- 942 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Salih Baba
Salih baba 27.05.2012
Aşk, bilinmez, çözülmez sır gibidir. Bazen dilleri lâl eder, bazen bülbül gibi feryat eder. Kimi zaman susar gönül sesini dinler, kimi zaman da kendini âleme dinletir.
Aşk bu belli olmaz gündüzü, gecesi, nerede, ne zaman bir gönle gireceği. Haber vermez, geleceğim diye söylemez, tarih vermez. Aşkı, kalbine İlâhî aşk düşen bir dervişten, Erzincanlı Salih Baba’dan (D.1820–Ö.1908) hikâye edeceğiz.
İki arkadaş, ikisininse adları Salih. Biri çilingir ustası Salih (Salih Baba), diğeri ise meclislerde musıkî ve şiir icra eden, bir gözünün kör olması dolayısıyla lâkabına “Kör” denilen Kör Salih. Bu zat bazen meyhanelerde içki içer, eve dönerken de şeyhi Tarik-i Nakşibendî meşayihlerinden olan Pir-i Muhammed Sami Erzincani (k.s) Hazretlerine görünmemek için gizli saklı eve gidermiş. Yine bir gün meyhane çıkışı pişman ve ezik bir halde dergâhın kapısına gelir, içeri girmeye utanır şu beyitleri okur:
“Kuleden, kuleden sesin aldım kuleden,
Senin kaşın gözün imiş beni sana köle eden.’’
Bunu duyan Pir-i Muhammed Sami (k.s) Hazretleri “Gel Salih, senin her ayıbın hünerdir” buyurur ve bu sözlerin ardından bir daha içki içmez.
Salih Baba ise şeriatsızlığın çok olduğu yanlış bir yoldadır. Kör Salih, arkadaşı Salih Baba’yı sevdiğinden onun bu yanlış yolda olduğuna razı değildir. Ona şöyle bir teklifte bulunur:
— Bir gün sen bizim şeyhin sohbetine gel. Bir gün de ben sizin sohbetinize geleyim, bakalım hangisinden daha çok feyz ve manevî lezzet alacağız?
Bu teklifi geri çevirmeyip kabul eden Salih Baba, Pir-i Muhammed Sami El Erzincani (k.s) Hazretlerinin İlâhî aşk ve muhabbet hazinesi olan dergâhına, o mübarek dilinden dökülen, gönülleri masivadan arındırıp Allah’a çevirmeye vesile olan sohbetini dinlemeye gitmiştir. Salih Baba artık aşk ocağındadır, fakat aşk ateşi ile yanmaya başlayacağından habersizdir.
Gönüller Sultanı Pir-i Sami (k.s) Hazretleri sohbetine, Sohbet-i Can’a başlamıştır, Salih Baba mest olur. O anlattıkça, her kelimesinden kendi hissesine düşeni alır, sohbet bitene kadar kendini sorgular ve sohbetin sonunda anlar ki yanlış yolda kendisi. Sohbet biter. Salih Baba arkadaşına der ki:
— Ben yanlış yoldaymışım, burada hakikati görünce anladım, artık eski sohbet meclisini bıraktım, bir daha gitmem, benim gerçekleri görmeme vesile olduğun için sana minnettarım.
Salih Baba Sohbet-i Can’a aksatmadan devam etmektedir. Artık yolunu bulmuştur, manevi yönünü aşkın kıblesine çevirmiştir. Can bulduğu bu sohbetlerden nasıl ayrılsın? Buna imkân yoktur. Salih Baba sessiz, mahcup ve bilgisiz bir kimse olarak arka tarafında köşe bucak gizlenir, kimse ile temas etmeye çekinir bir vaziyette, kendi hâlinde oturur, gölge misali gelir ve giderdi.
Salih Baba yine sohbete gelir sohbet başlamadan önce, Yunus Emre, Niyazi Mısrî ve Kuddusi Baba gibi büyüklerin hikmetli kitaplarından şiirlerinden beyitler, gazeller, kasideler okunur. Ardından bir mürit, Pir-i Sami (k.s) huzuruna gelerek;
— Efendim bizim bu yolda, bu üstatlar gibi şairler yoktur, keşke olsaydı da onların da güzel hikmetlerle dolu sözlerini okusaydık, der. Bu sözler üzerine Pir-i Sami (k.s) Hazretleri şöyle buyurur:
— Evlâdım neden olmasın? Biz duâ ederiz bunun için. Bu hikmetli şiirleri bizim Salih bile okur, der ve Salih Baba’ya kalk diye işaret eder.
Salih Baba’nın kalbine yanan İlâhî aşk onu aşk makamına taşıyacaktır, Allah dostunun kerâmeti Salih Baba’da cereyan edecektir. Vakit vuslat vakti, Salih Baba’nın aşkla mürşidinde “fenâ olma” (var olma) vaktidir.
Salih Baba kalkar ayağa ve kendi iradesi dışında okumaya başlar şiirleri.
Hakîkat şehrinde bir güzel gördüm
Bir göreni göremedim ne çâre
Sevdâ-yı aşkından yanıp kül oldum
Bir bilen yok soramadım ne çâre
Bir zaman bekledim Leylâ dağını
Bir zaman bekledim gül budağını
Bir zaman bekledim yâr otağını
Vâsıl-ı yâr olamadım ne çâre
Andelîbin işi âh u zâr olur
O nasıl güldür ki tezce hâr olur
Bir gönül kul olur gâh hünkâr olur
Ben bu sırra eremedim ne çâre
Bir gülün ki hân vardır yâr demem
Kansız dîdelere âh u zâr demem
Yüzünü görmeden yârim var demem
Ben bu yâri bulamadım ne çâre
Niceleri yâr der gönlü binada
Niceleri yâr der gönlü zinada
Nicesinin gönlü bey’ü şirâ’da
Bu yâr kimdir bilemedim ne çâre
Duydum ki yârimin yeri Kâf imiş
Dillerde söylenen kuru lâf imiş
Aslını sorarsan “nün”u “kâf” imiş
Pâyine yüz süremedim ne çâre
Meded Pîr-i Sâmî bir gör hâlimi
Bu Salih’e çok ettiler zulümi
Aç vuslat perdesin göster gülümi
Çok ağladım gülemedim ne çâre
Salih Baba’nın dilinden mürşidinin himmeti ve duâsıyla bu güzel mısralar inci gibi dökülür. Bu kerâmet karşısında herkes hayret ve hayranlık içerisindedir. Okur Salih Baba durmadan, yorulmadan okur tâ ki mürşidi ‘’Yeter Salih!’’ diyene kadar devam eder. Ama Salih Baba okuma ve yazması olmayan ümmî biridir. Artık Salih Baba ismi gibi Salih bir kimse olmuştur. Yeter ki kalbe Allah aşkı girsin, o zaman o bedende sadece dil, dudak değil her âzâ konuşur lisan-ı hâl ile. Keramet neticesinde ortaya çıkan bu şiirler Salih Baba Divanı, bir diğer adıyla Rabıta-i Nakşi Hayali olarak kitap haline getirilmiştir. Bu mübarek yolda müridân ve ihvanlara günümüzde bile feyz ve muhabbet vesilesi olarak Pir-i Sami (k.s) Hazretlerinin yolunun temsilcilerinden Cennet-mekân Erzincanlı Abdurrahim Reyhan (k.s) Efendi Hazretlerinin (1930-1998) sohbet meclislerinde okutulmaktadır.
FATİH SİMİT 27.05.2012 Tarihli
YENİ ASYA Gazetesinde yayınlanan yazım
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.