- 903 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALİN DE ÖTESİNDE
Okyanusta, sekiz mil süratle yüzen köpek balığının dölü, onca akıntıya ,onca dalgaya ve derinliğe rağmen, gider dişinin bıraktığı yumurtaları bulur ve kendi türünü yaratır da, neden insan, kendisine en uygun olanı ,bir türlü bulamaz, hep yanılgılar hep olumsuzluklar, hep mutsuzluklar vardır, bilinmez.
Büyük bir İstanbul Lisesine, boşluk doldurmak için geçici öğretmen olduğumda, henüz 27 yaşındaydım.
İlk gün, öğretmenler odasına gittiğimde, sigara dumanı ve yüksek sesle bağırırcasına konuşanlardan sıkılıp, kendimi dışarı atmak üzere dışarıya çıktığımda gördüm onu. Tombul göğüslerine sıkıca bastırdığı kitaplarıyla girdi içeri . Gülerken, inci dişlerinin beyazlığını ,lacivert gözlerinin ,esrarengiz fer’i tamamlıyordu. Acayip etkilenmiştim doğrusu.
Ona, hemen kendimi tanıtmaz sam , ismini öğrenemez sem, bir daha nasıl bulabilirim ,kaçırmamalıyım diyerek yaklaştım. Çok şaşırmıştı. ‘Felsefe öğretmeni İpek’ diyebildi, kıpkırmızı. Dersi, boş saate denk geliyordu. Bahçeye çıkmayı teklifi ettim. Kabul etmedi .Araya giren arkadaşları ,konuşmamızı bölmüştü bile. Halden anlayın be.
Teneffüs bittiğinde, öğretmenler odası sakinleşmiş gibiydi .Tam karşısı oturup ,onun gözlerine bakarak gülümsüyor, bana ‘Hoş geldiniz’ diyen, yaşlı bir erkek öğretmeni ,hiç duymuyordum.
Bir kaç hafta, onunla konuşmaya çalışarak ,ıstırapla geçti. O ise, kaçıyordu besbelli benden. Erken gidip ,hangi sınıftan çıkacağını takip ediyor, sadece bol gülücüklü selamına razı oluyordum, titrek dudaklarıyla utangaç verdiği.
Dersten çıkmış ,bahçe kapısına yürürken ‘Bir ressamın, çok güzel tabloları varsa ,neden daha güzelini arar, neden başkalarının tablolarında dır gözü ?’ şaşırmıştım. Yanlış anladığım ,kaçırdığım bir şeyler mi vardı?
‘ Bir manav düşünün ‘dedim, tezgahında onca meyve ve sebze var diye, başka bir manavın önünden geçerken, başını mı çevirmeli?’ Güldü ,lacivert gözlerini kısarak .
‘Hayır, siz de çevirmeyin. Ama benim evli olduğumu, bilmiyorsunuz sanırım’.
Hadi bakalım, kimseye soramamıştım, yüzüğünü görememiştim, lacivert gözlerinden ümit kapmış, derinliklerinde boğulmuştum.
‘Lanet olsun, böyle şans olmaz ‘ dedim ,uzaklaşırken yanından. Sonraki günler ,kaçmaya çalıştım. Onu görmemek için, öğretmenler odası yerine, spor salonuna gidip çocuklarla geçiriyordum, zamanın boşluğunu.
O sıralar, bir aile dostumuzun kızıyla nişanlanmak üzereydim. Bunu, onunla samimi olan, bir bayan öğretmene söyledim. Hemen duymuş, gelmişti yanıma.
İlk sorusu, o kızı sevip sevmediğim oldu. Konuşmak istiyordu, ‘Olmaz ‘ dedim. Zor kurtulmuştum, lacivert okyanus da boğulmaktan.
Ertesi gün, bir kağıt sıkıştırdı ellerime. Evinin adresinin olduğu ,küçük bir kağıt. Cumartesi günü, koşarak gittiğim evinde ,sofra hazırdı. Kocasının, İstanbul da olmadığını, beni sevdiğini, kendisinin iki yıllık evliliğe rağmen, hala bakire olduğunu anlattı. Buna, o zaman inanmamıştım. O gün sadece, bol bol konuştuk. ‘Benimle evlen’ diyordu. Keşke dinleseydim onu.
Bu ilişki, her gün artarak, her gün açıkça ve pervasızca devam etti. Bir yandan da, ben nişanlanmıştım Gizli bir gay olan, fabrika müdürü eşi ile bu ilişkiyi konuşmuştuk.
Karısı olmazsa, olayın, ailesi tarafından öğrenileceğini, açığa çıkacağını, bunun kendisi için çok kötü olacağını bilen, işini de etkileyeceğinden korkan, bu iyi insanın, artık gözünün önünde oluyordu her şey.
Dediği doğruydu İpek’in, o gerçekten, bakire bir evliydi. Türk Sanat Müziği Korosunda tanıştığı Tunç ile, onun gay olduğunu anlamadan evlenmişti. Sonraları ise ,ona yalvaran bir insana kıyamamıştı işte.
Nikahtan bir gün önce davetiyeleri dağıtmak için amcamlara diye çıktım kız evinden .Sabah ona uğradım çaresiz. O seven ağlayan kadın beni bırakmadı yine ,gece 24.00 olmuştu saat, onunla ayrıldığımızda.
Durmadan sevişmek, rakibine gücümden bir damla bile bırakmamak istiyordu . Ben de son gücümü ona harcamıştım.
Ertesi günü Beyoğlu Evlendirme Dairesinin önünde, duvara dayanmış ıslak gözlerle bize bakan İpek’i , nişanlıma tanıştırdım arkadaşımın karısı olarak. Babam, anlamıştı bu ters durumu.
‘Çok güzel bir kız, bununla da evlene bilirdin’ diye takıldı.
Nikah memurunun ‘Kabul ediyor musunuz ?’ sorusuna onunla göz göze gelerek bir an duraklayıp, başını ‘Hayır de’ diye salladığını görmemezlikten gelerek onayladım.
Ben ‘Evet’ derken o yerinden kalkıp çıkış kapısına doğru yürüyordu, bütün güzelliği ile dikkatler üzerinde.
Üç ay sonra evime ,elinde koca bir cam vazo ile geldi, hayırlı olsun a kocasıyla birlikte. Hanım kahveleri yapmak için dışarı çıktığında , kulağıma eğilerek , usulca ,
‘Teşekkür ederim bana bıraktığın emanete. Oğlana , Tunç ve ben çok iyi bakacağız ’diyordu.
Doğrusu, Tunç ve İpek oğluma çok iyi baktılar. Oğlan, onların evliliğini mutluluğa çevirmişti.
Tunç çok zengin oldu. Oğlum ise büyük bir iş adamı. Bir de kızı var, İpek ’e çok benzeyen.
Bu bir günah mıydı ,yoksa büyük bir sevap mıydı? Hayalden öte.
Ben sorunun cevabını ömrümce veremedim.
Sizin bir fikriniz var mı?
E.YAŞAR OVALİ
26.05.2012
YORUMLAR
Eyüp Bey, Bizler hep tercihlerimiz ve seçeneklerimizle hayatımızın akışını ve yaşamımızın bize sunduklarını yaşıyoruz. Yani tercihlerimiz kaderimiz oluyor. Demek ki sizin seçiminizdeki durum sizi daha çok çeken tarafa olmuş ve siz kaderi öylece yaşamışsınız tercihinizin getirisi sonucu. İpekle yollarınız kesismiş, ama siz o muazzam manzarada azıcık dinlenip engebelli yollara devam etmişsiniz....:))
Saygılarımla Efendim.
kukurikuu
Yorumlarına ,zaten çok değer veririm. Beni anlayabilmen , yazılarıma
isabetli ve anlamlı açıklamalar yapman,tenkit etme ölçün , sana daha da
saygı duymama sebep oluyor.
Teşekkürler Kardeşim.
O koca okyanus ta herşey yolunu buluyor !
Olduğu gibi olması gerektiği gibi !
Evet hayal'lerinde Öte'sinde !
Sevgilerimle