklı seversen büyür ağaç olur. Ya da kışa dayanamayan fidanlar gibi ölür gider. Ölünce aşk değildi diyemeyiz. O zaman da aşktı. Fakat şöyle düşün; bir cenindir aşkın başlangıcı; ya normal ortamında büyür ve bir canlı olur ya da başına bir şey gelir ve ölür. Artık ondan bir canlı gibi bahsedemeyiz. Bunun kararını verecek olan ortamsa; kişilerin birbirlerine gösterdikleri sabır, şefkat ve emektir. Kısıtlamalar, kurallar konusunda haklısın. Şimdi gençler aşkı tekellerinde mülk edinmek gibi görüyorlar. Onda da doğrusun. Sonra çıkıp; ‘’Biz birbirimizi çok seviyorduk ama aşk bitti!’’ diyorlar. E ellerinle öldürdün sen cenini. Malın saydın, mülkün saydın. Benim kadınım dedin, bakanı yakarım dedin. Sıkboğaz ettin ve gitti. Her mülkün her kullandığın şeyin bir miadı vardır. Ve sen miadını doldurdun hor kullanarak. Aşka suç atma şimdi.’’
‘’Siz hiç âşık oldunuz mu?’’
‘’Âşık olmayan var mıdır?’’
‘’Yoktur herhalde!’’
‘’Yoktur! Herkes aşkını kendi ölçüsünce yaşar ama aşktır. Benim ki senin aşkına benzemez senin ki ötekininkine. Ama kalpte bıraktığı izler genelde aynıdır. İlk komşumuzun oğluna âşık olmuştum. Daha doğrusu öyle sanıyordum. Yaşı da benden oldukça büyük. Tabi bir gün evlendirdiler onu. Ben de enstitüye başladım o zamanlar. Üzüldüm falan geçti. O zamanlar böyle üniversite falan gerekmezdi eğitim enstitüleri vardı. Okul bitinceye kadar ben unuttum tabi komşu oğlunu. Okul bitti tayin oldum. Gittiğim yer bir köy ilkokulu. Benden önce bizim rahmetli gelmiş oraya. Hem öğretmen hem müdür. Neyse biz o zamanlar kanımız deli akıyor; şunu şöyle yapalım bunu böyle yapalım derken o kadar çok beraber vakit geçiriyoruz ki; sonunda olan oldu. Biz âşık olduk. Birbirimizden başkası olmaz diyoruz. Memleketler farklı adetler farklı. Ailelerimiz ayak diredi olmaz mümkün değil. Benim annem diyor seni yaban ellere gelin vermem. Dedim anne zaten burada değilim. Öğretmenim; nere verirlerse oraya gitmem gerek. Zaten uzağım anlayacağın. Yok, olmaz falan. Tabi rahmetlinin ailesi de biz akraba kızı alacağız. El için mi büyüttük biz seni. İkimizde aile büyüklerimizi çağırdık. Dedik ya razı olun yoksa biz evleniyoruz haberiniz olsun.
‘’Ne dediler peki?’’
‘’Annemler baktı kararlıyız, rahmetli de dilbaz. İkna etti. Onun ailesi de beni gördüler; baktılar eli yüzü düzgün hanım hanımcık bir kızım onlar da tamam dedi. Ya da biz öyle düşündük. Belki izinsiz evleniriz dememizden çekindiler. Bir ömür mutlu yaşadık. Bir oğlumuz bir kızımız oldu. Bir kere kalp kırmadık. Sesimizi yükseltmedik birbirimize karşı. Allah razı olsun ondan, beni ağrıtıp incitmedi.’’
‘’Ne güzel bir hikâye. Nasıl başardınız peki?’’
‘’Sevgiyle, saygıyla, açık sözlülükle, konuşarak.’’
‘’Bunu nasıl başardınız peki?’’
‘’Birbirimizi özgür bırakarak. İkimizde birbirimize güveniyorduk. Karşımızdakine yakıştıramayacağımız şeyi kendimizde yapmıyorduk. Yakamı açık mı giydim; canım yakan açık olmuş başkalarının bakışları rahatsız edebilir seni ve beni diye kibarca uyarırdı. ‘’Git değiştir, bu ne!’’ dese inadına yapacaktım belki. Eve geç mi geldi; ‘’hayatım akşamları evde erken olsan iyi olur. Bir şey olsa kapısını çalabileceğim kimse yok, beni yalnız bırakma böyle!’’ der ufak yollu sitemde bulunurdum gülerek bir daha olmaz derdi. Karşılıklı anlayış her türlü birlikteliğin temelidir. Çok şey beklememelisin ama görev ve sorumluluklarını da unutmamalısın. Aile bir topluluktur ve her topluluğun kuralları vardır. Ya sevgiyle yaparsın ya da zorla yaptırırlar.’’
‘’Üzeceğim ama amca nasıl öldü?Bir rahatsızlığı mı vardı?’’
‘’Kalp krizi! Bir anlık bir şey! Hastaneye yetiştiremedik. Ya sen Cemre kızım?
‘’Ben de büyük bir aşkla evlendim. Çok seviyordum ve hala seviyorum. Ama biz birbirimizi yorduk sanırım. İdeallerimiz vardı. Elde etmek için çok uğraşıyorduk. Bunun için birbirimizi unuttuk. Zaman oldu bana evde yemek pişirmek zor geldi. Zaman oldu onun eve erken gelmesi zul oldu. Her an kavgaya hazırdık. Kavga ederken ağzımızdan çıkanlara aldırmıyorduk. Büyükler tekrar gireceğin kapıyı çarpma demişler. Bizim kaçıncı kere kapıyı çarpışımızdı. O benden bir ev kadını gibi hizmetler bekliyordu ben onun ataerkil davranışlarına sinirleniyordum. Paylaşamaz olmuştuk zamanı, evi ve hayatı... En sonunda ayrılalım dedik. Ve ayrıldık. Başarılı olamadık yani aşk konusunda; biz cenini büyüttük doğurduk ama çocuk yaşta ölmesine izin verdik.’’
‘’Kötü olmuş.’’
‘’Evet, aslında suç ikimizde de vardı. Dinlemiyorduk birbirimizi. Hep karşımızdaki suçluydu, savunmaya ne gerek vardı. Gerçi belki kendi aile yapımı özlüyor olmam da etkendi. Onlar eve gelir beraber yemek yapar, beraber sofra hazırlar, dinlenirken beraber dinlenirlerdi. Ayrı koltuklarda bile oturmazlardı. Yan yana el eleydiler hep. Aynı okuldaydılar ama birbirlerine anlatacak o kadar çok şeyleri vardı ki; şaşırıyordum. Kitaplardan, sinemadan, sokaktaki insanlardan, kimsesiz yurtlarındaki çocuklardan, bir köyde yaşayan bir çiftçiden yani hayatın içinde devinen statik duran herşeyden… Anlatacakları da bitmezdi paylaşacakları da. Hatta bana bir kardeşi çok istediler ama annem bir ara rahatsızlandı, gördüğü tedaviler sonuç vermedi, çocukları olmadı benden başka. Ben Akın’la evliliğimizin öyle olmasını istedim. Ama beceremedim işte.’’
‘’Galiba yeni nesil çok şey istiyor ve elde edemeyince çabuk vazgeçiyor. Oysa zaman içinde kişiler birbirlerinin sivri yanlarını törpüleye törpüleye oturur ilişkiler. Önce hatalar yaparsın sonra bunları tarşır ve bir yol bulursun. Tartışırsın derken kavgadan bahsetmiyorum. Tatlı dillikle güler yüzle, bazan küçük hırçınlıklarla. Önce tanırsın karşındakini, sonra sende ona göre şekil verirsin kendine. Zoraki uyum sağlamak değil bu ya da her dediğini koşulsuz kabul etmek. Eğer sana aykırı ise sen onu ikna edersin kendi düşüncene.’’
‘’Belki de haklısınız! Sanırım yeterince mücadele etmedim ve hep suçlu aradım. Oysa çözüm arasaydım belki farklı olurdu.’’
‘’Hatanın farkına varmakta güzel. Bundan sonra eminim daha dikkatli olacaksın ilişkilerin konusunda.’’.
‘’Belki! Belki Akın’la geçen zamanı da telafi edebilirim. Belki onu tekrar kazanırım. Bilmiyorum. Hele ruhum bir iyileşsin.’’
‘’Bak bu güzel olur. İnşallah gönlünce olur her şey. Kalkalım mı, üşür gibi oldum. Yaşlılık malum.’’
‘’Bugün hiç bitmesin istiyorum Nermin Teyze. İyi ki buldum sizi. Kendime bile itiraf edemediklerimi anlattım. O kadar yakın hissettim ki! Teyzem gibi annem gibi…
‘’Ben de annen sayılırım. Sen bir anne ben bir evlat kaybettim. Yarın, yarın ki umutlarla beraber geliyor. Yarını kucaklamak bugünden iyi yaşamakla oluyor.’’
‘’Haklısınız. Hadi kalkalım, size odanıza kadar eşlik edeyim. Hem sohbeti biraz daha uzatmış oluruz.’’
‘’Tamam yavrum.’’
Odanın kapısına kadar sohbet ettiler. Akşam yemeğini de beraber yediler. Cemre Sevinç mutlulukla ve huzurla daldı o akşam uykuya. Korkmadan ve savaş baltaları olmadan...
MUTSUZ RUHLAR ÜLKESİ-6
Hani kopkoyu yalnızlıklar vardır. Bilmediğin bir sebeple, hatırlamadığın bir tarihte yüreğinin en derinine kazınır. Ne zamandır oradadır bilemezsin. İçin için kaynar durur. Bir gün hiç ummadığın bir zamanda _ya da zamanlaması sana hep yanlış gelir_ meydana çıkar biranda. Her şey kırık döküktür. Hani sinirlenirsin dağıtırsın da bütün her yeri çıkar gidersin; döndüğünde sen sakinleşmişsindir ama evde bir hüzün kokar… Toplasan da kırılanları eskisi gibi olmaz…
Öylesi bir boşluktur ki yüreğinde ki; dünyadaki tüm şeyleri toplasan ve doldursan dolmayacakmış gibi gelir. O sesin verdiği huzur ya da sıcak bir bakış bir tatlı söz… Aradığın bunlardır; ağlayacak omuz dayanacak bir yürek… Konuşulmasa da olur. Sıcaklığında kaybolmak istersin varlığını hissetmek… Oda gidince anlamsızlaşırsın…
Kapkara gecenin ortasında açılıverir gözlerin; yokluğuna alışmaya çalışırsın… Gecenin koyuluğunda bir korku kaplar yüreğini; ıssız hissedersin kendini. Alev alev yanar yüreğin ve söndüremez hiçbir başka yürek kalbinde başlayan yangını. Unutmak istersin olmaz, uyuyup uyanmamak istersin olmaz… Gözlerin sağanaktır yakarsın sigara üstüne sigara…
Anılar çevreler dört yanını. Kurşun olsa bu kadar canını yakmaz. Her köşe başının bir dili olur anlatır, anlatır… Sırtın duvara dayalı dizlerin karnına çekik başını yaslarsın dizlerine… Sağanak olur akar yaşlar, dudağın titremelerde… Umut kazada ölen bir yolcudur senin için. Hiçbir ışık aydınlatamaz geceyi…
Bir roman kahramanı şöyle diyor; ‘’Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben’’. Gidenin ardından kime anlatılır yalnızlığın…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.