- 854 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Evdeki adam.
Evdeki adam.
Henüz on yedi yaşandaydım. Lise son’a gidiyordum. Üniversite sınavına girecektim. Belki de hayatımın en zor sınavına girecektim. Millet bunun farkındaydı. Ondan millet harıl harıl ders çalışıyordu. Ben ise bütün gün boyunca bilgisayar boyunca oyun oynamaktan başka bir şey bilmiyordum. Okuldan direk geldiğimde direk bilgisayar başına oturuyordum. Sınav güleri yaklaşıyordu. Sınav yerleri de açıklanmıştı. Sınava Dokuz Eylül Üniversite Fen Edebiyat Fakültesinde girecektim. Sınav da 1 Nisan. Sanki 1 Nisan şakası yapacaklardı. Günler günden güne tükeniyordu.
Sınav günü geldi. Sınava babamla gidecektim. Annem ısrarcıydı bende geleyim diye, yok dedim gelme. Sınava 1,30 vardı. Babam “çıkalım mı oğlum.” Dedi. “olur” baba dedim. Evden çıktım 150 m ilerde bizim meydan vardı. Sınav günü diye çok kalabalıktı. Araba zorlana zorlana gidiyordu. Bir müddet sonra yol açıldı. Yavaş yavaş okula varmak üzereydim. Okulun önüne gelinceye kadar canımız çıktı. Üniversiteden içeri girdik. Arabayı park edecektik. Park edecek yer yoktu millet iki, üç saat önceden gelmiş arabasını park etmişti. Bizim pederde ileriye bir yere arabayı park etti. Okulun önüne geldik. Babamla o soğuk kaldırıma oturmuştuk. Sınav saati yaklaşıyordu. Sanki saniyeler dakikalar benim için hızla tükeniyordu. Sınav saati gelmeden yarım saat önce alıyorlardı. Kalktım ayağa babama,”baba hakkını helal et!” diyerek içeri girdim. Millet o kadar heyecanlıydı ki insanlara baktıkça üzerinde bir titreme bir heyecan vardı. Sanki sınavdan korkuyorlardı. Bende heyecan desen yok. Çünkü çalışmadım, çünkü bir amacım yoktu bu sınavdan düşük yâda yüksek almam.
Sınıfa girdim. Sıra numara ikiydi. En önleri hiç sevmem hayatım boyunca. Her neyse hocalar kâğıtları yavaş yavaş dağıtmaya başlıyorlardı. Optikleri doldurdum. Sınav saati 10.00 olmuştu. Hocalar “sınav başladı çocuklar” diyerek sınav başladı. İlk önce Türkçeden başlamıştım. Türkçeden varsa yoksa otuz küsur tane yapmıştım. Sonra sosyal bilgiler vardı. Es geçtim çünkü hayatım boyunca tarih, coğrafya, felsefeden nefret etmediğim hiçbir şeyden nefret etmedim. Matematiğe gelmiştim. Zaten matematik hocalarımı hep sevmişimdir. Çözmeye başladım bir türlü sorulara anlam veremiyordum. En fazla yirmi beş tane yapmışımdır. Fenden de 6 küsur tane yapmışımdır. Sınav bitimine en az 45 dakika vardı. “Vermek isteyenlere verebilir” dedi hoca. İçimden,”oğuz yeter artık ver şunu!” diyerek ayağa kalktım verdim hocaya.
Aşağıya iniyordum yavaş yavaş. Yüzüm beş karış asıktı çünkü sınav bok gibi geçmişti. Aşağıya indim. Karşımda en az iki yüz kişi bekliyordu millet çocuklarını bekliyordu. Bizim pederi göremiyordum. Baktım ki karşı kaldırımda oturuyordu. Hemen ilk soru şuydu;
“Oğlum sınav’ın nasıl geçti”
“Baba hiç sorma.”
“Hayırdır oğlum sınav kötü mü geçti?”
“Sayılır baba, sorular zordu biraz.”
“Çalışmazsan zor gelir tabi!” diyerek arabaya yöneldik babamla.
Bindim arabanın içine. Eve gidiyorduk. Arabanın içinden dışarıya bakıyordum bir an dalmışım. Adam haklıydı. “Sen bütün gün boyunca bilgisayar başında otur sınav gelince zor de.” Adam çok haklıydı Eve vardık. Eve hızlı adımlar yukarı çıktım. Kapıyı açtı annem.
Annem direk sorulara başladı:
“Sınavın nasıl geçti?”
“Anne hiç sorma işte bir şeyler yaptık çıktık işte.”
“Görürüz artık sınav sonucunu.”diyerek mutfağa geçti.
O gün ne olduysa içime kurt düşmüştü. “Ya sınavdan düşük alırsam” diye o gün hiç uyumadım. Ertesi gün okula gittim. O uykusuz halimle bütün gün boyunca sıranın üstünde uyudum. Sınavı soran arkadaşlar ortak kötü arası diyerek geçiştirdim sınavı. Sınıfta çok iyi yapanlar olacağından emindim. Onlar altı ay boyunca çalıştı ben ise altı ay boyunca eşek gibi bilgisayar başında geçirdim haftalarımı.
Her neyse aradan haftalar geçti sınav sonuçları açıklanacaktı. Biraz heyecan vardı bende de tabi. Gazetelere göre Pazar günü saat 10.00 da açıklanacakmış annem öyle söyledi. Ben zaten benim öyle şeyleri takip etmediğim bildiği için annem Allah’tan takip etmişte sınav sonuçlarının ne zaman açıklanacağını söyledi. Günlerden Pazar oldu. Cuma, Cumartesi günü nerdeyse toplam üç yâda dört saat uyumuşumdur. Saatler dokuz oldu. Hala açıklamamışlardı. Saat on oldu. Bir bir açıklıyorlardı birincilere. Siteye girdim. Site açılmıyordu. Sınava giren öğrenci sayısı bir milyondan fazlaydı. Doğal olarak sitenin açılmaması nedeni de buydu. Site yavaş yavaş açılıyordu. T.c. Kimliğimi yazdım şifremi de yazdım. Sonra baktım ki sınav sonucu düşük. Ne yapacağımı bilmez haldeydim. O puanla üniversitenin kapısından değil, seni üniversitenin tuvaletine bile almazlardı. Her şeyi kapattım. İçeri geçtim. Annem direk soruyu sordu:
“Kaç puan aldın?”
“Düşük anne!”
“Ne kadar düşük.”
“Düşük işte anne!”
“Göster bakayım puanını.” Diyerek içeri geçtik. Puanı gösterdim. Kadın bir an “oğlum ne yapmışsın sen” diyerek biraz azarlamıştı beni. Kızmadım, haklıydı kadın.
Aradan saatler geçti. Surat beş karış asıktı. Akşam olmuş babam gelecekti. Elimi yüzümü yıkamaya gitmeden babam geldi.
“İçeriye geç konuşalım senle” dedi hemen.
“Tamam, baba!” diyerek içeri geçtim.
Direk soru sormaya başladı.
“Kaç puan aldın bakalım” dedi. Gösterdim puanı.
“Ne yapacaksın bu puanla!”
“Tercih yaparım iki yıllık bir şeyler yazarım işte baba!”
“Kendin bilirsin tabi ki bu senin tercihin, istersen seneye dershaneye gidebilirsin” diyerek.
O kadar metanetli olamazdım. Dershaneye gitmemişim nedeni bir şeylerin doğru düzgün anlatılmamasıydı.
Okul bitmişti. Tercihler bir ya da iki hafta sonraydı. En yakın arkadaşım Onur’la tercih yapmaya gidecektik okula. Tercihleri kafama göre yazmıştım. Oradan ablam atladı hemen:
“Kafana göre yapamazsın, puana göre yap işte”
“Tamam, o zaman yardımcı ol biraz bana oradan konuşacağına.”
“Tamam” diyerek koyuldu işin başına.
Her şeyi hazırlamıştık. Tercih sırasına göre birinci Ege üniversitesi birinci öğretim ve ikinci öğretimdi. Benim tercihime göre ikinci sıraya da Dokuz Eylül Üniversitesini yazacaktım ablamın ısrarı üzerine Aydın Adnan Menderes Üniversite Aydın Meslek Yüksek Okulu yazdım ikinci sıraya ardından da Dokuz Eylül Üniversitesini yazdım. İnşallah Dokuz Eylül Üniversitesi çıkar diye dua etmiştim.
Tercih yapmıştım. Aylar sonra tercih sonuçları açıklanacaktı. Zaman gelmişti. O gece yine uyumamıştım. Rüyalarımda kazandığım yer hep Dokuz Eylül Üniversitesiydi. Bir sabah sonrası bilgisayar başına oturduğum saat 10.00’da tercihler açıklanacaktı. İnşallah İzmir çıkar diye dua ettim. Çıkan sonuç şu:
“Aydın Adnan Menderes Üniversite Aydın Meslek Yüksek Okulu Bilgisayar Programcılığı(i.ö) kazandınız” yazıyordu. “Allah kahır etsin” diyerek içimden. Ne yaparım dedim ben orada.
O sırada arkadan ablam geldi:
“Neresi tutmuş?”
“Aydın tutmuş abla, hep senin yüzünden”
“ Benim yüzünden mi?”
“Evet, senin yüzünden. İkini sıraya Dokuz Eylül yazsaydım belki de İzmir`de olacaktım.”
“Hadi ya öyle mi?” dedi.
O sinirle dışarı attım kendimi. Ne yaparım diye saatlerdir başımın etini yedim. Eve geldim saat sekiz dokuz gibi. Babam gelmiş. “Hayrola nerdeydin bu saate kadar?” sert bir çıkışla.”Dışarı çıktım biraz hava almak için baba!” dedim. Babam hemen ablama kayıt tarihini öğren ona gidelim Aydın’a dedi. Her neyse kayıt yaptırmadan önce evde nerede kalacağım tartışılıyordu. Annem ısrarla,”nerede kalacak tabi’i ki de cemaat evinde kalacak başka şansı yok” dedi. Azımı açamadım. Çaresizce “Evet” dedim. Kayıt tarihi gelmişti. Kayıt yaptırdık telefon geldi. Merkez’de bir yurt varmış orda işlemler yapılacakmış.
Yurda varmıştık. İçeri girdik. Bizi bir odaya soktular. Orada gerekli evraklı dolduracakmışız dendi. Doldurduk. İçeriye girdim. Sorulan sorular şöyle:
“Evde mi kalmak istiyorsun?”
“Yani.”
“Ev ortamlarını biliyor musun peki?”
İçimdeki ses,”sanki bilmiyoruz amına koydumunun sorduğu soruya bak.”
“Evet, biliyorum” dedim.
“Tamam, o zaman biz size okullar başlamadan önce ararız evin nerede olacağı hakkında bilgi veririz abisi.” Diyerek
“Tamam” dedim.
Okulların başlamasına dört gün vardı. Oturuyorduk gecenin bir yarısı telefon geldi. Hayırdır diyerek açtım telefonu.
“Alo!”
“Muhsin sen misin abım”
“Evet, abı benim”
“Evin belli oldu” diyerek, telefonu üzerine elimle kapatarak “ha siktir” dedim.
“Tamam, abı ne zaman gelelim biz oraya?”
“Pazar günü gelin biz sizi alalım evi gösterelim”
“tamam” dedim. Kapattım telefonu.
Pazar günü geldi çatmıştı. Eşyaları annem hazırlamış yola koyulma zamanıydı. Anneme “sen gelmesen de olur anne!” dedi. “Sus bende geliyorum” dedi. “İyi o zaman” dedim.
Arabaya bindik. Bu amansız şehirden ayrılmak üzereydim. Tamı tamına on sekiz sene sonra bu şehirden başka şehir ede gitmekte varmış bu ipsiz dünyada. Dışarıya baktıkça bir bir geride bırakıyordum bu şehri. Bu şehir benim hislerimi anlıyordu. Ayrılmak bu kadar zordu benim için.
Tam bir saat oldu. Varmıştık aydın’a. Karşıladılar evi gösterdiler. Eşyaları bir bir odaya taşıdık. Annemle babamın gitme vakti yaklaşıyordu. Aşağıya indik. Annemin o inci gözlerinden gözyaşları akıyordu. Çünkü kadının artık iki çocuğu da şehir dışında okuyordu. Çaresizlik o’nun gözlerine vuruyordu. Üzülme ve ağlama diyordum her seferinde. Ellerini öptüm anne ve babamın. Uğurlardım onları. İlk gün öyle böyle geçti. Hatta ilk dönem öyle böyle geçti. İlk dönemden edebiyat dersim kalmıştım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.