- 674 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BEN HACDAN MI GELDİM?
İç Anadolulun güzide köylerinde ikamet eden İsmail adlı vatandaş, kendi halinde yaşayan, çocukları ve eşiyle mutlu yaşam süren biridir. Ufak boylu kilolu yüzleri tombuldur. Saçlarının dökülmesiyle yarı keldir. Konuştuğunda gözleri o kadar küçülür ki adeta kaybolur.
Son zamanlarda İsmail’de değişik hareketler görülmeye başlar. İsmail, zaman zaman büyük şehre gider, ailesine ve yakınlarına haber vermeden aylarca gelmez. Onun eşi ve çocukları, mağdur bir durumda köylerindeki yaşamlarına devam ederler. Belli süreden sonra artık İsmail, ailesine para yollamaz olmuştur. Köylü aralarında topladıkları yardımlarla bu aileyi ayakta tutmaktadır. İsmail’in kulağı bile ailesinin çektiği sıkıntıları duymamaktadır.
İsmail, karanlık bir adamdır, ne iş yaptığı bilinmez. İsmail birkaç kez ortalıktan kaybolmuş ancak bu kayboluşları üzün sürmemiştir. O, yine evinden ayrılır gider. Günler, aylar hatta yıllar olur, ondan bir haber alınmaz. Köyden bu son gidişiyle kaybolup gitmiştir. Yaşadığı da öldüğü de meçhuldür. Bütün köylü onun hayatından endişe duymaktadır.
İsmail’in çeşitli şehirde görüldüğü rivayetleri kulaktan kulağa dolaşmaktadır. Onu, beş altı yıl sonra kendi köylerinden vatandaşın biri Ankara’da görür ve arkasından:
“İsmail! İsmail! İsmail…” diye yüksek sesle seslenmesine rağmen o bu çağrılara kulak asmaksızın gözden kaybolur gider Ankara’nın sokaklarında. Ailesi ondan sanki ümidini kesmiş gibidir. Ailesine hiçbir maddi ve manevi yardım etmemektedir.
Yıllar sonra İsmail köyüne ansızın çıka gelir. Herkes, bu dönüşüne şaşırır. Köylüler, onun mafyanın eline düştüğünü, sonunda da bir yolunu bularak köyüne kaçtığı dedikodusunu yapmaktadır. Acaba o bütün bunlardan nasıl kurtulmuştu?
İsmail köyüne henüz yeni gelmiştir. Köy ufak olduğu için bu mevzu gündemden pek düşmez. İsmail uzun yıllar kaybolduğundan dolayı, köylüleri ona hoş geldine gitmek istemektedirler. Bir yönden de meraklarını gidermek isterler…
İsmail’in ağzı da bozuktur. Şakaya getirerek argo kelimeler kullanır. Sigara dudaklarının arasından hiç düşmez. Sigara ağzındayken konuşur. Sigaranın dumanı tepesinden çıkar. Söylediği laflar ağzından yuvarlanarak dökülür. Konuştuklarının yarısı da bu sebeple anlaşılmaz.
Köyden iki orta yaşlı vatandaş, İsmail’in kapısının önüne, hoş geldin yapmak için dikilirler. Kapıyı vururlar. İsmail bir türlü kapıyı açmak istemez. Köylüler de:
Gelmişken boş dönmeyelim. İçeri girip de bir hoş geldin deyip, hoş beş edip çekip gidelim.” derler. Köylüler ısrarla kapıya vurmaya devam ederler. Nihayetin de göz kapakları şişmiş, yarı uykulu pijamayla İsmail kapıya çıkar.
Hoş geldine gelen köylülere:
“Sabahın köründe derdiniz nedir? Kapıyı ne diye iki de bir vurup duruyorsunuz? Utanmıyor musunuz yaş başlı biri olarak”
Köylüler der ki:
“İsmail ne sabahı! Nerdeyse öğle vakti giriyor. Biraz sonra öğle ezanı okunacak.”
İsmail kızgın bir şekilde:
“Niye geldiniz?” Der.
Köylüler:
“İsmail biz sana hoş geldine geldik. Yıllarca ortalıkta yoksun. Özledik seni” Derler.
İsmail:
“Gidin, defolun pezevenkler! Ben sanki hacdan mı geldim de bana hoş geldine geliyorsunuz.” Der, kapıyı çarpar yüzlerine ve içeri girer.
Köylüler neye uğradıklarını şaşırarak, üzüntülü bir şekilde evlerinin yollarını tutarlar…
23.05.2012
Çekerek
YORUMLAR
Hocam yazılarınızı beğenerek takip ediyorum kısa ve anlaşılır olması çok güzel saygılar...
İDRİS ÇETİN
kandilinizi ve üç aylarınızı kutlarım.