ŞİİRİMİZDE ÇOCUK
ŞİİRİMİZDE ÇOCUK
İnsanoğlunun , ailenin, ülkelerin ve dünyanın geleceği olarak hep değerlendirilen çocuklar sağlık, eğitim ve yetişme bakımından çeşitli kurumların ve ülke yöneticilerin önemli konuları arasında yer almıştır. Aile ve okul çocuk konusunda öneme ve önceliğe sahip bulunmaktadır.
Bu değerli varlık için edebiyat alanında eğitici ve öğretici pek çok çalışma bulunmaktadır. En güzeli de şiirlerde çocukların anlatılmasıdır. Anne- babalar ve öğretmenler çocuklara karşı duygu ve düşüncelerini çoğu zaman yazıya ve şiire aktarırlar.
Şiir ve çocuk, çiçek ve insan gibidir. Çocuklar çoğa zaman dünyanın en güzel çiçeklerine benzetilirler dizelerde. Ünlü eğitimci şair Ceyhun Atıf Kansu ‘nun ölüm döşeğinden seslendiği ” Dünyanın Bütün Çiçekleri “ şiiri buna en güzel örnek olmaktadır:
“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçekleri getirin buraya
Öğrencilerimi getiririn buraya, getirin buraya
Kaya diplerinde açmış çiçeklere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya
Son bir ders vereceğim onlara
Son şarkımı söyleyeceğim
Getirin, getirin… ve sonra öleceğim.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum
Kaderleri bana benzeyen
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin, görün beni
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.”
Şiirin devam eden dizelerinde ; “ haşhaş çiçeklerini, fesleğenleri, pembe entarili hatmileri, çoban yastığını, peygamber çiçeğini, Isparta güllerini, köy çiçeklerinin hepsini, istiyor şair. Ben köy öğretmeniyim, bahçıvanım, gönlümde bahçe suluyorum, yurdun dört yanından çiçekleri getirin örtün beni, eğin türkülerinin içine gömün beni, çocukları, öğrencilerimi istiyorum, çiçeklerde açar benim gizli arzularım” diyor şiar C.A. Kansu.
Şair Coşkun Ertepınar’ın ve daha pek çok şairin şiirlerinde aynı duygular dizelerde anıtlaşır.
Hecenin usta şairi A.A. Akboğa , meşale öğretmeni ve çiçek öğrenciyi dizelerde kaynaştırır:
“Karanlığın içinde meşale yakan sensin
Bütün çiçeklerine, göz gibi bakan sensin
Minicik beyinlere, ilimle akan sensin
Cehaleti bilginle, ezersin öğretmenim.”
Aşık Bektaş Gazeloğlu ,”Okul da İlim “ Şiirinde ilimle ve okulla çocukların kaynaşmasını diliyor ve cehaletin yenilmesi için çocukların eğitilmesi gerektiğine vurgu yapıyor:
“ Cahil olan hakikati bilemez
İlim deryasından nasip alamaz
Hakikat yoluna vasıl olamaz
Mektebi irfana girin çocuklar.”
Annelerin özlerinden bebeklerine ilk mırıldadıkları ninnilerde kullanılan sözler, yüreklerin nağmelerini şiire taşırlar:
“Nenni derim özüne
Uyku gelsin gözüne
Melekler himmet etsin
Benim körpe kuzuma !
Uyusun yavrum ninni
Büyüsün yavrum ninni.”
Ağlama yat iki gözüm
Beşik olsun sana dizim,
Uyusana körpe kuzum
Uyu yavrum ninni ninni !”
Annelerin ve ailenin iki gözü olarak büyütülen çocuklar daha sonra okulun, ve ülkenin iki gözü olarak değerlendirilecekler , ulusun ve ülkenin kaderinde söz sahibi olacaklar. İ.H. Ertaylan’ın bir dizesinde dediği gibi “ Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun “ diyerek ülkesinin hizmetine koşacaklar. Aşık H.İbrahim Güleç’in (Beyani) 1983 yılında yurt genelinde açılan yarışmada birinci olan “OĞUL” şiirinde ifade ettiği gibi, ilim tahsil eden çocuklar taş taş üstüne koyarak ülkenin kalkınmasına ve ulusun kaynaşıp yaşamasına katkılarda bulunacaklar:
“Bayramda seyranda bu anayurtta
İnsan birbirine sarılır oğul
Barışıp birleşir sevinçte dertte
Taş taşın üstüne örülür oğul…”
Türkülere, güzellemeler, destanlara geçen duyguların anlattığı gibi çocuk büyür delikanlı olur, Yozgat Sürmelisinde” dizelerde en güzel ifadesini bulan anlatımla , canını cananına armağan eder :
“Yârin bahçesinde üç ağaç elma
Uzanıp elmayı dalından alma
Hediyem yok diye fırlanıp kalma
Yârin yâre hediyesi bir canı…”
Şairler, eğitime, tarihe, edebiyata, sanata ve kültürümüze özgün katkılar sağlayan çağlayanlar gibidirler. “Adam olsunlar diye kulaklarını çektiğimiz dünyanın nadide çiçekleri çocuklarımız , büyüdüklerinde hep çocukluklarına özlem duyarlar. Değerli şair A.Alev Akboğa’nın, “ Keşke Çocuk Kalsaydım” şiirinde büyüklerin çocukluğa özlemini bütün yönleri ve özellikleri ile anlamlı bir şekilde seslendirmiş ve büyüklerin duygularına tercüman olmuş:
“Nerde o eski günler, nerde eski oyunlar
Keşke büyümeseydim, hep bir çocuk kalsaydım
Seksek, misket ,dokuztaş, geçmişte kaldı onlar
Keşke büyümeseydim, hep bir çocuk kalsaydım.
Katlardım boş bir kağıt, uçak yapıp atardım
Gökteki uçurtmamın ,kuyruğundan tutardım
Saklambaç oyununda, ebe olup yatardım
Keşke büyümeseydim, hep bir çocuk kalsaydım.
Kağıttan kayık yapıp, derede yüzdürürdüm
Her gün çamur içinde, annemi bezdirirdim
Sapanımla taş atıp, komşuyu kızdırırdım
Keşke büyümeseydim, hep bir çocuk kalsaydım.
‘Aldım verdim ben seni, yendim ‘ diye sayardım
Takımıma hep güçlü, çocukları koyardım
Kışın naylon poşetle, dik yamaçtan kayardım
Keşke büyümeseydim, hep bir çocuk kalsaydım.
Ağaçtan elmaları aşırırken gülerdim
Pabucumun ucunu, topa vurup delerdim
Kazağımın koluna, burnumu çok silerdim
Keşke büyümeseydim, hep bir çocuk kalsaydım.”
Son dizeyi bütün insanların hep bir ağızdan koro halinde tekrarlamakta olduklarını duyar gibiyim…
YAHYA AKSOY
YORUMLAR
yine çok anlamlı bir yazı...
Çocukluk dönemleri insan yaşamından silinmeyen en renkli kareler olarak kalır ömür denen dehliz koridorlarında. .
Kimi çocuklar doğanın içinde sere serpe oynarken kimileri büyük şehirlerin yalnızlık haykıran dört duvarına mahkum olur.
Kimi çamurun içinde doyasıya kirlenmeyi hayal ederken, gökyüzünde uçurtmasını uçurmanın nasıl bir keyif olduğunu düşünürken,
kimileri bilgisayarının olmasını ister, kalabalık oyuncaklarının olmasını, bebeklerinin, ayabalarının, çeşit çeşit setlerinin olmasını diler...
Ama en güzeli eskiden oynadığımız oyunlardı. Saklambaç, Uzun eşek, Yakan top, İp atlama, Seksek, Mİsket ve daha niceleri...
Bu oyunlar çocuklara birlikte oyun oynayıp uzlaşmayı, sosyalleşmeyi, hakkını savunmayı, mutlu olup eğlenmeyi, arkadaşlık kurmayı, arkadaşlarla iyi geçinmeyi, karar vermeyi, vb.. bir çok şeyi öğretirken
Bu oyunları oynamadan büyüyen çocukların okul yaşantılarında arkadaşlık ilişkilerinde sıkıntılar yaşadıklarını, uzlaşma yoluna gitmekte problemler çıktığını, arkadaşlık ilişkilerinde geçimsizliklerin tekrarlandığını bizzat kendi gözlemlerimle gördüm.
Çocuklar çocukluklarını yaşamalı, O zamanın keyfini hazzını çıkarmalıki hayata karşı daha dik ve daha güler yüzlü ayakta dursun. Özellikle okullarda unutulup yitmekte olan bu oyunlar ilköğretim dönemindeki çocuklara oynatılsın çok isterim. Sürekli ağır bir ders ve ödev temposu altında çocukların yorgunluğunu en güzel bu oyunlar ortadan kaldırır...
Bu konu hakkında çok şey söylenebilir ve yazınızı ve duyarlılığınızı bir kez daha taktir ettim. Ayrıca çok değerli Şair arkadaşlarımın şiirleri yanı sıra benim şiirlerime de yer vermeniz beni inanılmaz mutlu ve onore etti. Çok teşekkür ediyorum size. Çalışmalarınızı Gönülden tebrik ediyorum.
Selam ve Saygımla